

İNSAN OLMAK
İNSAN OLMAK İÇİN BURADAYIZ
İNSANIN DÜNYA'YA GELİŞİ
KONU BAŞLIKLARI
İnsanların Dünyaya Geliş Nedeni
İnsanın Dünya Ortamında Ortaya Çıkması
İnsanın Dünyada Ortamındaki Beden Yapısı
Akıllı İnsanın Ortaya Çıkma “Zamanı"
Adem ve Havva’nın Dünyadaki Yaşamı İle İlgili Dini Yorumlar
İnsanların Dünyaya Geliş Nedeni
İnsanın ilk olarak Arş ortamında yaratıldığı " İnsanın İlk Yaratılışı" bölümünde açıklanmış bulunmaktadır. Buna göre Allah, daha önceden yaratmış olduğu tüm varlıklara (Meleklere ve Cinlere) insana itaat etmeleri yolunda bir emir vermiştir. Ancak şeytan Allah’ın ona verdiği “kısıtlı” yetkisini kullanarak kendini üstün görmüştür. Allah, yarattığı insana verdiği "Akıl" nedeniyle, insanın şeytan ile baş edebileceğini bildiğinden ona izin vermiş ve insanları bir şekilde akılları ile serbest bırakarak bu gerçeği akılları ile anlayabilmelerini istemiştir.
Ancak, şeytan "gerçek ortamda" ilk yaratılan insanlar olarak "Cennet" ortamında yaşamalarına izin verdiği Adem'i ve Havva'nın nefslerini etkileyerek kandırmayı başarmıştır. Bunun üzerine Şeytanın etkisinde kalarak "Akıllarını" kullanamadıkları için "Benliklerine" yenilip kendilerine verilen buyruğa karşı gelmelerine bağlı olarak "bedenlerine" oluşan değişiklikler nedeniyle cinsel farklılıklarının ortaya çıkması ve "Ayıp Yerlerinin" görünmesi üzerine Adem ve Eşi Havva’nın "Utanç ve Pişmanlık" duyarak Yüce Allah’tan af diledikleri belirtilmektedir. Yüce Allah, "Ruhundan" ve "Akıl" unsuru vererek yaratmış olduğu Adem ve eşini affettiğini fakat “Akıllarını” kullanarak onların aklını çelen Şeytan ile “mücadele etmeleri” ve ona “üstün” gelmeleri için Şeytan ile birbirlerine “Düşman” olarak onları Cennet ortamından çıkardığını ve "dünya ortamına" gönderildiklerini (indirilmeleri) bildirmektedir.
Dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (39/23), (7/23)
Allah: “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır” buyurdu. (39/24), (7/24)
"Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada çıkarılacaksınız" dedi. (39/25), (7/25)
Dedi ki: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin! Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.” (45/123), (20/123)
Biz: "Ey Adem! Sen ve eşin beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz" dedik. (87/35), (2/35)
Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları onları çıkardı. Bunun üzerine: "Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır" dedik. (87/36), (2/36)
Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler. (87/38), (2/38)
İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedi kalırlar.(87/39), (2/39)
Anlaşıldığına göre Adem ve eşi gerçek ortamda olduğuna benzer bir şekilde ve onlara lütfedilen "üstün niteliklere" sahip olarak bu Dünya Ortamına gönderilmiştir. Buna göre "İnsanların" kendisini "kandırmış" olan "Şeytan" ile mücadele ederek "doğru yola" ulaşmayı "Akıl Etmesi" için Şeytan ile birbirlerine "düşman" olarak bu Dünya ortamına gönderilmiş (İndirilmiş) olduğu, böylece bu ortamda Adem ile başlamak üzere tüm insanlar zamanı geldikçe yaşamlarını sürdürmelerinde ihtiyaç duyacakları her şeyin (geçim vasıtaları) önceden hazırlandığı anlaşılmaktadır. Bu açıklamalara göre "Akıllı İnsanların" bir süre kalarak "İlk Yaratıldıkları" gerçek ortamda Allah'a verdikleri ve Allah'ın tek yaratan olarak "İnsanların Rabbi" olduğuna dair olan sözlerini (Elest) hatırlayarak şeytan ile başa çıkmak ve "İnsan Olmak" için Dünya'ya (yeryüzüne) indirildiklerine işaret edilmektedir.
Bu nedenle "İnsanlardan", Dünya'da yerleşmeleri ve bu ortamda sorunsuz olarak yaşarken diğer yandan onlara verilen "Akıl" ile ve bu aklı kullanarak gerek bedensel gerekse ruhsal olarak gelişmeleri ve sonuçta şeytanın her türlü çelmelerine karşı koyarak Allah'ı tanımaları ve O'na teslim olarak secde etmeleri ve Dünyadaki diğer tüm işlemlerini de bu anlayış çerçevesinde yürütmeleri “Büyük Allah” tarafından beklenmektedir. Bu şekilde "İnsana" en güzel "biçim" ve "üstün nitelikler" verildiği bildirilmekte ve Ayetteki ifade ile "Ahsen-i Takvim" olarak tanımlanmaktadır.
Biz insanı en güzel biçimde yarattık. (28/4), (95/4)
Nitekim diğer Ayetlerde de Allah'ın "İradesinin", Akıl verdiği İnsanın "indirilmesinin" gerçekleşeceği “yer” olarak, Evren'in (göklerin ve yerin) yaratılması olduğu, bu “yaratılışın” insanın burada düşmanı olan "Şeytan" ile mücadelesini kazanarak Allah'ı tanıması ve Allah'a teslim olması ile ilgili bulunduğu bildirilmektedir. Bu nedenle bütün bu “yaratılışın” bir eğlence, oyun ve yaratılanların da oyuncu olmadığı "üzerinde düşünmeleri" için insanlara bildirilmektedir.
Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık. (64/38), (44/38)
Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık fakat onların çoğu bilmiyorlar. (64/39), (44/39)
Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular olarak yaratmadık. (73/16), (21/16)
İnsanın "İlk" Yaratılışı bölümünde açıklandığı gibi, Yüce Allah, "Gerçek Ortamda" ilk "Akıllı" insan olan Adem'i "Tek Can/Tek Nefs" olarak ve ondan da yanında huzur bulsun diye eşi Havva'yı yarattığına işaret ederek onları bir süre yaşamaları için Dünya ortamına indirdiğini (yeryüzünde yarattığını) bildirmekte fakat Adem ve Eşi Havva'nın gerçek ortamdan indirilmelerinin "süreci" ve nasıl gerçekleştirildiği belirtilmemektedir. Buna göre bu iki durumun bizim şu anda içinde bulunduğumuz ortama ait zaman ve diğer "fizik" kuralları ile açıklanması mümkün olmayan bir "zaman" sürecine ve "özel" etkileşimlere göre gerçekleştiği söylenebilir. Ancak Ayetlerdeki açıklamalardan "İnsanların" bir süre kalmak üzere indirilecekleri "yeryüzü" ortamının Adem ve Havva'nın "gerçek ortamdan" indirilmelerinin "Emredilmesi" sırasında esasen "hazırlanmış" olduğu varsayılabilir.
Günümüzde geçerli olan ve Evrenin ve Dünyanın geçmişi ile ilgili olarak yapılan araştırmalara dayandırılan "bilimsel" kurama göre Evren'in 13,8 Milyar ve Dünya'nın ise 4,5 Milyar yıl önce ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bu varsayım dikkate alındığında içinde bulunduğumuz ortama ait "zaman" ve diğer "fizik" kurallarına göre Evren'in ortaya çıkmasını sağlