

İNSAN OLMAK
İNSAN OLMAK İÇİN BURADAYIZ
ALLAH

KONU BAŞLIKLARI
Allah ve Gayb (Her Şeyin Öncesi ve Sonrası, Bilenemeyen, Açıklanamayan, Sır)
Allah Mutlak Güç Sahibi Tek Yaratıcıdır (La İlahe İllallah)
Allah Her Şeyi Her An Yaratandır
Allah'ın Nitelikleri ve Sıfatları
Övme ve Övülme (Hamd), Sadece Allah'a Mahsustur
Yüce Allah "İnsanı" kupkuru bir "çamurdan" ve yeryüzünde "Halifesi" olarak yarattığını" bildirmektedir.
Rabbin meleklere demişti ki: “Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım.” (38/71), (38/71)
Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım." (54/28), (15/28)
Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. (87/30), (2/30)
Bu durum "İnsan" ile "Tek Yaratıcı Güç" olan "Allah" arasındaki "sonsuz ilişkiyi" göstermektedir buna göre "Tek Yaratıcı Güç" iradesi ile yarattığı insanlardan tasarladığı gibi "İnsan Olmalarını" beklemektedir. Bu nedenle yeryüzünde yaşamalarını takdir ettiği insanlar Allah'ın onlardan "beklediği" anlamda "İnsan Olmak" için yeryüzünde yaşamaktadır.
İnsan, Dünya'da ilk ortaya çıktığından itibaren her şeyden farklı olduğunu fark etmiştir. İşte bu farkına varış "İnsan Olmak" yolunda ilk adım olmuş ve insanlar sürekli olarak "İnsan Olmak" için her gün artan ve gelişen bir gayret göstermişlerdir. Bu yoldaki çalışmalarında en çok "Yaratılış" ve "Yaratan" konuları "merak" edilmiş ve dikkatlerini çekmiştir. Bu nedenle içinde bulunduğumuz bu Evren ve Dünya ortamlarının sona ereceği zamana kadar da bu konular yine en çok "merak" edilecektir. İnsanların elde ettiği tüm bilgi birikimleri bu "merak" ile yaptığı çalışmaların ürünü olmaktadır.
İşte bu nedenle, ne kadar inkar etse de, "İnsan Olmaları" için Hz.Muhammed ile kendilerine iletilen "gerçeklerin" üzerinde durmaları, okumaları ve akıl kullanılarak anlamaya çalışmaları bütün insanlardan beklenmektedir. Zira bu gerçekler (Ayetler) insana o çok merak ettiği konularda en doğru yolu göstermektedir. Ancak bu gerçeklerde daima belirtilen "ALLAH" hakkında (RAB olarak ta belirtilmektedir) fikir sahibi olmadan onlarda açıklanan veya belirtilenlerin tam ve doğru olarak anlaşılması mümkün değildir. Bu nedenle "İnsanların" öncelikle aşağıda açıklandığı gibi "Tek Yaratıcı Güç" olan Allah ile ilgili Ayetlerde belirtilen açıklamaları anlamaya çalışmaları ve Ayetler ile ilgili olarak yapacakları yorumlarda da her zaman Allah hakkında ulaştıkları "anlayışı" dikkate almaları gerekmektedir.
Allah’ın Tanımlanması
KONU BAŞLIKLARI
De ki: “O, Allah birdir" (22/1), (112/1)
"Allah sameddir." (22/2), (112/2)
"O, doğurmamış ve doğmamıştır." (22/3), (112/3)
"Onun hiçbir dengi yoktur.” (22/4), (112/4)
Allah Hz.Muhammed'e göndermeye başladığı "Vahiyler" nedeniyle Hz.Muhammed'in Allah ve niteliği ile ilgili olarak duyacağı merakını gidermek ve Allah ile ilgili olarak "Güvenli ve Gerçek" bilgi edinmesini sağlamak üzere "Kendisini" tanımlayan Ayetleri vahyetmiştir. Buradaki tarif ve tanımlamalar Hz.Muhammed ve birlikte yaşadığı insanlar ile o tarihten sonra gelen ve bize göre artık geçmiş olan, halen yaşamakta olan ve Kıyamet Günü'ne kadar yaşayacak olan "Tüm İnsanlar" için Allah'ın en yetkili ve en doğru anlatımlarıdır. Hiçbir insanın Allah konusunda burada verilen tanımlamalar dışında bir tanımlama yapmaya ve hele ayrı bir “varlık” veya “kişilik” ve özellikle de "İnsani" bir hava vermeye, bu şekilde düşünmeye "Yetkisi" ve "Hakkı" bulunmamaktadır. Bu üzerinde durulması gereken en önemli husustur. Zira Allah konusunda insanların anlayacakları şekilde yapılan en yetkili açıklama ancak her şeyin ve insanların yaratıcısı olan Allah'ın "Kendisi" tarafından yapılmaktadır. Başka hiçbir kimsenin bu konuda söz söylemesi ve yorumlarda bulunması "Allah Gerçeğini" tanımlayamaz ve anlatamaz.
Geçmişte yaşamış halen yaşamakta olan ve Kıyamet Günü'ne kadar yaşayacak olan Tüm İnsanlar, bu ortamda ve diğer tüm ortamlarda yaratılmış olan "Tüm Zaman Boyutlarını" ve bu zaman boyutlarında her şeyin nasıl "Tasarlanıp Yaratıldıklarını" öğrenip bilgi sahibi oldukça, bu ”Yaratıcı ve Bilinçli Muhteşem Güç” sahibi ve bilemediğimiz diğer her türlü niteliklerin de sahibi olan Allah'ın tüm "Alemlerin”, örneğin İnsanlar Alemi, Hayvanlar Alemi, Bitkiler Alemi, Maddi Varlıklar Aleml, Galaksiler Alemi, Uzay Ötesi Alemi, Ahiret Alemi…gibi, Tek Yaratıcısı ve Sahibi (Rabbi) olduğunu idrak edeceklerdir.
Allah'ın "Birliği" işte bu yaklaşıma göre benzer bir başka "Şeyin" olmasını imkânsız hale getirmektedir. Bu yaklaşım çerçevesinde bir başka şeyin hayal bile edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle Allah konusunda ilk idrak edilmesi gereken husus, bu "Birlik" kavramı olmaktadır. Allah Hz.Muhammed'e ve Tüm İnsanlara "Kendisi" ile ilgili ilk Ayetinde bu Birlik üzerinde durulması gerektiğini iletmektedir: "O, Allah birdir."
Burada insanların bu ortamın kural ve koşullarına bağlı olarak bir şeyin "varlığını" ancak onu "görerek" ya da etkisini duyu organları ile "hissederek" algıladıkları, bu yüzden de Allah konusunda da buna göre değerlendirme yaparak bir yargıya ulaşmaya çalıştıkları görülmektedir. Bu nedenle Allah'ın Adem'den itibaren bu ortamda yaşamış olan insanlara Adem ve sonrasındaki peygamberleri ile bildirdiği ve öncelikle "Tek Yaratıcı Güç" olduğu ile ilgili "gerçeklerin", zamanla bu gerçekler üzerinde Akıl Yürütülmesinde zayıf kalınması yüzünden, yerini bu ortamın "somut varlıklara” dayanan gözlemler çerçevesinde yorumlanmaya başlandığı ve böylece Allah kavramının "insani bir yapıya" benzetilmeye çalışıldığı tarihi bilgilerden anlaşılmaktadır. Bu konudaki en anlamlı ve son örnek Hristiyanlık inancında kendisini göstermektedir. Buna göre Allah (İlah) göklerde bir yerde insanların "Babası" olarak bu ortamı "gözetlemekte" ve "yönetmektedir" ve İsa peygamberin Allah'ın "oğlu" olduğu ve "tanrı" olarak "kutsandığı" ileri sürülmekte ve İsa'nın yaşamı ve sözleri ölümünden yüzlerce yıl sonra ona yakın oldukları belirtilen "keşişler" tarafından Musa peygambere iletilen öğretileri de kapsayacak şekilde bir kitap halinde derlenerek (Eski Ahit, Yeni Ahit veya İncil) insanlara öğütler olarak bildirilmektedir. Kur’an’da bu durum Allah'ın "Birliği" ile uygun görülmemektedir. Zira Ayetlere göre Allah, "Kendisine" ait olan ve nitelikleri ile ilgili olarak hiçbir şekilde "bilgi sahibi" olamayacağımız ortamlar (Arş) ile Evren bünyesinde bulunan Dünya ortamının en küçük madde varlıklarını oluşturan ve halen en alt düzeyi ile ilgili bilgilere ulaşamadığımız Atomların bünyelerindeki Atom Altı Parçacıklara kadar ve Ayetlerdeki bilgilere göre yine "Arş" bünyesinde olduğunu varsayabileceğimiz ve Cennetler ya da Cehennem gibi tanımlamaları yapılan başka "Evrenlere" veya “ortamlara” kadar olan ve "her şey" olarak tanımlayabildiklerimizin "tamamını" ifade etmektedir. O nedenle Allah "Tek" olmaktadır ve bu “Tekliğinin” bir "benzeri" bulunmamaktadır ve yine o nedenle "Tek Yaratıcı Güçtür".
Allah'ın "Kendisi" tarafından açıklanan bu "Tekliğin" tabii bir olgusu olan ve "Tek Bir" olmasının çok iyi anlaşılabilmesi için başka hiçbir "Yaratılmış" ta bulunmayan "Samed" özelliğini tüm akıllı insanlara iletmektedir. Zira "Samed"; Kendisi hiçbir şeye ihtiyaç duymayan fakat her şey tarafından Allah'a ihtiyaç duyulan olarak tanımlanmaktadır. Bu ortamda ve bu ortamın da içerisinde bulunduğu algılama sınırlarımızdaki ve henüz algılayamadığımız tüm ortamlarda "Allah" dışında bu tanımlamaya uygun hiçbir şey veya varlık bulunmamaktadır. Tek Yaratıcı olarak Allah bu tür bir tanımlamayı, “İnsan Aklına” hitap ederek, "Kendisinin” biz akıllı insanlar tarafından hissedilebilmesini kolaylaştırmak için dikkatlerimize getirmektedir. Sadece bu Ayet, tüm çağlar boyunca insanlar tarafından kendilerinden üstün ve kontrol edemedikleri güçlere olan teslimiyetlerinde kazandıkları bilgi birikimleri paralelinde gelişen, daha sonraları aralarından seçilen "Uyarıcı" kişiler tarafından kendilerine iletilen "Tek Yaratan" fikrini algılayamayıp kendilerince oluşturulmuş olan bir "Tanrı/İlah" fikrinin, özellikle bu son çağlarda ulaşılan bilgi birikimleri çerçevesinde ne kadar basit ve yüzeysel kaldığını ve "Yüce Yaratan" anlamını tanımlamaktan ne kadar aciz ve uzak bulunduğunu anlatmaya yeterli bulunmaktadır.
Allah, kendisinden başka ilâh olmayandır, en güzel isimler Allah'a mahsustur. (45/8), (20/8)
O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır, en güzel isimler Allah'ındır, göklerde ve yerde olanlar Allah'ın şanını yüceltmektedirler, O, galiptir, hikmet sahibidir. (101/24), (59/24)
Allah "Gökler ve Yer" olarak işaret ettiği ve Evren ve Evren Ötesi ortamların ve bu ortamlardaki her türlü "Maddi" veya "Maddi Olmayan" şeylerin ve varlıkların "Tek Yaratıcısı" olduğunu hatırlatarak "Kendisinin" bizim tarafımızdan bir "Madde" olarak "Algılanmasının" ve "Anlaşılmasının" mümkün bulunmadığını ancak "Var Ettikleri" ile "Hissedilebilen" bir "Yaratan Güç" olduğunu açıklamakta ve bu nitelikte bir başka "Güç" veya "Varlık" bulunmadığını kesin olarak tüm insanlara bildirmektedir. Tek Yaratıcılık vasfının doğal bir durumu olarak övülmek ve yüceltilmek üzere insanlar tarafından üretilen tüm güzel isimlerin ancak "Kendisine" mahsus olduğu da hatırlatılmakta ve bu Dünya ortamında, göklerde ve yerde (Evren) ve onların ötesindeki ortamlarda "bulunanların" Allah'ın şanını yücelttikleri ve bütün yüceltilmelerin (hamd) sadece Allah'a yapılacağı "gerçeğini" ifade (Tesbih) ettikleri açıklanmaktadır.
Allah bu kesin durumu "Kendisinden" başka hiç bir tanrı bulunmadığını ifade eden Kur’ân Ayetlerinde defalarca tüm insanlara bildirmektedir. Bu konuda “Allah Mutlak Güç Sahibi Tek Yaratıcıdır" (La İlahe İllallah) bölümünde açıklayıcı bilgi bulunmaktadır.
Bilimsel olarak yapılan çalışmalar ve araştırmalara ve yapılan varsayımlara göre, bulunduğumuz bu Evren ve Dünya ortamının “Büyük Patlama” olarak açıklanan ilk yaratılışı sırasında oluşan ilk maddesel yapılarının bünyesinde ortaya çıkan "Şeyler", zaman ortamındaki yaratılış sürecinde "zincirleme etkileşimlerle" birbirlerini etkileyerek "Önceden Tasarlanmış" olan diğer "şeylerin" ve "yapıların" ortaya çıkmalarını (Yaratılmalarını) sağlamışlardır.
İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (73/30), (21/30)
Zira bir "Şeyin" olabilmesi için, yani "Yaratılabilmesi" için o şeyin tasarımın belirlenmesi, bunun için gerekli unsurların ve gerekli ortamın sağlanması ve sonuçta bu unsurların "Yeni Yaratılan Bir Şey" olarak yapılanması gerekmektedir. Evrenin madde yapısı açısından en Küçük “Maddesel Yapı” olan bu unsurlar, henüz en alt düzeydekilerini belirleyemediğimiz “Atom Altı Parçacıklar-AAP” olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu parçacıkların oluşması ve bu parçacıkların "Her Birine" karşılaşılacak her türlü etkiye verilecek tepkinin ne olacağına karar verecek olan "Bilinçli Enerjinin" yerleştirilmesi, bu bilinçli enerjinin gereken en uygun "Tepkileri" vermesi ve nihayet bu tepkilerle "Tasarımı" gerçekleştirecek olan parçacıkların seçilerek tasarlanan birleşmelerin oluşturulması ile gerçekleşen "Yaratılış" ancak ve sadece "Saf Enerji" olarak da tanımlayabileceğimiz "Tek Yaratıcı Güç" olan “Allah” tarafından gerçekleştirilmektedir.
Allah, bütün bu ayrıntıları ile "Yaratılışları" gerçekleştirirken "Hiçbir şeye muhtaç olmadığını" belirtmekte ve bu "niteliğini" Ayetinde "Samed" olarak tanımlamaktadır. Buna göre “Samed” niteliğinin "doğrudan ve kendiliğinden" her şeyi "Yaratabilme" anlamına geldiğini ve Allah'ın "Tek Yaratan" olduğunu düşünmemiz gerektiğini bildirmektedir.
Allah sameddir. (22/2), (112/2)
Böylece, Ayetlerde yer alan "Yaratılış ve Yaratma" ile ilgili gerçekler daha anlaşılır olarak tüm insanlara açıklanmaktadır. Buna göre Evren ve Dünya ortamının yaratılmasından önce henüz tanımlayamadığımız diğer tüm ortamların da belirtilen nitelikte yaratılmış olduklarını ifade etmek yanlış olmayacaktır.
Bir diğer Ayette de Yüce Yaratan "Kendisini" Evren Ötesinin. Evrenin ve yeryüzünün varlıklarının "kaynağı" olduğunu (Işığı) açıklamaktadır.
Allah, göklerin ve yerin nurudur. Allah'ın nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir, o lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden tutuşturulur, onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. Nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir, Allah insanlara temsiller getirir. Allah her şeyi bilir. (102/35), (24/35)
Yüce Yaratan Allah, Evren Ötesinin, Evrenin (ve yeryüzünün) "Nur'u" olduğunu belirtmektedir. Buna göre bu ortamları ayrıca bizim asla bilemeyeceğimiz bütün ortamları, bu ortamlardaki her şeyi ve tüm varlıkları, tüm varlıkların asıl ve en alt unsurlarını "Tek Kaynak" olarak işaret ettiği, "Kendi Özünden" olduğu anlaşılan ve ancak bir çeşit "ışık" olarak düşünebileceğimiz "Nur'undan" meydana getirdiğini (yarattığını) bildirmektedir.
Bu durumda "tüm yaratılışın" yani görüp algıladığımız veya göremeyip algılayamadığımız ne varsa her şeyin "Tek Kaynağı" Allah'ın "Nur'u" olmaktadır. İşte "Kaynak" olarak tanımlayabildiğimiz ve Ayette "Nur” olarak belirtilen "Allah", Evren'in Yaratılışı ile ilgili bölümlerde ayrıntılı şekilde açıklandığı gibi, her şeyin yapısında "Aynı Yapı" olarak bulunan, bilimsel olarak aslında ne oldukları (nitelikleri) tam olarak açıklanamayan fakat fark edilen "etkileri" dikkate alınarak, çekim gücü, elektromanyetik güç, güçlü etkileşim (strong force) ve zayıf etkileşim (weak force) den oluşan "dört temel güç" olarak tanımlanan ve bu nitelikleri ile bünyelerinde "İlahi Bilinci" taşıdıkları varsayılan "Güç" (veya burada değinildiği adıyla Nur), Evren'deki tüm varlık ve yapıları meydana getiren "Atom Altı Parçacıklarının" en "temel" unsurunu" yani "özünü" oluşturmaktadır. Buna göre her türlü yaratılış, söz konusu Atom Altı Parçacıklarının bünyelerinde bulunan ve ancak "Allah'a Ait" olduğu varsayılabilen bu "Güç" sayesinde, birbirleri ile olan "sonsuz" iletişim ve etkileşime geçerek yeni yaratılışları meydana getirmekte veya varlıklarını sürdürmelerini gerçekleştirmektedir. Görüleceği gibi bu "Güç" şu andaki “İnsanın” bilgi birikimine göre tam olarak tanımlanamamaktadır.
Diğer taraftan Allah'ın göklerin ve yerin nuru olduğuna işaret eden bu Ayette "mecazi" olarak ya da "benzetme" yoluyla anlatılanların aynı zamanda "İnsanın" yaratıcısı olan Allah ile olan "bağına" işaret ettiği söylenebilir. Yukarıda da belirtildiği gibi Allah'ı tanımlamak, benzetme yoluyla bile olsa, imkansızdır. Zira Allah'ın "Akıl" vererek yaratmış olduğu "en üstün" yapı olan "İnsanlar" tarafından "kavranılması" veya "söz" ile ifadesi imkansızdır ve ancak Ayetlerinde bildirdikleri üzerinde düşünerek "hissedilmesi" mümkün olabilmektedir. Bu durum Ayetlerde hiçbir şeyin Allah'a benzemediği ve hiçbir şeyin Allah'a denk olamayacağı belirtilerek ifade edilmektedir.
Onun hiçbir dengi yoktur. (22/4), (112/4)
O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da eşler yaratmıştır, bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. Allah'ın benzeri hiçbir şey yoktur, O işitendir, görendir. (62/11), (42/11)
Bu nedenle Ayette "içinde lamba bulunan bir kandillik" olarak yapılan benzetme, Allah'ın gerçek mahiyetini değil, fakat "İnsanların Akılları" ile duygu ve kavrayış güçlerinde oluşacak olan "aydınlanmayı" ya da yaratılışının ve taşıdığı niteliklerin Allah ile olan ilişkisini veya bağını ifade ettiği düşünülebilir. Nitekim tefsirlerde genel olarak "Kandil" Allah'ın peygamberlerine indirdiği vahiy (Ayetler), "kristal fanus" içindeki lamba, Allah'a imana ulaşmak için "tek yol" olan "insanın aklı", lambanın mübarek bir ağaç olarak değinilen zeytinden tutuşturulması "iman" olarak yorumlanmaktadır.
Nur suresi | Nur oku Nur arapça türkçe (kuran.gen.tr)
Nûr Suresi 35. Ayet Tefsiri - Diyanet İşleri Başkanlığı
İslamoğlu Tef. Ders. NÛR SURESİ (27-40)(111) | KURAN MEAL TEFSİR (DERLEME) (wordpress.com)
Bu yorumlar çerçevesinde insanın aklını (fanus) kullanması halinde, Ayetlerin (kandil) insanın içinde (lambanın tutuşturulması ile) iman ışığını yakacağına işaret edilmekte ve bütün insanlara doğru yola ulaşabilmeleri için "Akıllarını" kullanmaları öğüt verilmektedir. Buna göre Yüce Allah insanlara verdiği bu benzetmelerle (temsiller) dilediği kimseyi "nuruna" eriştirdiğine dikkat çekerek ancak akıllarını kullananların Allah'ın "dilediği" kimselerden olabileceklerini ve ancak akıllarını kullananların bunu isteyeceklerini hatırlatmaktadır. Yüce Allah bütün insanlara "her şeyi bildiğini" yeniden ihtar etmektedir.
Bu durumda Allah’ın Hz.Muhammed ile tüm "İnsanlara" bildirdiği bu gerçeklerin tamamı "Din" olarak betimlenmekte ve Allah'ın ifadesi ile “Allah’ın Dini” veya "İslam Dini" olarak tanımlanmaktadır.
Allah nezdinde hak din İslâm'dır. (89/19), (3/19)
Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır. (89/85), (3/85)
Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim. (112/5), (5/5)
İslam Dini’nin “İlk” temel esası (Ana Ögesi), yaşamakta olduğumuz Dünyanın, Dünyanın da içinde yer aldığı Evrenin ve Evrenin ötesinde insanların henüz “bilemedikleri” diğer bütün “Ortamların” ve “İnsanlar” dahil bu ortamlarda bulunan “her şeyin” bir ve tek “Yaratıcı Güç” tarafından oluşturulduğunun (Yaratıldığının) ve bu “Gücün” belirlediği düzen ve kurallara göre “sürdürüldüğünün” kabul edilmesidir. Ayrıca “Tek Yaratıcı Gücün” insanlara Öğüt, Uyarı ve Önerilerini, geçtiğimiz çağlar boyunca Adem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve son olarak Hz.Muhammed adlı uyarıcılara (Peygamberlere) hissettirerek (Vahiy Ederek) ilettiğinin ve onlar tarafından da bütün insanlara bildirilmiş olduğunun kabul edilmesidir.
Böylece her şeyi yarattığını bildiren “Tek Yaratıcı Güç” Kur'an Ayetlerinde adının “ALLAH” olduğunu (Rab olarak da belirtilmektedir) bildirmektedir. Halen sahip olduğumuz bilgi birikimleri çerçevesinde "ALLAH" soyut bir kavram olarak ifade edilebilmekte ve ancak “Sonsuz ve Bilinçli bir Enerji Kaynağı” olabileceği (Nur Üstüne Nur) düşünülebilmektedir. Buna göre anlayıp algılayabildiğimiz bütün ortamların "Yaratıcısı" olarak Allah'ın, bu ortamlarda bulunan varlıklar gibi ayrı bir “kişilik” olarak düşünülmesi mümkün değildir.
Bu açıklamalar dikkate alındığında, Yüce Allah'ın bir yandan "Yaratmış" olduğu bütün şeyleri ve varlıkları Nur'undan (Kendi Özünden) meydana getirdiğine işaret ederken öte yandan "Yaratılış" ile ilgili bütün "gerçekleri" de bir "Işık Kaynağı" gibi, Ayetleri ile yani Peygamberlerine olan "Vahiyleri" ile bütün insanlara bildirdiğini açıklamaktadır. Buna göre insanların nefslerine uyup kendilerine bildirilenlerden ayrıldıklarında "doğru yoldan" uzaklaştıkları, adeta "karanlıkta" kaldıkları ve bu karanlık ortamlardan ancak "Akıllarını" kullanmaları halinde "Hakkı" yani gerçekleri anlayıp "yanlışlıklardan” kurtulabilecekleri ve "imana" ulaşabilecekleri mecazi benzetmeler şeklinde bütün insanlara açıklanmakta ve ihtar edilmektedir.
Görülebileceği gibi Allah, "Kendisi" ile ilgili Ayetlerinde aklı başında olan tüm insanlara "Kendisi" ile ilgili "Gerçekleri" göstermekte ve tüm insanları bu konuda "Devamlı" olarak
düşünmeye yönlendirmektedir. Bu arada, “İlk" yaratılışından itibaren bu ortamın ve bu ortamda bulunan tüm maddesel varlıkların zincirleme olarak ve "Tasarlandığı" şekilde süregelen "Yaratılmaları" özellikle insanların dikkatlerine getirilmekte ve ona göre akıl yürüterek "Düşünmeleri" teşvik edilmektedir.
Bu anlamda yaratılışı; asıl unsuru olan ve henüz "En Küçük Atom Altı Parçacık/Enerji" olarak tanımlayabildiğimiz ve bünyelerinde bulunan Allah'ın "Tasarımlarını" içeren "Bilinçli Enerji" nedeniyle bu tasarım çerçevesinde canlı veya cansız tüm maddelerin oluşmasının gerçekleşmesi olarak düşünebiliniz ve yaratılış olayının ilk oluşumdan itibaren "Her An" devam ettiğini ve bu ortamın son bulacağı zamana kadar da böylece devam edeceğini söyleyebiliriz. Bu anlamda bu ortamın "Son Bulması" olayı da buna bağlı yeni "yaratılışların" başlangıcı olmaktadır.
O, her an yaratma halindedir. (97/29), (55/29)
Böylece Yüce Allah, Evren'in "yaratıcılığının tartışmasız bir gerçeği" olduğunu belirtirken, "Sûr'a Üflenerek" Evren'deki bütün canlıların hepsinin ölecek olmalarının ve sonra ona bir daha üflenince de onların ayağa kalkmış bakacak (yeniden diriltilecek) olmalarının da "yaratıcılığının tartışmasız bir gerçeği" olarak kendi hükümranlığında bulunduğunu kesin bir şekilde bildirmektedir.
Yine bu ortamda şu an "Var" olan yani çeşitli yaratılış aşamalarından geçerek çeşitli şekillerde "Yaratılmış" olan yapılarını oluşturan "Atom Altı En Küçük Parçacıkları veya “Enerji Işınımları”, bu ortamın zaman boyutu çerçevesinde ve karşılaşacakları yeni "Etkileşimler" nedeniyle şekil değiştirinceye kadar (Bizim algıladığımız olarak ifade edersek ölünceye ya da kayboluncaya kadar), sahip oldukları "Bilinçli Enerji" tarafından yönlendirildiği şekilde "Hareket Halinde" bulunmaktadırlar. Allah bu hareketleri, o yapıların "Yüce Yaratan" tarafından meydana getirildiklerini sürekli olarak "İfade Etmeleri-Tesbih Etmeleri" olarak dikkatlerimize getirmektedir.
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir. (101/1), (59/1)
Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ı tesbih eder. (109/1), (61/1)
Ancak özellikle İsa'dan sonra insanların eski alışkanlıklarına ve geleneklerine geri dönerek İlk Peygamber olan Adem'den beri seçilmiş uyarıcı peygamberler tarafından kendilerine anlatılan "Tek Yaratıcı" fikrinden sapmalarda bulunmuşlardır. Bu sapmalar o derecede ileri gitmiştir ki, İsa için "Tanrının Oğlu" nitelemesi yapılmıştır. Bu niteleme, tüm akıllı insanlar adına esefle belirtmek gerekir ki, halen sürdürülmektedir. Önceki iki Ayet esasen böyle bir durumun olmasına imkân bulunmadığını çok açık olarak ifade etmektedir. Ancak, Allah ayrıca akıllı olmakla birlikte bilgileri yeterli olmayan tüm insanlara da çok daha kesin olarak Allah'ın "Nesil ve Üreme" ile ilgisinin olamayacağını ve böyle bir durumun isnat edilemeyeceğini anlatmak üzere "Kendisinin Doğurmadığını ve Doğmuş Olmadığını" ayrıca belirtmektedir. Bu durum, Allah fikrinin insanların kendi buluşları olan "Tanrı/İlah" kavramı ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını da göstermektedir. Öte yandan, Allah tarafından insanlara "Kendisi" ile ilgili bilgileri aktarmak üzere görevlendirilen saygıdeğer (muhterem) ve seçilmiş üstün nitelikli peygamberlerin öğretilerini bir tarafa bırakarak onları ve bazı insanları "Tanrı/İlah" olarak nitelediklerinde, ölüm sonrası "Ortamlarda” o peygamberler ile karşılaştıkları zaman onların kendileri hakkında yapılan bu değerlendirmeler nedeniyle en azından çok üzüntü duyacaklarını bu insanların bir an olsun düşünmeleri ve bu durumu yeniden gözden geçirmeleri gerekmektedir.
Allah, "Tekliği" ile ilgili olarak "Hiçbir Denkliğinin" bulunmadığını açık olarak belirtmektedir. Allah'ın tekliği bizim, yani ilk insandan bu yana yaşamış olan, bugün hayatta olan ve bugünden sonra "Kıyamet Gününe" kadar yaşayacak olan tüm insanların algılama ve anlama kabiliyetlerinin üzerinde bir kavramdır. Bir düşünün görüp, bilip algıladığımız ve henüz göremediğimiz, bilemediğimiz ve algılayamadığımız "Her Şeyin" nasıl tasarlandığını ve tasarlayanı, nasıl ortaya çıkarıldığını ve çıkaranı (Yaratıldığını), ortaya çıkanların nasıl "Her An" gelişip değiştiğini ve varlıklarının sürdürüldüğünü ve sürdüreni veya yok edildiklerini ve yok edeni (Her An Yeniden Yaratıldıklarını), Tüm bunları kapsayan bir "Tek" Bilinç, Güç, Enerji...veya diğer ifade edemediğimiz niteliklerdeki "Teklik" kavramını... İşte bu nedenle Allah, insanların bilemedikleri ve anlayamadıkları olaylar ve olguları sindirebilmek ve bunların üstünlükleri karşısında onlara tabi olmakla kurdukları "Zihinsel" denge sonucu "Tanrı/İlah" olarak tanımladıkları kavramın Yüce Yaratanın Kendisine verdiği isim yani "ALLAH" ile "HİÇ BİR İLGİSİ BULUNMAMAKTADIR."
Aynı şekilde, Ademden itibaren Yüce Yaratanın görevlendirdiği binlerce uyarıcı "Peygamber" tarafından "her şeyi Yaratan ve her şeyin Sahibi Tek Yaratıcı" fikrinin her zaman insanlar tarafından "İnsan Şekilleri" ile algılanması ve çağlar boyunca bu konuda çok az ilerleme kaydedilmesi sonucunda halen çeşitli inanışlardaki "Tanrı/İlah" tanımlamalarının ve özellikle İsa için "Tanrı'nın Oğlu" olduğunu ileri sürüp onu da "Tanrılaştırma" şeklindeki inançlarının da Allah'ın bu Sure ile "Kendisi İçin" tüm insanlara yaptığı açıklamalarda tanımlanan "ALLAH" ile ilgisinin bulunmadığı net olarak görülmektedir. Bu nedenle "Allah" bugünkü bilgi birikimlerimiz ışığında bu Ayetlerde belirttiği "Tekliği" ile düşünülmeli ve neden insanların tasarladıkları ve tanımladıkları "Diğer" tüm "Tanrı/İlah" olgusunun bu tekliği ifade edemediğinin üzerinde durulmalıdır. Nitekim Allah Ayetlerinde Kendisini "ALLAH" ismi ile anmakta bazı Ayetlerde ise “RAB” olarak tanımlamakta ve böylece "Tüm İnsanlara" bu konuda başka bir tanımlama olamayacağını çok açık bir şekilde bildirmektedir.
Ancak bu konuda yayınlanan araştırma ve yazılarda “Tanrı” sözcüğünün "Öz Türkçe" ve aslında "Yaratıcı" anlamında olduğu ileri sürülmektedir.
http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/soner-yalcin/allah-mi-tanri-mi-2137763/
Bu yaklaşım özünde doğru olmakla birlikte, Tanrı sözcüğünün diğer kültürlerde sadece “Yaratan” olarak anlam taşımaması “Tapınılacak Varlık-İlah vb.” anlamına da gelmesi nedeniyle, başka konularda olduğu gibi bu kültürlere duyulan özenti sonucunda dilimizde de Tanrı sözcüğü ile doğrudan “Yaratanı” anlamlandırmak yanında her türlü tapınma ile ilgili tanımlamalar da yapılmaktadır. Bu durum dikkate alındığında sadece “Yaratanı” tanımlayan “Tanrı” sözcüğünün kullanılması bazı anlam kargaşasına yol açmaktadır. Allah tüm insanlara, Kur’an’ı “asıl kaynak” niteliğinin bozulmaması ve "Farklı" asıl kaynakların ortaya çıkmasına meydan verilmemesi için "Arapça" olarak gönderdiğini Ayetlerinde açıklamaktadır. Bu Ayetlerden ilki olan ve “Besmele" olarak bilinen Ayette "Allah" sözcüğü kullanılmış ve izleyen tüm Ayetlerde de "Allah" sözcüğü sadece "Yaratanı" tanımlamak üzere kullanılmıştır. Gerçekten çok sayıdaki Ayetlerde "La İlahe İllallah" denilmektedir. Yani "Tapınılacak Tanrı/İlah yoktur sadece Allah vardır." Buna göre "Allah "Kendisine" bir isim vermiştir. Bu isim "Allah" tır.
Bu arada Yüce Allah çok sayıdaki Ayetlerinde bildirdiği öğütlerde, önerilerde ve yaptığı uyarı ve açıklamalarda tüm insanlara "Biz" olarak hitap etmektedir. Bu Ayetlerdeki "Biz" kelimesi herhangi şekilde “ayrı” bir "şahsiyeti" tanımlamamaktadır. Zira esasen "Tek Yaratıcı Güç" olarak tüm ortamların ve yaratılışların "kaynağı" ve "yaratıcısı" olarak ve "hayal edilemez" nitelikteki gücü ve "sınırsız" iradesi (takdir etme) ile Yüce Allah'ın yaratmış oldukları ile "ayrı bir şahsiyet" olarak tanımlanması, "yarattıkları" ile olan "bütünlüğü" açısından ve "Tüm İnsanlara" verdiği "Akıl" unsuru kapsamında mümkün değildir ve bir anlam ifade etmemektedir. Buna göre Ayetlerdeki "Biz" ifadesi erişilemez ve hayal edilemez "Tek Yaratıcı Güç" olarak Yüce Allah'a işaret etmektedir.
Bugünün bilim insanları evren ve dünya ortamında olagelen her şeyi, tüm canlıları ve doğal ortamları her an incelemekte ve oluş ve devamı ile ilgili gerçekleri ortaya çıkarmaktadırlar. Bu insanlar yaptıkları bu çalışmalar nedeniyle her şeyin zaman-mekan ortamındaki oluş ve sürüş serüvenleri ile ilgili elde ettikleri bilgiler karşısında, farkında olmasalar bile Allah ile her an birlikte olmaktadırlar. Yaptıkları çalışmalarda devamlı olarak kullandıkları, "...tasarlanmıştır", "...doğanın eseri", "...için evrilmişlerdir", "..her nasılsa....olmuştur" gibi tanımlamalar, aslında Yüce Yaratanın "Tekliğini", "Her şeyin O’na muhtaç olduğunu, O’nun hiç bir şeye muhtaç olmadığını", "İnsan aklına göre bir varlık olarak doğmuş veya doğurulmamış olduğunu" ve "O’nun tekliğinin hiç bir şekilde İnsan aklı ile tanımlanamayacağını" anlatmaktadır. Nitekim, bilim insanları Kur’an’da bildirildiği gibi evren ve dünya ortamının "Büyük Patlama" sonrası oluştuğu konusunda artık neredeyse tam bir görüş birliği içindedirler ve büyük patlama öncesini "Hiçbir Şey Yoktu" olarak tanımlamaktadırlar. Hatta, büyük patlama nerede (Hangi Ortamda) oldu sorusunun anlamsız olduğunu belirtmektedirler.
Bu derece detaylı araştırmaları yapan bilim insanları, kendilerine itiraf etseler dahi, tüm bu olgunun bir "Sahibinin, Tasarımcısının ve Yaratıcısının" olduğunu söyleyememektedirler. Bunda insan nefsinde olan "Kabullenme Zorluğu ve Kabullenmeye Direnme" olgularının yanında, bu "Gerçeği, Yani Allah’ı" kabul etmenin "Bilimsel" olmadığının bir "Kanun" olarak peşin kabulünün yapılmış olması da son derecede etkili olmaktadır. Halbuki Kur’an’ın pek çok Ayetinde Allah'ın Alimlerin Alimi, Ulaşılamaz İlim Sahibi" olduğu açıkça tüm insanlara hatırlatılmaktadır. Bu büyük patlama öncesi "YOKLUK" gerçeği de Allah'ı algılama, tanıma ve O’na teslim olma konusunda en önemli bir delildir.
Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. (87/3), (2/3)
Bilim insanları bundan sonra da çalışmalarını sürdüreceklerdir. Esasen bu çalışmalar Allah tarafından insanlardan beklenen en önemli faaliyeti oluşturmaktadır. Zira bu çalışmalar ile elde edilen bilgiler, Allah'ın varlığı ve gerçekliği konularında "İnkâr Edilemez Nitelikte" gerçekleri ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle bu bilgileri elde eden bilim insanları isteyerek ya da utançlarından (!) bu gerçeği inkâr etseler de bu "Gerçek" değişmez ve "Kıyamete Kadar da Değişmeyecektir."
Allah ve Gayb (Her Şeyin Öncesi ve Sonrası, Bilenemeyen, Açıklanamayan, Sır)
Arapçada Gayb kelimesi,nin, (Gâ'ib, Gaip veya Gayp; Arapça: غيب. ) görünmez anlaşılmaz; akıl ve duyular ile algılanamayan, hakkında bilgi edinilemeyen ve anlaşılamayan varlık alanı veya şeyler gibi çeşitli anlamları bulunmaktadır.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Gayb
Gayb kelimesinin Kur'an Ayetlerinde esas olarak Bilenemeyen, Açıklanamayan ve Her şeyin öncesi ve sonrası ile ilgili olarak sadece Allah'ın bilgisinde bulunan "Sır" anlamında kullanıldığı görülmektedir. Bununla birlikte bir çok Ayette bilenemeyen, açıklanamayan, görülemeyen, duyulamayan, kayıp olan şeyler ve olaylar ile ilgili olarak veya insanların gizledikleri ve içinden geçirdikleri şeyler gibi anlamlar
verilerek kullanıldığı da anlaşılmaktadır.
Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı yazıyorlar? (2/47), (68/47)
O, gaybın bilgilerini esirgemez. (7/24), (81/24)
Acaba gaybın bilgisi kendi yanındadır da o görüyor mu? (23/35), (53/35)
De ki: "Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim." (39/188), (7/188)
Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir, O, kalplerin içinde ne varsa onu da hakkıyla bilendir. (43/38), (35/38)
O, gaybı mı bildi, yoksa Allah'ın katından bir söz mü aldı? (44/78), (19/78)
De ki: “Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.” (48/65), (27/65)
Ona Rabbinden bir mucize indirilse ya! diyor. De ki: “Gayb ancak Allah'ındir. Bekleyin ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” (51/20), (10/20)
“Ben size: "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır" demiyorum, gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" de demiyorum, sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, "Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir" diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum." (52/31), (11/31)
Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum." (52/31), (11/31)
İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir, bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin; o halde sabret çünkü iyi sonuç sakınanlarındır. (52/49), (11/49)
Göklerin ve yerin gaybı yalnız Allah'a aittir. (52/123), (11/123)
Babanıza dönün ve deyin ki: "Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz.” (53/81), (12/81)
İşte bu gayb haberlerindendir, onu sana vahyediyoruz, onlar hile yaparak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin. (53/102), (12/102)
De ki: “Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım.” De ki: “Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?” (55/50), (6/50)
Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları Allah'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; Allah'ın ilmi dışında bir yaprak bile düşmez.
O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. (55/59), (6/59)
İnkârcılar: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler, De ki: “Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile Allah'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır.” (58/3), (34/3)
Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi, yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı. (58/14), (34/14)
De ki: “Kuşkusuz, Rabbim gerçeği ortaya koyar. Çünkü O, gaybı çok iyi bilendir.” (58/48), (34(48)
Halbuki daha önce onu (hakkı) inkar etmişlerdi, uzak bir yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı. (58/53), (34/53)
Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. (70/77), (16/77)
Allah, gaybı da şehadeti de bilendir. (74/92), (23/92)
Yoksa gayba ait bilgiler kendi yanlarında da, onlar mı yazıyorlar? (76/41), (52/41)
Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. (87/3), (2/3)
Bunlar, bizim sana vahiy yoluyla bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. (89/44), (3/44)
Bununla beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir. (89/179), (3/179)
Allah'ın, onların sırrını da fısıltılarını da bildiğini ve gaybları çok iyi bilen olduğunu hâla anlamadılar mı? (113/78), (9/78)
Yüce Allah Hz.Muhammed'e Ayetlerini insanlara iletirken karşılaştığı sorunlarda destek olmak üzere, inanmayanlar için sanki bilinmeyenlere (Gayb) ait bilgilere sahiplermiş ve ve hatta bilinmeyenleri (Gayba ait bilgileri) sanki kendileri yazıyormuş gibi davrandıklarına, Gayb hakkında atıp tuttuklarına işaret edilmekte ve Hz.Muhammed'e onların ne kadar yanlış durumda oldukları ve yanlış düşündüklerini bildirilmektedir. İnkârcıların Kıyamet bize gelmeyecek dedilkleri belirtilerek Allah'ın onlara “Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir" demesini Hz.Muhammed'den istediği açıklanmaktadır. Böylece Allah'a inanmayan ve Kur'anı "Yalan" sayanların Gaybın bilgisi karşısında ne kadar aciz kalacaklarına işaret edilmektedir. Bu durumdakilere ileri sürdükleri görüşlerinin neye dayandığı sorulmaktadır. Bunların "Neyi" inkar ettiklerini düşünmeleri gerektiği ve tüm bu oluşumların sırlarının (Gayb) sanki onlar tarafından biliniyormuş yada görülüyormuşçasına inkarda bulundukları kendilerine ve bunlargibi düşünen veya Allah konusunda mütereddit olan tüm insanlara hatırlatılmaktadır. Buna göre, bilinmesi gereken "Tek Gerçek" Sevgi ve Merhametli olan “Tek İrade” nin Allah olduğudur. Allah, tüm yaratılışların sahibidir. Tüm yaratılışların "Sırları" Allah'ın katındadır. Yaratılan her şey, her ortam ve yaratılışlarda en önemli unsurlardan olan zaman, sonuçta Allah'a döndürülecektir. Yani Allah yarattığı her anı ,her şeyi ancak "Kendisinin" bileceği bir şekilde "Kendisinin" bileceği bir ortama geri alacaktır. Bu ortam aslında her şeyin "İlk" yaratıldığı yerdir. Allah'ın "Kendisi" olarak düşünebileceğimiz ve ilk yaratılışların "gerçekleştiği" ve yaratılan her şeyin" tasarlandığı" bu yer veya ortam Ayetlerde "Arş" olarak adlandırılmakta ve insanlarca bilinemeyecek nitelik ve koşulları "GAYB" olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda Gayb, "Bilgisi sadece Allah'ın katında olan ve insanlarca bilinmeyen" olmaktadır.
Arş ortamını ve bu ortamın nitelikleri ve zaman boyutlarını insanlar dünyada kaldıkları sürede de bilemeyeceklerdir. Bu Kur’an’da "Gayb" olarak tanımlanmaktadır ve insanlardan "Gayb"a inanmaları beklenmektedir Zira Gaybın sahibi Allah'tır. İnsanların nesiller boyunca bildiği ve her an yeni bilgilerle bilgisini arttırdığı ortam Evrenin patlamadan sonra (Patlamanın "ARŞ" olarak adlandırılan ortamda gerçekleşmesinden sonra) kendi oluşturduğu ortamdır. Bu ortamda her bölgede ayrı bir zaman boyutu bulunmaktadır veya Zaman boyutu evrenin oluşturma hızının uç sınırları ile sonraki bölümler arasında oluşan farklılık nedeni ile evrenin her noktasında (Dünya Zamanı Açısından) farklılıklar göstermektedir.
Bununla birlikte Allah, Evren ve Dünyanın ve bunların öncesi ve sonrasının (Ahiret) yaratılışlarına dair olan bazı "Gayb" bilgilerini "Esirgemediğini" ve bütün insanlara "Bildirmeyi" takdir ettiğini ve bunları "Bütün İnsanlara" iletilmesi için Ayetleri ile Hz.Muhammed'e "Vahyettiğini" açıklamaktadır. Böylece Kur’an’da belirtilen konuların anlaşılmasını sağlamak ve bu konularda gelecekte insanlar tarafından yapılacak araştırmalara da yol göstermek üzere; diğer bir ifade ile Gerçek Ortamda insanların Ruhlarına "Öğretilmiş" olan "Bütün İsimlerin" hatırlanabilmesi için, bu bilgilerin insanlara verildiği hatırlatılmaktadır. Allah, bu konuda insanların bu Dünya ortamında bilgi sahibi olmalarını teşvik etmekte ve Gaybın bilgilerini insanlardan esirgemediğini onları Hz.Muhammed'e vahyettiği Ayetleri ile insanlara bildirdiğini açıklamaktadır. Ancak Yüce Allah insanlara bilinmeyenleri (Gaybı) tamamen bildirmeyeceğini, insanların Yüce Alah'ın ilminden ancak Allah'ın "İzin verdiği ve bildirdikleri kadarından"
bilgi sahibi olabilecekleri ayrıca bildirilmektedir.
Allah Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi. (87/31), (2/31)
"Allah'ın bildirdiklerinin dışında insanlar Allah'ın ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. (87/255), (2/255)"
Yüce Allah Hz.Muhammed'e, Gayb ile ilgili olarak Allah'ın dilediğinden başka kendisine herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip olmadığını, eğer gaybı bilmiş olsaydı elbette daha çok hayır yapmak istemiş olacağını, kendisinin sadece inanan bir kavim için bir "Uyarıcı" ve müjdeleyici olduğunu; insanlara "Bildirmesini" vahyettiğini açıklamaktadır.
Allah, "Göklerin, Yerin ve soyut Her şeyin" yaratıcısı olarak, bunlar ile ilgili herşeyin öncesini ve sonrasını bildiğini, ayrıca bu sonsuz genişliklerin bilgisi yanında insanların "Ne Düşündüklerini-Kalplerindekileri" de tamamen bildiğini, tüm bunların nasıl olduğu konuları ile ilgili tasarım, oluşum, süreç ve yok oluşlarını kapsayan "Sırların-Gaybın" sadece Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın bilgisi ve yönetiminde bulunduğunu; bu konuların nitelik ve yapılarına ait bilgilerin Allah'tan başkası tarafından bilinemeyeceğini çok açık bir şekilde bildirmektedir. Bu nedenle inanmayanların ve inanmadıkları halde inanmış gibi görünen ve davrananların (Münafıkların) "Kibirlerine" yenilmeleri nedeniyle Allah'ın onların sırlarını da fısıltılarını da bildiğini ve Gaybları (Bütün gizli şeyleri) çok iyi bilen olduğunu hâlâ anlamadıklarını bildirmekte ve insanlardan bunlar üzerinde düşünerek böyle aldanışlara düşmemeleri öğütlenmektedir.
Durum böyle iken insanların sanki Ayetler ile bildirilenlerin ötesinde "Gayb" ile ilgili bilgilere sahipmiş gibi düşünmelerinin ve sonuçta Yüce Allah’ıinkar etmeye varan inanış bozuklukları sergilemeleri ve bu durumu savunmalarının ne kadar anlamsız ve yersiz olacağına insanların dikkati çekilmektedir. İnanmayıp Allah'tan bir "Mucize" indirmesini isteyen bu gibilere Hz.Muhammed'in ancak bir uyarıcı olduğu ve her toplumun bir rehberinin bulunduğu, göklerde ve yerde Allah'tan başka kimsenin "Gaybı" bilmeyeceği ve onların ne zaman diriltileceklerini de bilmeyecekleri, “Gaybın" ancak “Allah'a Ait” olduğunu, bunu bekleyip göreceklerini kendisinin de onlarla beraber bekleyenlerden olduğunu iletmesinin Hz.Muhammed'e bildirildiği açıklanmaktadır.
Kafirler diyorlar ki: “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” Sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir rehberi vardır. (96/7), (13/7)
Yüce Allah Hz. Muhammed’den inanmayanlara ayrıca Allah'ın hazinelerinin yanında olmadığını, gaybı da bilmediğini, bir melek olmadığını, onların hor gördüklerine Allah'ın hayır vermeyeceğini söyleyemeyeceğini zira onların kalplerinde olanı Allah'ın daha iyi bildiğini ve onları kovması halinde gerçekten "Zalimlerden" olacağını söylemesini bildirdiğini bütün insanlara iletmektedir. Buna göre Hz. Muhammed’de dahil olmak üzere bütün insanların, Allah'ın takdir edip "Bildirdiklerinin" dışında ve sadece Kendi Katında olan bilgilere erişemeyeceklerine işaret edilmektedir.
Allah'ın bildirdiklerinin dışında insanlar Allah'ın ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. (87/255), (2/255)
Ayetlerde "Gaybın" anahtarlarının sadece Allah'ın yanında bulunduğuna, onları Allah'tan başkasının bilemediğine, Allah'ın karada ve denizde ne varsa bildiğine, Allah'ın ilmi dışında bir yaprak bile düşmediğine, yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bildiğine, Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şeyin bile Allah'tan gizli kalmadığına, yaş ve kuru ne varsa bundan daha küçük ve daha büyüğünün de şüphesiz hepsinin apaçık bir "Kitapta" bulunduğuna, yani Göklerin ve yerin gaybının (Sırlarının) yalnız Allah'a ait olduğuna ve Allah Katında bulunduğuna (Kitap), buna göre Allah'ın gaybı da şehadeti de bilen olduğuna işaret edilmektedir. Bu anlamda Gayb ile "Gerçek Ortamdaki" ve Evren ortamındaki her türlü "Yaratılışın", diğer bir deyimle bizatihi "Allah'ın” ifade edildiği söylenebilir. Zira Allah'ın bu Dünya ortamında "Bir Süre" yaşamalarını takdir ettiği "Bütün İnsanların" soylarını Gerçek Ortamda yaratarak onlara "Ben Sizin Rabbiniz Değil miyim" sorusunu yönelttiğini ve Kıyamete kadar bu ortamda yaşayacak olan bütün insanların da "Evet" diyerek birbirlerine "Şahitlik" yaptıklarını ve bütün insanlar için bir "Gayb" olan bu şehadeti "Bilen" olduğunu bir defa daha hatırlatmaktadır.
Ayrıca, Hz.Muhammed'in Allah'ın bütün varlıklarına (Hazinelerine) sahip bulunmadığı, bir "Melek" olmadığı ve toplumda yaşayan bir "İnsan" olduğu hatırlatılmakta ve bu nedenle "toplumun ileri gelenlerinin "Hor Görerek" küçümsedikleri ve beraber olmak istemedikleri kimsesiz ve güçsüz insanları bulunduğu ortamdan kovmadığı ve onlara da diğerleri gibi davrandığı, zira aksi halde kendisine Peygamberlik görevi verilmiş olmasına rağmen onları kovduğu takdirde gerçekten "Zalimlerden" olacağı bildirilerek bütün insanlardan diğerleri ile olan ilişkilerinde bu durumu dikkate almalarının beklendiği açıklanmaktadır.
Öte yandan, önceki Peygamberler ile ilgili olarak Hz.Muhammed'in ve toplumunun bilmediği konular da "Gayb" olarak tanımlanmaktadır. Bu konularda Ayetlerde yapılan açıklamalardan ve olaylardan onun ve bütün insanların ders ve ibret alması ve sabretmesi beklenmektedir. İnsanların kendilerine iletilen öğüt ve öneriler ve geçmiş toplumlara ait olayları anlamaya çalışmaları halinde, Yüce Yaratan hakkında bazı hisleri algılayabileceklerine ve bu ortamdaki her türlü faaliyetlinde yaptıklarının daima "Bilindiğini" fark ederek "Sabredip" aşırı gitmekten ve "Allah'a Karşı Gelmekten" sakınacaklarına, çünkü ancak böyle sakınanların iyi sonuca, yani Ölüm ötesinde huzura ve kurtuluşa, ulaşabileceklerine işaret edilmektedir.
Allah'ın insanlar dışında yaratmış olduğu diğer "soyut" varlıkların da "Gayb" hakkında açık bir bilgilerinin bulunmadığı bildirilmektedir. Örneğin Peygamber Süleyman'ın ölümüne "Hükmedildiğinde" ölümünün onun değneğinin bir ağaç kurdu tarafından yenilmesi sonucunda kırılması ile yere yıkılması sonucunda gerçekleştiği ve bu durumun Süleyman'ın hükmü altında bulunan cinler tarafından bilinemediği, zira cinlerin gaybı bilselerdi bunu önleyebilecekleri ve o küçük düşürücü azap içinde kalmayacakları anlatılmaktadır. Buna göre Yüce Allah inkâr edenlerin de aralarındaki sırlarını ve yaptıkları "fısıltıları" bildiğini ve sadece "Kendisinin" gaybı çok iyi bilen olduğunu hatırlatmaktadır.
Allah'a inanan ve Allah'a iman eden insanların öncelikle "Gayba" inandıklarına, namaz ve dua ettiklerine ve sahip olduklarının Allah'ın lütfu olarak kendilerine verildiğine inandıklarına ve bu mallarından yine Allah'ın önerdiği şekilde harcadıklarına işaret edilmektedir.
Bütün bu açıklamaların, Allah'ın Hz.Muhammed'e vahiy yoluyla bildirildiği "gayb haberleri" olduğu belirtilmekte, bununla beraber Allah'ın insanlara "gaybı" bildirmeyeceğine, fakat elçilerinden dilediğini ayırt ettiğine işaret edilmektedir. Örneğin İsa'nın peygamber olarak gönderildiği topluma ait bilgilere sahip olacağı Ayette bildirilmektedir.
"O, İsrailoğullarına bir elçi olacak. Size Rabbinizden bir mucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır." (89/49), (3/49)
Allah Mutlak Güç Sahibi Tek Yaratıcıdır (La İlahe İllallah)
Yüce Allah "Tek Yaratıcı Güç" olduğunu ve Allah'tan başka tanrı veya ilah olmadığını Ayetlerinde çeşitli örnekler vererek açıklamaktadır.
De ki: “Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve kahhâr olan Allah'tan başka bir tanrı yoktur.” (38/65), (38/65)
De ki: “Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, (39/158), (7/158)
O’dan başka tanrı yoktur, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz! (43/3), (35/3)
Allah, kendisinden başka ilâh olmayandır, en güzel isimler O'na mahsustur. (45/8), (20/8)
“Büyük Arş'ın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur.” (48/26), (27/26)
İşte O, Allah'tır, O’dan başka tanrı yoktur. (49/70), (28/70)
O’dan başka tanrı yoktur. (49/88), (28/88)
Eğer size cevap veremiyorlarsa, bilin ki, o ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir ve O’dan başka tanrı yoktur, artık siz müslüman oluyor musunuz? (52/14), (11/14)
Dedi ki: “Ey kavmim! Allah'a kulluk edin! Sizin için ondan başka tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.” (52/84), (11/84)
O’dan başka tanrı yoktur. (55/102), (6/102)
O’dan başka tanrı yoktur. (55/106), (6/106)
Çünkü onlara: “Allah'tan başka tanrı yoktur” denildiği zaman kibirle direnirlerdi. (56/35), (37/35)
İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah'tır, mülk O'undur, O’dan başka tanrı yoktur; öyleyken nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? (59/6), (39/6)
O’dan başka hiçbir ilâh yoktur, dönüş ancak O'nadır. (60/3), (40/3)
İşte O, her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah'tır, O’dan başka tanrı yoktur, o halde nasıl olup da döndürülüyorsunuz! (60/62), (40/62)
O daima diridir; O’dan başka hiçbir tanrı yoktur, o halde dinde ihlaslı ve samimi kişiler olarak O'na dua edin. (60/65), (40/65)
Andolsun ki, Nuh'u kavmine gönderdik ve o: “Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O’dan başka bir tanrı yoktur. (74/23), (23/23)
Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir, O’dan başka tanrı yoktur, O, yüce Arş'ın sahibidir. (74/116), (23/116)
İlâhınız bir tek Allah'tır. O’dan başka ilâh yoktur. O, rahmandır, rahîmdir. (87/163), (2/163)
Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, diridir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. (87/255), (2/255)
Hayy ve kayyûm olan Allah'tan başka ilâh yoktur. (89/2), (3/2)
Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O’dan başka ilâh yoktur. O mutlak güç ve hikmet sahibidir. (89/6), (3/6)
Allah -ki ondan başka hiçbir tanrı yoktur- elbette sizi kıyamet günü toplayacaktır, bunda asla şüphe yoktur. Söz bakımından Allah'tan daha doğru kim vardır! (92/87), (4/87)
De ki: “O benim Rabbimdir. O’dan başka tanrı yoktur. Sadece O'na tevekkül ettim ve dönüş sadece O'nadır. “(96/30), (13/30)
O, öyle Allah'tır ki, O’dan başka tanrı yoktur, görülmeyeni ve görüleni bilendir, O, esirgeyendir, bağışlayandır. (101/22), (59/22)
O, öyle Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur, O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selamet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. (101/23), (59/23)
Halbuki bir tek Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. (112/73), (5/73)
O’dan başka tanrı yoktur. (113/31), (9/31)
Ayetlerde "Tek Yaratıcı Güç" olan Allah'tan başka tanrı ya da ilah olarak tanımlanan bir kavramın bulunmadığı, sadece Allah'ın olduğu ve ölüm sonrasında sadece Allah'a dönüleceği defalarca hatırlatılmaktadır. Ayrıca çok sayıdaki diğer Kur'an Ayetlerinde de Allah'ın "Tek Yaratıcı Güç" olarak her şeyi "yaratan" ve yarattıklarının "sahibi" olduğu belirtilmektedir. Bu "gerçeğe" rağmen, kendilerine "Akıl" lütfedilmiş olan insanların kendilerince herhangi bir şeyi "yaratıcı" gibi düşünerek ve "kibirle direnerek" bu "gerçekten" kendilerini çevirmeleri (inkâr etmeleri) halinde Allah ile olan "bağlarının" ve "birlikteliklerinin" zarar göreceği hatırlatılmaktadır. Böylece Allah'a rağmen kendilerine aslında kendileri yaratılmış olan varlıkları veya olayları tanrı (ilah) edinenlere, her şeyin yaratıcısı olan Rablerinin (İlahlarının) Allah olduğu ve Allah'tan başka hiçbir tanrı (Rab veya İlah) bulunmadığı, Allah'ın daima "diri" olduğu yani yok olmayacağı (hayy ve kayyum olduğu) açıklanmaktadır.
Böylece kendilerine "Akıl" verilmiş olan "İnsanların" bu konuda "düşünmeye" yönlendirilmesi için, örnek olarak içinde bulundukları Dünya ortamı, Dünya'nın içinde bulunduğu Evren ortamı ve onu da "kapsayan" diğer ortamlara (Büyük Arş) dikkatleri çekilmekte ve "mutlak hâkim" ve "gerçek" olan Allah'ın çok "yüce" olduğu, Allah’tan başka tanrı bulunmadığı, Arş'ın ve kapsadığı her şeyin "sahibi" olduğu, yani her şeyi kapsayan "Büyük Arş’ı" yaratmış olduğu açıklanmaktadır. Kendi görüşlerine delil olarak Kur'an Ayetlerinin "uydurulduğunu" ileri sürenlere onun gibi uydurulmuş "on sûre" getirin denildiğinde cevap veremeyecekleri belirtilmektedir.
Yoksa, "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin. (52/13), (11/13)
Böylece onlara Ayetlerin ancak Allah'ın ilmiyle indirildikleri ve Allah'tan başka tanrı bulunmadığı ve "Akıllarının" onlara "gerçekleri" kabul etmeye yönlendireceği hatırlatılarak artık onlardan ve bütün insanlardan "Müslüman" olmaları (gerçeği kabul edip Allah'a teslim olmaları) ve Allah'a olan inançlarında (dinde) samimi ve içten "ihlaslı" kişiler olarak Allah'a dua etmeleri beklenmektedir.
Ayrıca beraber yaşamakta olduğu toplum bireylerine, Allah'a kulluk etmelerini (Allah'a iman etmelerini), Allah'tan başka tanrı bulunmadığını, aslında onların "hayır içinde" olduklarını (iyi niyetli oldukların) gördüğünü ve iyi niyetlerinden kuşku duymadığını ancak ölçüyü ve tartıyı kasti olmasa bile bilinçsizce eksik yapmamaları gerektiğini, aksi halde onlar için "gerçekten" kuşatıcı bir günün azabından korktuğunu açıklaması Hz.Muhammed'e bildirilmektedir.
Öte yandan Hz.Muhammed'den önceki peygamberlerin de toplumlarına Allah'a kulluk etmelerini ve onlar için Allah'tan başka bir tanrı bulunmadığın bildirdikleri belirtilmektedir. Başka örnekler olarak Allah’ın mutlak "güç" ve bilinmeyenlerin (hikmet) sahibi olduğu, elbette bütün insanları ölümleri sonrasındaki kıyamet zamanında toplayacağı, bunda asla şüphe bulunmadığı, söz bakımından Allah'tan daha doğru kimse olmadığı, sadece Allah'a dönüleceği, görüleni ve görülmeyeni bilen olduğu, merhamet edici ve af edici olduğu, hiç bir eksikliği bulunmadığı, mülkün (yarattıklarının) sahibi olduğu ve selamet (huzur) veren, güvenliğe ulaştıran, gözetip koruyan, üstün olan, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayan olduğu belirtilmekte ve bütün insanlardan bu "gerçekleri" dikkate almaları ve Allah'tan başka tanrı bulunmadığını anlamaları istenmektedir.
Bu uyarıların aslında "bütün insanlara da" yapılmış olduğu dikkate alınarak, bu ortamda yaşayan ve yaşayacak olan bütün "İnsanlardan" ona göre davranışlarına yön vermeleri beklenmektedir. Özellikle "Allah'tan başka herhangi bir ilah (tanrı) bulunmadığı ve sadece Allah'ın bulunduğu" şeklindeki Ayet ile (Lâ İlahe İllallah) bütün insanlara, Allah'ın neden insanlarca anlayamadıkları ve üstesinden gelemedikleri durum ve şeyler karşısında hayal ettikleri bir "varlık" olmadığı hatırlatılmaktadır.. Bu nedenle bu Ayetin anlayarak anlamının kabulü, İslam Dinini (Müslüman Olmayı) kabul etmenin "İlk Aşaması" olarak kabul edilmektedir.
Bütün bu uyarı ve ihtarlara rağmen, İnsanların zaman zaman "nefslerinin" etkisi altında kalarak bu "gerçek" dışında geliştirdikleri düşünceleri “Din" olarak tanımladıkları ve her dinde çevrelerinde gördükleri ya da algıladıkları her şeyin, daha çok "insani" veya "hayvani" bir yapı olarak "hayal ettikleri" bir veya birçok "güç" tarafından oluşturulduğunu, insanların da bu "güç" veya "güçler" tarafından "yönetildiklerini" düşündükleri ve bu nedenle "tanrı" olarak adlandırdıkları bu gücü veya güçleri bir şekilde "hoşnut" etmeye çalıştıkları geçmiş dönemlere ait bilgilerden anlaşılmaktadır. Buna göre "tanrı", insanlar tarafından çeşitli "etkenlere" bağlı olarak "erişilmez" bir "güç" olarak tasarlanmış ve ona bir şekilde "kişilik" verilmiş olmaktadır. Bu nedenle, insanlar tarafından "hayal edilerek" tanımlanan hiçbir "tanrının/ilahın" ve yine insanlar tarafından bu tanrıların emir ve istekleri olarak hayal edilerek "Din" haline getirilen uygulamaların Allah "gerçeği" karşısında hiçbir şekilde geçerliliği veya "gerçekliği" bulunmamaktadır.
Bir görüş açısı olarak yapılan bir çalışmada bu konu aşağıdaki gibi yorumlanmaktadır.
"Her din, bir tanrının görüşünü ve emirlerini temsil eder. Dolayısıyla tanrı da bir karakter giymiş olur ve böylece kusurlu bir yaratığa dönüşür, çünkü Tanrı, bizzat insan eliyle tasarlanmış ve yaratılmış olur. Başta da dediğim gibi, tanrı hiçbir şekilde bizim evrenimizde bir şeyleri temsil edemez ve hiçbir kelime de tanrıyı tarif edemez. Bu yazı dahil, benim fikirlerim dahil hepinizin ortaya koyacağı fikirler tanrıyı “tahrif” eden düşünceler olmak zorundadırlar. Tanrı gerçekten var mıdır yok mudur bunu bilemeyiz fakat bizim aklımıza gelen hiçbir tanrının gerçek olmadığından emin olabiliriz."
"Tanrı, kişi değildir, o sırf varoluştur. Tanrı kelimesi bile yanıltıcıdır çünkü o kişileştiren bir kelimedir. Tanrı tarif edilemez. Fakat maalesef zihin tarif edilemeyeni anlayamaz çünkü zihin tanımlamalara ihtiyaç duyar. İşte bu yüzden Tanrı, yani varoluş, zihinle idrak edilemez fakat onu kafanızda canlandıracak bir kelimeye ihtiyaç duyarsınız. ‘Tanrı’ uydurma bir kelimedir, din adamları tarafından icat edilmiş eksik, anlamsız bir kelimedir. Aslında: ‘Tanrı var mı’ diye sormak çok saçmadır. Bilişte olanlar Tanrı’nın varoluş ya da varoluşun Tanrı olduğunu bilir. Mevcudat var olur fakat Tanrı var olmaz. Bir sandalye var olur çünkü sandalye yokluğa gidecektir. ‘Sandalye vardır’ demek anlamlıdır çünkü onun yok oluşu mümkündür."
‘Tanrı vardır’ dediğimizde: ‘Tanrı’ kelimesinden anlamlar türetmeye çalışırız ve bu nedenle de o bir: ‘Şey’ hâline gelir. Fakat Tanrı: ‘Şey’ değildir, Tanrı bir kişi de değildir. Tanrı kişi değildir çünkü onun zıddı yoktur. Bu nedenle onu hiçbir şeyden sorumlu tutamazsınız. Sorumluluk, yalnızca kişilik var olduğunda, sorumlu tutulacak biri var olduğunda meydana gelir. Dört yaşındaki bir çocuk mahkemede yargılanmaz çünkü onun henüz bir kişiliği yoktur. Bu yüzden de yaptığından sorumlu tutulamaz. O masumdur, kişilik ve ego yoktur onda, bir bebek altına yapmaktan sorumlu değildir çünkü sorumluluk egoyla gelir. Varoluşun, Tanrı’nın egosu yoktur. Bu yüzden de o hiçbir kötülükten sorumlu tutulamaz. Fakat insan zihni çok kurnazdır. İlk önce Tanrı’ya kişilik verir sonra da olan bitenlerden onu sorumlu tutar. İçinde bulunduğumuz yozlaşmanın sebepleri vardır fakat Tanrı bütün bundan sorumlu tutulamaz. Eğer birisi sorumlu tutulacaksa, sorumlu tutulması gereken bizleriz."
https://medium.com/@diamondtema/tanrı-üzerine-biraz-sohbet-51935cb8427e
O saf saf dizilmişlere yemin ederim ki, (56/1), (37/1)
O toplayıp sürenlere, (O haykırıp sürenlere, "Elmalılı") (56/2), (37/2)
Ve o zikir okuyanlara, (56/3), (37/3)
Ki, İlâhınız birdir. (56/4), (37/4)
Allah'ın hükümranlığında çeşitli mertebelerde tam bir düzen ile dizilip verilen görevi yapanlara, "Değerlendirilme Gününde" insanları toplayıp belli yerlere sürenlere ve Allah'ın "Vahiylerini" okuyanlara yemin verilmek suretiyle bunların önemi vurgulanmakta ve Allah'ın "Tek Bir" tapınılacak güç (İlah) olduğu tüm insanlara hatırlatılmaktadır.
Burada yemin verilenlerin bu işleri yürüten "Melekler" olduğu düşünülebilir. Zira "Gerçek Ortamda" yürütülen ve "Kıyamet Günü" ve sonrasında tüm insanların tabi olacağı işlemleri yerine getirecek olanlar, ezelden beri Allah'ın takdiri ile "Her An Yaratmakta Olduğu" tüm işlemleri yürütmek üzere görevlendirdiği "İlk Yaratılan" ve bizim bu Dünya ortamında niteliklerini anlamamıza imkân bulunmayan ve ancak "Güçler" olarak tanımlayabileceğimiz "Melekler”, Allah’ın iradesini ve takdirlerini "Tam Olarak" yerine getirmektedirler. Bu işlemlere ve bu işlemleri yürütenlere işaret eden Allah, bunlara yemin vererek Kendisi ile ilgili "Sonsuz Kudret" kavramını algılamamıza yardımcı olmakta ve aynı zamanda bu kudretin "Tek" olduğunu da idrak etmemizi beklemektedir. Melekler ile ilgili olarak "Melekler ve Şeytanlar" bölümünde ayrıca bilgi bulunmaktadır.
İçinde dinlenesiniz diye geceyi, görmeniz için de gündüzü yaratan Allah'tır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütufkârdır, fakat insanların çoğu şükretmezler. (60/61), (40/61)
Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütufkârdır, fakat insanların çoğu şükretmezler. (60/61), (40/61)
İşte O, her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah'tır, O’ndan başka tanrı yoktur, o halde nasıl olup da döndürülüyorsunuz! (60/62), (40/62)
Allah'ın ayetlerini inatla inkâr edenler işte (haktan) böyle döndürülür. (60/63), (40/63)
Yeri sizin için yerleşim alanı, göğü de bir bina kılan, size şekil verip de şeklinizi güzel yapan ve sizi temiz besinlerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Allah, sizin Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi Allah, yücelerden yücedir. (60/64), (40/64)
O daima diridir; O’ndan başka hiçbir tanrı yoktur, o halde dinde ihlaslı ve samimi kişiler olarak O'na dua edin. Her türlü övgü âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. (60/65), (40/65)
Yüce Allah her an yaşayarak deneyimlediğimiz her şeyin "Yaratıcısı" ve bilip bilemediğimiz bütün ortamların (Alemlerin) da "Yaratıcısı" olarak insanların ibadet edecekleri yegâne "Rabbi" olduğunu, bu nedenle de insan aklının alabileceği bütün "Yücelerden" de "Yüce" olduğunu açıkça hatırlatmaktadır. Buna göre, insanlar da dahil bütün her şeyin aslında "Yaratıcıya" ait işaretler ve deliller taşıdığına dikkat çekilmektedir. Bütün "İnsanlar" kendilerine "Lütfedilmiş" olan "Yetenekleri" kullanarak her şeyi ve kendilerini de "Yaratmış" olan bu "Eşsiz Gücü" anlamaya ve fark etmeye çağırılmaktadır. Bu gerçekleri "Görebilenlerin" Allah'ın insanlara karşı ne kadar "Lütufkâr" olduğunu anlayabilecekleri, fakat insanların çoğunun bunları idrak etmemeleri sonucunda Allah'a "Teşekkür" etmeyi düşünmedikleri belirtilmektedir.
Bu nedenle, etraflarındaki her şeyin aslında "Allah" ile "Var Oldukları" bir defa daha vurgulanarak her şeyin "Yaratıcısının" Allah olduğu, Allah'ın daima "Diri" olduğu ve O’ndan başka tanrı bulunmadığı yeniden hatırlatılmakta ve bu "Gerçekleri görmeyip anlamamaları nedeniyle birbirlerine örnek olarak ve etkileyerek nasıl "Döndürüldükleri" ibret almaları için ve doğru yola ulaşabilmelerinde yardımcı olmak üzere bütün insanlara sorulmakta ve Allah'ın Ayetlerini inatla inkar edenlerin doğru yoldan (Haktan) böyle döndürüldükleri belirtilmektedir. Yüce Allah doğru yola ve "Kurtuluşa" ulaşabilmeleri için bu açıklamalarını dikkate alıp dinde, yani her şeyi Yaratan'ın Allah olduğunun idrak ve kabul edilmesinde ve Allah'ın Ayetlerine uyulmasında, içten ve samimi (İhlasla) olan kişiler olarak "Kendisine" dua etmelerini insanlara öğütlemektedir. Her türlü övgü âlemlerin Rabbi Allah'a mahsus olduğu bütün insanlara ayrıca ve özellikle kesin bir şekilde bildirilmektedir.
Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve Allah'ın her şeye gücü yeter. (77/1), (67/1)
O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır. (77/2), (67/2)
O ki, birbiri ile ahenktar yedi göğü yaratmıştır, Rahman olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin, gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? (77/3), (67/3)
Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir. (77/4), (67/4)
Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık, bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. (77/5), (67/5)
Evren ve Evren bünyesindeki her şeyin ayrıca da" Evren Ötesinde" hayal bile edemeyeceğimiz diğer bütün ortamların (Alemler) ve oralardaki şeylerin "Tek" yaratıcısı olarak Yüce Allah, bütün yarattıkları üzerinde "Mutlak Hükümranlık" sahibi (kendi elinde) olduğunu, çok açık ve kesin bir ifade ile bildirmektedir. Ayrıca, sahip olduğu "eşsiz gücü ve ihtişamı" ile her şeye "gücünün yettiğini" ve yalnız Allah'ın Yüceler Yücesi olduğunu bütün insanlara bir "ihtar" olarak hatırlatmaktadır. Buna göre yaratmış olduğu ve bu Dünya ortamında "bir süre" yaşamalarını uygun gördüğü "İnsanların" bu ortamdaki yaşamlarında onlara "verilenler" karşısında hangisinin "daha güzel" işler yapacağının (amel edeceğini) deneyeceğini, bunun için en kesin bir gerçek olarak hayatı ve ölümü yarattığını açıklamaktadır. Bütün insanlara yolun doğrusunun "Allah Yolu" olduğunu ve yolun eğrisinin de bulunduğunu belirterek insanlardan “doğru yolu” bulmaya yönelmelerini beklediğini bildirmekte ve "Mutlak Galip" ve "Çok Bağışlayıcı" olarak bu konuda onlara yardımcı olacağını da hatırlatmaktadır.
Yüce Allah, birbiri ile ahenktar çok sayıdaki (Yedi) katmanlara sahip olan göğü (Evren'i) yaratmış olduğuna işaret ederek Evren'deki bu "Muhteşem" yapının sadece ve ancak Allah'ın hiçbir "Uygunsuzluk" veya "Bozukluk" olmayan "Kusursuz" yaratıcılığının "Eseri" olduğunu bildirmekte ve insanlardan da bütün bu "Yaratılanlarda" bir "Bozukluk" olup olmadığını "Gözlerini çevir de bir bak bir bozukluk görebiliyor musun" diyerek her türlü araştırmalarını ve inceleme yapmalarını istediğini açıklamaktadır. Ancak tekrar tekrar yapacakları bu araştırmaları sonucunda bitkin düşerek "aciz" kalacak olan insanların Evren'in yaratılışında bir uygunsuzluk veya bozukluk bulamayacakları da bir "gerçek" olarak hatırlatılmaktadır.
Buna göre, İnsanların Yüce Yaratan'ın Yaratışında" hiçbir "Uygunsuzluk" bulunmadığını "Akıllarını Kullanarak" görmeleri için, bu "Evren" ortamında Allah'ın "Halifesi" olarak" çalışmalar ve araştırmalar yapmaları, onlara verilmiş bir "Görev" olarak gerekmektedir. Zira bir başka Ayetinde Yüce Yaratan incelemeleri için Evren'i insanların "emrine" ve "hizmetine" verdiğini bildirmektedir.
Allah'ın, göklerde ve yerdekileri sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? (57/20), (31/20)
O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır. (70/12), 16/12)
Yüce Yaratan, insanların çıplak gözleri ile gözleyebilecekleri göğü (En Yakın Gök), seyredenlere "Hayranlık" veren şekillerle "Süslediğini" açıkladığı "yıldız kümeleri" ya da "burçlar" ile (kandillerle) donattığını ve bir güzellik timsali olan bu düzeni Gerçek Ortamda yarattığı "İnsana" karşı gelerek "İtaat" dışına çıktığı için "Kovulmuş" olan "Şeytandan" koruduğunu açıklamaktadır. Buna göre yıldızlar ve burçların eşsiz düzenlerinin birer "Atış Taneleri" olarak Şeytanların etkilerini “önlediğine” ve Şeytanlara alevli ateş azabının hazırlandığına dikkat çekilmektedir. Buradan hareket ile tüm "Gök Cisimlerinin" Şeytanın etkilerini azaltıcı ve dünya üzerinde bilemediğimiz diğer etkilerini önleyici özelliklerinin de bulunduğu söylenebilir.
Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur, şu halde yerin omuzlarında dolaşın ve Allah'ın rızkından yiyin, dönüş ancak O'nadır. (77/15), (67/15)
Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır. (77/16), (67/16)
Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran göndermeyeceğinden emin misiniz? işte (bu) tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz! (77/17), (67/17)
Andolsun ki, onlardan öncekiler de (bunu) yalan saymışlardı ama benim karşılık olarak verdiğim azap nasıl olmuştu! (77/18), (67/18)
Yüce Yaratan, Evren'i ve yeryüzünü bir süre bu ortamlarda yaşamasını "takdir ettiği" insanlar için "yarattığını" açıklamaktadır. Bu nedenle göklerde ve yerdekileri (Tüm Evren'dekileri) insanların "emrine" verdiğini, burada bulunurlarken yararlanacakları açıkta bulunan veya gayret gösterilerek sağlanacak olan her şeyi (açık ve gizli nimetlerini) insanlara "bolca" ihsan ettiğini hatırlatmaktadır. Buna göre, yeryüzünü her türlü faydayı sağlamaları ve her türlü işlemleri yapabilmeleri için, "Halifesi" olarak ve "Akıl" vererek "yarattığı” insanlara "tabi" olmak üzere ve asıl yuvaları (devamlı olarak bulunacakları yer) olarak hazırladığını (boyun eğdirdiğini) hatırlatmaktadır. Bu nedenle insanlardan yeryüzünde dolaşmalarının ve oradaki açık ve gizli geçimliklerden (rızkından) Allah'ın onları "İnsanlar" için hazırlamış olduğunu ve "ölüm" sonrasında ancak herşeyi "yaratan" olarak Allah'na "dönüleceğini" idrak ederek ve Allah'na teşekkür ederek (şükrederek) yemelerinin beklendiği bütün insanlara bildirilmektedir.
Görüldüğü gibi, çok sayıdaki Ayetlerde yer alan ve “Tanrı/İlah Yoktur, Ancak Allah Vardır” anlamındaki bu “gerçek” ilk peygamber Adem ve sonrasında gelen diğer peygamberler ve nihayet son peygamber Hz.Muhammed tarafından İslam ve Müslümanlık inancının en temel unsuru olduğu tüm insanlara iletilmiştir. İnsanlar tarafından İlk olarak inanıp iman edilecek olan husus budur. Ayette “Tanrı” kavramının Allah ismi ile ilgisinin olmadığına işaret edilmektedir. Yani İslamın ilk şartı “Tanrı Yoktur” olarak başlamakta, ancak “Tek Yaratıcı Güç" olarak Allah belirtilmektedir. Bu anlamda bazı “Tanrı Tanımaz” insanların belirtilen gerçek durumun ilk bölümü için haklı oldukları, ancak asıl bölümden haberlerinin bulunmadıkları söylenebilir. Bu kişilerin “Tanrı Yoktur” şeklindeki kanılarında ısrar ederken, mutlaka Kur’an hakkında da inceleme yapmış olmaları gerekmektedir. Zira bu kanıya ulaşırken sadece Eski ve Yeni Ahit olarak bilinen Tevrat ve İncilleri ve bu Dinlere mensup haham, rahip ve insanların davranışlarını başvuru kaynağı olarak almaktadırlar. Özellikle Müslümanlık ve Kur’an konusunda ise yüzeysel bilgilere ve bu dine mensup olan ancak “Esasen” İslam’ın özüne ve temel öğretilerine uygun hareket etmeyen bazı kişilerin anlayış ve davranışlarını temel alarak ve kendi akıllarınca onlara bir “Tepki” niteliğinde olmak üzere “İnkâr Etme” sonucuna gitmektedirler. Bu konuda dayandıkları en kesin temel "Bilim" olmaktadır. Ancak bilim inceleme ve araştırmalar sonucunda elde edilen bulgu ve delillere dayanmasına rağmen, “Tanrı Yoktur” derken bu yargının dayandırıldığı kesin deliller belirtilmemektedir ve bu kanıya "Asıl Gerçek" konusunda yeterli araştırma yapmadan eksik ve yüzeysel bilgilerle bir sonuca ulaşmaktadırlar.
Sevgi ve Merhametli olan “Tek Yüce Yaratıcı” Allah'tır. Allah, tüm yaratılışların sahibidir. "Asıl Gerçek" budur. O nedenle Kur’an’ın detaylı olarak incelenmesinden sonra bu kanılarını gözden geçirmeleri “gerçekler” konusunda kendilerine yardımcı olacaktır.
Yüce Allah, kendisinden başka ilâh bulunmadığını tüm insanların görüp anlayabileceği muhteşem yaratılıştaki muhteşem delilleri ile göstermektedir. Bu delilleri en iyi biçimde Bilim Adamları anlayabilirler. Esasen "Bilim", bu Dünya ortamında bulunan ve yeniden oluşan her şeyin, bu oluşumları gerçekleştiren etkiler, bu etkilere karşı oluşan tepkiler ve bu etkileşimlerin sonucunda erişilen "Dengeleri” ve tüm bunların gerçekleşmesini sağlayan değişmez "Kurallarını" bulup, anlayıp açıklamak olarak tanımlanabilir. Diğer bir deyimle Bilim esasen bir şekilde bu ortamda "Var" olan her türlü etkileşimleri ve bağlı bulundukları kuralları ve ulaştıkları sonuçları geliştirdikleri yöntemleri uygulayarak ortaya çıkarmak ve tüm insanların bilgilerine sunarak sonuçta "İnsanlığın" bilgi birikimine katkıda bulunmaktır.
Ancak, bazı bilim adamları bilimsel faaliyetleri ile ilgili açıklamalarında "Her nasılsa", "Tasarlanmıştır", "Geliştirmiştir", "Evrim... yapmıştır" ve benzeri ifadeler kullanmakta ve bunların Yüce Allah'ın ilmi ile bu ortamı oluşturmasının insanlar tarafından anlaşılmasını sağlamak üzere izin verdiği konular olduğunu, bilerek inkâr ederek veya bilmeden, Yüce Allah'ın ilmi ve yaratıcılığı ile ilgili olduğunu teyit etmemektedirler.
Örneğin günümüzde "Bilim Adamları, Bilimsel" bir anlatım olarak, "... hayvanı, .... için evrim geçirmiş ve.... geliştirmiştir" şeklinde beyanlarda bulunmaktadırlar. Bu bilim adamları geçirilen evrimin o canlının karşılaştığı etkiler sonucunda "Kendi Kendine" olduğunu belirtmektedirler. Ancak, bu ifadede dahi Yüce Allah'ı ve O'nun yaratıcılığını bir şekilde kabul etmektedirler. Zira özet olarak bir canlı üzerinde bir etki olmakta, o canlı bu teki karşısında yeni bir durum geliştirmekte ve bu etkiyi dengeleyecek yeni bir duruma erişmektedir.
İşte bu ifadelerde bazı hususların açıklanması gerekmektedir.
1) Etki nasıl ortaya çıkmaktadır?
2) Canlının bünyesindeki hücreler bu etkiyi nasıl algılamaktadır?
3) Bu etkiye karşı bir durum geliştirme kararını hangi hücrelerin ve nasıl vereceği nasıl kararlaştırılmaktadır?
4) Karşı durum kararını veren hücreler ne türde ne nitelikte ne boyutta ne kadar zaman sonra ne kadar süre ile bir karşılık verileceğini nasıl belirlemektedir?
5) Karşılık sonrası yeni bir dengeye ulaşıldığını nasıl tayin etmektedir? Bu yeni dengeyi koruyacak önlemleri nasıl kararlaştırmakta ve almaktadır?
Bu soruların tüm insanların anlayacağı şekilde açıklanması gerekir. Bu açıklamalardan kaçınarak, "...Evrim geçirmiştir..." şeklinde yapılan açıklamalar "Aklı Olan" herkesin tereddütsüz kabul edeceği gibi hiç te "Bilimsel" değildir.
Bilim adamları buna benzer daha birçok soru üretebilirler ve bu gelişimlerdeki "Gerçekleri" araştırabilirler. Sonuçta "Tek Bir Şey” çok kesin olarak karşılarına çıkacaktır: "Yüce Allah'ın İlmi ve Yaratıcılığı". İnsanların bilimde ulaşacakları en son aşama bu "Gerçeği" istese de istemese de kabul ve teyit etmesi olacaktır.
Yüce Allah Ayetinde “Melekler ve İlim Sahiplerinin” bu gerçekleri ve "Mutlak Güç" ve "Hikmet-Bilim" sahibinin ALLAH olduğunu ve O'ndan başka ilah bulunmadığını kabul ve ikrar (Bilinçli olarak ifade) ettiklerini tüm insanların dikkatlerine getirmektedir.
Allah, adaleti ayakta tutarak şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de bunu ikrar etmişlerdir. Mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur. (89/18), (3/18)
Burada Meleklerin esasen Yüce Allah’ın takdir ettiği her türlü işlemi yürüten ve tabii olarak "Kendisi" tarafından yaratılan ve bu ortamımızda bizler tarafından algılanması mümkün bulunmayan "Yaratılmışlar" olduklarını ve bu durumları nedeniyle Allah'ın ilminin bu ortamda veya bilemediğimiz diğer ortamlarda yürütülmesini sağladıklarını ve bunun sonucunda da esasen Allah'ın "Tek ve her şeyi yaratan İlah" olduğunu bildiklerini, kabul ettiklerini ve ikrar ettiklerini Yüce Allah tüm insanlara bildirmektedir. İnsanlar ise, ancak akılları ile düşünerek ve Allah'ın yarattıklarındaki delillerini yine akılları ile derleyip "Tüm Bunların BİR Kaynağının" bulunduğu gerçeğine, yani Allah'a ulaşarak bu kabulü ve ikrarı yapacaklardır. Buna en yakın olan insanlar “ilim sahibi” olan insanlardır.
Evrim, bu ortamdaki tüm canlı ve cansız varlıklarda "Yaratılış" kavramı kapsamında "Değişimler ve Gelişimler" ile yeni durumların meydana gelmesinin ifadesidir. Bu nedenle bu konularda yapılan tüm "Bilimsel" çalışmalar bu değişim ve gelişimlerin anlaşılmasına son derecede yardımcı olmuştur ve olacaktır. Ancak bu "Bilimsel" çalışmaların tamamında bu değişim ve gelişimlerin "Öznesinde" bir tanımlama yer almaktadır: Doğa
Bu konuda önde gelen "İnançsız" bir bilim adamı olan Richard Dawkins tarafından Türkiye internet sitesinde yer alan "Darwinizm Emreder" başlıklı makalede bazı açıklamalar bulunmaktadır.
"Doğa tıpkı cimri bir muhasebeci gibi adeta bir kuruşun hesabını yapar. Zamanı titizce kollar ve her tür israfı sert ve acımasızca cezalandırır. Darwin'in açıkladığı üzere 'doğal seçilim, her gün ve her saat dünya bütünündeki her değişikliği, hatta en zayıf olanı bile dikkate alır; kötü olanı çürüğe çıkarır, güzel olan her şeyi korur ve ayıklar; tüm organik varlıkların gelişiminde, her nerede ve her ne zaman bir fırsat yakalarsa sessiz ve acımasız bir görevi üstlenir.' Eğer vahşi bir hayvan sürekli olarak gereksiz bir eylem sergiliyorsa, doğal seçilim yaşamın ve üremenin devamlılığının korunması adına bu hayvanı eleyip, zamanı ve enerjiyi daha verimlice değerlendiren rakiplerine şans tanıyacaktır. Doğanın anlamsız keyif oyunlarına tahammülü yoktur. Her an her saniye gözümüze çarpmasa da merhametten yoksun faydacılığın (utilitarianizm) borusu ötmektedir."
Buradaki cümlelerin öznesi olan "Doğa" ile ilgili olarak Doğa Kimdir? Bilinci Var mıdır? Hangi yeteneklere sahiptir? Kendisini neden ve nasıl meydana getirmiştir? Sorularının açıklanmaları gerekmektedir.
Darwin bu soruların cevabını nasıl vermektedir? Örneğin "Galapagos" adalarındaki izole yaşam ile gelişen "Evrim" olaylarında buradaki canlıların çevreye uyum sağlamak üzere geliştirdikleri değişimler nasıl başlamaktadır? Bu değişimin zamanına ve nasıl olacağına "Doğa" nasıl "Karar" vermektedir?
Bir başka "Düşünür" olan Spinoza tarafından Doğa ile Tanrı terimlerinin aynı anlamda olduğu ve Doğa denildiğinde bundan Tanrı'nın anlaşılacağı ifade edilmektedir.17. yüzyılda yaşamış, çok küçük yaşlarda yerleşik inançları sorgulamaya başlamış, fikirleri nedeniyle yakın çevresi ve mensubu olduğu Musevî cemiyeti tarafından aforoz edilmiş bir adam olan Spinoza "Bilgece bir yaşama doğru atılacak en önemli adımın doğaüstücülükten ve aşkıncı bakış açısından kurtulmak olduğunu öne sürerek; Tanrı sözcüğünü gördüğümüz yerde, bunu Doğa olarak okuyabileceğimizi, ikisinin bir ve aynı şey olduğunu" ifade etmektedir.
Bu görüşte belirtilen "Tanrı" sözcüğünün Doğa olarak belirtilen ve Evren ve bu Dünya ortamını ifade etmek için kullanıldığı varsayımından hareket ile Doğa ile Allah'ın aynı şeyi ifade ettiğini söylemek de mümkün bulunmaktadır. Buna göre Doğa Allah'tır denilebilir ancak Allah Doğadır denilmesi mümkün değildir. Zira Doğa ancak ve sadece Allah tarafından "bir süre için" oluşturulmuş (yaratılmış) bir "durum" olarak Allah'ın bir "Görüntüsü" ve bir "Delili" olmaktadır.
Bu soruların “Bir Tek" cevabı vardır: Allah.
Bilimsel çalışmalar ve bulgular, Evren ve bu Dünya ortamında bulunan canlı veya cansız tüm "Varlıkların" en alt yapısında "Aynı" unsurlar bulunduğunu göstermektedir: “Atom Altı Parçacıklar”. Canlı ve cansız varlıkların bünyelerinde çeşitli "Etkenlere" bağlı olarak meydana gelen tüm "Değişimler" ve "Gelişmeler" yani "Evrim" bu Atom Altı Parçacıkların "Özünü" oluşturan bir "Unsur" tarafından "Yönetilmektedir" ve bu "Unsur" neyin nasıl ve ne zaman "Değişeceğine" kendisinde bulunan "Bilinçli Enerji" sayesinde "Karar" vermektedir. Bu Bilinç Bilimsel çalışmalarda "Öz Enerji", "Eser", "Öz", "Sır" gibi bir "Öz Unsuru" olarak tanımlanmaya çalışılmaktadır. Bu süreç Bilim Adamları tarafından "Reddedilen" bir "Dogma" olarak "Tüm Evrende" bulunan "Tüm Varlıklar" için "Aynen" geçerlidir ve "Her An" olagelmektedir. Geçmişte olan, halen olmakta olan ve gelecekte de olacak olan bu muhteşem "Yaratılış" olaylarının "Tümü" Allah'a işaret etmektedir. Durum böyle iken hala bu "Küçücük" Dünya ortamının "Madde" yapısını bile tam olarak yorumlayamamış olan "Bilim Adamları (!)" Allah'a inanmak için “Görünen ve Algılanabilen” maddi "Delil" aramaktadırlar. Ancak görüldüğü gibi "Delil" Tüm Evrende ve Dünya Ortamında her yerde ve her an onlara en yakın durumda bulunmaktadır. İşte bu Muhteşem Yaratıcı Gücün adı Kur'an'da "Allah" olarak belirtilmektedir.
Allah "Her An" yaratmakta olduğunu
“O, her an yaratma halindedir (97/29), (55/29)”
Ayeti ile bizlere iletmektedir.
Darwin ve diğer tüm Bilim Adamları, "Allah" diyemedikleri için "Doğa" demektedirler. Ancak Doğa sadece bu Dünya ve Evren ortamını tanımlarken Allah Tüm Alemleri (Ortamları) kapsamaktadır. Çünkü Allah "Tüm Ortamların" yaratıcısı, yöneticisi ve sahibidir.
İsteyen İnanır, İsteyen İnanmaz…
Allah Her Şeyi Her An Yaratandır
Allah'ın Yaratılış Emri: "Ol!"
Hiçbir şey yoktu, sadece O vardı….
Yüce Allah çok sayıdaki Ayetlerinde "Kendisinden" başka tanrı bulunmadığını, "Tek Yaratıcı Güç" olduğunu buna göre her şeyin "yaratıcısı" olarak bir şey yaratmayı istediğinde sadece "Ol!" dediğini ve onun da "hemen" olduğunu bildirmektedir.
Buna göre, öncesi bizlerce bilinmeyen ve tam anlamı ile "yokluk" olarak düşünebileceğimiz ve "ezel" olarak tanımladığımız bir "süreçte", hiçbir "şeyin" bulunmadığı fakat sadece Allah'ın "bulunduğu” anlaşılmaktadır. Hiçbir "şeyin" bulunmadığı bu durum Ayetlerde "yokluk" olarak veya "gayb" kelimesi ile ifade edilmekte ve bazı Ayetlerde de "Arş" olarak adlandırılmaktadır. Bu durumda "yokluk, gayb veya arş" olarak belirtilen "kavrama", ancak Allah ile "bir ve özdeş" olduğunu ve "tamamen" ve sadece "Kendi İradesi" altında bulunduğunu düşünerek "bir anlam" verebilmemiz mümkün olabilir. Bunun için de Allah'ın "hükmü" ile ilgili olan "zaman boyutunun" bildiğimiz ve deneyimlemekte olduğumuz "zaman boyutu" ile aynı nitelikte olmayan ve kendi "özel" nitelikleri bulunan bir "akış" veya "yokluk süreci" şeklinde olabileceği söylenebilir. Nitekim Yüce Allah, bir kıyaslama yapabilmemiz için yanında (Nezdinde) geçerli olan bir günün, bizim deneyimlediğimiz zaman akışına göre bin yıllık bir süre olduğunu bildirmektedir.
Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (103/47), (22/47)
Bu bilgilere göre hiçbir "şey" yok iken "tek var" olan Yüce Allah o "süreçte" öncelikle "Melekleri ve Cinleri" yarattığını ve bir süre yani bir "zaman" sonra "Kendi İradesi" ile "İnsanı" yarattığını Ayetlerinde bildirmektedir. İşte böylece Evren'in yaratılmasından önce Ayetlerde niteliklerini bilemeyeceğimiz ve "Yokluk, Gayb veya Arş" olarak değinilen bir "süreç" yani "akış" olgusu bulunduğu ve tüm yaratılışların "asıl" unsuru olarak bu "akış" kapsamında gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bu nedenle Yüce Allah, çok anlamlı bir "özet" olarak, bütün bu "yaratılış" olayının "Ol!" emri ile gerçekleştiğini bildirmektedir.
Allah'ın bütün insanların dikkatini çektiği "Yaratılış" olgusu ile ilgili olarak yaşadığımız bu Dünya ortamında geçerli olan kurallar çerçevesinde bazı varsayımlar üzerinde durulması gerekebilir. Öncelikle “Yaratılış”, hiçbir ön etki ve unsura bağlı olmayan bir "Yüce Bilinç" tarafından "Tasarlanarak" insanlarca "bilinen" ya da "bilinmeyen" tüm Ortamlarda (Alemlerde) Allah'ın "İradesi" ile başlattığı "ilk Etki" ve buna bağlı olan "zincirleme etkileşimler" sürecinde, ancak "etkileri" ile anlaşılabilen "soyut" bir "şeyin" veya "varlık" olarak tanımlanabilen "somut" bir "şeyin" belirlediği zaman ve yapıda olmak üzere meydana gelmesi veya ortaya çıkması olarak düşünülebilir. Buna göre yaratılışın “Çok Özel” ve "Tekbir Güç" tarafından "tasarlanarak" gerçekleştirilebileceği anlaşılmaktadır. Bu "Güç" ile ilgili olarak sahip olduğumuz bilgi birikimleri çerçevesinde ve ilgili Ayette belirtildiği gibi, ancak "öncesinin" bulunmadığını, yani "Kendisinin Yaratılmadığını" veya "Kendisinin" bir "Yaratıcısının" bulunmadığını söyleyebiliriz.
O, doğurmamış ve doğmamıştır." (22/3), (112/3)
Ayrıca Allah’ın, bizim bilgi birikimlerimizle "ilim" olarak tanımladığımız "nitelikleri" ve "gücü" ile, bildiğimiz ve bilemediğimiz bütün şeyleri ve varlıkları "Kendi Özünden" meydana getirdiğini "Yaratılış" olarak açıklayabiliriz. Bu durum Kur'an Ayetlerinde Allah tarafından " O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman yalnız "Ol! der, o da oluverir." olarak ifade edilmektedir.
Bir şey yaratmak istediği zaman Allah'ın yaptığı "Ol!" demekten ibarettir, hemen oluverir. (41/82), (36/82)
Allah'ın bir evlat edinmesi, olur şey değildir, O, bundan münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece "Ol!" der, ve hemen olur. (44/35), (19/35)
O, gökleri ve yeri hak ile yaratandır. "Ol!" dediği gün herşey oluverir. Allah'ın sözü gerçektir. Sûr'a üflendiği gün de hükümranlık Allah'ındur. Gizliyi ve açığı bilendir ve O, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır. (55/73), (6/73)
O, hem dirilten hem de öldürendir. O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman yalnız "Ol!" der, o da oluverir. (60/68), (40/68)
Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sözümüz sadece "Ol!" dememizdir, hemen oluverir. (70/40), (16/40)
Bir şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir. (87/117), (2/117)
Meryem:" Rabbim!" dedi," bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur?" Allah şöyle buyurdu:" İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece "Ol!" der; o da oluverir." (89/47), (3/47)
Allah nezdinde İsa'nın durumu Adem'in durumu gibidir, Allah onu topraktan yarattı, sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi. (89/59), (3/59)
Yüce Allah, Ayetlerde "Ol!" olarak geçen ifadesi ile “Kendisini" ve "Yaratıcılığını" aynı zamanda da İslam Dininin "Özünü" ve Kur'an'ın en temel "Özetini" çok özel bir şekilde açıklamaktadır.
Ayetlerdeki ifadelerden Yüce Yaratıcının esasen "Kendisine Mahsus" olan ve "Gerçek Ortam" olarak tanımlanan "Arş" ortamı ve buna bağlanan (İstivâ Edilen) bütün ortamların (Alemlerin) yaratılması ve bu "Alemlerin" Kendisinin oluşturduğu "Özel Koşullara" göre ve "Takdir Ettiği" şekilde "Sürdürülmesi" için sadece "Ol!" demesinin yeterli olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, yaratmış olduğu Evren ortamında ve bu ortamın bünyesinde bulunan Dünya ortamında da herhangi bir şeyin meydana gelmesi için sadece "Ol!" demesinin yani "Dilemesinin" yeterli olduğu Ayetlerde bazı olaylar örnek olarak belirtilerek açıklanmaktadır.
İnsanlığın özellikle son birkaç yüzyılda ulaştığı bilgi birikimi ile Dünya ortamındaki bütün maddelerin ortaya çıkması veya oluşması için, maddelerin en küçük unsurları olan her bir Atom Altı Parçacıkların birbirleri ile "Etkileşime" girmelerinin, diğer bir anlatım ile "Evrim" geçirmelerinin gerektiği anlaşılmaktadır. Bu "Etkileşimleri" meydana getirmek üzere, Yüce Allah'ın her bir Atom Altı Parçacık bünyesine "Özel" bir şekilde "Yaratmış" olduğu ve birer "Alıcı" gibi işlev yapacak olan "Madde Üstü" nitelikteki "Öz" unsurları "İndirdiği" ve bu unsurlar ile "İlahi" bir "İlişki" kurarak ve onlara "İradesini" yönelterek "Kendileri" ve "Birbirleri" ile zincirleme "Etkileşime" girmelerini başlattığı anlaşılabilmektedir. Bu durum Ayette "bir anlık bakış" gibi ve "bir tek söz" olarak tanımlanmaktadır.
Bizim buyruğumuz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir. (37/50), (54/50)
Ayetlerdeki ifadelerde her şeyin ve bu arada Meryem'in ve İsa Peygamberin "yaratılmasının" Allah'ın "ilmi" çerçevesinde ve "hemen" gerçekleştiği bildirilmektedir. Ancak günümüzde sahip olduğumuz bilgi birikimi dikkate alındığında "her şeyin yaratılması" olayının Allah'ın "Ol!" emri üzerine "hemen" oluvermesinin, bu duyularımız ve bu Dünyada geçerli olan "Zaman Boyutu" ile açıklanamayacak nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle “Arş” ortamında geçerli olan ve bize göre "sonsuzluk" olarak tanımlanabilen bir "zaman" boyutuna göre kıyaslandığında, Evren'in ve Evren bünyesindeki her şeyin ortaya çıkması (yaratılması) veya bir olayın meydana gelmesi için geçen zaman süreci, bizim algılamamıza göre çok uzun bile olsa, "sonsuzluk" sürecindeki gerçek ortam (Arş) açısından bu süre "hemen" olarak tanımlanabilir.
Ayette belirtilen "Allah nezdinde İsa'nın durumu Adem'in durumu gibidir, Allah onu topraktan yarattı, sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi" ifadesi ile ilgili olarak 'İsa' bölümünde açıklama bulunmaktadır.
Yüce Allah bu açıklamaları ile insanları, onlara lütfettiği "Akıl" unsurunu kullanarak "Yaratılış" ile ilgili konuları incelemeye ve araştırmaya yönlendirmektedir. Özellikle Evrenin "Yoktan" ve bir "Gerçek" olarak nasıl ortaya çıktığı ve hangi "Gücün" bunu "Gerçekleştirdiği" düşünüldüğünde "Yaratıcı" fikrine yaklaşmak ve Allahı tanımak için ilk adımın atılacağına işaret edilmektedir Buna göre "İnanç" olarak tanımlanan durumun sadece Dini Kitaplarda ele alınan ve "Sorgulamadan doğru olarak kabul edilen konular" olarak düşünülmemesi gerekmektedir. İnanç, Evren ve Dünya ortamı ile ilgili konularda çalışmalar yapan "Akıllı" bilim insanları tarafından tüm insanlara anlatılan "Varlıklar" ile ilgili "Buluşlar" yanında, bu varlıkların "Asıl" unsurlarının da anlaşılmasını sağlayacak çalışmalar yapılmasının "Gerekli" olduğunun kabul edilmesini de ifade etmektedir.
O, gökleri ve yeri hak ile yaratandır."Ol!" dediği gün herşey oluverir. Allah'ın sözü gerçektir. Sûr'a üflendiği gün de hükümranlık O'nundur. Gizliyi ve açığı bilendir ve O, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır. (55/73), (6/73)
O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da eşler yaratmıştır, bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. Allah'ın benzeri hiçbir şey yoktur, O işitendir, görendir. (62/11), (42/11)
Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur, dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O, her şeyi bilendir. (62/12), (42/12)
Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. Muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. (96/2), (13/2)
Yeri döِşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır. (96/3), (13/3)
Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır, bunların hepsi bir su ile sulanır, yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız; işte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır. (96/4), (13/4)
O, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve ağır bulutları meydana getirendir. (96/12), (13/12)
Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de Allah'ın heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücadele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar ve O, azabı pek şiddetli olandır. (96/13), (13/13)
El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur, Allah'ın dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir, Halbuki su onun ağzına girecek değildir. Kafirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır. (96/14), (13/14)
Gökleri ve yeri (Evreni) ilahi bir "İrade" ile bir "Gerçek" olarak yoktan "Yaratan" gücün, yaratmış olduğu bu "Ortam" üzerinde tam ve sınırsız bir "Etki" sahibi olduğu açıklanmaktadır. Buna göre bu "Yaratılan" ortamdaki bütün "Düzen" ve "bu düzeni oluşturan ve sürdüren bütün "Koşullar" ve "Unsurlar" da yine bu "Gizliyi ve açığı bilen, hikmet sahibi ve her şeyden "haberdar" olan "Yaratan Gücün" yetkisi ve yönetimi (Tasarrufu) altında bulunmaktadır. Buna göre gökleri ve yeri "yoktan" yaratan olarak insanlara kendi cinslerinden eşler, hayvanlardan da eşler yarattığını bu suretle çoğalmalarını sağladığını açıklamakta ve Allah'ın benzeri hiçbir şeyin olmadığı bir defa daha hatırlatılmaktadır.
Yüce Allah, "her şeyi yaratan" olarak benzeri hiçbir şey olmayan, "Karşı Durulamaz Güç" sahibi, her şeyin işiten, her şeyi gören, her şeyi "İlmiyle" kuşatan ve bilen, her şeye "Kadir" olan "Tek Yaratıcısı" olduğunu hatırlatarak "Hakimiyetinin" yarattıkları üzerinde devamlı olduğuna işaret etmekte ve bütün insanları, araştırmalarında yol göstermek üzere bir örnek olarak, canlıların ve insanların nasıl Çoğaldıklarını ve canlıların yaşamlarını sürdürmeleri için gereken faydalandıkları her şeylerin (Rızık) nasıl bol verildiğini ve bilgisi dahilinde nasıl kısıldığını incelemeye yönlendirmektedir.
Buna göre Allah'ın Evren'in sona ereceği (Kıyamet) zamana kadar (Dahil) Evren'de bir şeyi "Yaratmasını”, Evren ortamındaki varlıkları oluşturan ve esasen "Kendisi" ile uyumlu hale getirdiği (İstiva Ettiği) bir nevi "Bilinçli Enerji" niteliğindeki "Asıl Unsurlardan" oluşan "Atom Altı Parçacıkların" üzerine, "Yaratılış İradesi" ile ilgili işlemleri "Eksiksiz ve Tam Olarak Tanımlanmış ve Tasarlanmış Etkiler" olarak başlatmak üzere "göndermesi" ile "gerçekleştirdiği" anlaşılmaktadır. Yüce Allah böylece bütün insanların sonunda Allah'a kavuşacaklarına "kesin" olarak inanmaları için her işi "düzenlediğini" göstermek üzere Ayetlerini "Akıllı İnsanlara" açıklamakta olduğunu bildirmektedir.
Bu anlamda olmak üzere Yüce Allah "Yaratıcılığı" ile ilgili olarak, yeryüzünde birbirine komşu kıtaları, bu kıtalardaki muhteşem (oturaklı) dağlar ve ırmaklar gibi her türlü oluşumları, bitki örtüsünü (yeri döِşeyen), çok çeşitli ve her çeşit içinde de çok sayıdaki (çifter çifter) bütün meyveleri, üzüm bağlarını, ekinleri, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçlarını yarattıklarına örnek göstermekte ve bunların hepsinin bir (aynı) su (Yağmur) ile sulandığını böyle iken yemişlerinin bir kısmının daha üstün (farklı) olduğunu açıklamaktadır. Ayrıca insanlara korku ve ümit içinde gördüğü şimşeği ve yağmur dolu ağır bulutları meydana getirdiğine, gök gürültüsünün Allah'ın sınırsız kudret ve yüceliğini övgüyle andığına ve bütün bunların gerçekleşmesini yürüten "meleklerin" de bu azamet ve ihtişam karşısında korku ve sakınma içinde Allah'ı tesbih ettiğine işaret etmektedir. Böylece sahip olduğu kavranamaz ve sınırsız bir "güç" ile yıldırımları gönderip onlarla "dilediğini" çarpmakta olan Yüce Allah, açıklanan bu gerçeklere rağmen inanmayanları ve hakkında mücadele edip duranları cezalandıracağını ve "azabının" çok şiddetli olduğunu hatırlatmaktadır.
Yapılan bu açıklamalarda bütün insanlara bir toplum için alınacak dersler (ibretler) bulunduğu, el açıp istek ve dileklerde bulunmaya layık olanın ancak Allah olduğu, Allah'ın dışında el açıp dua edilenlerin isteklerini hiçbir şeyle karşılamayacakları ve onların ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibi oldukları, halbuki suyun onların ağızlarına girmeyeceği belirtilmektedir. Allah'ın dışında olanlardan istekte bulunup "kafir" olanların dualarının kuşkusuz hedefini şaşırmış olduğu açıklanarak bütün insanlara "akıllarını kullanıp" bunlar üzerinde "düşünmeleri" ve böylece "yaratılış" ile ilgili "gerçekleri” öğrenmeleri önerilmekte ve öğüt verilmekte ve Allah'ın "Karşı Durulamaz Güç" sahibi ve "her şeyi" yaratan "Tek Yaratıcı" olduğu özellikle bildirilmektedir.
De ki: “Allah her şeyi yaratandır ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.” (96/16), (13/16)
Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma halindedir. (97/29), (55/29)
Bu her an yeniden yaratılmaya her ortamda değişik olarak akan zaman da dahildir. Her şeyin Allah'ın izni ile olmasının nedeni bu her an yaratılma işlemidir. Allah'ın belirlediği Kıyamet gününe kadar, (bu günün dünya zamanı olarak insanlarca algılandığı güne kadar) geçecek sürede bu har an yaratma işlemi devam edecektir.
İnsan, yaşadığı sürede dünyadaki her şeyi kanıksamakta ve olağan olarak nitelendirmektedir. Şöyle incelemek ve anlamaya çalışmak üzere etrafınıza bir bakın. Hiçbir şeyin, ama hiçbir şeyin bir diğeri ile aynı olmadığını göreceksiniz. Hani kar taneleri için de her birinin diğerine benzemediği söylenir ya. Bu durum aslında "Her Şey" için aynen geçerlidir. Bu muhteşem yaratılış olayının çok daha muhteşem bir boyutu daha vardır. O da hiçbir şey ama hiçbir şey bir an (Şayet "An" diye nitelendirdiğimiz dünya zamanından daha kısa bir zaman ölçüsü varsa o zaman ölçüsünde) önceki durumu ile aynı değildir. Siz hiç gökyüzünü bu anlamda incelediniz mi? Gündüz bulutların şekilleri, gece yıldızların dağılımı... Hiçbir zaman bir anki durumu ile sonraki anki durumu aynı değildir. Bu çok daha muhteşem yaratılış olayının da ötesinde olmak üzere, hiçbir şey ama hiçbir şey tekrar aynı şekilde olmamaktadır veya aynı şekle girmemektedir veya aynı nitelikte olmamaktadır. Evrenin sonuna kadar yaşasanız ve her an gökyüzüne baksanız, gördüğünüz gökyüzü şeklini bir daha aynen görmeniz mümkün değildir. Çünkü Allah, "Her An Her Şeyi Yaratma Halindedir".
Yüce Allah, öncesini bilemediğimiz zaman ve ortamlarda, tanımlayabildiğimiz zaman ve ortamlarda ve gelecekteki bilemediğimiz zaman ve ortamlarda aynen "Her An Her Şeyi Yaratma Halinde" olmuştur, olmaktadır ve olacaktır.
Burada "Yaratılış" konusunda bugüne kadar bu Dünya ortamındaki insanlığın elde ettiği bilgi birikimi dikkate alınarak bir tanımlama yapmak gerekirse;
“Yüce Allah’ın, yarattığı “Tüm Ortamlarda” bulunan “Her Şeyin” yapısındaki en küçük ve en temel unsurunu oluşturan ve "Atom Altı Parça-AAP" olarak tanımladığımız “Öz Yapısının”, O’nun “Yaratılış" sırrı olarak "Kendisi" ile "Bağ" oluşturduğu ve bu bağ ile her AAP bünyesine her değişime karşı nasıl bir şekil alacağını ve nasıl tepki vereceğini bir "Bilinç veya Hazır Program" olarak yerleştirdiği” ifade edilebilir.
Yaratılmış olan ve bu bağ ile her biri başka bir oluşuma kaynak olan AAP’ların (Öz Yapıların) her an verdikleri bu tepkiler ve aldıkları yeni şekiller, Yüce Yaratan'ı anma ve O'nun zatında, sıfatında ve fiillerinde bütün noksanlıklardan uzak olduğunu ifade etme ve teyit etme (Tesbih) niteliğindedir.
Bu muhteşem gerçek, algıladığımız ve algılayamadığımız tüm ortamlarda bulunan her şeyin yani “Göklerde ve Yerde bulunan her şeyin” oluşması, meydana gelmesi ve bir an bile varlığına devam edebilmesi için gereken tüm unsurlar ancak Yüce Allah ile mümkün olduğunu göstermektedir. “Göklerde ve Yerde bulunan her şeyin” oluşması, meydana gelmesi ve bir an bile varlığına devam edebilmesi için gereken tüm unsurlar ancak ve yalnızca O’nun “İradesi” ile “Vardır”. Bu “gerçek” her şeyin en kesin ve değişmez temelini oluşturmaktadır.
Yaratılışın gerçekleşmesi açısından Yüce Allah tarafından en küçük parçacıklara yerleştirilmiş ve “Yaratıcı İradesine” bağlanmış olan AAP bünyesindeki “Bilinç” bir anlamda bilgisayarları çalıştıran "Hazır Programlar” gibi düşünülebilir. Böylece Atom Altı Parçacıklar aldıkları etkilere gereken tepkileri verebilmektedir. Ancak yaratılışın oluşması için, en az “Bilinç” kadar önemli olan ve yine Yüce Allah tarafından şu anda tanımlayamayacağımız bir sır olarak oluşturulmuş bulunan "ZAMAN" ortamı gerekli bulunmaktadır. Bir diğer ifade ile tüm yaratılışlar ve değişim ve gelişmeler ancak ve ancak "Zaman" var ise gerçekleşebilmektedir. Bir şekilde zamanı durdurduğunuzda tüm yaratılış ve değişim ve gelişim olguları o anda oldukları gibi kalacak ve her şey duracaktır.
"Yaratılış" konusunda daima bu gerçeklerin dikkate alınması gerekmektedir. Zira canlı cansız olarak genel bir tanımlamaya tabi tuttuğumuz her şeyin ortaya çıkması yani yaratılması, sayısız Öz Yapıların (AAP) bir zaman ortamında ve kendi aralarında "Takdir Edilen" sayısız etkileşimleri sonucunda bir araya gelerek bir “Şekil” almaları ile mümkün olmakta ve meydana gelen yani yaratılan bu şeylerin zaman boyutunda sürekliliği de bu döngüler ile sağlanmaktadır.
Bir başka ifade ile, her şeyin yaratılmasının temelinde bu işlemler bulunmakta ve her yeni yaratılış sayısız Öz Yapılarının Yüce Allah'ın takdiri olarak "Etkileşimleri" sonucunda yine Yüce Allah'ın takdir ettiği yeni bir şekli alması ile yaratılma ortaya çıkmaktadır. Bu yaratılmış "Şey" bulunduğu ortamdan gelen her türlü etkilere, yine Yüce Allah tarafından AAP bünyesine yerleştirilmiş olan "Bilinç" ile karşılık vererek, şekil ve yapı değişikliklerine (Evrim) uğramakta ve böylece bu etkileşimlere uygun bir yapı oluşturarak varlığını sürdürmektedir.
Örneğin, günümüzde çok ilerlemiş olan "Gen" konusunda elde edilen bilgilere göre bir "Embriyonun" gelişme aşamasında "Sonic Hedgehog" adı verilen protein tarafından üretilen "Kimyasal Etkiler" ile hücrelerin "Belirlenen" şekil ve nitelikte olmasını sağlandığı anlaşılmaktadır. Buna göre "Genlerde" bulunan söz konusu proteinlerin AAP’larının bünyesindeki "Bilinç", gereken kimyasal etkileri üretebilmektedir.
"The SHH gene provides instructions for making a protein called Sonic Hedgehog. This protein functions as a chemical signal that is essential for embryonic development. Sonic Hedgehog plays a role in cell growth, cell specialization, and the normal shaping (patterning) of the body."
https://ghr.nlm.nih.gov/gene/SHH
Bu Kimyasal Etkinin "Fazlalığı" ya da "Azlığı" etkilenen hücrelerin Belirlenen şekilde gelişmemesine neden olduğu belirtilmektedir. Örneğin yapılan araştırmalar sırasında bu tür bir SHH Geninin bir memeli embriyonunun bir diğer "Tomurcuğuna” yerleştirilmesi halinde "Parmak" sayıları artmakta veya azalmaktadır.
Görüldüğü gibi "Yaratılış"; "Milyarlarca Atomlardan" oluşan Genler tarafından "Belli Bir Şekil" vermek üzere bir "Etkinin" başlatılmasına neden olan “Sinyallerin" üretilmesi ile başlamaktadır.
"The DNA double helix is a molecular machine with about 100 billion parts called “atoms.” There are as many atoms in a single molecule of your DNA as there are stars in a typical galaxy."
http://tvblogs.nationalgeographic.com/2014/03/17/the-universe-within/
Atomlar ise çok çeşitli işlevleri bulunan "Atom Altı Parçacıklardan" oluşmaktadır (AAP/Öz Yapı). Gen tarafından belli bir etkinin başlatılabilmesi için bu "Geni" meydana getiren Atom Altı Parçacıklarda bulunan "Bilinç” veya “Bilinçli Enerji" tarafından "Tasarlanarak” belirlenmiş olan bir şekli vermek üzere “Yönetici” ve "Yönlendirici Sinyallerin “Gen Bünyesinde Tanımlanması" gerekmektedir. Buna göre “yeni yapının”, ortaya çıkması, etki "Sinyallerine" verilecek "Tepkinin" üretilmesi ve bu durumun "Tepki-Sonuç" olarak zincirleme bir şekilde tekrarlanması sonucunda "Belirlenen" şekli alması olarak tanımlanabilir.
Yaratılışın temelinde yer alan "Allah'ın Takdiri Olan Etkiler" sonrasında bu etkiye maruz kalan (Etkilenen) AAP’ların alacağı durum ve sonuçlar de yine "Allah'ın Takdiri Olan Yaratıcı Bilinç" tarafından yerine getirilmektedir. Buna göre "İlk" yaratılışta gereken "İlk" etki de "Allah'ın Erişilemez Takdiri" ile oluşturulmuştur. Bu ilk etkinin, oluştuğu ortamda "Etkileyeceği" unsurların oluşmasına ve bu unsurların etkilenmeye devam ederek "Evrendeki" ilk "Maddesel" AAP’ların oluşmasına neden olduklarıve böylece "İlk Yaratılışın" gerçekleştiği düşünülebilir.
Bilindiği gibi, bu Evren ve Dünya ortamında yer alan tüm "Hücresel" ve "Moleküler" yapılar, şu anda bilebildiğimiz en küçük unsurlar olan ve "Kuant" adı verilen ve "İstikrarsız" hareket halinde olan "Işık Dalgası veya Parçacık" niteliğindeki "Atom Altı" yapıların bünyelerinde bulunan "Bilinçli Enerji" tarafından "Kararlaştırılması" sonrasında belli bir düzen ile bir araya gelmelerinden oluşmaktadır.
İşte Kuant yapılarının "Yaratıcı Bilinç" tarafından "Kararlaştırılan" belli bir düzen ile oluşturulan "Etki-Tepki" zincirleme yapılanması sonucunda bir araya gelerek "Bir Şeyin" ortaya çıkmasını "Yaratılma" olarak düşünebiliriz.
Tüm bu "Gerçekler" karşısında Evren'in tüm "Madde" yapıları ve henüz bilemediğimiz başka ortamlardaki madde yapıları ile bu Dünya ortamında bulunan Tüm İnsanların ve "Canlı" olarak nitelendirdiğimiz tüm yapıların hareket ve eylemlerini "Yönlendiren" diğer "Maddi Olmayan" unsurları "Takdir edip tasarlayan", onların "Yaratıcısı" olan ve Kur'anda Kendisini "Allah" olarak isimlendiren "Saf Enerji" sahibi "Eşsiz bir Gücün"; insanların bu ortam koşularından öğrendikleri "Kısıtlı" bilgilerine dayanarak "Hayal" ettikleri ve insansı bir şahsiyet verdikleri "Tanrılar" ile aynı anlamda kullanılmasının ne kadar yetersiz olduğu aklını işleten her insan tarafından anlaşılabilecektir. Bu nedenle Evren ve bu Dünya ortamı ile ilgili olarak derinlemesine bilgi sahibi olan "Bazı" insanlar, gördükleri ve "Anladıkları" şeyler karşısında tüm bu "Yaratılışın" insanların kafalarında hayal ettikleri bir "Tanrının" yapmasının mümkün olmadığı ve bunları yapan bir "Tanrı" olmadığı sonucuna ulaşmaktadırlar. Bilim insanlarının çoğu yaptıkları bilimsel çalışmalardan elde ettikleri "Somut" bulgulara dayanarak, görüp algıladıkları Evren ve dünya ortamındaki oluşumlar için "Nedensellikten" uzak ve tamamen "Soyut" anlamda bir "Tanrının” olmadığı sonucuna varmaktadırlar. Çağımızın çok önemli bilim insanlarından birisi olan Albert Einstein tarafından bir arkadaşına yazılan ve "Tanrı Mektubu" olarak adlandırılan mektupta da Tanrı kelimesinin insanların zayıflıklarının bir "Ürünü" olduğu ifade edilmektedir. Ancak aynı mektupta "Harikulade" olarak vasıflandırılan 17. yüzyıl düşünürlerinden Spinoza'ya atıf yapılarak nedenselliğin kısıtlı olamayacağı ve somut şeylerden bahsedilmesinin gerektiği belirtilmektedir.
"Tanrı kelimesi, bana göre söylem ve insan zayıflığının ürününden daha fazla bir şey değildir."
https://www.sosyalbilimler.org/albert-einstein-tanri-mektubu/
Bir başka "Düşünür" olan Spinoza tarafından Doğa ile Tanrı terimlerinin aynı anlamda olduğu ve Doğa denildiğinde bundan Tanrı'nın anlaşılacağı ifade edilmektedir. Buna göre "Tanrı" sadece soyut bir kavram olarak değil fakat somut bir "Varlık" olan "Doğa" için kullanılmakta ve dolaylı olarak bu somut varlıkların "Doğa-Tanrı" tarafından oluşturuldukları belirtilmeye çalışılmaktadır. Bu durumda Einstein'ın bu görüşü paylaştığı ve "Doğanın” tüm oluşumları meydana getirdiğine "İnandığı" söylenebilecektir. Bu anlamda Spinoza, Einstein, Darwin ve diğer tüm Bilim Adamları, “Her Şeyi Yaratan" olarak "Allah" diyemedikleri için "Yaratılış" olgusunu "Doğa" kelimesi ile ifade etmektedirler.
Ancak insanlar Akıllarını işletip Yaratılış olaylarının "Özüne" indiklerinde "Gerçek Yaratan" ile ilgili çok daha somut "Algılama" düzeyine ulaşacaklardır.
Öte yandan, son zamanlarda yapılan bazı araştırmalarda Büyük Patlama ile gaz ve toz halinde ortaya çıkan ve her an yeni bir şekil alan Evren'in "Gerçek" olmadığı ve Holografik bir yapı olduğu ileri sürülmektedir.
http://www.crystalinks.com/holographic.html
Yine bilim adamları tarafından Evrenin "Simulasyonunun-Benzetiminin" yapılması çalışmaları sürdürülmektedir. Bu "Benzetim" çalışmalarının, Atom Altı Parçacıklara bağlı olan nükleer güçleri tanımlayan "Quantum Chromodynamics" teorileri esas alınarak oluşturulacak çerçevede yürütülebileceği ileri sürülmektedir.
http://phys.org/news/2012-10-real-physicists-method-universe-simulation.html
Yaratılış konusunda ilk filozoflardan olan Aristoteles tarafından madde ve form (Öz) şeklinde açıklama yapıldığı belirtilmektedir.
"Aristoteles, formu daima gerçekliğin ve varlığın kendisi olarak görmüş, bir şeyin gerçeklik ve varlık kazanmasını form kazanmasına, formun o şeyde gerçekleşmiş olmasına bağlamıştır. Salt maddeyi ise “olacağı şeyi henüz olmamış, yani henüz form kazanmamış ama form kazanma gücüne ya da imkânına sahip şey” olarak görmüştür (Zeller, 2008:249). Hiç form kazanmamış, formun kendisinde henüz hiç gerçekleşmediği madde “salt madde” ya da “ilk madde”dir (prote hyle). Bu ilk madde, Aristoteles’e göre bir “kuvve hâlinde olma durumu” ya da gizilliktir (dynamis). Form ya da öz, bu ilk maddede henüz gizil hâlde, yani bir imkân olarak bulunmaktadır. Bu ilk maddenin form, yani varlık ve gerçeklik kazanabilmesi için bu gizilliğin açığa çıkması, imkânın gerçekleşmesi gerekecektir. Aristoteles’e göre varlık kazanma süreci, yani “oluş” (genesis) işte bu “imkânın gerçekleşmesi ya da gizillikten açığa çıkma” sürecinden ibarettir."
http://www.felsefe.gen.tr/filozoflar/aristoteles_ve_madde_form_iliskisi_nedir.asp
Sonuç olarak, Zaman Üstü “Gerçek Ortamların” ve algılayabildiğimiz tüm evrenin ve onun ötesinin ve bu ortamlarda bulunan canlı cansız “Her Şeyin” tasarlanıp “Yaratılması” olgusunun, henüz tam olarak tanımlayamadığımız bu en küçük öz yapı parçacıklara Yüce Allah’ın “Kendisi Olarak” yerleştirdiği (bilinç) unsurunun birbirleri ile etkileşimlerini gerçekleştirmesi ile mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
Bu açıklama, yaratılış ile ilgili Ayetlerde yer alan “Ol” emrinin anlaşılması açısından da önem taşımaktadır.
Bir şey yaratmak istediği zaman O'nun yaptığı "Ol" demekten ibarettir, hemen oluverir. (41/82), (36/82)
"Ol!" dediği gün herşey oluverir. (55/73), (6/73)
O, hem dirilten hem de öldürendir. O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman yalnız "Ol!" der, o da oluverir. (60/68), (40/68)
Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona (söyleyecek) sözümüz sadece "Ol" dememizdir, hemen oluverir. (70/40), (16/40)
Bir şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir. (82/117), (2/117)
Allah şöyle buyurdu:" İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece "Ol!" der; o da oluverir." (89/47), (3/47)
Tüm ortamlarda her türlü varlığı oluşturan ve her türlü oluşumu gerçekleştiren En Küçük Unsurların ya da Atom Altı Parçacıkların bünyelerindeki “Bilinçler” doğrudan Yüce Allah’a “Bağlı” bulunmaktadır. Bu nedenle, bu “Bilinçlerin” Yüce Allah’ın “İradesi” ve “Takdiri” ile “Etkilenmeleri” ile yeni bir varlık veya şey oluşturmalarının, Ayetlerde belirtilen “Ol” emrini ifade ettiğini düşünebiliriz.
Böylece “Ol” emri, en özet bir biçimde “Yaratma” ve “Yaratılış” işlemlerinin “İlk Etkisini” meydana getiren “İrade” olarak açıklanabilir.
Yüce Allah’ın iradesi ile yaratılan her şeyin yaratılma süreci ile ilgili olarak bazı Ayetlerde “hemen”, “o gün”, “oluverir” şeklinde zamana ait açıklamaların yaratılan şeyin niteliğine göre bizim algıladığımız zaman ölçülerine göre değişim gösterdiği anlaşılmaktadır. Ancak yine de Ayetlerde belirtilen sürelerin bizim algıladığımız zaman ölçülerine göre tam olarak ne kadar sürdüğünü ifade etmemiz mümkün bulunmamaktadır.
Evrenin oluşumu ilgili Ayette geçen “Koparılma” ya da “Patlama” işleminin zaman süresi belirtilmemiştir. Ancak, Evrenin ve Dünya ortamının yaratılmasının 6 gün sürdüğü diğer Ayetlerde ifade edilmektedir.
İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (73/30, 21/30)
Evrenin, Dünyanın ve Dünyada hayatın yaratılışı konularında bilgi veren Ayetler, "Evrenin ve Dünyanın Yaratılması" ile ilgili bölümlerde Evren ve Dünya ortamlarının özellikleri de dikkate alınarak incelenmeye çalışılmıştır.
Allah Her Şeyin Sahibidir
Arş ortamını, Evreni ve Dünya ortamını "Yaratan" Allah, doğal olarak tüm yarattıklarının "Sahibi" olduğunu (Mülkü olduğunu) insanlara "Defalarca" hatırlatmaktadır
Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır, bu, Allah'ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir. (23/31), (53/31)
Şerefli Arş'ın sahibidir. (27/15), (85/15)
Göklerde, yerde ve ikisi arasında bulunan şeyler ile toprağın altında olanlar hep O'nundur. (45/6), (20/6)
Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır. (50/44), (17/44)
Bilesiniz ki, göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır, yine bilesiniz ki, Allah'ın vaadi haktır, fakat onların çoğu bilmez. (51/55), (10/55)
İyi bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa yalnız Allah'ındır, Allah'tan başka ortaklara tapanlar neyin ardına düşüyorlar! (51/66), (10/66)
Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. (51/68), (10/68)
Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor, "Allah'ındır" de. (55/12), (6/12)
Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ındır, bilinmeli ki, asıl ganî ve övülmeye lâyık olan Allah'tır. (57/26), (31/26)
Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a mahsustur. (58/1), (34/1)
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O yücedir, uludur. (62/4), (42/4)
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder. (62/49), (42/49)
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyametin kopacağı gün var ya, işte o gün bâtıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır. (65/27), (45/27)
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O'na mahsustur; siz O'na döndürüleceksiniz. (63/85), (43/85)
Göklerde ve yerde ne varsa, O’nundur, din de yalnız O’nundur, o halde Allah'tan başkasından mı korkuyorsunuz? (70/52), (16/52)
O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. (72/2), (14/2)
Göklerde ve yerde kimler varsa O'na aittir, Allah'ın huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar. (73/19), (21/19)
Mutlak hakim ve hak olan Allah, çok yücedir, O'ndan başka tanrı yoktur, O, yüce Arş'ın sahibidir. (74/116), (23/116)
Göklerde ve yerde olanlar hep O’nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir. (84/26), (30/26)
Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir. (87/116), (2/116)
Göklerde ve yerdekilerin hepsi O’nundur. (87/255), (2/255)
Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır. (87/284), (2/284)
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. (89/109), (3/109)
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir. (89/129), (3/129)
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve Allah her şeyi kuşatmıştır (92/126), (4/126)
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Eğer inkar ederseniz biliniz ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. (92/131), (4/131)
Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. (92/132), (4/132)
Eğer inkar ederseniz, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz hepsi Allah'ındır. (92/170), (4/170)
Allah ancak bir tek Allah'tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. (92/171), (4/171)
Bilmiş olun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. (102/64), (24/64)
Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. (103/64), (22/64)
Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih eder. (110/1), (62/1)
Bilmez misin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah'a aittir; dilediğine azap eder ve dilediğini bağışlar. Allah her şeye hakkıyla kadirdir. (112/40), (5/40)
Göklerin ve yerin mülkü yalnız Allah’ındır, diriltir ve öldürür. Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır. (113/116), (9/116)
O yüce Arş'ın sahibidir.” (113/129), (9/129)
Bu hatırlatmalar insanların kendilerine Hz.Muhammed tarafından iletilen "Ayetlerde" yer alan konular ile ilgili olarak taşıdıkları "Kuşkular" üzerinde yeniden düşünmeleri gerektiğini hatırlatan önemli "Uyarı" niteliğindedir. Bu çerçevede Allah birçok Ayetlerinde kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması için "Yaratmış" olduğunu açıkladığı ve "Cennet" ve "Cehennem" olarak adlandırdığı "Ortamların" göklerde ve yerde "Bulunanlar" arasında olduğuna ve dolayısı ile bu ortamların da "Sahibi" olduğuna işaret etmektedir.
Bu durumda "Gökler" olarak yapılan tanımlamanın sadece "Evren" olarak anlaşılmaması, "Evren Ötesi" olarak da tanımlayabileceğimiz ve "Allah’a" ait özel ortam veya ortamların da bulunduğuna işaret edildiğinin düşünülmesi gerekmektedir. Ayetlerde "Arş" olarak adlandırılan ve İlk İnsanın ve buna bağlı olarak da Evrenin "Yaratılmış" olduğu ortamın bu anlamdaki bir ortam olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Nitekim Ayetlerde Göklerde ve yerde olan her şeyin Allah'ın olduğunu, buna göre Allah'ın vaadinin mutlaka yerine geleceği yani "Hak" olduğu fakat kötülük eden veya zulüm eden insanların çoğunun bunu bilmediği, bu insanların azaptan kurtulamayacakları ancak onlara "Adalet" ile hükmedileceği belirtilmektedir.
Zulmeden herkes yeryüzündeki bütün servete sahip olsa elbette onu feda eder ve azabı gördükleri zaman için için yanarlar. Aralarında adaletle hükmolunur ve onlara zulmedilmez. (51/54), (10/54)
Aynı şekilde Allah'a inanmayan ve inkâr edenlere de Allah'tan başka ortaklara tapınarak neyin ardına düştüklerini bilmedikleri ve ancak böylece "Yalan" söyledikleri hatırlatılmaktadır. Buna rağmen Allah dışında "Tanrı" edinen ve uydurmuş oldukları bu tanrılardan korkarak onlara ibadet edip onlardan yardım dileyen insanlara göklerde ve yerde ne varsa yalnız Allah'ın olduğunu bilmeleri ihtar edilmektedir. Özellikle İsa için "Allah'ın Oğlu" şeklinde yapılan tanımlamalar hatırlatılarak her şeyin "Tek" yaratıcısı olarak Göklerde ve Yerde ne varsa her şeyin sahibi olarak insanlar arasından "Çocuk" sahibi olmasının ne kadar mantıksız ve yakışıksız olduğu ve bu düşüncede olanların "Kendisini" inkâr etmiş olacaklarına işaret edilmektedir.
Yahudiler, “Uzeyr Allah'ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar da, “Mesîh (İsa) Allah'ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. Daha önce kafir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da döndürülüyorlar! (113/30), (9/30)
Ayrıca göklerde ve yerde ne varsa hepsinin "Maliki" olan Allah, dilediğine azap edeceğini ve dilediğini bağışlayacağını bildirerek insanları "Yaratılış" ve Tek Yaratıcı Güç" olan Allah hakkındaki "gerçeklere" işaret etmektedir. Buna göre söz konusu gerçeklere olan iman ve inançlarının insanları Allah'ın bağışlayacaklarımın veya azap edeceklerinin arasında olmalarına yol açacağı, kendilerinin uydurdukları şekilde inanç edinerek Peygamberlerin Allah'ın oğlu olduğu düşüncesinde olan tüm insanlara ihtar edilmektedir.
İnsanların sahip oldukları bilgi birikimleri ve zaman içinde yaptıkları araştırma ve buluşlar ile yeniden elde ettikleri bilgilerin çoğalmasına bağlı olarak "Göklerde ve Yerde" olanların nasıl meydana geldikleri ve bu oluşumu sağlayan unsur ve işleyiş biçimlerinin "Anlaşılması" ile "Yaratılış" konusunda çok daha açık ve anlaşılır "Gerçeklere" ulaşacaklardır. Böylece "Yaratılışın" işleyişindeki ana unsur olan "Sırların" aslında kendisine "Allah" olarak isim veren tek ve benzeri olmayan "Tek Yaratıcı Güç" ile ilgili olduğunu gösteren daha somut bilgilere ulaşılabilecektir. Göklerde ver yerde "Bulunanlara" bakıldığında onları ve tasavvur bile edemeyeceğimiz "Allah’a" özel olan "Arş" ve diğer ortamları "Yaratan" ve "Sahibi" olan "Allah'ın" ne kadar "Zengin" olduğu ve "Övülmeye Layık" tek "Varlık" olduğu anlaşılacaktır.
Bu durumda Ayetlerde değinilen "Din" kavramının, Allah'ın bildiğimiz Evren ötesindeki "Arş" ortamının da (Gerçek Ortam) yaratıcısı olduğunun ve halen bu yaratılışı devam ettirdiğinin insanlar tarafından "İdrak" edilerek bu "Güç" karşısında Allah'ı kabul etmeleri ve bu ortamdaki yaşamlarında kendilerine Peygamberler aracılığı ile iletilen ve bir kısmı "Yazılı" hale getirilen "Öğüt ve Önerilere" uygun olarak iş ve işlem yapmaları gerektiğini tanımladığı ve kapsadığı düşünülmelidir. Buna göre Din bir anlamda esasen Allah'ı ve Allah'ın "Sahibi" olduğu her şeyi tanımlamaktadır.
Allah ayrıca göklerde ve yerde yaratmış olduğu "Varlıklara" da dikkat çekmektedir. Ayetlerden Allah’ın, "Gökler" olarak ifade edilen "Evren Ötesi" olarak da tanımlayabileceğimiz "Allah’a" ait tüm ortam veya ortamların oluşmasını ve sürdürülmesini sağlayan "Özel Varlıklar" yaratmış olduğu anlaşılmaktadır. Her şeyin "Yaratıcısı" olarak Allah bu "Varlıkların" da "Sahibi" olduğunu hatırlatmaktadır. Bu varlıkların Allah'ın "Huzurunda" bulundukları ve "Kibirlenmeden ve Yorulmadan" O'na "İbadet" ettikleri açıklanmaktadır. Diğer Ayetlerde bu "Varlıklar" için "Melek" tanımlaması yapılmaktadır. Bu arada bazı Ayetlerde "Şeytan" olarak adlandırılan yapının da "Melekler" gibi özel olarak yaratılmış olan "Cinlerden" olduğuna işaret edilmektedir. Bu konuda "Melekler ve Şeytanlar" bölümünde daha etraflı bilgilere yer verilmiştir.
Allah bu Ayetlerde yer alan Göklerde ve Yerde "Bulunanlar, Bulunan Şeyler, Olan Her Şey, Olanlar, Ne Varsa, Kimler Varsa, Gökte ve Yerdekiler" olarak yaptığı tanımlamalarla bizce bilinen ve bilinemeyecek olan ve niteliklerini "Asla" tahmin veya tasavvur edemeyeceğimiz "Her Şeyin ve Her Varlığın" esasen ve sadece "Kendi Takdiri" ile ve yalnız "Kendisi" tarafından yaratıldığını, yaratmış olduğu her şeyi "Kuşatmış" olduğunu ve Yedi gök, yer ve bunlarda olanların hepsinin (Mülkün) sahibi, eksiklikten uzak (münezzeh), aziz ve hakîm olan Allah'ı tesbih ettiğini tüm insanlara açıklamaktadır. Ayetlerde ayrıca "Halim ve Bağışlayıcı" olan Allah'ı övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şeyin olmadığı ancak insanların onların tesbihini anlayamadıklarına işaret edilmektedir.
Buradaki açıklamada Evrenin ve bulunduğumuz bu Dünya ve Güneş Sistemi ortamlarının ve bu ortamlardaki "Varlıkların" yaratılmaları ve sürdürülmelerindeki değişmeyen "Düzen" ve "Dengenin" Allah'ın "Tesbih" edilmesi olarak düşünülmesinin gerektiği; yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkesin Allah'ı tesbih ettiği yani her an O'nu yüceltip andığı, O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şeyin olmadığı ne var ki insanların onların tesbihini anlamadıkları belirtilmektedir. Tüm varlıkların yapmakta oldukları bu "Anma" o varlıkların yapılarındaki en küçük unsur olan Atom Altı Parçacıklarında "Her An" oluşmakta olan etkileşim olarak düşünülebilir. Günümüzde bu konularda elde edilen gelişmeler bize göre çok ileri düzeyde ve "Çarpıcı" olarak düşünülmesine rağmen Ayette bu durumun insanlar tarafından tam olarak hiçbir zaman anlaşılmasının mümkün olamayacağı bildirilmektedir. Zira Allah "Bildirmiş Olduğunun" dışında insanların ilminden hiçbir şeyi "Tam Olarak" bilemeyeceklerini bir Ayetinde özellikle açıklamaktadır.
Allah'ın bildirdiklerinin dışında insanlar Allah'ın ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. (87/255), (2/255)
Yüce Allah, insanların araştırmaları ve elde ettikleri bilgilere göre "anlayabildikleri" ve henüz bilemedikleri Evren ve Dünya arasında olan ve Dünyada "Toprağın Altında" bulunan "Şeylerin" de "Sahibi" olduğunu, hr türlü eksiklikten (Münezzeh) uzak, "aziz" ve "hâkim" olduğunu, "Yarattıklarının" O'na boyun eğerek teslim olduğunu, Allah'ın her şeyi "Kuşattığını", bu nedenle onlara gönderdiği "Gerçekleri" ve "Vaat Ettiklerini" dikkate alıp almamalarına göre "Dilediği" insanları cezalandırdığını ya da ödüllendirdiğini, azap ettiğini ya da bağışladığını, her şeye hakkıyla kadir (Tek Yaratıcı Güç) olduğunu, göklerin ve yerin “mülkünün” yalnız Allah'ın olduğunu, dirilten ve öldüren olduğunu, insanlar için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulunmadığını, "Kendisinden" başka O’na "Ortak" edilebilecek bir "İlah" bulunmadığını, Evren ve Dünya ortamının sona ereceği zamanının (Kıyamet) sadece "Allah’ın" bilgisi ve hükmü altında olduğunu ve yaşamış, yaşayacak olan "Bütün İnsanların" sonunda Allah'a "Döndürüleceklerini", her şeyin "Yaratıcısı" olarak "Bütün İnsanlara" bildirmektedir.
Bize düşen bu gerçekleri aklımız ile yapacağımız araştırma ve değerlendirmeler yardımıyla Allah'ı ve "Yaratıcılığını" fark edip O'na "Teslim" olmak ve bu teslimiyetimizi yapacağımız "İbadetler" ile önce "Kendimize" ve bu yolla "Allah'a" ifade edebilmek olacaktır.
Görüldüğü gibi, tüm bu öğüt ve öneriler "Uyarı" niteliğinde olduğundan, insanlardan ayrıca bu Dünya ortamındaki yaşamlarında bunları dikkate almaları, bu ortamdan ayrıldıkları zaman nelerin onları beklediğini "Düşünmeleri" ve yaşamlarını ona göre değerlendirmeleri beklenmektedir.
Allah Her Şeyden Haberdardır.
Ayetlerdeki ifade ile göklerde ve yerde bulunanları, göklerde ve yerde bulunan şeyleri, göklerde ve yerde olan her şeyi, göklerde ve yerde olanları, göklerde ve yerde ne varsa kimler varsa hepsini "Yaratan" ve onların "Sahibi" olan Allah, tüm bu yaratmış olduğu şeylerden, varlıklardan ve tüm bu yaratılmışların birbirleri ile ilişkilerinden ve etkileşimlerinden, onların "Yaratıcısı" olmasından dolayı, "Haberdar" olduğunu açıklamaktadır.
O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (87/255), (2/255)
Buna göre “Akıllı İnsanların" bir süre yaşamaları için özellikle yaratmış olduğu bu Evren ve Dünya madde ortamındaki tüm oluşum ve işleyişinin devamı için "Kendi" koymuş olduğu kurallarından "Doğal" olarak "Haberdar" bulunmaktadır. Yine bu anlamda bu Dünya ortamında Adem sonrasında yaşamış olan, halen yaşamakta olan ve Kıyamet zamanına kadar yaşayacak olan bütün "Akıllı" insanların tüm düşüncelerinden ve diğer insanlara söylediklerinden ve söylemeyip sakladıklarından da "Haberdar" olduğuna işaret etmektedir.
Bu durum karşısında insanların diğer insanlardan "Sakladıkları ve Gizledikleri" her konudaki "Düşüncelerinin" ve ilişkilerinde ifade ettikleri "Sözlerinin" mutlaka "Duyulacağını" hatırlamaları ve dikkate almaları gerekmektedir. İnsanların Şeytan tarafından nefslerine yerleştirilmiş bulunan örneğin "açgözlülük" ve "aşırı hırs" gibi unsurların etkisine karşı koyamayıp kayırma, rüşvet ve her türlü çıkar sağlamak niyeti ile yaptığı tüm "İşlerde" ve "Görüşmelerde" sarfedilen sözlerin "işitildiğini" ve bu işlerinden ötürü birçok Kur'an Ayetinde belirtilen "Cezalar" ile karşılaşacağını daima hatırında tutması ihtar edilmektedir.
Bu durum toplumun yönetimi kendilerine emanet edilenler açısından çok daha fazla önem taşımaktadır. Toplumda her düzeyde “Yönetici" konumunda insanların "nefslerinde" bulunan "açgözlülük" ve "hırslarının" esiri olmaları halinde toplum için yürüttüğü işlemlerin ve aldıkları kararların sadece kendilerini değil diğer inanları da olumsuz olarak "Etkileyeceği" unutulmamalıdır.
Yüce Allah, böyle tanımladığı insanların neleri yapacaklarını da "Bildiğine" işaret edilmekte ve insanlardan kendilerine yapılan bu "Uyarıları" anlamaya çalışmaları ve sahip oldukları ve davranışlarında etkili olan bu tür "Unsurları" tanımaları ve bu "Uyarıları" dikkate almaları ve kendilerine "Önerilenleri" uygulamaya gayret ederek "Doğru Yola" yönelmeleri beklenmektedir.
Eğer sen, sözü açıktan söylersen, bilesin ki O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. (45/7), (20/7)
Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur'an'dan bir şey okusan ve siz ne zaman bir iş yaparsanız, o işe daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak kalmaz, bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık kitapta bulunmasın. (51/61), (10/61)
O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. Gizlinizi, açığınızı bilir, ne kazanacağınızı da bilir. (55/3), (6/3)
Gizliyi ve açığı bilendir ve O, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır. (55/73), (6/73)
Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır. (58/3), (34/3)
"Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz" (72/38), (14/38)
“Şüphesiz Allah sözün açığını da bilir, gizli tuttuklarınızı da bilir.” (73/110), (21/110)
Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. (77/14), (67/14)
Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. (89/5), (3/5)
Allah da onların gizlice kurduklarını yazar. (92/81), (4/81)
Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka Allah'dur, beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur, bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir; sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir. (105/7), (58/7)
Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gizliliklerini bilir. Allah yaptıklarınızı görendir. (106/18), (49/18)
Yüce Allah, "Her Şeyin" tek "Yaratıcısı" olarak, "Kendi Ortamı" dahil yaratmış olduğu diğer "Bütün" ortamlarda bizim hayallerimizin ötesinde Kendi "İlminin" özellikleri ile "Bulunmakta" ve tüm bu ortamlar ile ilgili "Her Konuda" ve "Her An" ve "Her Şeyden" haberdar olmaktadır. Bu "Benzersiz Tek Yaratıcılığı" ile takdir edip “Akıllı İnsanlar" için yaratıp hazırladığı "Evren ve Dünya" ortamında "Akıllı İnsanların" Kendisinin "Halifesi" olarak yaşadıkları zaman sürecinde bu ortamdaki bütün faaliyetlerinden, işlerinden ve zihinsel bütün "Düşüncelerinden" dahi "Haberdar" olduğunu açık bir şekilde bildirmektedir.
Bu haberdar olmanın, ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şeyin Rabbinden uzak ve gizli kalmadığını ve bundan daha küçüğü ve daha büyüğü olan tüm yaratılışların ve bu yaratılışların sürdürülmesi ile ilgili "Her Şeyin" Kendi Ortamında (Kitapta) açık olarak “Kayıtlı" olduğunu ifade ettiği anlaşılmaktadır. Esasen "Yaratılmış" olan yani bildiğimiz ve bilemediğimiz ortamlarda "Var" olan her şey ve varlık "Yaratan" ile "Birlikte" bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile her şey "Yaratan" ile bir "Bütün" olarak "Var" olmakta ve varlığını sürdürmektedir. Bu durumda bütün yaratılmışların yaratılış öncesi durumları, yaratılışları, varlık süreçlerindeki durumları ve varlık sonrasındaki durumları Yüce Yaratan’ın iradesi “tasarrufu" altında bulunmakta ve "Doğal" olarak "Yüce Yaratıcı" olan Allah bize göre en ufak "ayrıntı" olarak niteleyebileceğimiz ve "özünü" tam olarak anlayamayacağımız "en ince işleri" onları "Yaratan" olarak "görüp bilmekte" ve her şeyden "Haberdar" olmaktadır.
Ayrıca "Tek Yaratan" olan Yüce Allah, yeterli bilgi düzeyine ulaşılamaması nedeniyle "henüz" insanlar tarafından "anlaşılmamış" ve bu yüzden Evren'de ve yeryüzünde henüz insanlar için "gizli" olan her şeyin "gizliliklerini" bildiğini ve bütün insanların "yaptıklarını gördüğünü" açıkça bildirmektedir. Yüce Allah'ın her şeyin "gizliliklerini" bilmesi; "madde" olarak tanımlayabileceğimiz her şeyin "yaratılmasında" en önemli "etken" olan ve atom altı parçacıklar olarak adlandırdığımız "en alt" unsurları "yaratmış" ve bu "yaratılış olgusunun" sonucunda birbirleri ile olan "etkileşimlerini" tasarlayıp onlar üzerinde kurduğu "mutlak hakimiyeti" ile "her an" bu "unsurlarla" iletişimde bulunarak "İradesini ve Takdir Ettiklerini" gerçekleştirme ve yürütmekte olmasından kaynaklanmaktadır.
Günümüzde geçerli olan bilimsel verilere göre, madde yapılarının oluşmasında bünyelerinde "ana unsur" olarak yer alan atom altı parçacıkların ürettikleri ve zincirleme olarak birbirleri ile gerçekleştirdikleri "etkileşimin" asıl etken olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, madde yapılarının ne zaman nasıl bir "etki" yapacağı ve karşılaştığı bu tür "etkilere" ne zaman ve nasıl "tepki" vereceği ve böylece yeni bir "etkileşimi" başlatacağı ve bu "etkileşimlerin" sonucunda madde yapısının ne zaman ve nasıl bir "değişime" uğrayacağı veya yeni bir madde yapısını meydana getireceği bu "etken" sayesinde gerçekleşmektedir. Bu durumda "Sır" olarak isimlendirilen bu "öz " Yüce Allah'ın "iradesi" ile her an "iletişim" halinde bulunmakta ve "Tek Yaratıcı Gücün" takdir ettiği her türlü "yaratılışı" her an bu iletişim sayesinde yerine getirmektedir.
O, her an yaratma halindedir. (97/29), (55/29)
Bir araştırma sitesinde "Aether Unit" olarak tanımlanan "Sır" konusunda özet olarak, "kara maddenin" uzayda dönmekte olan Aether'in manyetik sahasına girmesi ile uzay ve zamanın "birleştikleri" ve böylece "görünür maddelerin" atom altı parçacıklarını meydana getirdikleri açıklanmaktadır.
(PDF) Secrets of the Aether (researchgate.net)
Bu konuda "Evren'in ve Dünya'nın Yaratılışı" bölümünde ayrıca bilgiler bulunmaktadır.
Ayrıca, Evren'in "yaratılışı" sonrasındaki değişim ve gelişimlerin ve "yeni yaratılışların" gerçekleşmesi için gerekli "etkileşimlerin" meydana gelmesinde çok önemli "rolü" bulunan ses dalgaları, elektrik dalgaları, radyoaktivite, manyetik ortamlar gibi "etkenlerin" de, belirtildiği gibi Yüce Allah'ın "mutlak hakimiyeti" altında bulunan "madde ve madde ötesi yapılar" tarafından üretildikleri düşünüldüğünde, Yüce Allah'ın Evren ortamında gerçekleşen her şeyi "bildiği" ve de her şeyden "haberdar" olduğu anlaşılabilecektir. Yüce Allah'ın Evren ortamını insanların gerçek ortamdaki yaratmasından sonra bir süre yaşamaları için "yarattığı" dikkate alındığında; "Kendi Hükümranlık" alanı olarak (Kürsü) düşünebileceğimiz "Arş" bünyesinde "Oradaki Kurallar" çerçevesinde yaratmış olduğu bütün "ortamların" ve oralardaki "varlıkların" her şeyini bildiği ve her şeyinden "haberdar" olduğu ve Evren ortamının da insanların bir süre yaşamalarını sağlayacak "özel kurallara" göre ve gerçek ortamdaki yaratılışlara "benzer" olarak "yaratıldığı", bu nedenle de Evren ortamında bize göre en ufak "ayrıntı" olarak niteleyebileceğimiz ve "özünü" tam olarak anlayamayacağımız "en ince işleri" ve gizliliklerini onları "Yaratan" olarak "görüp bildiği" ve her şeyden "Haberdar" olduğu anlaşılabilir.
Yüce Allah bütün bu nedenlerle "Mutlak" hükümranlığın "Kendi" elinde olduğunu (Mülk’ ün Kendisine Ait Olduğunu) çok açık ve kesin bir ifade ile bildirmektedir. Ayrıca, sahip olduğu "eşsiz gücü ve ihtişamı" ile her şeye "gücünün yettiğini" ve yalnız Allah'ın Yüceler Yücesi olduğunu bütün insanlara bir "ihtar "olarak hatırlatmaktadır. Buna göre Yüce Yaratan insanlar arasındaki açık veya gizli konuşmalarını da "bildiğini" ihtar etmekte ve kaç kişi ve nerede olurlarsa olsunlar onlarla "Beraber" olduğuna işaret ederek insanların aralarında "Gizlice" yaptıklarının ve kurdukları "tuzakların" O’ndan gizli olmadığını ve Allah'ın her şeyden "Haberdar" olduğunu bildirmektedir.
Bu açıklamalar ile bütün "Akıllı İnsanların", bu ortam sonrasındaki yaşantılarında üzülmemeleri, azap veya ceza görmemeleri açısından, bu uyarılara göre hareketlerini düzenlemeleri beklenmektedir. Bu Ayetlerdeki ifadeler ile bu ortamdaki yaşamlarında çıkar sağlamak amacı ile diğer insanlardan "Gizlenen" her türlü söz ve davranışların Yüce Allah katında asla kayıp olmadıkları, böylece bu ortamda istedikleri menfaati elde etmiş olsalar bile, ölümlerinden sonraki "Hesaplaşma" zamanında bu şekildeki bütün iş, düşünce ve davranışları "Hakkı Yenenlerin" önünde kendilerine bildirildiğinde artık kendilerine uygulanacak olan "Ceza ve Yaptırımlardan" kurtulmalarının mümkün olmayacağı ve Allah'ın "Her Şeyi Bilen" olduğu ve hiçbir şeyin O'ndan "Gizli" kalmadığı bir defa daha teyit edilmektedir.
Bu uyarılar "Huzur" ve "Düzeni" sağlamak ve yürütmek üzere "Toplumun Yönetimi" kendilerine "Emanet" edilen tüm kademelerdeki yönetici ve uygulayıcılar açısından çok daha fazla önem taşımaktadır. Bir şekilde toplumun yönetimi "Emanetini" alanların nefslerine uyarak kendi toplumuna ve ilişkide oldukları diğer toplumlara karşı "İki Yüzlü" davranıp çıkarları doğrultusunda davranmaları, toplumlarda "Fitne" unsuru haline gelmelerine neden olacak ve bu nedenle zarar gören bütün fertlerin "Kul Haklarından" sorumlu olacaklardır. Bu nedenle "Emaneti" alanların bu "Uyarıları" çok daha titizlikle değerlendirmeleri ve yanlış kararlar alıp uygulamamaları gerekmektedir. Öte yandan toplumu oluşturan bireylerin de Allah'ın lütfettiği "Akıl" unsurunu çalıştırarak, herhangi bir "Yönetim" görevini ve özellikle de "Toplum Yönetimini" emanet edecekleri kişilerin "Ehil" olup olmadıklarını ve kendilerine iletilen "Gerçek Olmayan" veya "Hayali" vaatleri araştırıp incelemeden "Bilinçsiz" olarak ve körü körüne" bu önemli "Emaneti" vermemek "Sorumluluğunu" taşıdıkları bütün insanları dikkatlerine getirilmektedir.
Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür. (92/58), (4/58)
Ancak günümüzde özellikle toplum yöneticilerinin seçilmesinde Allah'ın bizlerden istediği ve "Ehli Olanların" belirlenmesine dikkat edilmediği, seçenlerin sonunu düşünmeden ve "Bilinçsizce" hareket ettikleri ve seçilenlerin de daima kendi çıkarları için, Ayetlerde defalarca yapılan "Uyarılara" rağmen, aralarında "Gizlice" konuşup insanlara "İki Yüzlü" davranarak insanları "Kandırdıkları" hemen bütün toplumlarda görülmektedir.
Allah’ın İlmi
Yüce Yaratan, Yarattıklarına dair bilgiler ve bu bilgilerin birbirlerini etkileyip "Yaratma" dediğimiz oluşumların meydana gelmesi ile ilgili bazı konularda insanların "yaklaşımlarda" bulunabilmeleri ve böylece dünya ortamında elde ettikleri bilgileri kullanarak "tüm varlıklar" hakkında bir anlayışa ulaşabilmeleri için “Eşsiz İlminden" bazı "ip uçları" vermektedir.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. (62/4), (42/4)
Allah, O'ndan başka tanrı yoktur;
O, diridir, kayyûmdur
Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama.
Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur.
İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir?
O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.)
O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler.
O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez.
O, yücedir, büyüktür (87/255), (2/255)
Buna göre "Tek Yaratıcı Güç" olarak sadece Allah vardır ve Allah'tan başka yaratıcı olabilecek hiçbir "güç" bulunmamaktadır. Bu durumda bir anlamda "her şeyi yaratan" ve "her şeyin sahibi" olarak tanımlanan "tanrı" sıfatı sadece Allah'a aittir ve Allah'tan başka "tanrı" yoktur. O, her an ve bilip bilemeyeceğimiz her ortamda ve yerde "Yaratmayı" sürdürmektedir, yani öncesini ve sonrasını bilemeyeceğimiz tüm zamanlarda her an "diridir". Her şey sadece Allah'ın "Kendisi" ile var olmaktadır ve O, "Kendisi" olarak her şeyin varlığını sürdürmektedir. Bütün bunların gerçekleştirilmesi sırasında, İnsanlarda ve bu Dünya ortamındaki canlılarda olduğu gibi, Allah'ın "yorulma" ve "uyku veya uyuklama" gibi durumlarının bulunmadığı, üzerinde düşünerek açık bir şekilde anlayabilmeleri için bütün insanlara açıklanmaktadır.
Bu açıklamalara göre her şeyin "Tek Yaratıcısı" olarak, Evren Ötesinde ve Evrende ne varsa hepsinin sadece Allah'ın olduğu yani Allah'a ait olduğu hatırlatılmaktadır.
Allah, diğer bazı Ayetlerinde "Kendisine" ait olan "Yaratılış İlmi" çerçevesinde kendilerine "Akıl" verilmiş olan insanların, gerçek ortamda Şeytan ile olan karşılaşmalarında ona yenik düşmeleri nedeniyle, bir süre yaşamaları için özel olarak "Yaratmış" olduğu Evren ve Dünya ortamına gönderildiklerini (Şeytan ile düşman olarak indirildiklerini) bildirmektedir.
Dedi ki: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin! Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.” (45/123), (20/123)
Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları cennetten onları çıkardı. Bunun üzerine: "Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır" dedik. (87/36), (2/36)
Yüce Allah "İnsanların" bu Dünya Ortamına "İndirilmelerini" gerçek ortamdaki konumları ile kıyaslandığında "aşağıları aşağısı" olarak nitelendirmektedir.
Biz insanı en güzel biçimde yarattık. (28/4), (95/4)
Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. (28/5), (95/5)
Fakat iman edip salih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır. (28/6), (95/6)
İşte bu şekilde aşağıların aşağısına indirilen insan şayet kendisine lütfedilen "Akıl" ile Yüce Yaratan'a iman ederse ve bu aşağılık ortamda kendisi gibi indirilmiş olan diğer insanlar ile ve diğer tüm yaratılmışlar ile iyi ilişkilerde bulunursa ve böylece hem kendisine ve hem onlara "Hayırlı" olursa onlar için eksilmeyen ve devamlı bir ecir (kazanç) olduğu Allah tarafından kesin bir şekilde tüm insanlara açıklanmaktadır. Artık insanlardan bu açıklamaları akıllarını kullanıp dikkate almaları beklenmektedir
Yüce Yaratan İnsanların böylece "indirilmiş" oldukları bu Evren ve Dünya ortamında yaptıklarını ve niyetlerini (yapacaklarını) bildiğine ve Allah'a hiçbir şeyin gizli kalmayacağına dikkat çekerek bu konudaki bilgisi (İlmi) hakkında bir "işaret" vermektedir. Buna göre insanların sahip oldukları "Akıl" unsurunu ve öğretildikleri "İsimleri" kullanarak "yaptıklarının" ve "niyetlerinin" Yüce Yaratan'ın "bilgisi" dahilinde olduğuna dikkat çekilmekte ve insanlar bu konularda da araştırmalar yapmaya yönlendirilmektedir.
Ancak insanlardan kendisinin de bu konuda "bilgili" olduğunu ve ölüm sonrasındaki süreçlerde "affedilmelerini" sağlayacağını (Şefaat edeceğini) söyleyip diğer insanları "ikna" ederek kendilerine "çıkar" sağlamak üzere onları "etkisi" altına alanlara, böyle bir durumun mümkün olmadığı bildirilmekte ve “bütün insanlara” bu konuda sadece "kendilerine" iletilen gerçeklere" uymalarının ve sadece "Allah'tan af (şefaat) dilemelerinin gerektiği hatırlatılmaktadır.
Yüce Allah, "Tek Yaratıcı Güç" olarak, her türlü "yaratılışa" ait "ilimin" sadece "Kendisinde" olduğuna işaret etmekte ve "İnsanı" yeryüzünde "Halifesi" olarak yaratırken ona "İlminden" faydalanabilmesi için her şeyin bilgisine ulaşabilme “yeteneği” olarak "bütün isimleri" öğrettiğini bildirmektedir.
Hatırla ki Rabbin meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" dedi. (87/30), (2/30)
Allah Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi. (87/31), (2/31)
Buna göre insanlardan, kendilerine verilen "Akıl" unsurunu ve öğretilen "bütün isimleri" kullanarak, Allah’ı ve "Tek Yaratan Güç" olduğunu anlamalarının ve bir süre yaşamaları için gönderildikleri bu Evren ve Dünya ortamındaki yaşamlarında en iyi şartları geliştirmelerinin beklendiği anlaşılmaktadır. Nitekim, bu "bütün isimler" olarak tanımlanan bilgilerin "Allah'ın İlminden" bir bölüm olduğu ve sadece onlardan "beklenenleri" yerine getirebilmeleri için Arş ortamındaki yaratılışlarında İnsanların "Ruhlarına" indirildiği (öğretildiği) bildirilmektedir. Ancak Allah'ın "bildirdiklerinin" dışında insanlar Allah'ın ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemeyecekleri de bütün insanlara özellikle hatırlatılmaktadır.
Böylece Allah, "lütfedip" kendisine "Halife" olarak yarattığı "İnsana” sahip olduğu bu bilgilerden uygun gördüğü kadarını uygun gördüğü Dünya zamanlarında ve uygun gördüğü insanlara ve insan toplumlarına açık etmektedir. İnsanlar taşıdıkları "Akıl" unsurunu kullandıkları ölçüde, Allah'ın her hareket ve işleme bir "karşılık" yaratmış olmasının bir sonucu olarak, yeni bilgilere ulaşabilmekte ve bu bilgiler ile yaşamının rahat ve konforlu bir ortamda sürdürmesi ve yaşamın zevkini alabilmesi için sayısız alet, makine, eser ve ürün elde edebilmektedir. İnsanlar, kendilerine verilen akıl yeteneğini bu şekilde kullandıkları zaman, Allah'ın "Dilediği ve bildirdiği" kadarını elde edebilmektedir. Diğer bir ifade ile, insanlar geliştikçe Allah, bildirdiği bilgileri de ona göre çeşitlendirmekte ve çoğaltmaktadır. Bunun sınırını ancak yine "Allah" bilmektedir.
Yüce Yaratan "Kürsü" olarak tanımladığı "İlminin" Evren ötesini, Evren ve Dünya ortamını "kapsadığını", esasen "Kendisinden" olan "İlmi" ile onları koruyup gözetmenin "Kendisine" zor gelmediğini ve "Kendisinin" en "Yüce" ve en "Büyük" olduğunu (Eşsiz olduğunu) açıklamaktadır. Böylece Yüce Allah "Yaratma" dediğimiz oluşumların meydana gelmesi konusunda bazı yaklaşımlarda bulunabilmelerini sağlamak üzere, elde ettikleri bilgileri kullanarak ve bu bilgilerden yararlanarak Evren ve Dünya ortamının "ortaya çıkması" ve bu ortamlarda olan şeylerin nasıl “ortaya çıkmış" olduklarını araştırıp anlamaları için "Kendi Eşsiz İlminden" insanlara örnekler ve ip uçları vermektedir
Allah'ın sahip olduğu ve tüm yaratılışları yönettiği "Hükümranlık Ortamı", bizim algılamalarımıza göre gökleri ve yeri kapsamaktadır. Ancak, onların ötesi de Allah'a aittir. Tüm bu sistemi yaratan olarak onları koruyup gözetmek te yine Allah'ın değişmez ve şaşmaz kanunları ile Allah'a zor gelmemektedir. Zor gelmek durumu ancak insanlar için geçerlidir.
Görüldüğü gibi, her şeyi, zamanları ve zamanlara göre görünen şeyleri yaratıp sürdüren Allah insanlar tarafından tanımlanamayacak şekilde övgüler yapılsa da yeterince övülememiş olacaktır. O Yücedir, Büyüktür.
Bu anlamda bazı önemli "saptamalar" yapılmasında fayda bulunmaktadır. Yaratılış ile ilgili "Zaman" boyutu çok önemli bir "Asıl" unsuru teşkil etmektedir. İnsanların, dünya ortamında yaşayageldikleri zaman boyutu dışındaki zaman boyutlarını kolaylıkla anlayabilmeleri ancak elde ettikleri bilgilerin çoğalması, bu bilgiler ile yeni bilgilere ulaşması ulaşılan tüm bilgilerin birbirleri ile olan ilişkilerini çözmesi ve yeniden yeni bilgilere ulaşması halinde mümkün olabilecektir. Buna göre, insanların oluşumu, gelişimi ve bu gelişimin dünya durdukça alacağı şekil ve derinlik ve nihayet dünya ve evrenin bir sona ulaşması gibi ana evrelerden geçen zaman, bizce ancak dünya zamanı olarak adlandırılır ve tanımlanabilir. Yaratılışın ortamı olan Zaman boyutları, yaratılışın asıl ortamıdır ve her şeyi anlamlı hale getirmektedir. Tüm yaratılışlar Zaman ortamlarında yer almaktadır ve Yüce Allah tarafından yaratılmışlardır ve O'nun değişmez kanunlarına tabidirler. Böyle olunca, bize göre "Gelecek" olarak nitelendirilen dünya zaman boyutu, Yüce Allah katında belki bizim algılamalarımıza göre bir saniye bile olmayan bin süreyi tanımlamaktadır. Yanı Yüce Yaratan için bizim gelecek diye söylediğimiz şey bir gelecek değildir, belki de tamamen tamamlanmış bir süreçtir. Bu açıdan bakıldığında, insanların geleceği yanı dünyadaki ve sonraki ortamlardaki geleceği (yapacakları) Yüce Allah tarafından bilinmektedir ve esasen yaratılmış durumdadır ve böylece hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
Tüm bildiklerimizi ve bilmediklerimizi “Yaratanın İlmi" bizim algılama kapasitemizin çok üzerindedir.
Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? bu, bir kitapta mevcuttur, bu Allah için çok kolaydır. (103/70), (22/70)
Yüce Yaratan, "İlmi" ile yarattıkları ve yaratacakları ile ilgili olarak yerde ve göklerde ne olup ne olacağının Levh-i Mahfuz'da (Her Şeyin hayatının "Allah'a ait İlim" ile oluşturduğu ortamda bulunan "Kitap" ta) mevcut (yazılı) olduğuna işaret etmektedir. Biz ancak Allah'ın bize verdiği izin çerçevesinde yine bize armağan ettiği akıl ile öncelikle bu Dünya da bulunan ortam ile ilgili olarak, sonra da yine verilen izin dahilinde Evren içerisinde ilim geliştirip yaratılış ile ilgili bilgi sahibi olacağız. Burada, bizim geliştirdiğimiz ilimin, Allah katında bulunandan bize "Akıl" olarak verildiği ve bizim yapabildiklerimizin bu şekilde değerlendirilerek Allah katındaki ilmin yüceliği ve sonsuzluğu hakkında yorum yapmamız ve bu şekilde Allah'ı tanıyıp, Allah'a teslim olmamız ve her an Allah'a ibadet etmemiz gerekmektedir.
Böylece “Yaratılış ve Yaratma” ile ilgili "İlimin" ancak Allah'a ait olduğuna işaret edilmektedir. Özellikle Allah'a inanmayıp başka şeyleri "Tanrı" bilip onlara yalvaran ve ibadet eden İnsanlara yaratma konusunda "bir sineği" bile yaratmaktan aciz bulundukları, hatta sineğin kendilerinden aldıklarına engel olmaktan aciz oldukları gösterilerek "Gerçekleri" idrak etmeye yönelmeleri beklenmektedir.
Ey insanlar! bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: "Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de âciz, kendinden istenen de!" (103/73), (22/73)
Buna göre insanlara verilen ilimin "yaratma" konusunda olmadığı açıklanmaktadır. Zira insanların "fayda" sağlamak üzere veya "merak" ederek Evren’in "Yaratılması" ile bu ortamda "zaten" bulunan şeyleri ve varlıkları "Akıllarını" kullanarak değiştirmeleri veya birleştirmeleri suretiyle onlardan "yeni" şeyler meydana getirmelerinin veya varlık türleri elde etmelerinin (insanların yaptıklarının) Ayetlerde “Yaratma" olarak belirtilenler ile "aynı anlamda" tanımlanamayacağı açıklanmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında, "Tek Yaratıcı Güç" olan Allah'ın "takdiri" ile "tasarladığı" bir şeyi yaratırken öncelikle onu meydana getirecek olan "yapı taşlarını", diğer bir ifade ile Atom Altı Parçacıklarını, Kendisinden (Ruhundan) gönderdiği "esinti" ile ve diğer hiçbir şey ile" bağlantısı" ve "öncesi" olmadan ortaya çıkarması (yoktan yaratması) sonra bu yarattığı yapı taşlarına "hükmederek" onların "takdiri" ile "tasarladığı" şeyi meydana getirmesine yol açacak olan "ilk etkileşimi" başlattığı böylece Ayetlerde değinilen "Yaratma" olayının, oluşacak olan "zincirleme etkileşimler" ile o şeyin "meydana gelmesi" şeklinde gerçekleştiği varsayılabilir.
Sonsuz bir zincirleme "Etkileşim" olan Evren'in madde yapısının yaratılması olayının özünde bu etkileşimleri "Başlatan" ve "Sürdüren" Atom Altı Parçacıkların bulunduğu, bu parçacıkların da bünyelerindeki “İtici" veya "Yürütücü" nitelikteki unsurların kendilerini ve diğer Atom Altı Parçacıkları "Etkileyerek" birlikte yeni bir "Yapı" oluşturdukları sürekli olarak yapılan bilimsel çalışmalarda görülmektedir. Buna göre gerçek özelliklerini belki hiçbir zaman bilemeyeceğimiz Atom Altı Parçacıklardaki "Unsurların" kesintisiz olarak her an "Yüce Yaratan" ile iletişim halinde oldukları, bu nedenle Yüce Yaratan'ın "İradesini" Allah'ın "Takdir Ettiği" şekilde yürütecek olan "İlahi Bilinci" taşıdıkları anlaşılabilmektedir.
Bu nedenle İnsanların bilim ve sanat çalışmaları yaparken ya da herhangi bir sebeple
ortaya çıkardıkları "şeyleri" ve elde ettikleri sonuçları "Yaratma" olarak tanımlamaları doğru bir tanımlama olmamaktadır. Yapılan esasen insanların bulunduğu ortamda mevcut olan unsurların "Akıl" yoluyla kullanılarak onlara yeni bir şekil vermeleri ve bu şekilden insanların fayda sağlamaları ve zevk almalarıdır.
Ancak insanların özellikle resim, heykel, müzik eseri veya her tür yapı tasarımı gibi işleri yaparken "hissettikleri" güzellik, estetik ve onlara verdikleri "anlamların" onların "Ruhlarındaki" Allah'a ait "duyguları" ile gerçekleştirdikleri tartışılmaz bir gerçektir. Bu nedenle söz konusu "eserlerin" ortaya çıkarılmasında bu ortamda zaten bulunan "madde" yapılarından yararlanırken, ortaya çıkardıkları eserlerin hissettikleri "duyguların" katılması, bu duyguları taşıyan ilk eserler olması ve her insanın Ruhlarının niteliklerinin farklı olmasının bir sonucu olarak bu eserlerin aynısının aynı duygularla yapılmasının da mümkün olmaması nedeniyle, bir anlamda Allah'ın güzel unsurlarını (İnsanlara bahşettiği duyguları) açığa çıkarmakta olan her türlü "sanat eseri" o insanlar tarafından sadece bu anlamda "Yaratılmış" sayılabilir ve onların bu eserleri "yarattıkları" söylenebilir. Çünkü böylece bu insanlar bu "eserleri" ile Allah'ın "adına" olarak (Halifesi Olarak) bu "güzellikleri meydana getirmiş olmaktadırlar.
Allah'a Dair Deliller
Allah, Kur'an Ayetleri ile tüm insanlara bildirdiği "gerçekler" yanında, "Kendisi" ile ilgili olarak ta doğrudan veya örnek olaylar şeklinde belirtilen "Delillere" işaret etmektedir.
Böylece burada yer alan Ayetlerde birer “gerçek” olarak açıkladıklarını “Kendisine” dair “delil” göstermektedir Çok sayıdaki Ayetlerde defalarca değinilen bu “delillerin”, insanlar tarafından dikkatle incelenmesi, araştırılması ve bilgi birikimleri gelişip çoğalmasının sonucunda artan ve gelişen algılama ve anlama yetenekleri çerçevesinde, "Daha Net ve Ayrıntılı" olarak anlaşılmaları mümkün olacaktır. Böylece "İnsanların” Allah'ı daha "anlamlı" ve daha "somut" bir şekilde "Hissetmeleri" sağlanmaktadır.
Fecre yemin ederim ki (10/1), (89/1)
On geceye (10/2), (89/2)
Çifte ve teke (10/3), (89/3)
Örttüğü an geceye (10/4), (89/4)
Bunlarda akıl sahibi için elbette birer yemin vardır. (10/5), (89/5)
Güneş doğmadan evvel oluşan kızıllık "Fecir" zamanı, Bu ortamın ilk yaratılmasından bu yana Dünyanın her yerinde değişen zamanlarda ancak o yerlerde yılın aynı zamanlarında aynı saatlerde tekrarlanan bir gerçektir. Öte yandan, şu anda algılayabildiğimiz "Tüm Evrende" üzerinde yaşadığımız Dünya ve yakın çevresinin "Tamamen Aynı" olan bir eşi bulunmamaktadır. Zira, Allah her şeyi her an yaratmaktadır. Hiçbir yaratılanın hiçbir eşi bulunmamaktadır ve kıyamete kadar da her şey kendine özgü ve "Tek" olarak yaratılacaktır.
Buna göre örnek olarak verilen Dünyamızdaki "fecir" olayı diğer hiçbir gezegende "Aynı" olmayacaktır. Buradaki yaratılış anlamının niteliğinin ve muhteşemliğinin "Akıl Sahibi" insanlar için Allah'a işaret eden bir delil olduğuna ve onların da bu tarifsiz yaratılışları gerçekleştirene yemin edecekleri belirtilmektedir.
On gece ile insanlara iletilen hususun, bu on gecenin taşıdığı önem ve niteliklerinden gelmektedir. "Elmalılı" bu hususta aşağıdaki yorumu vermektedir.
“Bu "on gecenin” Kurban Bayramından önceki on gece olduğuna rivayet edilmektedir.
Doğru olan görüş, bunların Kurban Bayramından önceki on gece olmasıdır. Zira yorumculardan gelen delil bunun üzerine icma etmiştir. Denilmiştir ki, Musa’nın mikatında "Ve ona on gece daha ilave ettik. Böylece Rabb'inin tayin ettiği vakit kırk geceye tamamlandı."(A'râf, 7/142) buyurulan on da Zilhicce'nin on gecesidir.”
KUR'AN-I KERİM,ELMALILI TEFSİRİ: FECR SURESİ (enfal.de)
Burada işaret edilen on gece, Hz.Muhammed tarafından ifade edilen ve Kur’an’ı Kerimin ilk Ayetinin vahiy edildiği "Kadir Gecesinin” de içerisinde olduğu Ramazan Ayının son on gecesi de olabilir. Bir başka açıdan bu gecelerin, Hz.Muhammed’in doğduğu gece, Kur’an’ın ilk vahiy edildiği gece, Dünyanın ilk dönüşündeki gece, gibi çok önemli olayların meydana geldiği geceleri tanımladığı ileri sürülebilir. Bu durumda Yüce Yaratan'ın işaret ettiği "On Gece" şu anda tam ve bilimsel olarak açıklanamamış bulunmaktadır. Buna rağmen, gelecek insanların bilgi birikimleri sayesinde bu on gecenin özellikleri ile neden bu gecelerin Allah’ın “Kendisi” ve “gücü” konusunda "Üzerine Yemin Verdiği" bir delil niteliğinde olduğu daha açık olarak anlaşılabilecektir.
Yapılan bilimsel çalışmalar bize görüp algıladığımız her şeyin bir karşı çiftinin bulunduğunu göstermektedir. Örneğin, Madde-Karşı Madde, Galaksiler-Karşı Galaksiler gibi. Öte yandan, her türlü zıtlıkların tanımlanmasında da "Çift" tanımlamalar kullanılmaktadır. Mümin-Kafir, Dünya-Ahiret, İyi-Kötü, Kısa-Uzun, Ağır-hafif, Erkek-Dişi, vb. gibi. Ancak sadece "Kendisi" tek’dir. Allah dışındaki tüm yaratılmışların benzerleri ve zıtları ile "Çift" oluşturdukları görülmektedir. Bilim ileride tüm yaratılanları çiftleri ile ilgili herkesin anlayacağı açıklamaları yapacak düzeye ulaşacaktır. Bu açıdan üzerine yemin edilen "Tek" ile Allah’a ve "Çift" ile de Allah’ın yarattıklarına işaret edildiği düşünülebilir. Bilim bu çiftler ile ilgili bilgi birikimi geliştikçe "Tek Yaratıcı Güç" olan Allah konusunda çok daha "Gerçekçi" ve "Bilimsel" tanımlamalar yapabilecektir.
Allah, bu "Gerçekleri" delil göstererek verdiği "Öğütlerin” de birer gerçek olduğuna, tüm insanların ve özellikle de "Akıl" sahibi, yani aklını kullanan insanların "Yemin" değeri vererek "İman" edeceklerini açıklamaktadır.
Gece de onlar için bir ibret alâmetidir, Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler. (41/37), (36/37)
Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar, işte bu, azîz ve alîm olan Allah'ın takdiridir. (41/38), (36/38)
Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik, nihayet o, eğri hurma dalı gibi olur da geri döner. (41/39), (36/39)
Ne güneş aya yetişebilir ne de gece gündüzü geçebilir, her biri bir yörüngede yüzerler. (41/40), (36/40)
Allah, bütün insanların ve özellikle de inanmayanların “delillerini” gösterdiği "Gerçekleri" anlamalarına yardımcı olacak açıklamalar yapmakta ve örnekler vermektedir. Bu örneklerin, diğer tüm Kur'an Ayetlerinde olduğu gibi, indirildikleri zamandan itibaren yaşamış olan, bu günkü ortamda yaşamakta olan ve bu ortamın son bulacağı zamana kadar yaşayacak olan "Tüm İnsanlar" için de geçerli olduğuna işaret edilmekte ve tüm insanlardan bunlar üzerinde düşünerek işaret ettikleri "Gerçeklerin" ve bu gerçeklerin "Sahibi" olan Allah'ı “anlayabilmeleri” beklenmektedir.
Ayette "Gecenin" inanmayanlar (Ve tüm İnsanlar) için Allah'a ait bir “delil” olduğuna işaret edilmektedir.
Burada bilim insanları tarafından yapılagelen araştırma ve çalışmalar sonucunda belirtilen “gece” veya “karanlık” konusunda elde edilen bazı sonuçlara değinilmesinde fayda bulunmaktadır. Evren ile ilgili olarak büyük patlamadan geriye kalan kozmik mikrodalga arka plan ışımasını ölçmek için uzaya yollanmış WMAP uydusundan elde edilen bilgilere göre (Wilkinson Microwave Anisotropy Probe) Evren'in yaklaşık olarak %95 oranında "Kara Enerji" ve "Kara Madde" ile kaplı olduğu belirtilmektedir.
http://map.gsfc.nasa.gov/universe/uni_matter.html
Evrenin ilk yaratılışından bu yana sayısız Galaksiler ve Yıldızlar oluşmuş, bu galaksileri meydana getiren yıldızlar bir süre bildiğimiz "Güneş" benzeri faaliyetleri ile birer "Işık" kaynağı olarak kalmışlar ve daha sonra ya bir "Kara Delik" veya "Sönmüş Cüce" haline dönerek ışık yayma niteliklerini kaybetmişlerdir. Bizim şu anda gözlemlediğimiz Evreni oluşturan sayısız ışıklar, Galaksilerin ve onları oluşturan Yıldızların bir süre önce ışık kaynağı halini göstermektedir. Aslında bunların birçoğu şu anda belki bir Kara Delik veya Sönmüş Cüce Yıldızlar (Beyaz Cüce) haline dönüştükleri için Işık Kaynağı olma niteliklerini kaybetmiş durumdadırlar. Evren'de süre gelen bu değişim ve gelişmeler her an devam etmektedir ve bir yandan yeni Yıldız kümeleri oluşurken diğer yandan bazı yıldızlar yok olmaktadır.
Evrende yaklaşık %24 oranında yer tutan "Karanlık Maddenin" yapısının Sönmüş Cüce Yıldızlardan, Kara Delik Yapılarından ve Büyük Patlama sonrasında oluşan Parçacıklardan meydana geldiği ileri sürülmektedir.
“What is the nature of the "dark matter", this mysterious material that exerts a gravitational pull, but does not emit nor absorb light? Astronomers do not know.There are a number of plausible speculations on the nature of the dark matter:•Brown Dwarfs: if a star's mass is less than one twentieth of our Sun, its core is not hot enough to burn either hydrogen or deuterium, so it shines only by virtue of its gravitational contraction.These dim objects, intermediate between stars and planets, are not luminous enough to be directly detectable by our telescopes. Brown Dwarfs and similar objects have been nicknamed MACHOs (MAssive Compact Halo Objects) by astronomers. These MACHOs are potentially detectable by gravitational lensing experiments. If the dark matter is made mostly of MACHOs, then it is likely that baryonic matter does make up most of the mass of the universe. •Supermassive Black Holes: these are thought to power distant "K" type quasars. Some astronomers speculate that dark matter may be made up of copious numbers of black holes. These black holes are also potentially detectable through their lensing effects. •New forms of matter: particle physicists, scientists who work to understand the fundamental forces of nature and the composition of matter, have speculated that there are new forces and new types of particles. One of the primary motivations for building "supercolliders" is to try to produce this matter in the laboratory. Since the universe was very dense and hot in the early moments following the Big Bang, the universe itself was a wonderful particle accelerator. Cosmologists speculate that the dark matter may be made of particles produced shortly after the Big Bang. These particles would be very different from ordinary "baryonic matter". Cosmologists call these hypothetical particles WIMPs (for Weakly Interacting Massive Particles) or "non-baryonic matter".
http://hubblesite.org/reference_desk/faq/answer.php.cat=exotic&id=57
Evrende %71 oranında bulunduğu düşünülen "Kara Enerji" için, "Evrende kütle çekimini itici olarak etkileyen maddenin veya enerjinin tuhaf bir şekli" olarak bir tanımlama yapılmaktadır. "Evrensel Sabit-Cosmological Constant" kavramının bu tür enerji için bir örnek olduğuna ve bunun açıklanabilmesi için daha çok çalışmaların yapılmasının gerektiğine işaret edilmektedir.
"….that the universe contains a bizarre form of matter or energy that is, in effect, gravitationally repulsive. The cosmological constant is an example of this type of energy. Much work remains to elucidate this mystery!"
http://map.gsfc.nasa.gov/universe/uni_matter.html
Bu arada Evren'in madde yapısını oluşturan Galaksi ve Yıldızların etrafında Evrenin çok büyük bir bölümünü kapsayan "Karanlık Madde" ve "Kara Enerji" olarak tanımlanan "Enerji Oluşumlarının" görünüşünün, elde edilen bilgilere göre İnsanların "Beyin Hücrelerinin" yapısına ve birbirleri ile olan bağlantılarına ne kadar "Benzer" olduğu da üzerinde düşünülmesi gereken ilginç bir konu olmaktadır.
https://www.belgeselx.com/belgesel/evrenin-sonu-evren-nasil-isler
Bu bilgilerin ışığında Afet’te “Gece" olarak Evren'in "Karanlığına" işaret edildiği söylenebilir. Bu karanlık ortamın "Yıldız" olarak tanımlanan kütlelerin sürekli olarak sürdürdüğü "Atom Faaliyetleri" sonucunda yayınladıkları "Işık" veya "Işınımlar" ile ve "Bölgesel" olarak "Aydınlatıldığı" ortaya çıkmaktadır. Evrendeki bazı Yıldızların etrafında belli bir yörüngede dönen ve "Gezegen" olarak isimlendirilen kütle yapılar gözlemlenmektedir. Evrendeki Gezegenler kendi etraflarında dönerken Yıldızların ışınımlarını alan yüzeylerinde Yıldızların çekim güçlerine de bağlı olarak belli sürelerde "Gündüz" olarak tanımlanan "Işıklı" bir ortam meydana gelmektedir. Gezegenin kendi etrafındaki dönüşünün bir sonucu olarak Yıldıza karşı olmayan yüzeylerde de "Gece" olarak adlandırdığımız "Karanlık" bir ortam oluşmaktadır.
Bu durum, içinde yaşadığımız Dünya ve Dünyamızın bir parçası olduğu Güneş Sisteminde yapılan gözlemlerde kesin olarak görülmektedir. Ancak ışınımlarının incelenmesinden Milyonlarca ve Miyarlarca ışık yılı uzaklıkta oldukları hesaplanan Yıldız Sistemlerindeki Galaksi ve Yıldızlarının "Hareket Esaslarını" ölçebilmek için Milyonlarca ve Miyarlarca ışık yılı sürecek "Zamana" ihtiyaç bulunmaktadır. Diğer bir deyimle bu uzaklıktaki ışınımların kaynağı olan Güneş Sistemlerindeki gezegen hareketlerinin hassas olarak izlenmesi ve fark edilmesi, ışınımlarının bize ulaşması için geçen ve "Bizim Algıladığımız" zamana bağlı olarak tahmin edilebilmekte, ancak “şu andaki” konumları ve halen birer “kütle” niteliğinde olup olmadıkları bilinememektedir.
Böylece Evrendeki "Gezegenli Güneş Sistemlerinde" her an meydana gelmekte olan bu durumun "Allah'a" dair bir "İşaret" olduğuna ve bundan "Ders" alınması gerektiğine işaret edilmektedir. Allah "İnanmayanlara" bu Dünya ortamında da devam eden bu olağanüstü durumun "Yaratıcısı" olarak bu ortamdan "Gündüzü" sıyırıp bu ortamın "Tamamen" karanlık bir hale dönüştürebileceğini bir örnek olarak vermektedir.
Buna göre İnsanların bu ortamdaki yaşamları sırasında "Sürekli" bir "Karanlık" içinde bulunmaları halinde nasıl hissedeceklerini "Düşünmelerini" önermekte ve Allah'a inanmayıp "İnkâr" etmeleri halinde "Sürekli" olarak böyle bir "Karanlıkta" kalacaklarını ve "Gerçekleri" göremeyeceklerini ihtar etmektedir.
Bir başka Ayette de geceyi gündüzün içine ve gündüzü de gecenin içine "Sokar" tanımlaması yer almaktadır.
Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar; güneş ve ayı emri altına almıştır; her biri belirtilmiş bir süreye kadar akıp gider. (43/13), (35/13)
Yüce Allah Ayetinde bize göre "Sabit" durumda görünen Güneşin "Belirli" bir düzene uygun olarak "Akmakta" olduğuna işaret etmekte ve "kurmuş olduğu" bu "Muhteşem" düzenin sahibi olarak insanlara işaretler ve "deliller" göstermektedir.
Buna göre insanlar, Allah’ın kurmuş olduğu bu "Muhteşem" düzenin sahibi olarak insanlara gösterdiği bu "İşaretleri" düşünüp "Akıl" yürüterek Güneş ve Ay'ın hareketlerini gece ve gündüzü ve mevsimler ile ilgili durumları anlayabilmişlerdir. İnsanlar yine bu "İşaretler" yardımı ile Evren ile ilgili olarak her gün yeni buluşlar yapabilmektedir.
Güneş ve Ay'ın durumları bu Dünya ortamında ortaya çıkışından beri insanların en çok ilgisini çeken konu olmuştur. Kur'an'ın Allah tarafından Hz.Muhammed'e indirilmesine kadar bu konular ile ilgili olarak daha çok "Gizemli" değerlendirmeler yapılmış ve bu değerlendirmelerin etkisi ile güneş ve ay insan nesilleri arasında bir "Hayranlık", "Korku" ve "Güç Temsili" olarak saygı ve itibar görmüştür. Gösterilen bu saygı ve itibar nedeniyle güneş ve ay ilk insanlar arasında ilk "İnançların” ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Nitekim buna bağlı olarak o dönemlerdeki insanların güneşin ve ayın "Gizemli Güç" sahibi “İlah” olduklarına “inanarak” tapındıkları bilinmektedir.
Kur'an'ın bu Ayetinde insanlar üzerinde önemli etkiler bırakan ve sürekli merak uyandıran güneşin ve ayın hareketlerinin belli bir "Düzen" çerçevesinde meydana geldiğine insanların dikkatleri çekilmektedir. Yüce Allah, güneş, ay ve diğer gezegenler ile ilgili olarak gerçeğe yakın ilk kuramın Nicolaus Copernicus tarafından 1543 yılında açıklanmasından yaklaşık 930 yıl önce güneşin ve ayın durumları ve "Yörünge" hareketlerinin nasıl olduğu ve yörüngelere bağlı olan bu düzenin Evren'in sona ereceği zamana kadar değişmeyeceğine işaret etmektedir.
Nitekim bun açıklamalara göre Evren'i oluşturan tüm kütle yapılarının Evren'in yaratılmasında yer alan "Çekim Gücü" ve diğer ana unsurların etkisi ile her an hareket halinde bulunduğu “bilimsel” olarak anlaşılabilmektedir.
Bu Ayetteki geceyi gündüzün içine ve gündüzü de gecenin içine "sokar" tanımlaması ile ilgili olarak "O geceyi uzatarak gündüzü kısaltıyor ve gündüzü uzatarak geceyi kısaltıyor." veya "O Hikmet Sahibi Yaratıcı geceyi gündüz içine girdirir, o karanlık zamanı aydınlatır, karanlık aydınlığa dönmüş olur. Bunun aksine gündüzü de gecenin içine girdirir, gündüzler kısalır, gündüz saatlerinin bir kısmı geceye dönmüş, aydınlık, karanlığa dönüşmüş bulunur" şeklinde yorumlar yapılmaktadır.
https://kurantefsir.wordpress.com/2013/02/15/islamoglu-tef-ders-fatir-01-18-136/
http://www.tahavi.com/tefsir/035.html
Öte yandan insanlara ayın yörüngesi ile ilgili ilk "İpuçları" olarak, ayın Dünya etrafındaki dönüşünün "Eğri" hurma dalına bezediği örnek gösterilerek “yaratılıştaki” eşsiz "Dengelere" işaret edilmektedir. O dönemlerde yaşayan insanların bu konularda bilgileri bulunmamasına rağmen yapılan bu açıklamalar ile, insanların dikkatlerinin bu düzene yönlendirildiği düşünülebilir. Nitekim, daha sonraki dönemlerde "Akıl" kullanılarak her konuda elde edilen, gelişen ve çeşitlenen bilgi birikimleri ile burada belirtilen hususlar çok daha açık bir şekilde "Anlaşılmış" bulunmaktadır. Aşağıda Ay'ın yörüngesine ait şemada kurumuş hurma dalına ait resimde belirtilen "Eğri" hareket görülebilmektedir.
Bu "eski ve eğri" hurma dallarını, gövdelerinden ilk çıktıkları noktadan uç noktalarına kadar alıp, aynı gidişat şekilde 360 dereceye tamamlanırsa, Ay'ın yörüngesinin şekli elde edilebilmektedir.
Böylece Güneş ve Ay'ın yörüngelerine bağlı olarak "Akmakta" oldukları bu düzenin Evren'in sona ereceği zamana kadar değişmeyeceği "Gerçeği"; “Allah’a” ve tüm Evren ve Dünya Ortamının "Yaratıcısı" olduğuna bir "Delil" olarak tüm insanlara bildirilmektedir.




O saf saf dizilmişlere yemin ederim ki, (56/1), (37/1)
O toplayıp sürenlere, (56/2), (37/2)
Ve o zikir okuyanlara, (56/3), (37/3)
Ki, İlâhınız birdir. (56/4), (37/4)
O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir. (56/5), (37/5)
Yüce Allah "Kendisinin" ve "Yaratıcılığının" bir "Delili" olarak saf saf dizilmişler, toplayıp sürenler ve zikir okuyanlar üzerine yemin ederek, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin ve hem de "Doğuların" tapınılacak ve uyulacak ilahı (Rabbi) olduğunu bildirmektedir.
Üzerine yemi verilen bu Ayetlerin anlamı konusunda tefsirciler arasında bir görüş birliğinin bulunmadığı yapılan çeşitli yorumlardan anlaşılmaktadır.
"Yemin ederim o meleklere, o kuvvetlere ki, saflar yapıp dizilmişler."
"...gerek bulutları sevk eden sürücü melekler gibi sevk edici ve gerek genel olarak men ve def eden uzaklaştırıcı kuvvetler bu zecir edicilerdendir."
"...Hak'tan vahiy, kitap, Kur'ân indirir, ilim ve marifet telkin ederler"
http://www.kuranikerim.com/telmalili/saffat.htm
"...Allah’ın has kulları, müminler, ona teslim olanlar "
"...kötülükten sakındıran, vazgeçirip set çekenleri."
"Uyarmak için peş peşe gelen Vahiyleri..."
https://kurantefsir.wordpress.com/2013/03/15/islamoglu-tef-ders-saffat001-082-140/
“... “Allah’ın huzurunda sıra sıra dizilip ibadetle meşgul olan, buyruğunun yerine getirilmesine hizmet eden ve zikir okuyan melekler"
"... meleklerin gök cisimlerini, en küçük bir sapmaya izin vermeksizin ilâhî buyruk ve yasalara itaat ettirmeleri, sevk ve idare etmeleri veya bütün kozmik ve dünyevî varlıkların ilâhî hüküm ve kanunlara boyun eğmelerini sağlamaları"
"...meleklerin Kur’an’ı, ilâhî kitapları (Zemahşerî, III, 295) veya ilâhî kitaplar da dahil olmak üzere Allah’ı zikir mahiyetindeki sözleri (Şevkânî, IV, 442) okumaları "
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/37-saffat-suresi
" Bu saf bağlayanlardan maksat, Melâike-i kiram’dır. Onlar birer büyük mertebeye sahiptirler. Ve onlar kısım kısım cemaat halinde toplanırlar, saf bağlamış olarak Cenabı-ı Hakk’a kullukta bulunurlar. Mamafih bu saf saf olan zatlardan maksat, namazlarda saf bağlayan, Yüce Mâbud için secdelere kapanan müslüman gurupları da olabilir. Bunların da Allah katında büyük mertebeleri vardır. Bir de bu zatlardan maksat, Allah yolunda cihada atılan; din düşmanlarına karşı tertip olan İslâm mücahitleri de olabilir."
"...Bunlardan maksat da Meleklerdir ki, onları, şeytanları def’e çalışırlar, müminleri ruhani ilhamlarıyla hayra, iyiliklere teşvik ederler. Mamafih bu zatlardan maksat, insanları irşada çalışarak onları yasaklardan men’e gayret eden samimi din âlimleri de olabilir."
"...Bu zatlardan maksat da Cenab-ı Hak’kı zikir ve kutsamaya devam eden ve semavi kitapları Yüce Peygamberlere getirmiş olan melâike-i kiramdır veyahut Kur’an-ı Kerim’i okumaya devam eden, hükümlerine hakkıyla riayetkâr olan Müslümanlardır."
https://www.tahavi.com/saffat-suresi/
"...saf tutmuş melekler, saf tutmuş tertip üzere olan yıldız taifeleri, İbadette saf saf olanlar veya Saf tutup cihada katılanlar."
"...ilham yoluyla insanları günahlardan sakındırırlar, şeytanların insanlara taarruzuna engel olurlar (Melekler), ...bunların (yıldız taifeleri) tedbirini gören, idare eden ruhlar, .Delil ve nasihatlarla küfür ve günahlardan sakındıranlar (İbadette saf saf olanlar), ... Atları veya düşmanları dizginleyip kontrol edenler (Cihada katılanlar)."
“...Allah’ın ayetlerini ve ilâhî ilhamları O’nun enbiya ve evliyasına getirirler (Melekler), ..Hakkın vahdet deryasında müsteğrak olan kudsî cevherler (yıldız taifeleri), ...Allah’ın ayetlerini ve hükümlerini okuyan âlimler (İbadette saf saf olanlar), ...cihad esnasında Allah'ı anan mücahitler (Cihada katılanlar)."
https://kuran-ikerim.org/304-ders-saffat-suresi-1-21-mele-i-ala-sakinleri
"...her türlü değişme yahut yenilenme [ihtiyacı] nın üstünde bulunan tutarlı bir sistem çerçevesinde düzenlenmiş olan ve bu şekilde "sıra sıra dizilmiş" varlıklara veya nesnelere benzeyen Kur'an Mesajları."
"...bir vazgeçme çağrısı ile [kötülüklerden] alıkoymasını, (Kur'an Mesajları)."
"... [bütün dünyaya] bir öğüt ve uyarıda bulunmasını: (Kur'an Mesajları)."
http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=31&sid=37
Yapılan yorumlardan çoğunluğundan ve daha sonraki Ayetlerde yer alan ifadelerden "Saf Saf" dizilmişlerin, "Toplayıp Sürenlerin" ve "Zikir" okuyanların "Melekler" oldukları ihtimalinin daha yüksek olduğu düşünülebilir.
İlgili bölümde açıklandığı gibi Meleklerin her an Yüce Yaratıcı ile "Bağlantı" halinde bulunan bir çeşit "Enerji" kaynaklı "Yapılar" oldukları ve Yüce Yaratıcının "Takdir" ettiği her şeyin gerçekleşmesini, yenilenmesini Allah'ın "İradesine" tabi olarak yerine getirdiklerinin hatırlanması gerekmektedir. Bu nedenle Meleklerin "İnsansı" bir "Yapıda" olmadıklarının dikkate alınarak Ayette saf saf olarak ifade edilenlerden de Meleklerin "İnsanlar Gibi" yan yana durmaları anlamının çıkarılmaması gerekir. Meleklerin "Saf Saf" dizilenler olarak ifade edilmesinde onların her an her yerde "Hazır" olmalarının mecazi olarak açıklandığı düşünülebilir. Yüce Allah bu "Özel Yapıları", hükmettiği "Bütün Ortamlarda" bulunan her şeyin "Yaratılması" ile ilgili işleri yürütmek üzere "Yaratmış" olduğuna yemin ederek "Meleklerin" bütün insanlara Allah'ın "Yaratıcılığı" ile ilgili "Delil" olduğunu belirtmektedir.
Buna göre Yüce Allah Meleklerin "Saf Saf" dizilerek her an "Hazır" bulunmalarını, ölüm sonrasında yeniden diriltilmiş ve yaptıkları eksiksiz olarak kendilerine hatırlatılarak "Cezalandırılmış" insanları toplayıp hak ettikleri yerlere "Sürmelerini" ve devamlı olarak Allah'ı "Anmalarını" ve Allah'ın uyarı, öğüt ve önerilerini insanlara bildirilmesi için Peygamberlere "İletmelerini" yalnız "Kendisine" ait olan "Yaratıcılığının" bir "Delili" olarak bildirmekte ve bu "Yaratıcılığı" üzerine yemin ederek Kendisinin hem göklerin hem yerin ve ikisi arasındakilerin ve hem de "Doğuların" tek "Yaratıcısı" ve "Rabbi" olduğunu bütün insanlara doğrudan bildirmektedir. Diyanet tefsirinde "Toplayıp Sürenler" olarak yer alan ifadenin "Set çeken, engelleyen" anlamında olduğu belirtilmekte ve buna göre de "Meleklerin" bütün kozmik ve Dünyevi varlıkları "İlahi" hüküm ve kanunlara boyun eğmelerini sağlamaları şeklinde yorumlandığı ve yine Diyanet tefsirine Ayette yer alan "Doğular" ifadesi ile de mevsimlere, hatta yılın her bir gününe göre güneşin farklı doğuş noktalarına işaret edildiği belirtilmektedir.
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Sâffât-suresi/3789/1-5-ayet-tefsiri
Doğular ile ilgili bu görüş bir diğer yorumda da benzer olarak belirtilmektedir
“Muhtelif gündoğumu noktalarının (meşârik) vurgulanması, yaratılmış fenomenlerdeki sonsuz çeşitliliğin, yaratıcının birliği ve benzersizliği ile karşıtlığını sergiler”; yani yaratılanların çeşitliliğini ve yaratanın tekliğini ortaya koyar."
http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=31&sid=37
Ancak "Doğular" ifadesinin Evrende yer alan çok sayıdaki Güneş Sistemlerinin yörünge ve kendi çevresindeki dönüşleri ile bu sistemlerdeki "Gezegenlerde" Dünya'da algıladığımız gibi "Güneşin Doğuşu" olaylarına işaret ettiği düşünülebilir. Böylece Allah'ın yemin ederek belirttiği özelliklerin, Allah'ın göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin (Evren) ve doğuların (Evrendeki Güneşler ve Gezegenler Düzeninin) ve bu düzeni sağlayan ve yürüten "Özel" yapıların (Meleklerin) tek "Yaratıcısı" olduğunun delili oldukları bildirilmektedir.
Ayrıca bir çok Ayette, Evren’in yaratılması, ilk insanın "eşler" halinde (Âdem ve Havva) ilk olarak Gerçek Ortamda (Arş) ve "topraktan" yaratılması, eşlerin aralarında sevgi ve merhamet hislerinin oluşması, insana özel unsurların ve hislerin verilmesi (Ruh, Akıl, Gönül, Nefs), daha sonra insanların yeryüzünde çoğalmaları (yayılmaları) lisanlarının ve renklerinin giderek farklılaşması (Bu Dünya ortamında Âdem’in indirilmesinden önce yaratılmış “insansılardan” devredilen bazı gen özelliklerinin, Adem ve Havva'nın ve onlardan itibaren çoğalan "Akıllı" insanların bu ortamındaki “soylarında” farklılaşarak devam etmesi), insanlardaki uyku hali (Ve rüyalar), insanların sürekli öğrenme, araştırma ve geçinmek için araç, gereç ve sistemler oluşturması (Allah'ın lütfundan aramalar), şimşek, rüzgar, yağmur gibi insanlara korku veren ve aynı zamanda onlardan gelecek faydalar ile insanları ümitlendiren tüm havaküre olayları ve bunların yeryüzündeki "canlı ortama" olan etkileri, göklerin ve yerin (Evrenin) içine üretilerek yayılmış her çeşit canlılar, Evrenin Allah'ın iradesi ve "buyruğu" ile oluşan ve süregelen muhteşem düzeni ve Evrenin değişmeyen yasa ve dengeleri gibi konulara Allah'a ait "deliller" olarak değinilmekte, böylece "İnsana" kendisine verilmiş bulunan "Akıl" armağanı ile bunları ve aralarındaki ilgi ve ilişkileri araştırması ve sonuçta tüm bunların "sahibini" bulması için yol gösterilerek "ip uçları" verilmektedir. Ayetlerde yer alan konular ilgili bölümlerde ayrıca açıklanmaktadır.
Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? eğer dileseydi, onu elbet hareketsiz kılardı; sonra biz güneşi, ona delil kıldık. (42/45), (25/45)
Sonra onu yavaş yavaş kendimize çektik. (42/46), (25/46)
Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma yapan, O'dur. (42/47), (25(47)
Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O'dur. (42/48), (25/48)
Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik. (42/49), (25/49)
Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşitli şekillerde anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir. (42/50), (25/50)
Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O'dur. (42/53), (25/53)
Sudan bir insan yaratıp onu nesep ve sıhriyet yakınlığa dönüştüren O'dur. Rabbinin her şeye gücü yeter. (42/54), (25/54)
Allah'ı bırakıp kendilerine ne fayda ne de zarar verebilen şeylere kulluk ediyorlar, inkârcı da Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır. (42/55), (25/55)
Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir. (42/61), (25/61)
İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de O'dur. (42/62), (25/62)
İki deniz birbirine eşit olmaz, bu tatlıdır, susuzluğu keser, içilmesi kolaydır, şu da tuzludur, acıdır hepsinden de taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan arayıp da şükretmeniz için gemilerin, denizi yarıp gittiğini görürsün. (43/12), (35/12)
Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar; güneş ve ayı emri altına almıştır, her biri belirtilmiş bir süreye kadar akıp gider. İşte Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur, O'nu bırakıp da kendilerine taptıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir. (43/13), (35/13)
Eğer onları çağırırsanız, sizin çağırmanızı işitmezler, faraza işitseler bile, size cevap veremezler, kıyamet günü de sizin ortak koşmanızı reddederler sana, her şeyden haberi olan gibi hiç kimse haber veremez. (43/14), (35/14)
Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz, zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur. (43/15), (35/15)
Allah dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir halk getirir. (43/16), (35/16)
Bu da Allah'a güç bir şey değildir. (43/17), (35/17)
Melek: “Öyledir” dedi; Rabbin buyurdu ki: “Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız.”. Bu, hüküm ve karara bağlanmış bir iş idi. (44/21), (19/21)
Onlar: “Bize Rabbinden bir mucize getirmeli değil miydi?” dediler, önce gelen kitaplardakinin apaçık delili onlara gelmedi mi? (45/133), (20/133)
Dinlensinler diye geceyi ve gündüzü aydınlık kıldığımızı görmediler mi? iman eden bir kavim için elbette bunda birçok ibretler vardır. (48/86), (27/86)
Biz, geceyi ve gündüzü birer ayet olarak yarattık, nitekim, Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca, yılların sayı ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz, her şeyi açık açık anlattık. (50/12), (17/12)
Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona birtakım menziller takdir eden O'dur. Allah bunları, ancak bir gerçeğe binaen yaratmıştır, O, bilen bir kavme ayetlerini açıklamaktadır. (51/5), (10/5)
Gece ve gündüzün değişmesinde Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde sakınan bir kavim için elbette nice deliller vardır! (51/6), (10/6)
De ki: "Göklerde ve yerde neler var, bakın”, fakat inanmayan bir topluma deliller ve uyarılar fayda sağlamaz. (51/101), (10/101)
Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler. (53/105), (12/105)
Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek bir kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Unutulmasın ki, Allah her şeyi bilen ve görendir. (57/28), (31/28)
Bilmez misin ki Allah, geceyi gündüze ve gündüzü geceye katmaktadır. Güneşi ve ayı da buyruğu altına almıştır, bunların her biri belli bir vadeye kadar hareketine devam eder. Ve Allah, yaptıklarınızdan tamamen haberdardır. (57/29), (31/29)
Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir; O'ndan başka taptıkları ise hiç şüphesiz bâtıldır. Gerçekten Allah çok yüce, çok uludur. Gerçekten Allah çok yüce, çok uludur. (57/30), (31/30)
Size delillerini göstermesi için, Allah'ın lütfuyla gemilerin denizde yüzdüğünü görmedin mi? şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır. (57/31), (31/31)
Onlar, gökte ve yerde önlerine ve arkalarına bakmıyorlar mı? dilesek onları yere batırırız, ya da üzerlerine gökten parçalar düşürürüz, şüphesiz bunda yönelen her kul için bir ibret vardır. (58/9), (34/9)
İçinde dinlenesiniz diye geceyi, görmeniz için de gündüzü yaratan Allah'tır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütufkârdır, fakat insanların çoğu şükretmezler. (60/61), (40/61)
Gece ve gündüz, güneş ve ay Allah'ın ayetlerindendir. Eğer Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin, onları yaratan Allah'a secde edin! (61/37), (31/37)
Gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları yaratması da Allah'ın delillerindendir, O dilediği zaman bunları bir araya toplamaya da kadirdir. (62/29), (42/29)
Yeryüzünde O'nu âciz bırakamazsınız, Allah'tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur. (62/31), (42/31)
Denizde dağlar gibi akıp gidenler de Allah'ın delillerindendir. (62/32), (42/32)
Dilerse O, rüzgârı durdurur da onun üstünde kalakalırlar, elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır. (62/33), (42/33)
Yahut yaptıkları yüzünden onları helâk eder, birçoğunu da affeder (kurtarır). (62/34), (42/34)
Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ayetler vardır. (67/20), (51/20)
Kendi nefslerinizde de öyle. Görmüyor musunuz? (67/21), (51/21)
Semada da rızkınız ve size vadedilen başka şeyler vardır. (67/22), (51/22)
Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaat, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir. (67/23), (51/23)
O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır. (70/12), (16/12)
Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti, şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır. (70/65), (16/65)
Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır, zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından, içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir süt içiriyoruz. (70/66), (16/66)
Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz, işte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır. (70/67), (16/67)
Rabbin bal arısına: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir” diye ilham etti. (70/68), (16/68)
Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır, elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır. (70/69), (16/69)
Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durdurduk. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter. (74/18), (23/18)
Böylece onun sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik, bunlarda sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz. (74/19), (23/19)
Tûr-i Sînâ'da da yetişen bir ağaç daha meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir. (74/20), (23/20)
Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır, onların karınlarındakinden size içiririz, onlarda sizin için birçok faydalar daha vardır; etlerinden de yersiniz. (74/21), (23/21)
Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız. (74/22), (23/22)
Sizi topraktan yaratması, Allah'ın delillerindendir, sonra siz yayılan insanlar oluverdiniz. (84/20), (30/20)
Kaynaşmanız için size kendinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de Allah'ın delillerindendir, doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır. (84/21), (30/21)
Allah'ın delillerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır, şüphesiz bunda bilenler için dersler vardır. (84/22), (30/22
Gece olsun gündüz olsun, uyumanız ve Allah'ın lütfundan aramanız da Allah'ın delillerindendir, gerçekten bunda, işiten bir kavim için ibretler vardır. (84/23), (30/23)
Yine Allah'ın delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor, doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için dersler vardır. (84/24), (30/24)
Göğün ve yerin Allah'ın buyruğu ile durması da Allah'ın delillerindendir. (84/25), (30/25)
Size rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler yüzsün, fazlından arayasınız ve şükredesiniz diye müjdecileri olarak rüzgârları göndermesi de Allah'ın delillerindendir. (84/46), (30/46)
Allah O'dur ki, rüzgârları gönderir, bunlar da bulutu kaldırır, derken, Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; nihayet arasından yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına yağmuru nasip edince, onlar seviniverirler. (84/48), (30/48)
Oysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi. (84/49), (30/49)
Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak: Arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kadirdir. (84/50), (30/50)
Andolsun ki, bir rüzgâr göndersek de onu sararmış görseler, ardından muhakkak nankörlüğe başlarlar. (84/51), (30/51)
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır. (87/164), (2/164)
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. (89/190), (3/190)
Ayetlerde verilen örneklerin "Kolayca Anlaşılabilmeleri" için genellikle insanların içinde yaşadıkları bu ortamda her an görüp deneyledikleri olaylar ve oluşumlar ile ilgili oldukları görülmektedir. Bu konuda her insanın farkında olmadan her an deneylediği gibi, "Buyruğu" altına aldığı güneşin ve ayın hareketleri ile gece ve gündüzün meydana gelmesine, insanların bu ortamdaki yaşamlarını kolaylaştırmak üzere geceyi "Dinlenme" zamanı olarak ve gündüzü ise diğer faaliyetler için aydınlık olarak "Yapılmasına", Yer Kürenin hareketlerine bağlı olarak gölgelerin değişmesine, göklerde var ettiği takım yıldızlara (Burçlara) ve orada bulunan Güneşlere ve Aylara dikkat çekilerek belli bir "Vadeye" kadar devam edecek olan bu oluşumlar üzerinde düşünülmesi ve tüm bu olayların tüm "Gerçeklerin" ve her şeyin (Hakkın) ta kendisi olan, insanların Allah'tan başka taptıklarının ise hiç şüphesiz geçersiz ve değersiz (Bâtıl) olan ve "Gerçekten çok yüce, çok ulu" olan Allah tarafından meydana getirildiklerinin anlaşılması önerilmektedir.
Bilindiği gibi insanlar yaklaşık 5.000 yıl önce yer yüzü, güneş ve diğer gezegenler konusunda bilgi sahibi olabilmişlerdir. Eski Mısır Medeniyeti döneminde yapılan piramitlerin incelenmesi sonucunda bu yapıların konumlarının ve ışık düzeneklerinin Güneşin hareketleri ve bazı takım yıldızlar ile ilişkili olduğunu göstermektedir. İnsanın Dünya'da Yaratılması bölümünde belirtildiği gibi, yaklaşık 15-20.000 yıldan beri bu ortamda bulunan "Akıllı İnsan" türünün "Akıl Kullanma" becerisinin gelişmesi ile bu ilk örneklerden sonra gece ve gündüz olayı yanında Dünya ortamının da yer aldığı "Güneş Sistemi" olarak adlandırılan ortamlar ve bunun ötesi ile ilgili bilgilerin elde edilmesi mümkün olmuştur. Güneşin ilk zamanlardan beri insanların inançları üzerinde etkisinin olduğu bilinmektedir. İnanç ve güneş ilişkisi ile ilgili özet bir derleme Güneşin inanç konusundaki önemini açıklamaktadır.
http://www.reviewofreligions.org/2306/ancient-sun-worship/
Ayetlerde Allah'a dair delillere dikkat çekilirken Güneş ve dolayısı ile Evren ile ilgili olarak Allah'ın "yaratıcılığına" dair gerçekler ile ilgili açıklamalar yapılmakta ve insanlardan Evren ve Evreni oluşturan yapılar üzerinde düşünmeye ve sonuçta "yaratılışın" nasıl gerçekleştiğini anlamaya çalışmalarının beklendiği anlaşılmaktadır.
Bu gelişmeler sonucunda ulaşılan bilgilerin "Değerlendirilmesi" bize bu ortamların nasıl meydana geldiklerini de düşündürmekte ve Akıllı İnsanlardan bu "Asıl" sorunun cevabının aranması ile bütün bunların "Yaratıcısının" insanların "Rabbi" olan Allah olduğunun anlaşılması ve "Mülk Sahibi Allah" olgusunun aranması ve algılanması beklenmektedir. Tüm Evren ve Dünya ortamının “Yaratıcısı” doğal olarak tüm Evren ve Dünya ortamının "Sahibi" yani "Mülkün Sahibi" olmaktadır. Bu gerçek ortada iken insanların akıllarını işletmeyip diğer her hani bir şeye "Güç" izafe ederek ona "Tapınmalarının" ne kadar anlamsız olduğuna dikkat çekilmektedir. Verilen örnekte bu tapınılan "şeylerin" bir "Çekirdek Kabuğuna" bile sahip olmadıklarının, yani Evrendeki diğer varlıklara göre böyle "küçük" ve basit sayılabilecek bir şeyi bile tasarlayıp "yaratmalarının" mümkün olmadığı "gerçeğinin" üzerinde düşünülmesi gerektiği hatırlatılmaktadır.
Yüce Allah "Bir Süre" için bu Dünya ortamına "İndirdiği" insanların bulundukları çevre ile ilgilenerek bilgi sahibi olmalarını beklemektedir. Günümüze göre geçmiş zamanlarda yaşamış ola "Akıllı" insanlar elde ettikleri her yeni bilgiyi ve deneyimlerini "Biriktirerek" ve bu birikimlerini yine "Akıllarını" işleterek "Buldukları" çeşitli araç ve gereçleri kullanarak sonradan gelecek insanlara "Devrederek" giderek artan bir hızda ve hacimde bir "Bilgi Alt Yapısını" oluşturmuşlardır. İşte bu süreçte ilk ilgilerini çeken olaylardan birisi de Güneş, Ay ve yıldızlar olmuş, bunların aldıkları şekiller ve bu şekillerin bir çeşit tekrarlanmalarından hareket ederek "Zaman” konusunda bazı sonuçlara ulaşmış oldukları bilinmektedir. Çok basitçe yaptıkları işleri ve çevresel değişimleri düzene sokmak, tanımlamak ve anlamak açılarından gece ve gündüz olayının tekrarlanmasından ve onları "Sayısal" olarak ifade ederek bu bilgilerden yararlanmaya, başlamışlardır. Yüce Allah Ayetlerinde bu duruma dikkat çekmekte ve insanların bu ortamdaki yaşantıları açısından önemli olan bu "Yaratılışların" Evren ve Dünya ortamının oluşturulması sırasında "Bir Gerçeğe Binaen Takdir" ettiğini ve bir şekilde bu ortamı oraya gönderdiği insanlar için "Hazırladığını" ve bu şekilde açıkladığı Ayetlerinin ancak "Bilen" toplumlar tarafından anlaşılabileceği hatırlatılarak belirtilen Yaratılışların Yüce Allah'ı ve "Yaratıcılığını" açıklayan birer "Delil" olarak düşünülmesinin gerektiği bildirmektedir.
Sahip oldukları bilgilerin yetersizliği ve önceki peygamberlerin bildirdiklerinin "unutulması" gibi nedenlerle Allah'a ve "yaratıcılığına" inanmakta zorlananların Hz.Muhammed'in kendilerine bir "mucize" getirmesinin gerektiğini belirterek bu durumu inkarları için bir dayanak veya bahane olarak ileri sürdükleri belirtilmektedir. Ayetlerde bu bahaneler ile ilgili olarak gece ve gündüzün meydana gelmesinin, uzunluklarının belli bir "Düzen" çerçevesinde değişmesinin ve göklerde ve yerde "Yarattığı" şeylerin Allah'ın "Ayeti" olduğuna (Alâmeti, işareti, mucizesi) işaret edilmekte ve Allah'a dair "Delillerden" oldukları bildirilmektedir. Yaptıkları gözlem ve araştırmaların birikimi sonucunda Evren ile ilgili "Bilgiye" sahip olan ve sahip oldukları bilgiler ile "Ayetlerini" anlayıp onları yalanlamaktan sakınan toplumlar için elbette Yüce Allah'ı ve "Yaratıcılığını" açıklayan nice deliller bulunduğu bir defa daha tüm "Akıllı" insanlara hatırlatılmaktadır.
Ayrıca, bu tapınılan şeylerin yapılan çağrıları işitmeyecekleri, cevap vermeyecekleri ve Kıyamet zamanında Allah'a ortak koşmanızın nedeni olduklarını reddedeceklerine işaret edilerek bu anlayışta olan insanlar halen bu ortamda yaşıyor iken "Uyarılmakta" ve böylece bu yanlış anlayışlarından vaz geçip "Allah’ı" tanımaları beklenmektedir. Bu anlamda tüm insanlara bu Dünya ortamında sahip oldukları şeyler nedeniyle kendilerini zengin ve övülmeye layık görmelerinin gerçek ve doğru olmadığı, insanların her konuda Allah'a "Muhtaç" bulundukları ve zengin ve övülmeye layık olanın yalnızca Allah olduğu hatırlatılmaktadır. Allah, "Dilerse" insanların nefslerine yenilip bu hatırlatmaları dikkate almamaları halinde onları "Yok" edeceğine ve bunun Kendisi için "Güç" bir şey olmadığına önemi nedeniyle ayrıca dikkat çekmektedir.
Özellikle Kur’an’ın "tüm insanlara" iletilmesinin ve ayrıca Meryem’in İsa’ya hamile kalması olayının da Allah'a bir "Delil" olduğunu tüm insanlara açıklamaktadır.
Ayetlerde Allah göklerde ve yerde yarattığı şeylerde neler olduğuna bakılmasını, oradaki nice "Delillerin" fark edilmesini "Akıllı İnsanlardan" beklemektedir. “Allah’a” ve "Yaratıcılığına" delil olarak göklerde ve yerde yaratılmış olan şeylere, göklerin ve yerin yaratılmasına ve bunların içine yayıp ilk olarak "sudan" ürettiği canlılara, "İnsanın” bu ortamdaki varlığına, İnsanların dillerinin ve renklerinin farklı olmasına ve en dikkat çekici olarak da bütün bu yaratılanlarını “Dilediği" zaman "Bir Araya" toplamaya "Kadir" olduğuna dikkat çekilmektedir. Bütün bu "Yaratılış" düzeninin ihtişamına ve Allah'ın "Yaratıcı Gücüne" işaret edilerek, yaratılmışların "Yaratan" karşısındaki "Aciz" durumu insanlara gösterilmekte ve Allah’ın İnsanların bu ortamı ve "Yaratılış" ile ilgili bütün konuları "Anlama" gayretlerinde onlara en yakın bir "Dost" ve "Yardımcı" olduğu hatırlatılmaktadır. Böylece "Akıllı İnsanların" kendilerine lütfedilen "Akıllarını" işleterek bu "Deliller" üzerinde düşünmesi ve çalışması halinde, insanların "Allah’ı ve Yaratıcılığını" anlayabileceği belirtilmektedir.
Bu ifadelerden insanların bu ortamdaki yaşantıları sırasında her an deneylemekte olduğu Evren görüntüsü ile içinde bulunduğu yer yüzü ortamındaki tüm "Varlıkların" ve "Canlıların" nasıl meydana geldikleri ve bu Evren ve Dünya ortamının nasıl "Sona Ereceği" üzerinde düşünmelerinin önerilmekte olduğu görülmektedir. Bu durumun incelenmesi ile Evren ve bu Dünya ortamındaki "Her Şeyin" bir "İrade" tarafından tasarlanıp "Yaratıldığı" aklını kullanan her "İnsan" tarafından anlaşılabilecektir. Allah Evren ve Dünya ortamındaki her şeyi Yaratıcılığının "Delili" olarak bizlere göstermektedir. Bize düşen bu durumu anlayıp Allah'ı "Tanımak" ve Allah'ın güç ve iradesine "Teslim Olmak" olarak ifade edilebilir.
Ayette "Onlar, gökte ve yerde önlerine ve arkalarına bakmıyorlar mı?" şeklinde öneride bulunarak insanların mutlaka etrafındaki her şey ile ilgilenmeleri gerektiği ve ancak bu şekilde bir fikir edinmeye başlayabilecekleri hatırlatılmaktadır. Öte yandan, aklını kullanmayıp önerilerine uymayan ve bu nedenle tüm bu yaratılanları anlamamakta direnen insanlara "Her Şeyin" yaratıcısı olarak "Dilesek onları yere batırırız, ya da üzerlerine gökten parçalar düşürürüz" ifadesi ile uyarı yapılmakta ve bu uyarının üzerinde düşünülmesi beklenmektedir. Geçmiş zamanlardan kalan izlerin incelenmesi sonucunda yeryüzüne oldukça önemli sayılarda "Göktaşları" düştüğü, halen bu durumun sürdüğü ve atmosfer ötesinde uzay alanlarında bu tür "Parçaların" yoğun bir biçimde hareket halinde bulunduğu bilinmektedir. Allah, tüm bu olayların "Kendi Kontrolünde" bulunduğunu ve "Dilerse" akıllarını kullanıp yapılan uyarıları dikkate almamakta ısrar etmeyi sürdüren insanların üzerine düşüreceğini yine "Dilerse" gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları bunları bir araya "Toplamaya" muktedir olduğunu hatırlatmaktadır.
Gerçekten Ayetlerde, bu uyarıları dikkate alıp üzerinde düşünen insanların verilen öneri ve uyarılardan "ibret" alarak Allah’ı anlayacakları "Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ayetler vardır" ve "Şüphesiz bunda yönelen her kul için bir ibret vardır" ifadeleri ile tüm insanlara anlatılmaktadır. Delil olarak insanlara Ayetler ile iletilen örneklerde gökten su indirilmesi ve bununla ölümünün ardından arzın (yeryüzü) diriltilmesi (bitkilerin döngüsü), birisinin suyu tatlı ve diğerinin suyu acı olan iki denizin aralarına yerleştirilen "Aşılamaz" engel nedeniyle sularının birbirlerine karışmaması, İnsanın bir "Su" dan yaratılması ve soy ve akrabalık yakınlıklarının buna göre bilinip belirlenebilmesi, hayvanların karnında sindirilen şeylerden oluşan atıklarından ve kanından ayrışarak süzülüp gelen ve insanlara gıda ve fayda sağlayan saf ve lezzetli süt çıkarması, hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar elde edilmesi, "Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir” diye ilham ettiği arılardan insanlar için "şifa" olarak renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkarması gibi konulara işaret edilmekte ve insanlardan bütün bunlar üzerinde düşünerek "ibret" almaları beklenmektedir.
Burada değinilen konular arasında meyvelerden "içki" elde edilmesi ve bal arılarının hayat düzeni ile ilgili açıklamaların özellikle incelenmesi gerekmektedir. Çünkü burada belirtilen "içki" kelimesi ile örnek olarak hurma ve üzüm gibi meyvelerin "sularının" insanlar için hoş bir "içecek" olduğuna işaret edilmektedir. Ancak, insanların bu meyve suları üzerinde yaptığı uygulamalar ile elde ettikleri “alkollü" içecekler de genellikle "içki" olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle burada değinilen içki tanımlamasından Allah'ın insanlara bir lütuf olarak ve onlar için "faydalı" olan meyve suyunun anlaşılması gerekmektedir. Çünkü insanların bu "doğal" içecekler üzerinde bazı uygulamalarla yapılarında daha çok "keyif" almak için değişiklik yaparak insan sağlığı açısından bir yarar sağlamayan aksine çok çeşitli hastalık veya olumsuz durumlara yol açan alkollü içecekleri ürettikleri bir gerçektir. Bu durumun "Şeytan'ın" insanın Ruhuna eklediği duygular arasında bulunan "doyumsuzluk" dürtüsü nedeniyle meydana geldiği söylenebilir. Zira doyumsuzluk dürtüsü hemen her konuda insanlara "yetinme" duygusunun köreltilmesine ve istekleri yerine gelse bile hep daha fazlasını "istemesine" neden olmaktadır. Böylece insanlar “Akıllarını” kullanıp bu gibi durumları "fark edebilecek" yeteneğe sahip olmalarına rağmen, Akıl unsuru yerine sınırsız istekleri dürtükleyen "nefslerine" göre davranmaya yönelmekte ve "istemese de" Şeytan'ın yönlendirdiği şekilde davranabilmektedir.
Diğer taraftan Yüce Allah bal arılarının durumunu da yaratıcılığına" örnek olarak açıklamaktadır. Bu konularda Arılar üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar ile, arıların tümünün "muhteşem" bir "düzen" içinde kendilerine verilen "görevleri" eksiksiz ve tüm topluluk tek bir "bilinç" ile hareket ederek mükemmel bir şekilde yerine getirdikleri ve sonuçta insanlar için çok yararlı olan "Bal" üretimini gerçekleştirdikleri saptanmış bulunmaktadır. Benzer şekilde karıncaları da "birlikte" hareket ederek olağanüstü işleri başardıkları bilinmektedir.
Yüce Allah "yaratıcılığına" dair "delil" olmak üzere, bu Dünya ortamına bir süre yaşamaları için "indirdiği" insanların buradaki yaşamları açısından gerekli olabilecek her türlü olanakları hazırladığının bir işareti olarak "yağmur" olayına dikkat çekmektedir. Buna göre yağan yağmur sularını yeryüzünde "durdurduğunu", böylece bu ortamın tüm "yaşamsal" dengelerinin sağlanması açısından çok önemli olan "su döngüsünü" hazırladığını açıklamaktadır. Dünya ortamına yağan yağmurların yeryüzündeki yapısal "dönüşümlerinin", her "halinin" buradaki yaşam yapılarına olan etkilerinin ve bütün işlemlerin gerçekleşmesi sonucunda hiçbir "kayba" uğramadan bu dönüşümleri sürdürmesinin Yüce Yaratan'ın "muhteşem" bir "tasarımı" ve "yaratıcılığının" en somut delillerinden birisi olduğu bütün insanlara bildirilmektedir. Bu arada Allah'ın insanlar için "hazırladığı" bu Dünya ortamında "kurduğu" ve her an Allah'ın "iradesine" tabi olan muhteşem ve "kusursuz" düzen ve "koyduğu" kurallar gereğince, yeryüzünde buharlaşarak gaz haline dönüşmüş olan "suyu" taşıyan bulutları rüzgârın esmesi ile gökyüzüne "kaldırarak" onları gökte "yağmurun yağacağı" bölgelere doğru yaydığı (gönderdiği) ve parça parça ederek arasından yağmuru (suyu) hiç bir damlası diğerine "değmeden" damlalar halinde yeryüzüne "indirdiği" açıklanmaktadır. Böylece insanların her zaman gördükleri, yaşadıkları ve "olağan" bir olay olarak karşıladıkları yağmurun gökyüzünden yere inmesi ve buna bağlı olarak Dünya ortamındaki "su döngüsünün" Allah'a dair önemli bir "delil" olduğuna işaret edilmektedir.
Burada Allah'ın "İradesinin" varlıklar üzerindeki etkisinin anlaşılması açısından Evren ve Dünya ortamını oluşturan bütün "varlıkların" atom altı parçacıklarının Yüce Yaratan ile her an ve kesintisiz olarak iletişim halinde bulunduklarının hatırlanması ve unutulmaması gerekmektedir. Zira atom altı parçacıkların Allah'a ait delillerin en somut örneği olabileceği yapılan bilimsel araştırmalardan anlaşılabilmektedir. Bu konuda "Evrenin ve Dünyanın Yaratılışı" bölümünde açıklayıcı bilgi bulunmaktadır.
Yüce Yaratan yağmuru "dilediği" kullarına göndermekte (nasip etmekte) olduğunu, böylece üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmiş olanların seviniverdiklerini bildirmektedir. Buna göre rüzgârın "belirlenen" zamanda ve bölgelerde yağmur taşıyan bulutları yağmurun "indireceği" bölgelere iletmesini (yönlendirilmesini) sağlayan havaküre olaylarının işleyişindeki "kusursuz düzenin", yani Ayet’ teki ifade ile Allah'ın dilediği kullarına yağmuru nasip etmesinin, şu andaki bilgilerimize göre kesin bir ifade ile açıklanması mümkün bulunmamaktadır.
Bu çerçevede Yüce Yaratan, yağmurun sayesinde insanların yararlandıkları hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdiğini, bunlarda birçok meyveler bulunduğunu ve insanların onlardan yediklerini, ayrıca Tûr-i Sînâ'da da (Sina Dağı) yetişen bir ağaç daha meydana getirdiğini, bu ağacın hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri “zeytin” verdiğini hatırlatmaktadır.
Ayrıca bu ortamdaki bitkisel yaşama işaret ederek insanlara olan merhametinin bir "eseri" olarak yağmurun (rahmet) yeryüzündeki bütün bitki örtüsünü "ölümünden" sonra nasıl yeniden "dirilttiğine" dikkat çekmekte ve bütün insanlara da ölümlerinden sonra onların da yeniden diriltileceklerini, zira Allah'ın her şeyi gerçekleştirmeye gücünün bulunduğunu ve yettiğini (kadir olduğunu) hatırlatmaktadır. Bütün bu delillere ve yapılan uyarılara rağmen, insanların yağmur ile gelişen mahsullerinin onları "sarartacak" bir rüzgâr esmesi halinde, bu rüzgârın da Allah'ın "iradesi" dahilinde olduğunu unutarak, isyan edip nankörlük yapacakları açıklanmaktadır.
Bu nedenle insanlardan karşılaştıkları "olumsuz" durumlar nedeniyle her şeyin Yüce Yaratan'ın "iradesine" göre gerçekleştiğini kabul edip sabır göstermeleri, isyana yönelip nankörlük etmemeleri ve bu olumsuzlukların nedenlerini araştırarak tekrarlanmaması içi gayret göstermeleri ve bunun için de Allah'tan "yardım" istemelerinin gerektiği bildirilmektedir.
Allah, bu ortamda yaratmış olduğu hayvan türlerine de dikkat çekerek onları sahip oldukları "niteliklerinin" insanların bu ortamdaki yaşamları açısından önemli "unsurları" hazırladıklarını açıklamaktadır. Buna bir örnek olarak onların "karınlarındakilerden" meydana gelen ve beslenmelerinde çok faydalar sağlayan "sütlerini" insanlara "içirdiğini" bildirmekte ve insanların etlerinden de yediklerini, ayrıca bir yere gitmek için üzerlerine bindiklerini veya eşyalarını taşıdıklarını hatırlatmaktadır. Buna göre Yüce Yaratan, bu ortamdaki hayvanları neden bildiğimiz "şekillerde" yaratmış olduğunu üzerinde düşünmeleri için insanlara açıklamaktadır. Ayrıca, diğer bazı Ayetlerde de bildirdiği gibi, insanlara deniz, göl veya su yolu gibi oluşumları incelemeleri ve taşıdıkları özellikleri anlayıp özellikle üzerlerinde başka yerlere ulaşabilmelerini sağlayacak taşıtlar (Gemi) yapmalarında yardımcı olduğuna da dikkat çekmektedir.
Allah Ayetlerinde verdiği örneklerde insanlara özellikle içinde bulunduğu ortamın “Yaratıcılığının" en önemli delillerinden birisi olduğunu hatırlatmakta, bu "Gerçeği" yaşadığı ortamdaki değişimlerin ve oluşumların "İncelenmesi" ile anlayabileceklerine işaret etmekte ve onlardan Akıllarını kullanarak bu sonuca ulaşmalarını beklemektedir. Bu anlamda gece ve gündüzün insanların bu ortamdaki yaşantılarına uygun olarak düzenlendiğine ve bu değişimlerden yararlanılarak yaratılışın en asıl unsuru olan "Zamanın" anlaşılmasının kolaylaştırıldığı ve geçen zamanın sayı ve hesabının yapılması ile insanların yaşantılarının bir düzene sokulmasının mümkün kılındığına dikkat çekilmektedir. Bu anlamdaki araştırma ve incelemeler için Allah'ın geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı ve de yıldızları diğer bir ifade ile tüm Evreni sınırsız olarak insanların hizmetine verdiği hatırlatılmaktadır.
Nitekim insanlara ayrıca gökyüzünde de (Semada da) yaşamları için yararlanılacak şeyler (rızkınız) ve "vaat edilen başka şeyler" bulunduğu hatırlatılmaktadır. Buna göre, insanların akıllarını kullanarak tüm Evreni araştırmaları halinde, Evrende insanların faydalanacakları "şeylerin" ve "vaat edilen başka şeylerin" bulunduğunu anlayacakları, bunların Allah'ın tartışılamaz birer "delili" olduğu ve bu delillerin insanları "Yaratılış" ve "Tek Yaratan" ile ilgili somut gerçeklere ulaştıracakları bildirilmektedir. Yüce Allah bu durumun insanların konuşmaları gibi kesin ve gerçek olduğunu, Kendisinin "yaratmış olduğu" Evren'in gerçekliğine yemin ederek, bütün insanlara iletmektedir. Böylece insanlara, gerektiğinde bütün bu ortamlarda yaşamlarını sürdürmek ve kendilerine "vaat edilen" en üstün anlayışa yani "yaratılışın sırlarına" ulaşmak için, nesiller boyu sürse de Dünya ötesi olan "Uzay" ve "Evren" ile ilgili araştırmalarda bulunmaları öğütlenmekte ve özendirilmektedir. Yüce Allah aynı zamanda Kur’an’da çok defa uyarı yaparken ve öğüt verirken "vaat edilen başka şeyler" olarak ifade ettiği berzah, kıyamet, cennet ve cehennem gibi insanların ölüm sonrasında "yaşayacakları" ortamların Allah’a ait “deliler" olarak "kesin" ve "gerçek" olduklarına da, yaratmış olduğu Evren'in gerçekliğine yemin edilerek işaret etmektedir.
İnsanların ilk ulaşım araçlarından birisi olarak geliştirdikleri teknelerin (Gemilerin) su üzerinde durabilmesinin ve yine Allah'ın bir "Delili" olan rüzgârdan yararlanarak suda hareket etmesinin, Evren ve Dünya ortamlarının yaratılmasını ve sürdürülmesini sağlayan "Düzenin" de (Allah'ın Kanunları) yaratıcısı olarak, Allah'a dair bir "Delil" olduğu açıklanmaktadır. Yüce Allah dilerse o gemileri yüzdüren rüzgârı durdurabileceğini, Allah'ın kurduğu "Düzene" göre hareket eden günümüzdeki gemiler dikkate alındığında onların yüzmelerini sağlayan düzeneklerin çalışmasını durdurabileceğini veya yaptıkları yüzünden o gemilerde bulunanları yok edip mahvedeceğini (Helak), birçoğunu da affederek kurtarabileceğini hatırlatmakta ve bunda da sabırla incelenmeleri halinde, herkes için Allah'a dair öğrenilecek şeyler (İbretler) olduğu hatırlatılmaktadır.
İnsanların ilk ulaşım araçlarından birisi olan gemilerin güvenle hareket edebilmeleri için Evren ve Dünya ortamında geçerli olan "Düzenin" kurallarından yararlanarak geliştirdikleri yön bulma ve seyir esasları hava ve uzay ulaşımında aynen kullanılmaktadır. İnsanlar gemi üzerinde çok uzun zaman deneyim kazanmışlar ve elde ettikleri bilgiler ile havaya ve uzaya açılım mümkün olmuştur.
İnsanların ulaştıkları bu ve benzer “çözümler”, Allah’ın insana verdiği "Akılın" nasıl gelişerek kullanılmasının gerektiğini açıklayan Allah’a ait bir işaret (delil) olarak değerlendirilmelidir. Ancak yararlanılan "Düzenin Kurallarında" hata yapılması halinde yürütülen işlerin durması da Allah'ın düzeninin kuralları gereği olduğu unutulmamalı ve bütün bunların Allah'a dair birer "Delil" oldukları hatırlanmalıdır. Buna göre, Evren ve Dünya ortamındaki "Uyumda" ve "Düzende", Ayetlerde işaret edilen delillerde, sabırla incelenmeleri halinde, herkes için Allah'a dair öğrenilecek şeyler (İbretler) olduğu bildirilmekte ve onları anlayıp Allah'a "Şükredenlerden" olunması bütün insanlardan beklenmektedir.
Ayetlerde örneklerle açıklanan bütün bu "gerçeklerin", Allah'ı ve "yaratıcılığını" gösteren "yeryüzündeki deliller" olduklarına işaret edilmekte ve bunlardan daha etkili bir "delil" olarak da insanlara kendi "Benlikleri" ile ilgili gerçekler (nefsleri) gösterilmektedir. Buna göre insanların kendi yaratılışları ile ilgili konuların Allah'ın "Yaratıcılığı" ile derinden ve doğrudan bağlantısının bulunduğu anlaşılmaktadır. Evren ortamının ve bu ortamda "yaşam" olarak tanımlanan her türlü "canlılığın" ortaya çıkması ile ilgili olarak yapılan bütün bilimsel araştırmalar ve ulaşılan sonuçlar "insanların" bu ortamdaki en "üstün" bir "yapı" olduğunu göstermektedir. Halen sürmekte olan araştırmalardan elde edilen bilgilerden, yaklaşık olarak 3-4 Milyon yıl önce bu ortamda "suda" başlayan "canlı" yaşamının değişime ve gelişime uğrayarak (Evrim) sayısız yaşam yapılarını (Formlarını) oluşturduğu, bunlar arasında "insanın" madde yapısının da en "üstün" bir "yapı" olarak bugünkü halini aldığı açıklanmaktadır. Öte yandan insan yapısında diğer yapılarda olmayan özel "unsurlar" bulunduğu, buna göre insan yapısının aslında kütlesi (madde) olmayan, enerji esaslı ve "manevi" bir "unsur" ile bir "bütünlük" oluşturduğu ve insanın bu ortamdaki en "üstün" yapı olmasında bu manevi unsurun en önemli "etken" olduğu anlaşılmaktadır. Sözü edilen bu etkenin kaynağı olan manevi unsur "Ruh" olarak tanımlanmaktadır. Kur'an Ayetlerinden anlaşıldığına göre "Ruh", Allah'ın insanların beden yapılarına "Kendisinden" yerleştirdiği (üflediği) ve bütün sırrı sadece "Kendisinde" ve "Kendisine Ait" olan özel bir "unsur" olmaktadır. Bu unsurun, Allah'ın bu Evren ve Dünya ortamında kendi "Halifesi" olarak faaliyetlerde bulunmasını takdir ettiği insanlara, bu faaliyetleri yürütmesi için verildiği ve bu unsura "Akıl" olarak tanımladığımız "yeteneğin" eklendiği Ayetlerde bildirilmektedir. Aynı zamanda insanın yaratılmasına sahip olduğu "kısıtlı" iradesi ile itiraz eden ve "cin" toplumundan olan "Şeytan" adlı bir diğer enerji esaslı yapı tarafından "Allah'ın izni ile" insanları olumsuz davranışlara yönlendirecek hislerin ve güdülerin de yerleştirildiği yine Ayetlerdeki ifadelerden görülebilmektedir.
İnsanın kendi benliğini yani nefsini oluşturan unsuru (Ruh) ve buna bağlı olan sahip olduğu akıl ve diğer yeteneklerin, onu "Yaratan" tarafından Evrendeki bütün yaratılışın (Evrim) bir kolu olarak "içinde bulunduğu" maddi beden yapısı ile bir bütünlük oluşturmak üzere "eklendiğini" anlayabildiği zaman "bunun" Allah'ın "Yaratıcılığının" muhteşem bir "delili" olduğunu da anlayacağı bildirilmektedir.
Burada geçen cin ve şeytan ile ilgili olarak Melekler, Cinler ve Şeytanlar bölümünde açıklayıcı bilgiler bulunmaktadır.
Allah, tüm bu örnek ve uyarılarına rağmen insanların Akıllarını kullanmamalarının bir sonucu olarak kendilerinden beklenen bu "Gerçeğin" kabul edilmesine karşı kendi düşüncelerinde diretmelerini "Nankörlük" olarak tanımlamaktadır. Gerçekten samimiyetle incelenmesi halinde sadece yukarıdaki Ayetler ile verilen bilgi ve örneklerin bile, Kur’an’daki diğer tüm Ayetlerde olduğu gibi, insanlara kendi varlıklarının nedeni ve bulundukları ortam üzerinde düşünmelerine yol açacak ve "Kabul Edilmesi Beklenen Gerçeğe" ulaştıracak bilgileri içerdiği görülecektir. Yüce Allah bütün bu açıklamaları ile Ayetleri üzerinde tartışanların Allah ile ilgili "Delillerin" işaret ettiği "Gerçeklerden" kaçınmalarının mümkün olmadığını herkese bildirmekte ve uyarmaktadır.
Böylece ayetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler. (62/35), (42/35)
İnsanların kendilerine öğüt olarak iletilen bu örneklerden "ders" alarak (İbret) bunları inceleyip anlayabilmeleri Allah ve Yaratıcılığı" ile ilgili fikir sahibi olmalarını sağlayacaktır. Bu incelemeler sırasında İnsanların Allah'ın "Her Şeye Gücünün Yettiğini" görecekleri hatırlatılmaktadır. Bu nedenle bunları bırakıp esasen yaratılmış olan ve kendilerine ne fayda ve ne zarar verebilen "Şeylere" yönelip onlara "Kulluk" edenler "İnkârcı" olarak tanımlanmaktadır.
Bu nedenle Allah'a ve Allah'ın "Tek Yaratan Güç" olduğuna dair olan bütün bu "delilleri" Akıllarını kullanamamaları yüzünden "Anlamayan" ve "Sevgi ve Merhametli olan Tek İradenin" Allah olduğunu inkâr edenler, Kur’an’ın genel çerçevesinde "İnsan Olmak" düzeyine erişememiş olarak nitelendirilmektedir.
Allah'ın Nitelikleri ve Sıfatları
Yüce Allah, "İnsanlara" olan uyarı, öğüt ve önerileri ile ilgili bazı Ayetlerin sonlarında sahip olduğu eşsiz özellik ve sıfatlarını belirterek, “Allah'ı" ve Ayetlerinde işaret ettiği "gerçekleri" daha açık olarak anlamalarına yardımcı olmaktadır. Buna göre genellikle Ayetlerin sonlarında belirtilen Allah'ın Nitelikleri ve Sıfatları, yer aldıkları Ayetler ile ilgili açıklamaları tamamlayıcı bir özellik taşımaktadır.
Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir. (3/20), (73/20)
Sakınılmaya lâyık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur. (4/56), (74/56)
Yaratıp düzene koyan, (8/1), (87/1)
Takdir edip yol gösteren, (8/2), (87/2)
Yeşil otu çıkaran (8/3), (87/3)
Sonra da onu kapkara bir sel artığına çeviren (8/4), (87/4)
Yüce Rabbinin adını tesbih et. (8/5), (87/5)
Şüphesiz Allah, açığı da gizleneni de bilir. (8/7), (87/7)
Çünkü Rabbin gözetlemededir. (10/14), (89/14)
Bilin ki O, ilk olarak yaratan, geri getirendir. (27/13), (85/13)
O, çok bağışlayan ve çok sevendir. (27/14), (85/14)
Şerefli Arş'ın sahibidir. (27/15), (85/15)
Dilediği şeyleri mutlaka yapandır. (27/16), (85/16)
Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir? (28/8), (95/8)
O bütün görülmeyenleri bilir, sırlarına kimseyi muttali kılmaz. (40/26), (72/26)
Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan, hiç çocuk edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir. (42/2), (25/2)
Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. (42/70), (25/70)
Allah'ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tutup hapseden olamaz, Allah'ın tuttuğunu O'ndan sonra salıverecek de yoktur. O, üstündür, hikmet sahibidir. (43/2), (35/2)
Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. (45/114), (20/114)
“Büyük Arş'ın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur.” (48/26), (27/26)
O, mutlak galiptir, her şeyi bilendir. (48/78), (27/78)
Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve şanı yücedir. (49/68), (28/68)
Rabbin, onların, sinelerinde gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. (49/69), (28/69)
İşte O, Allah'tır, O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de sonunda da hamd O’nundur, hüküm O’nundur ve ancak O'na döndürüleceksiniz. (49/70), (28/70)
Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver. (54/49), (15/49)
Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir. (54/50), (15/50)
İşte Rabbiniz Allah O'dur. O'ndan başka tanrı yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O'na kulluk edin, O her şeye vekildir. (55/102), (6/102)
Allah sizi bir tek nefsten yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah'tır, mülk O’nundur, O'ndan başka tanrı yoktur; öyleyken nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? (59/6), (39/6)
Bu Kitap mutlak galip, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı çetin, lütuf sahibi Allah tarafından indirilmiştir. (60/2), (40/2)
İşte O, her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah'tır, O'ndan başka tanrı yoktur, o halde nasıl olup da döndürülüyorsunuz! (60/62), (40/62)
O daima diridir; O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur, o halde dinde ihlaslı ve samimi kişiler olarak O'na dua edin. Her türlü övgü âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. (60/65), (40/65)
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O yücedir, uludur. (62/4), (42/4)
O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da eşler yaratmıştır, bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. Allah’ın benzeri hiçbir şey yoktur, O işitendir, görendir. (62/11), (42/11)
O, Umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır, O, hakiki dosttur, övülmeye lâyık olandır. (62/28), (42/28)
Göklerde ve yerde azamet yalnız O’nundur. O, azizdir, hâkîmdir (65/37), (45/37)
O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. (72/2), (14/2)
Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir, O'ndan başka tanrı yoktur, O, yüce Arş'ın sahibidir. (74/116), (23/116)
Göklerde ve yerde olanlar hep O’nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir. (84/26), (30/26)
Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır. Şüphesiz Allah'ın geniştir, O her şeyi bilendir. (87/115), (2/115)
"Allah çocuk edindi" dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur, hepsi O’na boyun eğmiştir. (87/116), (2/116)
Göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir. (87/117), (2/117)
Allah dilediğine hesapsız lütufta bulunur. (87/212), (2/212)
Çünkü Allah güçlüdür, hakîmdir. (87/220), (2/220)
Allah işitir ve bilir. (87/224), (2/224)
Allah gafurdur, halimdir. (87/225), (2/225)
Allah azizdir, hakîmdir. (87/228), (2/228)
Allah zalimleri iyi bilir. (87/246), (2/246)
Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir. (87/251), (2/251)
Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, diridir, kayyumdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. (87/255), (2/255)
Göklerde ve yerdekilerin hepsi O’nundur. (87/255), (2/255)
Allah işitir ve bilir. (87/256), (2/256)
Allah'ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir. (87/261), (2/261)
Allah zengindir, halimdir. (87/263), (2/263)
Allah, yaptıklarınızı görmektedir. (87/265), (2/265)
Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır. (87/267), (2/267)
Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir. (87/268), (2/268)
Allah, yapmakta olduklarınızı bilir. (87/271), (2/271)
Allah her şeyi bilmektedir. (87/282), (2/282)
Allah yapmakta olduklarınızı bilir. (87/283), (2/283)
Allah her şeye kadirdir. (87/284), (2/284)
Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. (89/5), (3/5)
Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. O mutlak güç ve hikmet sahibidir. (89/6), (3/6)
Allah asla sözünden dönmez. (89/9), (3/9)
Allah'ın cezası çok şiddetlidir. (89/11), (3/11)
Allah kullarını çok iyi görür. (89/15), (3/15)
Mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur. (89/18), (3/18)
Allah kullarını çok iyi görmektedir. (89/20), (3/20)
De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir. (89/29), (3/29)
Allah kullarına çok şefkatlidir. (89/30), (3/30)
Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (89/31), (3/31)
Allah işiten ve bilendir. (89/34), (3/34)
Allah müminlerin dostudur. (89/68), (3/68)
Allah, yaptıklarınızı görendir. (91/3), (60/3)
Allah -ki ondan başka hiçbir tanrı yoktur- elbette sizi kıyamet günü toplayacaktır, bunda asla şüphe yoktur. Söz bakımından Allah'tan daha doğru kim vardır! (92/87), (4/87)
Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir. O, azizdir, hakîmdir. (94/1), (57/1)
Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O, diriltir, öldürür. O, her şeye gücü yetendir. (94/2), (57/2)
O ilktir, sondur, zahirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir. (94/3), (57/3)
O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine istiva edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür. (94/4), (57/4)
Göklerin ve yerin mülkü O, bütün işler ancak O'na döndürülür. (94/5), (57/5)
Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. O, kalplerde olanı bilir. (94/6), (57/6)
O, her an yaratma halindedir. (97/29), (55/29)
O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka tanrı yoktur, görülmeyeni ve görüleni bilendir, O, esirgeyendir, bağışlayandır. (101/22), (59/22)
O, öyle Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur, O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selamet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir. (101/23), (59/23)
O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır, en güzel isimler O’nundur, göklerde ve yerde olanlar Allah'ın şanını yüceltmektedirler, O, galiptir, hikmet sahibidir. (101/24), (59/24)
Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gizliliklerini bilir.
Allah yaptıklarınızı görendir. (106/18), (49/18)
Allah'ın yarattığı her şeyi bilmesi ve her şeyden haberdar olması insanlar tarafından algılanması ve anlaşılması özel gayret gerektiren bir durumdur. Ancak, unutulmamalıdır ki Yüce Allah, bizim bu ortamda sahip olduğumuz (Ya da bize sağlanan) yetenekler ile ve bu günkü bilgi birikimimiz ile henüz tamamen açıklayamadığımız bir şekilde, tüm bildiğimiz ve henüz bilemediğimiz "Her Şeyi” tasarlamış ve yaratmıştır. Bu yaratma bir defalık bir işlem de değildir. Zira her yaratılan da bulunduğu ortamda maruz kaldığı her türlü etkilere karşı kendisini yenilemekte, ayarlamakta, düzeltmekte, geliştirmekte ve o ortamdaki varlığını sürdürecek dengelere ulaşmaktadır. Bu yetenekler o yaratılmışlara onları tasarlayıp yaratan Allah tarafından ayrıca verilmiştir. Böylece Allah "Her An Yaratmakta Olan" dır.
O, her an yaratma halindedir. (97/29), (55/29)
Ayrıca, Yüce Allah'ın her an yaratmakta olması yaşadığımız bu Evren ortamı ile sınırlı değildir. Evren ortamının yaratılması, işleyiş düzeninin ve "Kurallarının" Allah'ın kendi "Ortamı" ile (Arş) uyumlu hale getirilmesi (istiva edilmesi) ve açıkça belirtildiği gibi "İlk olarak yaratan ve geri getiren" olması; "Yaratılmanın" Evren ortamı "Ötesinde de" hiç duraksamadan sürdüğünü göstermektedir.
İnsanların Akıllarını işleterek "Niteliklerini" gösteren "Delillere" yönelmelerini ve üzerinde düşünmelerini sağlamak üzere “Yüce Allah”, bütün "Yaratılışın" kaynağı olan O’na ait "Arş" Ortamının (bu çalışmada zaman zaman “Gerçek Ortam” olarak tanımlanmaktadır.) ve insanlarca bilinen ve henüz bilinemeyen "Dilediği" her şeyin "Mutlak" Yaratıcısı olduğuna, yaratılmış her şeyi belli bir düzene koyduğuna ve her şeyin yaratılmasının ve düzene sokulmasının kendi "Takdiri" çerçevesinde gerçekleştiğine işaret etmektedir.
Bu anlamda bir “delil” olarak bitkilerin yaratılmasına ve sonra da onların çürüyerek yeni bir şekil almalarına işaret edilmektedir. Bu arada yaratılış biçimlerinin nasıl değişip çeşitlendirildiğine dair bir “örnek” olarak yeşil otların daha sonra "kapkara bir sel artığına" dönüştürülmesine işaret edilmekte ve bunun insanlara “düşünmeleri” için “Yol Gösteren” bir işaret olduğuna dikkat çekilmektedir. Buna göre her şeyi "Yaratan" ve yarattıklarını her an "Gözetlemekte" olan Allah'ın, insanların eriştikleri bilgi düzeyi ve birikimleri ile görüp "Anlayabildikleri" için onlara "Açık" olan ve henüz göremeyip "Anlayamadıkları" için onlara "Gizli" kalan her şeyi "Bildiği" tüm insanlara hatırlatılmaktadır.
Nitekim, Ayette bahsedilen yeşil otların kapkara bir sel artığına dönüşmesinin, insanların yaşamlarında çok önemli bir yer tutan "Petrolün" oluşması ile ilgili bir "Delil" veya "İşaret" olduğu varsayılabilir. Zira bir başka Ayette Allah'ın "Yeşil Ağaçtan" insanlar için "Ateş" çıkardığı belirtilmek suretiyle yapılan tanımlamanın bu yapılaşmaya işaret ettiği düşünülebilir.
Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur, işte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. (41/80), (36/80)
Bugün "Petrol" olarak isimlendirdiğimiz bu sıvının, tek hücreli yosun parçalarının, bitkilerin ve diğer canlıların ani şekilde toprak altına gömülerek sıkışmaları ile biyolojik, kimyasal ve fiziksel değişimlere uğrayarak meydana geldikleri belirtilmektedir.
"Rapid burial of the remains of the single-celled planktonic plants and animals within fine-grained sediments effectively preserved them. This provided the organic materials, the so-called protopetroleum, for later diagenesis (a series of processes involving biological, chemical, and physical changes) into true petroleum."
https://www.britannica.com/science/petroleum/Origin-of-hydrocarbons#ref50708
http://www.petroleum.co.uk/formation
https://www.dmp.wa.gov.au/Petroleum/The-petroleum-story-from-19975.aspx
Yapılan bilimsel araştırmalara göre "Petrol" olarak bildiğimiz bu "kapkara bir sel artığı" görüntüsündeki sıvının insanlık tarihinde ilk "Medeniyeti" kuran Sümerler’ den itibaren insanlar tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır.
"Dünya üzerinde doğal gaz ve yağ sızıntıları halinde çıkan petrolden ilk defa faydalanan Sümerler, daha sonra Asurlular ve Babilliler olduğu bilinmektedir. 4-5 bin yıl önce, Fırat Irmağı kıyısında bulunan Tuttut (Hit, Irak), zamanın başlıca asfalt üretim merkezlerindendi. Buradaki sızıntılardan toplanan ham petrol ve asfalt çok değişik gayelerle kullanılıyordu. Eski Mısırlıların deri ve müshil ilacı olarak sıvı petrolden faydalandıkları sanılmaktadır. Persler (İranlılar) M.Ö 480’deki Atina kuşatmasında uçları sıvı petrole batırılmış lifli oklar kullandıkları bilinmektedir. Müslümanların İspanya’yı feth etmesinden sonra Avrupa’da petrol damıtılmış olarak aydınlatmada kullanılmaya başlandı"
https://www.ilkkimbuldu.com/petrolu-kim-buldu/
"The ancient Sumerians, Assyrians, and Babylonians used crude oil, bitumen, and asphalt (“pitch”) collected from large seeps at Tuttul (modern-day Hīt) on the Euphrates for many purposes more than 5,000 years ago. Liquid oil was first used as a medicine by the ancient Egyptians, presumably as a wound dressing, liniment, and laxative. The Assyrians used bitumen as a means of punishment by pouring it over the heads of lawbreakers.”
https://www.britannica.com/science/petroleum
http://drheatherlynn.blogspot.com/2015/01/ancient-sumerian-mountain-oil-and-land.html
Yüce Yaratan "Yaratmış Olduklarına" karşı çok "Affedici" ve onları "Çok Seven" olduğunu fakat azabının da "Elem Verici" bir azap olduğunu açıklamakta ve Hz.Muhammed'e bunun bütün insanlara iletmesini ondan "Özellikle" istediğini bildirmektedir. Ayrıca, "Arş'ın" sahibi olarak dilediği şeyleri mutlaka gerçekleştirdiğini ve Allah'ın tarafından "Takdir Edilen" herhangi bir şeyin bir başka "Güç" tarafından değiştirilmesinin veya etkisiz kılınmasının ya da insanlara lütfedeceği herhangi bir rahmetin (Yardımı ve Bağışlamayı) engellenmesinin veya tutup hapsedilmesinin ve Allah'ın tuttuğunun da salıverilmesinin mümkün bulunmadığını açıklamaktadır. Bu açıklamalar ile Allah hüküm verenlerin en "Üstünü" olduğunu, "Gerçek Hükümdar" olarak "Yüceliğine" hiçbir şeyin veya varlığın erişemeyeceğini, Allah'ın "Mutlak Galip" ve "Her Şeyi Bilen" olduğunu insanlara "İhtar" etmektedir.
Bu günkü bilgilerimize göre Yüce Allah'ın yarattığı her şey ile nasıl "Her An" ilişkide olduğunun anlaşılması için bazı varsayımlarda bulunabiliriz. Örneğin, halen kullanmakta olduğumuz televizyon uygulamasını alırsak, birçok dalga boylarında resim ve ses birbirleri ile ilişkili olarak elektromanyetik dalgalara bindirilmekte ve hızları saniyede 300.000 kilometre olarak hesaplanan bir hız ile bu dalgalar halinde bulunduğumuz ortamda hareket edebilmektedir. Bu dalgaları algılayıp gönderildikleri şekilde görmek ve işitmek üzere özel alıcı aygıtlar geliştirilmiştir. Bu aygıtlar, söz konusu dalgaların belli aralıkta olanlarından binlercesini birbirinden ayrı olarak algılamakta ve bunları insanların görüp işitmesini sağlamaktadırlar. İnsanlar istedikleri dalga boyundaki yayınları seçerek izleyebilmektedirler. Şimdi bu “yöntemden” yararlanarak Allah'ın "Kendisine" ait "Takdirini" ve "İradesini" sırrı "Kendisinde" bulunan "Zaman" boyutu üzerinden ve sayısız dalga boyundan oluşan sayısız kanallardan göndererek önce en küçük Atom Altı Parçacıkları ve bu parçacıkların bünyelerine "Yerleştirmiş" olduğu "Yansıması" ile (Öz Unsur) bu parçacıkların zaman içinde diğer parçacıkları "Etkilemesi" sonucunda şu ana kadar bilebildiğimiz en büyük yapı olan "Evren" ortamını ve henüz bilemediğimiz diğer "Evren Ötesi" ortamları yaratmış olduğunu varsayabiliriz. Aynı şekilde tüm ortamlarda yaratmış olduğu tüm yaratılmışlara "İradesi" ile "Takdir Ettiği" tüm kabiliyetleri ve tüm bilgileri "Sırrı" Kendisinde bulunan "Zaman" boyutu üzerinden ve sayısız dalga boyundan oluşan sayısız kanallardan göndererek "Etkilemek" suretiyle her şeyi Kendi "Takdirine Göre" yönetmekte olduğu düşünülebilir. Buna göre Allah'ın yaratmış olduğu ortamlarda yine "Kendisi" tarafından yaratılmış olan tüm "Yaratılmışların" tüm kabiliyetleri ve yaptıkları ile ilgili tüm bilgileri “Atom Altı Parçacıkların" bünyelerindeki "Yansıması" ile sayısız dalga boyundan oluşan sayısız kanallardan alarak her şeyden "Haberdar" olduğu düşünülebilir.
Her şeyin "Tek Yaratıcısı" olan Allah, en önemli niteliklerinden birisi olarak bütün "Görülmeyenleri" bildiğini ve bunun sırlarını da kimseye açıklamadığını (Muttali kılmadığını) bildirmekte, ancak "İlk Yaratılışlarında" insanların Ruhlarına "Bütün İsimleri" öğrettiğini ve kendisinin "Halifesi" olarak faaliyetlerde bulunması için "Evrendekileri" insanların "Hizmetine" verdiğini de ayrıca açıklamaktadır.
Allah'ın, göklerde ve yerdekileri sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? yine de, insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır. (57/20), (31/20)
Bunun yanında insanların bu "Sırlarından" ancak "İzin" verildiği kadarı ile bilgi sahibi olabilecekleri de defalarca hatırlatılmaktadır.
Allah'ın bildirdiklerinin dışında insanlar Allah'ın ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. (87/255), (2/255)
Görüldüğü gibi, Allah'ın "İradesi" yarattıkları ile her an ilişki halinde bulunmaktadır. Bu ilişkinin somut olarak açıklanması, gelecek zamanlarda bu ortamlarda yaşayacak olan insanlar tarafından, edinecekleri bilgi birikimi sayesinde ve Allah'ın izin verdiği kadarı ile mümkün olabilecektir.
Allah, Ayetlerinde bütün insanlara merak edip bir fikir sahibi olabilmelerine olanak sağlamak üzere "Bazı" nitelikleri hakkında daha kesin açıklamalar yapmaktadır. Bu anlamda insanların bu Dünya ortamındaki yaşamlarından esinlenerek Allah hakkında "Kendine benzer ancak kendinden üstün" bir "Varlık" gibi düşünme eğiliminde olmaları nedeniyle, özellikle "Hiç Çocuk Edinmediğine" ve yaratmada "Ortağı Bulunmadığına" işaret edilmektedir.
Yüce Allah Ayetlerinde ayrıca ve özellikle açıkladığı bu "Muhteşem" ve "Erişilemez" niteliklerinin "Akıllı" insanlar tarafından merak edilip üzerlerinde düşünülerek "Anlaşılmasına" çalışılmasını beklemektedir. Bu gayretlerinde yardımcı olmak üzere "Kendisi" hakkında bazı "Delillere" de işaret etmektedir. Öncelikle yaratmış olduklarına karşı "Çok Affedici" ve "Çok Koruyucu" olduğunu açıklamakta ve böylece yapılacak bu tür inceleme ve araştırmalar için insanlara "Cesaret" vermektedir. Ancak bu konularda samimiyetle ve kendisinden beklendiği gibi bilgi edinme amacının dışına çıkarak "Kibre" kapılan, kendisini her şeyden "Üstün" gören ve bu çalışmalarından "Çıkar" sağlamaya çalışan insanlara da "Sakınmaları" ihtar edilmekte ve tek affedicinin de yine "Kendisi" olduğu hatırlatılmaktadır.
Ayetlerde Allah'ın nitelikleri açıklanırken özellikle Allah'ın "Tek Yaratan" olduğunun "Delili" niteliğindeki çeşitli konulara da işaret edilmektedir. Bu anlamda Allah "Dilediğini" yarattığını, yarattığı her şeye bir düzen (Nizam) verdiğini, bu düzene bağlı olarak süregelen "yaratılış" aşamalarında esasen (zaten) her şeyin "Sonunu” tayin ettiğini (Mukadderatını) açıklamakta ve buna göre "Yaratmış" olduğu göklerin ve yerin (Evrenin) ve Evrendeki bütün varlıkların "Yapısal Düzeni" ve "Sonu" hakkında "Hüküm Veren" tek "Hâkim Güç" olarak "hükümranlığının" sadece "Kendisine" ait olduğunu ve her şeye gücünün yettiğini bildirmektedir.
Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü yeter. (89/189), (3/189)
Yüce Allah "Her Şeyin" tek ve eşsiz "Yaratıcısı" olarak "Yaratmış" olduğu "Her Şeyin" yapısında bulunmaktadır. Bu durumda, Dünya'da bulunan bütün insanların ve Evren ve "ötesindeki" ortamlardaki diğer bütün canlı ve cansız varlıkların yapıları da dahil olmak üzere, yedi gök, yer ve Evrendeki "Her Şey" kendisini yaratan ile daimî olarak "İletişim" halinde bulunmakta ve böylece Allah'ın sınırsız kudret ve yüceliğini anmakta ve Allah'ı yüceltmektedir. Bu konuda “Allah'ı Anma, Tesbih Etme (Kur'an Okuma), Teslim Olma, İbadet” bölümünde ayrıca bilgi bulunmaktadır.
Böylece "Allah'ı Tesbih Etme" olarak tanımlanan bu "iletişim" ile "Tek Yaratıcı Güç" olan Yüce Allah'ın insanların "anlayabilecekleri" bazı nitelikleri hatırlatılmaktadır. Buna göre, Allah'ın "mülkün" sahibi olduğu, öldüren ve dirilten olduğu, her şeye gücünün yettiği, her şeyin "Yaratanı" olarak her şeyin "İlki ve Sonu" olduğu, ilahi "sırların" sahibi (hikmet sahibi) olarak görünen ve görülemeyen her şeyin yapılarında bulunduğu, göklerin ve yerin "gizliliklerini" ve "her şeyi" bildiği, eksiklikten uzak (münezzeh), aziz, hakîm, gökleri ve yeri altı günde yarattığı sonra Arş'ın üzerine "uyumunu" gerçekleştirdiği (istiva ettiği), inananları selamete ve güvene kavuşturduğu ve onları gözetip koruduğu, Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bildiği, nerede olurlarsa olsunlar bütün insanlarla "beraber" olduğu, insanların bütün yaptıklarını gördüğü, bütün işlerin sonunda Allah'a döndüreceği, gece ve gündüzü ard arda getirdiği, insanların ne düşündüklerini (kalplerinde olanı) bildiği, üstün, her şeye kadir olduğu, istediğini zorla yaptırdığı, büyüklükte eşinin bulunmadığı, "tek yaratan" olduğu ve var edip şekil vererek her an "yaratma" halinde bulunduğu, ondan başka "tanrı" bulunmadığı, kendisine ortak koşulan şeylerle ilgisinin bulunmadığı (uzak olduğu), en güzel isimlerin "Tek Yaratan" olan Allah'a ait olduğu bildirilmekte ve bu Dünya ortamında, göklerde ve yerde (Evren) ve onların ötesindeki ortamlarda "bulunanların" Allah'ın şanını yücelttikleri ve bütün yüceltilmelerin (hamd) sadece Allah'a yapılacağı "gerçeğini" ifade (Tesbih) ettikleri açıklanmaktadır. Bu durumda bütün ortamlarda, her zaman "galip" olan ve bütün bilinmeyenlerin "sırrını" bilen (Hikmet Sahibi Olan) Allah'ı "övgü" ile tesbih etmeyen hiçbir şey bulunmamaktadır.
Ayetlerde yer alan "O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır" ifadeleri ile Allah'ın "öncesiz ve sonrasız" olduğu, diğer bir deyişle, Allah'tan önce hiçbir şeyin olmadığı ve hiçbir şeyin Allah gibi "sonsuz" olmayacağı eşi olmayan bir "nitelik" olarak açıklanmaktadır. Bir diğer nitelik olarak belirtilen "Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir" ifadesinin de mecazen bütün "Yaratılış" olayını "özetlediği" anlaşılmaktadır.
Bu gerçeklere göre bu dünyada da öte dünyada da (Ahiret Ortamında) her türlü "Övgü ve Yüceltilmenin" de bütünüyle ve sadece O’na ait olduğunun ve sonunda bütün insanların O'na döndürüleceğinin "Düşünülmesi", "Anlaşılması" ve "Kabul Edilmesi" bütün "Akllı" insanlardan beklenmektedir.
Yüce Allah, "Gerçek Ortamdaki" bir tek "nefsten" yarattığını belirttiği insanların yaratılışları sonrasında "İndirilmiş" oldukları "Dünya" ortamındaki "Çoğalmaları" konusunda bazı bilgiler verilmektedir. Buna göre döllenmiş yumurta hücresinin ana rahmindeki gelişimi ve "Üç Katlı Karanlık" içinde geçirdiği çeşitli aşamalar açıklanarak insanların bu Dünya ortamındaki yaratılışının da "Kendi" bilgisi ve ilmi ile meydana geldiği hatırlatılmaktadır. Diyanet tefsirinde bu konuda aşağıdaki açıklama bulunmaktadır.
"...insanlığın bu oluş süreci yanında her bir insanın ana rahmindeki yaratılış sürecine de veciz bir üslûpla değinmektedir. Müfessirler, “üç karanlık” tabirini, annenin karın duvarı, rahim duvarı ve cenini kuşatan zar (amnion zarı) içindeki karanlık tabakalar olarak açıklarlar. Bu karanlık tabakaları, rahim içinde birbirini kuşatan üç zarın teşkil ettiği tabakalar olarak anlamak da mümkündür. Bunların ilki, cenini koruyan, içi sıvı dolu amnion zarı, ikincisi amnionu dıştan kuşatan ve daha çok ceninin besin ve oksijen almasını sağlayan korion zarıdır. Rahim içini astar gibi kaplayan ve hamileliğin sonuna doğru gittikçe kalınlaşan üçüncü zar, üzerindeki kan damarlarıyla çocuk için besin deposudur. Hamilelikten sonra düştüğü için buna “düşen zar” (zara decidua) denilmektedir. Âyette bu tabakaların karanlık oluşuna bilhassa dikkat çekilmekle, bu karanlık ortamlarda olup bitenlerin dahi Allah’ın bilgisi ve kudreti (22/5) ve Mü’minûn (23/12-14) sûrelerinde açılımı verilen nutfe, alaka ve mudga safhalarının ve bundan sonraki gelişmelerin kastedildiği anlaşılmaktadır."
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Zümer-suresi/4063/5-6-ayet-tefsiri
Yüce Allah, bu Evrenin ve Evrendeki her şeyin ve varlığın "Yaratıcısı" ve "Sahibi" olarak insanların bu Dünya ortamındaki yaratılışını da "Kendi" bilgisi ve "İlmi" ile gerçekleştiğini, buna göre yalnız "Kendisinin" insanların "Rabbi" olduğunu, ve O'ndan başka "Tanrı" bulunmadığını bütün insanlara özellikle hatırlatmakta ve öyle iken nasıl oluyor da Allah'a inanmak ve O'na kulluk etmekten döndürülüp yüz çevirdiklerini insanlara "Sormaktadır". Bu soruya cevap verilmesinde insanlara "Allah’ın" insanların hayal edebileceklerinin çok ötesinde olmak üzere "Daima Diri" olduğunu (Kayyûm), O’na ne uyku ne de uyuklama gelmediğini belirterek başka bir "Tanrı" olmadığını bir defa daha bildirmektedir. Bu "Gerçeği" anlayıp "Akıllarını" kullanarak her türlü "Övgünün" sadece "Yüce Arşın Sahibi" ve bütün "Alemlerin Rabbi" olan Allah'a mahsus olduğunu, Allah'ın benzeri hiçbir şeyin bulunmadığını, Allah'ın her şeyi "İşiten" ve "Gören" olduğunu, Göklerde ve yerde "Azametin" yalnız O'na ait bulunduğunu, Allah'ın "Aziz" ve "Hâkim" olduğunu "Kabul" eden ve O'na yalansız ve içten gelen "Sevgi" ile "Teslim" olan (İhlaslı) ve samimi kişiler olarak "Kendisine" dua edilmesini insanlara öğütlemektedir.
Öte yandan, insanların bu Dünya ortamındaki yaşamlarında yararlanmaları için hayvanlardan sekiz eş yaratıldığına işaret edilmektedir. Hayvanlardan bu sekiz eşin erkek ve dişi olarak koyun, keçi deve ve sığır olduğu Ayetlerde belirtilmektedir. Buna göre bu hayvanların insanlar için "Gıda" olarak "Yaratıldıklarına" ve insanların bunları yiyebileceklerine işaret edilmektedir.
Hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden döşek yapılanları yaratan O'dur. Allah'ın size verdiği rızıktan yiyin, şeytanın ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır. (55/142), (6/142)
Sekiz eş yarattı: Koyundan iki, keçiden iki. De ki: "O, bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram etti? Eğer doğru iseniz bana ilimle söyleyin." (55/143), (6/143)
Deveden de iki, sığırdan da iki De ki: "O bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? Yoksa Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz? Bilgisizce insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez." (55/144), (6/144)
Yüce Yaratan, yağmurdan ümit kesilen çorak topraklara yağmurun indirilmesini ve böylece her tarafa "Şefkatini" ve "Merhametini" bağışlamasını (Rahmetini her tarafa yaymasını) örnek olarak vermekte ve artık ümit kestikleri herhangi bir durum karşısında insanlara bir kurtuluş veya çıkış yolunu gösterdiğini bildirmektedir. Bu mecazi anlatım ile, insanların kendilerine iletilenleri inceleyip anlamaya çalışmaları halinde, çorak toprakların "Rahmete" kavuşması gibi, Allah'ın şefkati ve merhametine ulaşacaklarını, içinde bulundukları "Zorluklardan" kurtulacaklarını ve Allah'ın her zaman ve her durumda onlar için "Hakiki Dost" olduğunu anlayacaklarını bildirmektedir.
Allah "Yaratıcılığı" konusunda insanların bu ortamda bulunmaları nedeniyle sahip oldukları algılama kapsamı açısından çok önemli bir açıklamada bulunarak "Doğu veya Batı" ne yöne bakarsanız bakın her yerde Allah'ın görüleceğine işaret etmektedir. Buna göre Dünya üzerinde ve Evrende her yönün Allah'a ait olduğunun "İdrak Edilmesi" beklenmekte ve herhangi bir yerin ve yönün kutsallaştırılmaması gerektiğine çünkü Allah'ın esasen rahmeti ve nimetleri geniş ve her şeyi "Bilen" olarak bilip bilemeyeceğimiz "Her Yeri" yaratan olduğuna işaret edilmektedir. Ayetler ile kendilerine iletilen ve göklerde ve yerde olanların hepsinin Allah'ın olduğunu ve hepsinin O'na boyun eğdiğini anlatan "Gerçeklere" rağmen Allah'ın çocuk edindiğine inanan insanlara Allah, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısı olduğunu ve bir şeyi "Dilediğinde" ona sadece "Ol!" dediğinde onun da hemen oluverdiği gerçeğini hatırlatmaktadır. Allah'ın "Ol!" emri hakkında “Allah Her Şeyi Her An Yaratandır” bölümde bilgi bulunmaktadır.
Göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir. (87/117), (2/117)
Böylece ilk olarak "Büyük Patlama" esnasında başlayan bu zincirleme etkileşimler ile her biri bünyelerinde "Madde Üstü Öz" taşıyan ilk Atom Altı Parçacıkların meydana geldiği varsayılabilir. Buna göre "İlahi İrade" ile başlayan "İlk Yaratılışın" Yüce Allah'ın "Erişilemez" tasarımlarını oluşturmak üzere "Madde Üstü Öz" üzerine Ayette "bir anlık bakış" gibi ve "bir tek söz" olarak özetlenen "İlahi İradenin" yöneltilmesinin etkisi ile "Gerçekleştiği" anlaşılmaktadır.
Bizim buyruğumuz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir. (37/50), (54/50)
İlk Yaratılış sonrasında da Allah'ın dilediği ve tasarladığı "Şeyi" ve "Şeyleri" zincirleme "Etkileşimlere" girmek suretiyle "Yaratılış" olgusunun devam ettiği ve halen devam etmekte olduğu ve bu Evren ortamının sona ereceği zamana kadar ve sonrasında da devam edeceği, aksi düşünülemez bir "Gerçek" olarak Ayetlerde bildirilmektedir.
Yüce Allah böylece Evren'in "yaratıcılığının tartışmasız bir gerçeği" olduğunu belirtirken, "Sûr'a Üflenerek" Evren'deki bütün canlıların hepsinin ölecek olmalarının ve sonra ona bir daha üflenince de onların ayağa kalkmış bakacak (yeniden diriltilecek) olmalarının da "yaratıcılığının tartışmasız bir gerçeği" olarak kendi hükümranlığında bulunduğunu kesin bir şekilde bildirmektedir.
Sûr'a üflenince, Allah'ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecektir, sonra ona bir daha üflenince, bir de ne göresin, onlar ayağa kalkmış bakıyorlar! (59/68), (39/68)
Bütün "Yaratılışları" böylece gerçekleştiren Yüce Allah, böylece bütün "Yaratılanlar" üzerinde her an ve "Sınırsız" olarak "Hakim" olmakta ve hiç bir "Yaratılanın" hiç bir şeyi O'na "Gizli" kalmamaktadır.
Yukarıda açıklandığı gibi, Allah'ın yaratmış olduğu ortamlarda yine "Kendisi" tarafından yaratılmış olan tüm "Yaratılmışların" tüm kabiliyetleri ve yaptıkları ile ilgili tüm bilgileri “Atom Altı Parçacıkların" bünyelerindeki "Yansıması" ile sayısız dalga boyundan oluşan sayısız kanallardan alarak her şeyden "Haberdar" olduğu düşünülebilir. Buna göre, Yüce Allah'ın "Ol!" emrini vermesi ile Evren bünyesinde diğer Alemlerde oraların koşullarına göre "Madde" yapılarının ortaya çıkması yanında, "Madde Üstü" olarak tanımlayabileceğimiz ve bu Dünya ortamında elle tutulup gözle görülemeyen her şeyin de Allah'ın bu İlahi "Ol!" emrine tabi olduğu anlaşılmaktadır. Allah, insanlara "Lütuf" ve "Kerem" sahibi olduğunu, "Dilediğine" lütfunun "Hesapsız" olduğunu, insanların bu ortamdaki bütün yaptıklarından "Haberdar" bulunduğunu, görülmeyen ve görülen her şeyi "Gördüğünü", onları "İşittiğini"; göklerde ve yerde olanları ve onların "Gizliliklerini", insanların içlerinde gizlediklerini açığa vurduklarını, kalplerinde olanları, özellikle de zalimleri "Bildiğini" açıklamakta ve ne yerde ne de gökte hiçbir şeyin Allah'a gizli kalmadığını bütün insanlara hatırlatmaktadır.
Burada insanların "Ruhlarına" eklediği bütün hislerinin, duygularının ve düşüncelerinin Yüce Allah tarafından her an "Bilinmesi" ve aynı şekilde Yüce Allah'ın insanların bütün hislerinin, duygularının ve düşüncelerinin üzerinde "Etki" yaparak "Dilediği" insanlara "Sınırsız" lütufta bulunması ve onları "Doğru Yola" yönlendirmesi gibi "Madde" olarak tanımlanamayan olguların da insanların madde yapılarını oluşturan Atom Altı Parçacıklarındaki "Madde Üstü Öz" üzerinden gerçekleştirildiği varsayılabilir. Örneğin, insanların yaptıkları her şeyin Allah tarafından "Görülmesi" olayının; insanların "Görme" olayını gerçekleştiren beyin hücrelerindeki Atom Altı Parçacıklarının bünyelerinde bulunan ve Allah'ın "Kendi Ruhundan" indirdiği ve "Yaratılışı Gereği" Allah ile "Her An" bağlantıda olan "Madde Üstü Öz" tarafından "Yaratanın Ruhuna" iletilmesi ile ve "O Anda" gerçekleştiği düşünülebilir. Bu durum insanların "İçlerinden Geçirdikleri" bütün düşüncelerinin ve özellikle "Çıkarı" için diğer insanlardan "Gizli" olarak yaptıklarının da birer "Beyin" faaliyeti olduğu dikkate alınırsa, aynı şekilde "Anında" Yüce Allah tarafından nasıl "Bilindiğini" ve insanlarla ilgili olarak da hiçbir şeyin nasıl O'ndan "Gizli" kalmadığını göstermektedir. Buna göre yapılan "Duaların" aynı şekilde insanın bir beyin faaliyeti olarak Yaratan'a ulaştığı da düşünülebilir. Yüce Allah insanların yaptıkları dualardan böylece o anda "Haberdar" olmakta ve "Dilediklerine" isteklerini ve beklentilerini "Lütfettiğin" Ayetlerinde belirtmektedir. Bu nedenle, Allah'ın "Diledikleri" arasında bulunabilmenin ancak ve öncelikle Allah'ın "Tek Yaratan" olduğunun kabul edilmesi ve O'ndan başka hiçbir yaratıcı ve tapınılacak bir gücün (Tanrı) bulunmadığının kabul edilmesi ve bu "Gerçeklere" samimiyetle inanarak "Şahitlik" edilmesi ile mümkün olabildiğinin bütün insanlar tarafından "Akıllarını" işleterek "İdrak Edilmesi" gerekmektedir.
Gerçekten, insanların her gün deneyimlediği gibi, yaşamakta olduğu bu ortamdaki davranışlarında "Duygu" veya "His" olarak da tanımlanan bazı "Madde Üstü" etkileşimlerin etkisi bulunmaktadır. Yüce Yaratan'ın Gerçek Ortamda ilk "Akıllı İnsanlar" olarak yaratmış olduğu Adem ve Eşinin "Şeytan" adlı meleğin etkisi ile hata yapmaları üzerine, sayısını ancak "Kendisinin" bileceği kadar "Akıllı" insanların "Ruhlarını" yarattığı, bu ruh yapılara Adem ve Eşine verdiği gibi bütün "İnsani" duygu ve hisleri "Yerleştirdiği" ve bu yapıları "Toplayarak" onlara bütün bu "Yaratılışları" gösterip "Ben Sizin Rabbiniz Değil miyim" diye sorduğu ve insanların bu Ruhlarının bu soruya "Evet" diyerek cevap vererek Allah'ın "Tek Yaratan" olduğunu kabul ettikleri Yaratılış ile ilgili Ayetlerde açıklanmaktadır.
Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” “Evet şahit olduk” dediler. (39/172), (7/172)
Bu şekilde Adem ve Eşinden başlamak üzere bu Dünya ortamında yaşamış olan, halen yaşamakta olan ve gelecekte bu ortamın sona ereceği zamana kadar yaşayacak olan bütün "Akıllı” insanlara, “Yüce Yaratan" tarafından bütün "İnsani Duygulara ve Hislere" sahip bir "ruh yapı" olarak daha önce Gerçek Ortamda "Yaratılmış" oldukları bütün insanlara hatırlatılmaktadır. Bu ruh yapı, bu Dünya ortamında Anne Rahminde oluşan insanın "Madde" yapısına, yaklaşık dört ay on günlük bir süre geçirdiğinde Yüce Allah tarafından yerleştirildiği (Ruhundan Üflendiği) Ayetlerde açıklanmaktadır. Bütün bu “Madde Üstü" oluşumların Yüce Allah'ın takdiri ile ve "Ol!" emrine uygun olarak gerçekleşmekte olduğu Allah’ın Hz.Muhammed'e "Vahiy” ettiği Ayetlerinde belirtilmektedir.
İnsanlar tarafından algılanabilen Madde Üstü etkileşimlerin nasıl gerçekleştikleri ancak gelecek zamanlarda elde edilecek "Bilgi Birikimleri" ile ve Allah'ın "İzin" verdiği kadarı ile anlaşılabilecektir.
Allah'ın bildirdiklerinin dışında insanlar Allah'ın ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. (87/255), (2/255)
Buna göre Evren ve Dünya ortamındaki madde yapılarında olduğu gibi, bu madde yapılarını "Etkileyen" ve onlara "Hükmeden" ve edindiğimiz "Bilgilere" göre madde kavramı ile açıklanması mümkün olmayan "En Büyük" ve "Tek Gücün" sadece "Allah" olduğu Akıllı İnsanlara bildirilmektedir. Bu Gücün en temel nitelikleri olarak Allah'ın asla sözünden dönmediği; Söz bakımından Allah'tan başka daha doğru kimsenin bulunmadığı, Kendisine karşı gelenlere Cezasının çok şiddetli olduğu ancak Kendisine "İnanan" kullarına (İnsanlara) çok şefkatli, bağışlayıcı ve esirgeyici olduğu, onların (Müminlerin) dostu olduğu hatırlatılarak "Mutlak Güç" ve "Hikmet" sahibi Allah'tan başka ilâh bulunmadığı, Allah'ın İlk, Son, Görünen ve Görünmeyen olarak her şeyi "Bilen" olduğu bir defa daha bütün insanlara açıklanmaktadır.
Görüldüğü gibi, Yüce Yaratan, yarattıkları ile her an ilişki halindedir. Bu ilişkinin somut olarak açıklanması, şayet Yüce Allah’ın “bildirdikleri arasında” ise (izin vermiş ise) gelecek zamanlarda bu ortamlarda yaşayacak olan insanlar tarafından, edinecekleri bilgi birikimi ile mümkün olabilecektir. Buna göre Yüce Allah'ın "Dilemesi" ile hemen gerçekleşmekte olan "Yaratılışın" herhangi bir başka "Güç" tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün bulunmadığı gerçeğini anlayıp kabul etmeleri ve "Tek Yaratıcı Güç" olan Allah'ın adını büyük bir saygı ile anmaları, Hz.Muhammed'e hitaben “Akılları” ile verilen örnekleri idrak edebilen tüm insanlara önerilmektedir.
Yüce Allah, bütün bu niteliklerine işaret ederek insanların tanımlayabilecekleri en güzel isimlerin ancak Allah'ı ifade edebileceğini ve en güzel isimlerin Allah'ın olduğunu bildirmektedir. Bu nedenle Kur'an Ayetlerinde "Yüce ve Tek Yaratan" olan "Allah'ı" tanımlamak için yer verilen ve kullanılan bu sıfat ve niteliklerinden her birisinin aynı zamanda Allah'ın "İsimleri" olarak kabul edilebilecekleri anlaşılmaktadır. Buna göre Ayetlerde Allah, Rab gibi doğrudan yer alan "İsimler" yanında ve Allah'ın "Üstün" ve "Benzeri Olmayan" niteliklerini açıklayan bütün bu "sıfatların" her biri ile de "Allah" kastedilmekte ve bunların da "Allah'ın En Güzel İsimleri" ve aynı zamanda "Allah'ın Nitelikleri" oldukları belirtilmektedir.
O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır, en güzel isimler Allah'ındur, göklerde ve yerde olanlar Allah'ın şânını yüceltmektedirler, O, galiptir, hikmet sahibidir. (101/24), (59/24)
Esasen Yüce Allah, insanlara "Kendisine" hitap ederken "Allah" veya "Rahman" diyebileceklerini çünkü "En Güzel İsimleri" esasen Allah'a ait olduğunu bildirmektedir.
De ki: "İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler Allah'na hastır." (50/110), (17/110)
Özellikle hadislerin "Yazıldıkları" dönemlerde bu konuda da bazı derlemeler yapılmış ve bu "Güzel İsimleri" bir araya getirilmesine çalışılmıştır. Fakat aynen hadislerde olduğu gibi bu derlemelerde "Tutarlı" bir sonuç elde edilemediği ve Allah'ın Güzel İsimlerinin (Esma-Ül Hüsna) olarak adlandırılarak her bir derleyici tarafından değişik sayıda olmak üzere belirlendikleri ve farklı isim listelerinin oluşturuldukları görülmektedir.
"Daha ilk dönemlerden itibaren Kur’an’dan doksan dokuzluk liste çıkarma denemeleri yapılmıştır. Meselâ esmâ-i hüsnânın etimolojisiyle ilgili müstakil bir eser kaleme alan Zeccâcî, Ebû Zeyd el-Ensârî’nin (ö. 215/830) Kur’an’dan çıkardığı ve Süfyân b. Uyeyne’nin de tasvip ettiği doksan dokuzluk bir listeyi sûreleriyle birlikte vermiştir (İşti?a?u esmâ?illâh, s. 19-21). Ca‘fer es-Sâdık’ın da doksan dokuz ismin Kur’an’da mevcut olduğunu söylediği nakledilmiştir. Ancak Fâtiha’dan İhlâs sûresine kadar yirmi sekiz sûrede gösterilen isim sayısı 111’e çıkmaktadır (Süyûtî, III, 615-616)………."
https://islamansiklopedisi.org.tr/esma-i-husna
Örneğin en yaygın olarak bilinen aşağıdaki derlemede Allah'ın "En Güzel İsimleri" olarak 99 ismi sayılmaktadır. Bu isimlerin söylenmesi bir anlamda Allah'ı anma olarak (tesbih, zikir) bir "ibadet" olarak kabul edilmektedir. Ancak bu şekilde derlenen Allah'ın "En Güzel İsimlerinin" okunurken ilgili Ayet hükümlerinde belirtilen "ilgili oldukları" hususların da dikkate alınarak değerlendirilmesi ve üzerlerinde düşünülmesi gerekmektedir. Böylece Ayetlerin daha doğru ve gerçekçi bir şekilde "Anlaşılmaları" mümkün olacaktır.
Öte yandan, Kur’an’da yaklaşık 800 Ayette geçen "Rab" ismi bu derlemede yer almamaktadır. Kelime anlamı olarak karşılığı "Tanrı" veya "İlah" olan Ayetlerdeki "Rab" ifadesi, İslam dışında dini inançları olan diğer bütün insanların aşina oldukları "Tanrı" veya "İlah" kavramını da kapsamaktadır. Ancak bu ifade Ayetlerde sadece “Allah'a” işaret etmektedir ve böylece bütün insanlara gönüllerindeki "İlahın" aslında "Allah" olduğunu hatırlatmaktadır.
http://www.elesmaulhusna.com/esmaul-husna-hangi-ayetlerde-gecer.html
Allah'ın İsimleri: "Esmaülhüsna"
Allah: Kendinden başka ilah bulunmayan Cenabı Hakkın asıl adıdır.
Er-Rahman: Dünya üzerinde yarattığı bütün mahlukata merhamet eden
Er-Rahim: Ahirette kendine inananlara acıyan. merhamet edendir.
El-Melik: Mülkün ve kainatın tek sahibi
El-Kuddüs: Hiçbir noksanı olmayan ve her türlü takdise layık olan
Es-Selam: Her türlü tehlikeden selamete çıkaran. İnanan kullarına cenneti müjdeleyen
El-Mü'min: Güven veren, emin kılan, Koruyan , iman nuru veren
El-Müheymin: Her şeyi gören, her şeyden haberdar olan demektir.
El-Aziz: İzzet sahibi, her şeye galip olan, karşı gelinemeyen
El-Cebbar: Azamet ve kudret sahibi, her şeye gücü yeten, hükümlerine karşı gelinemeyen
El-Mütekebbir: Büyüklükte eşi benzeri olmayan
El-Halık: Yoktan var eden, yaratan, varlıkların hallerini belirleyen
El-Bari: Her şeyi kusursuz ve mütenasip yaratan
El-Musavvir: Varlıkları birbirinden farklı yaratan ve şekil veren
El-Gaffar: Günahları örten ve mağfiret eden, dilediğini günah işlemekten alı koyan
El-Kahhar: Her istediğini yapacak güce sahip, hakim
El-Vehhab: Karşılık gözetmeden nimetler veren, ihsan eden
El-Razzak: Yarattığı her varlığın rızkını veren, ihtiyacını karşılayan
El-Fettah: Her türlü sıkıntıyı gideren
El-Alim: Gizli, açık, gelecek, her şeyi ezel ve ebedi en mükemmel bilen
El-Kabıd: Dilediğinin rızkını azaltan, ruhunu alan
El-Basıt: Dilediğinin rızkını çoğaltan, ruhlarını veren
El-Hafıd: Kafir ve nankörleri alçaltan
El-Rafi: Şeref verip Yükselten
El-Mu'ız: Dilediğini aziz eden
El-Müzil: Dilediğini zillete düşüren, hakir eden
Es-Semi: Her şeyi işiten duaları kabul eden
El-Basir: Gizli açık her şeyi en iyi gören
El-Hakem: Mutlak hakim, hakkı batıldan ayıran, Hikmet sahibi
El-Adl: Adalet sahibi, yerli yerinde yapan
El-Latif: Lütuf ve ihsan sahibi, her şeye vakıf
El-Habir: Gizli açık, her şeyden haberdar
El-Halim: Cezada acele etmeyen, Yumuşak davranan
El-Azim: Büyüklükte benzeri olmayan, en yüce
El-Gafur: Affı ve mağfireti bol
Eş-Şekür: az amele, çok sevap veren
El-Aliyy: Yücelerin yücesi, en yüce
El-Hafiz: Her şeyi koruyucu olan
El-Mukit: Rızıkları yaratan
El-Hasib: Kulların hesabını en iyi gören
El-Kebir: Büyüklükte benzeri olmayan
El-Celil: Celal ve azamet sahibi olan
El-Kerim: Lütuf ve ihsanı bol, karşılksız veren, çok ikram sahibi
Er-Rakib: Her varlığı, her işi her an gözeten, bütün işleri murakabesi altında bulunduran
El-Mucib: Duaları, istekleri kabul eden
El-Vasi: Rahmet ve kudret sahibi, ilmi ile her şeyi ihata eden
El-Hakim: Her işi hikmetli, Her şeyi hikmetle yaratan
El-Vedüd: İyiliği seven, iyilik edene ihsan eden, sevgiye layık olan
El-Mecid: Nimeti, ihsanı sonsuz, şerefi çok üstün, her türlü övgüye layık olan
El-Bais: Mahşerde ölüleri dirilten, Peygamber gönderen
Eş-Şehid: Her yerde ve her zaman hazır ve nazır olan
El-Hak: Varlığı hiç değişmeden duran, Var olan, hakkı ortaya çıkaran
El-Vekil: Kullarının işlerini bitiren, tevekkül edenlerin işlerini en iyi şekilde sonlandıran
El-Kaviyy: Kudreti en üstün ve hiç azalmayan
El-Metin: Kudreti ve kudret membaı çok güçlü
El-Veliyy: Müslümanların dostu, onları sevip yardım eden
El-Hamid: Her türlü hamd ve senaya layık olan
El-Muhsi: Yarattığı ve yaratacağı bütün varlıkların sayısını bilen
El-Mübdi: Maddesiz, örneksiz yaratan
El-Muid: Yarattıklarını yok edip sonra tekrar diriltecek olan
El-Muhyi: İhya eden, yarattıklarına can veren
El-Mumit: Her canlıya ölümü tattıran
El-Hayy: Ezeli ve ebedi bir hayatla diri olan
El Kayyum: Mahlukları varlıkta durduran, zatı ile kaim olan
El-Vacid: Kendisinden hiç bir şey gizli kalmayan, hiç bir şeye muhtaç olmayan
El-Macid: Kadri ve şanı büyük, keremi, ihsanı bol olan
El-Vahid: Zat, sıfat ve fiillerinde benzeri olmayan, tek olan
Es-Samed: Hiç bir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç olduğu merci
El-Kadir: Dilediğini dilediği gibi yaratmaya muktedir olan
El-Muktedir: Dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi kolayca yaratan kudret sahibi
El-Mukaddim: Dilediğini yükselten, öne geçiren, öne alan,
El-Muahhir: Dilediğini alçaltan, sona ve geriye bırakan
El-Evvel: Ezeli olan, varlığının başlangıcı olmayan
El-Ahir: Ebedi olan, varlığının sonu olmayan
Ez-Zahir: Yarattıkları ile varlığı açık, aşikar olan, kesin delillerle bilinen
El-Batın: Aklın tasavvurundan gizli olan
El-Vali: Bütün kainatı idare eden, onların işlerini yoluna koyan
El-Müteali: Son derece yüce olan,
El-Berr: İyilik ve ihsanı bol olan
Et-Tevvab: Tövbeleri kabul edip, günahları bağışlayan
El-Müntekim: Asilerin ve zalimlerin cezasını veren
El-Afüvv: affı çok olan, günahları mağfiret eden
Er-Rauf: Çok merhametli, pek şefkatli
Malik-ül Mülk: Her türlü mülkün ve varlığın sahibi
Zül-Celali vel İkram: Celal, azamet, şeref, kemal ve ikram sahibi
El-Muksit: Mazlumların hakkını alan, adaletle hükmeden, her işi birbirine uygun yapan
El-Cami: İki zıttı bir arada tutan, kıyamette her mahlukatı bir araya toplayan
El-Ganiyy: İhtiyaçsız, muhtaç olmayan, her şeyin kendine muhtaç olduğu,
El-Mugni: Müstağni kılan, ihtiyaç gideren, zengin eden
El-Mani: Dilemediği kişiye mani olan, engelleyen
Ed-Darr: Elem, zarar verenleri yaratan
En-Nafi: Fayda veren şeyleri yaratan
En-Nur: Alemleri nurlandıran, dilediğine nur veren
El-Hadi: Hidayet eden
El-Bedi: Örneksiz harikalar yaratan
El-Baki: Varlığının sonu olmayan, ebedi olan
El-Varis: Her şeyin asıl sahibi olan
Er-Reşid: İrşada muhtaç olmayan, doğru yolu gösteren
Es-Sabur: Ceza vermede acele etmeyen
Allah'ın Algılanması
Allah, Evren'in insanların "emrine" verdiğine dair Ayeti ile İnsanlara, Allah'ı ancak "yaratmış olduğu" ve her an gözümüzün önünde somut olarak bulunan "her şey” ile algılayabileceklerime işaret etmektedir.
Allah'ın, göklerde ve yerdekileri sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? (57/20), (31/20)
Buna göre İnsanların kendilerine lütfedilmiş olan "Akıl" unsuru ile, tüm benlik iddialarına (Şeytanın etkisine) rağmen, bu yeteneğini yaşamı süresince "Her An" yakalayabilecekleri bildirilmektedir. Bu durumda insanlardan Allah'ın "yaratmış olduğu" ve her an gözlerinin önünde somut olarak bulunan "her şey" ile ilgilenmeleri, yapılarını araştırıp incelemeleri ve nasıl oluştuklarını anlamalarının beklendiği anlaşılmaktadır.
Buna rağmen İnsanların çoğunun ve özellikle Allah'a inanmayanların, bu Dünya ortamındaki yaşamlarında nefslerinin etkisi ile her şeyin sadece duydukları ve "algıladıkları" ile "sınırlı" olduğunu düşünerek, Allah'ın da yani tüm yaratılmışları yaratan “Tek Yaratıcının” da sadece bu ortamındaki "duyuları" ile algılanması gerektiğini ileri sürdükleri belirtilmektedir.
Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi beklerler? Halbuki iş bitirilmiştir. Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür. (87/210), (2/210)
Ancak Yüce Allah, tüm yaratılışlar ile ilgili işlemlerin bitirilmiş olduğunu, her ortamın tüm fiziksel, kimyasal, manyetik, elektronik, boyutsal, zamansal ve daha henüz insanların bilmedikleri her türlü diğer özelliklerini "tamamladığını" açıklamaktadır. Bu durumda Allah biz insanların bildiğimiz ve henüz bilemediğimiz her türlü yaratılışların tasarımlarını, uygulama kurallarını ve koşullarını bütün özellikleri" ile belirlemiştir.
Bu nedenle, İnsanların şu anda algılayabildikleri her türlü dış ve iç ortamda ve henüz bilemedikleri diğer tüm ortamlarda, Allah'ın “Yaratıcılığı” ile o ortamlara yerleştirdiği tüm özellikler birbirleri ile sonsuz sayıda etkileşim halinde oldukları, bu etkileşimlerin önceden "Tek Yaratıcı Güç" tarafından "belirlenen" tüm kural ve koşullara "tabi" olarak o ortamlarda her şeyin yaratılmasının gerçekleşmekte olduğu bildirilmektedir. Böylece Allah bu şekilde her şeyi önceden tasarladığı gibi her an yaratmaya devam etmektedir.
O, her an yaratma halindedir. (55/29)
Bu muhteşem gerçeğin "büyüleyici" bir sonucu olarak, Dünyada ve tüm evrende hiçbir şey, bir an önceki ile aynı değildir. Basit bir örnek olarak bir insanın etrafına baktığı sırada hiçbir şeyi bir daha "aynen" görmesi mümkün değildir ve bu Dünya ve evrenin sonuna kadar da öyle olacaktır. Çünkü her şey her an yaratılmaktadır.
Kendilerine ruhları verilmiş ve aynı zamanda "Akıl" ile yüklenmiş olan ilk insandan itibaren yaşamış ve bundan sonra yaşayacak olan "İnsanların”, Dünya ortamı ve zamanı içerisindeki varlıkları süresince, onlara verilmiş bulunan ve "Akıl" dediğimiz unsura sahip bulunduklarını anlamaları ve bu unsuru kullanmayı keşfedip gerek içerisinde bulundukları Dünya Ortamını ve gerekse Dünya ortamının içerisinde bulunduğu Evren ortamını anlamaya çalışmaları gerekmektedir. Ayrıca bu ortamlarda kendileri için hazırlanmış olan her türlü element, madde, fiziksel ve kimyasal koşullardan (Doğa Kanunları) yararlanarak bu ortamlardaki “varlığını” en iyi koşullarda sürdürmeleri onlardan beklenmektedir.
Böylece aklını ve ulaştığı bilgilerle “icat” ettiği alet ve ekipmanları kullanarak devamlı yeni bilgiler üretmesi ve bu bilgileri gelecek nesillere aktarması sonucunda insanların "Tüm Ortamların” niteliklerini ve sürdürülme koşullarını anlamaları mümkün olacaktır. Buna göre “İnsan” için en önemli şey olan "Bilgi Birikimini” sağlaması, insanların bu “Dünya Ortamına” gönderilmesinin “Asıl Nedenini” oluşturmaktadır. Zira ancak bu düzeylere ulaşan insanlar, sonuçta tüm ortamların tabi oldukları zaman ortamlarını ve bu ortam zamanlarının oluşumlarını, onları "Yaratan” ve “Tek Yaratıcı Güç” olan "Allah’ı” akılları ve üretip biriktirdikleri bilgiler ile “algılayabilecekler” ve bir ölçüde anlayabileceklerdir.
Bu nedenle Yüce Allah, kendilerine verilmiş olan "Akıl" ile "tüm gerçekleri" araştırıp üzerinde çalışarak nedenlerini ve sonuçlarını araştıran ve böylece "Yaratılışı" ve "Tek Yaratıcı Güç" olan Allah'ı anlamak için bilgi üreterek bilgi birikimlerinin çoğalmasına yardımcı olan Bilim İnsanlarının (Alimlerin) Allah'ın "algılanmasında" daima en doğru yaklaşımlarda bulunabileceklerini açıklamaktadır.
Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan korkar. (43/28), (35/28)
Ayetteki Allah'tan korkar ifadesi, bilim insanlarının neyin nasıl olduklarını anlamaları sayesinde "gerçeğe" ulaşıp "Tek Yaratıcı Güç" olan Allah'ın "Yaratıcılık" ihtişamı karşısında O'na olan saygı ve teslimiyetlerini açıklamaktadır. Gerçekten bilim insanları bu konularda daima en çok ve en doğru bilgilerin sahip "Akıllı İnsanlar" olmaktadır.
Bütün bu açıklamalara göre Allah'ın nitelikleri ile ilgili Ayetlerde yapılan tüm açıklamalarda yer alan "her şeyi bilen, işiten, gören, her şeyden haberdar ve her şeyin sahibi" olması, Allah'ın tüm yaratılmışları oluşturan "Atom Altı Parçacıkların" bünyesinde kendi ruhundan olan ve her an Allah ile birlikte ve O'nun ile iletişim halinde olan ve "Allah'ın Ruhundan" bir "öz" yapı veya "bilinçli enerji" olarak tanımlanabilen "ilahi cevher" ile mümkün olmaktadır.
Bu durumda insanların göklerde ve yerde algıladığı veya algılayamadığı halde gerçekte “var” olan “her şey,” Yüce Yaratan ve “Tek Yaratıcı Güç” olan Allah’ı ifade etmektedir ve “tezahürüdür”, yani doğrudan Allah’ın görünmesi, belirmesi ve ortaya çıkmasıdır. Diğer bir deyişle yaratılmış olan her şey Allah’ın “Kendisini” anlatmaktadır.
Bu durum "Allah'ın Değişmez Kanunudur".
İnsanların yapacakları tüm araştırma ve geliştirmeler ile elde edecekleri "buluşlar" ancak bu "gerçek" ile ilgili bilgi sahibi olmalarına ve bu anlamdaki bilgilerini geliştirebilmelerine bağlı bulunmaktadır.
Bu “gerçekler” konu ile ilgili bazı Ayetlerde yer almaktadır.
Şerefli Arş'ın sahibidir. (27/15), (85/15)
Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız. (34/16), (50/16)
De ki: “Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.” (39/158), (7/158)
Sana vahyettiğimiz kitap, kendinden öncekini doğrulayıcı olarak gelen gerçektir. Allah, kullarının haberdardır, görendir. (43/31), (35/31)
“Büyük Arş'ın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur.” (48/26), (27/26)
Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir. (50/1), (17/1)
Şüphesiz Rabbin, onların her birinin amellerinin karşılığını onlara tam olarak verecektir, çünkü Rabbin, onların yapmakta olduklarından haberdardır. (52/111), (11/111)
O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! aşırı da gitmeyin çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir. (52/112), (11/112)
Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek bir kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Unutulmasın ki, Allah her şeyi bilen ve görendir. (57/28), (31/28)
Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a mahsustur. (58/1), (34/1)
Dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi Allah, kavuşma günüyle korkutmak için kullarından dilediğine iradesiyle ilgili vahyi indirir. (60/15), (40/15)
Allah, adaletle hükmeder, O'nu bırakıp taptıkları ise, hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz Allah, hakkıyla işiten ve görendir. (60/20), (40/20)
Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri hakkında münakaşa edenler var ya, hiç şüphe yok ki, onların kalplerinde, asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevesinden başka bir şey yoktur. Sen Allah'a sığın, kuşkusuz O, işiten ve görendir. (60/56), (40/56)
O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da eşler yaratmıştır, bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. Allah'ın benzeri hiçbir şey yoktur, O işitendir, görendir. (62/11), (42/11)
Mutlak hakim ve hak olan Allah, çok yücedir, O'ndan başka tanrı yoktur, O, yüce Arş'ın sahibidir. (74/116), (23/116)
Allah her şeyi bilmektedir. (87/282), (2/282)
Allah, yaptıklarınızı görendir. (91/3), (60/3)
Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır. (92/35), (4/35)
Kim dünya mükâfatını isterse dünyanın da ahiretin de mükâfatı Allah katındadır. Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir. (92/134), (4/134)
Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir. (92/176), (4/176)
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (101/18), (59/18)
Böylece, çünkü Allah, geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar; şu da muhakkak ki Allah, hakkıyla işiten ve görendir. (103/61), (22/61)
Allah meleklerden de elçiler seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir. (103/75), (22/75)
Allah yaptıklarınızı görendir. (106/18), (49/18)
Sizi yaratan O'dur, böyle iken kiminiz kafir, kiminiz mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir. (108/2), (64/2)
Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih eder. (110/1), (62/1)
O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı görendir. (111/24), (48/24)
Yüz çevirirlerse de ki: “Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.” (113/129), (9/129)
Buna göre " bilim insanları" tarafından elde edilen bilgi birikimlerinin değerlendirilmesi ve titizlikle saklanarak gelecek nesillere aktarılması gerekmektedir. İşte o zaman Allah'ı tanımaya ve "İnsan Olmak" düzeyine ulaşmaya olanak sağlayacak "yeni ufuklar" insanlığın önünde belirecektir. Yüce Allah'ın "İnsanlardan" beklediği de onların böylece "İnsan Olmalarıdır."
Övme ve Övülme (Hamd), Sadece Allah'a Mahsustur
Yüce Allah, Ayetlerde "Ol!" olarak geçen ifadesi ile "Kendisini" ve "Yaratıcılığını" açıklamaktadır. Bu nedenle "Tek Yaratıcı Güç" ve "Alemlerin Rabbi" olarak sadece Kendisinin "Övgüye Layık" olduğunu bildirmektedir.
Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. (5/2), (1/2)
Ve şöyle de: “Hamd Allah'a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız . Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (48/93), (27/93)
Onların oradaki duası: "Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!". Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise "selam"dır. Onların dualarının sonu da şudur: “Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.” (51/10), (10/10)
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. Sonra kafir olanlar Rab'leri ile denk tutuyorlar. (55/1), (6/1)
Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. (55/45), (6/45)
Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a mahsustur. Ahirette de hamd Allah'na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır. (58/1), (34/1)
Yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni, oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır. (58/2), (34/2)
Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (65/36), (45/36)
Ki göklerde ve yerde hamd Allah'na mahsustur. (84/18), (30/18)
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk Allah'ındur, hamd Allah'nadır, O her şeye kadirdir. (108/1), (64/1)
Yaratılmışların kendilerinin yaratılmalarından ötürü teşekkür, övme ve övülmenin sadece onları yaratan Allah'a ait olduğu bir kere daha tekrarlanmaktadır. Buna göre her türlü yüceltmenin (Hamd); yalnızca "Evrenin" ve Evren "Ötesindeki" her şeyin, "Karanlıkların" ve "Aydınlığın" var edicisi, “Tek Yaratıcısı" ve "Tek Sahibi" olduğunu Ayetlerinde "Gösterdiği" gibi "Görüp" kabul ettikleri (Tanıdıkları) Allah'a yapılacağı, "Bütün İnsanlara" bildirilmektedir. Evren'de ne varsa hepsinin Allah'ı tesbih ettiği (Adını Andığı), bütün varlıkların (Mülk) Allah'ın olduğu ve her türlü övme ve övülmenin yalnızca (Hamd) her şeye "Kadir" olan Allah'a yapılacağına özellikle işaret edilmekte ve buna rağmen hala inanmayanların putları Allah'na denk tutmaya çalıştıkları belirtilmektedir.
Her türlü bilgeliğin ve "Gizli" sırların (hikmet) sahibi olan, yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni, oraya çıkanı bilen; esirgeyen bağışlayan Evren'in ve bütün "Alemlerin" Rabbi olan Allah'ı, "Her türlü Övme ve Övülme (Hamd) Alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" diyerek Yüceltmenin bu ortamdaki yaşam sonrasında "Ahirette" de devam edeceği, Cennet ortamında yaşamaya devam edeceklerin de Duaları ile Allah'ı aynı şekilde Yüceltecekleri bildirilmektedir. Ayette Allah'ın erişilemez nitelikleri arasında "yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni, oraya çıkanı bilen" ifadesinin de mecazen bütün "Yaratılış" olayını "özetlediği" anlaşılmaktadır.
Muhammed Esed ve Mustafa İslamoğlu tefsirlerinde bu yorumu teyit eden ifadeler bulunmaktadır.
"Bu tanım, hem maddî hem de manevî oluşumları kapsar: Toprak altında kaybolup sonra yeniden ortaya çıkan sular; tohumun bitkiye ve bitkinin de petrol ve kömüre dönüşmesi; toprak altında kalan eski yapıların ve uygarlıkların izleri ve bunların daha sonraki kuşakların bilinçlerinde ve bakışlarında yeniden canlanması; hayvan ve insan cesetlerinin yeni bir hayatın beslenme kaynakları haline gelmesi; topraktaki buharın göklere yükselmesi ve sonra yağmur, kar ve dolu olarak yeniden yere inmesi; insanların özlemleri, ümitleri ve ihtiraslarının zirvelere tırmanması ve ilahî vahyin insanların zihinlerine inmesi; böylece inancın ve düşüncenin yenilenmesi ve bununla birlikte yeni yapıların, yeteneklerin ve ümitlerin yeşermesi: kısacası, Allah'ın yaratma eylemini karakterize eden doğum, ölüm ve yeniden dirilmenin sonsuz biçimde tekrarlanması."
Sebe suresi | Sebe oku Sebe arapça türkçe (kuran.gen.tr)
“Maddi manevi uruç ve nüzul, Ref ve hubud, iniş ve çıkış, geliş ve gidiş, organik ve inorganik her türlü oluşum ve çözülüş, oluş ve bozuluş. Toprağa düşen bir çekirdek, çekirdeğin ağaca dönüşmesi, ağaçtan düşen bir meyve, meyvenin toprak olması, yeniden tohuma durması yeniden büyümesi ve bu müthiş dönüş, bu müthiş seremoni. İşte bu. Varlığın kendi içinde ki muhteşem dönüşümü ve bütün bunların sadece maddeden değil aynı zamanda manevi bir boyuta da sahip olması. İnen vahiy, çıkan ibadet. İnsandan yükselen dua, Allah’tan ona inen icabet çıkan can, inen ölüm. İşte bütün bu ilahi link, ve bu linkin sürekli, deveran etmesi. Aslında varlık nedir deseniz, iniş ve çıkıştır. Yükseliş ve iniştir. Dua ve vahiydir. İbadet ve nüzûldür. Çoğaltın gitsin derim. Bu manada varlık diyalogdur. Diyalog, yani mutlak varlığın mukayyet varlığa yönelmesi, Allah’ın mahlukata ve mahlukatın bu yönelişe cevap vermesidir.”
İslamoğlu Tef. Ders. SEBE’ SURESİ (01-21) (134) | KURAN MEAL TEFSİR (DERLEME) (wordpress.com)
Burada Allah'ın Evrenin ve "Bütün Alemlerin" Rabbi olduğu açıklanmaktadır. Bütün Alemler tanımı, Evrenin yaratıldığı Arş alemi (Ortamı) ve bunun dışında insanlara tam olarak açıklanmayan diğer ortamların da kapsamaktadır. Genel anlatım ile Kur’an’da "Gayb" olarak da geçmektedir. Allah tüm bu ortamların ve Gaybın Yaratıcısı, sahibi ve Allah'ıdır.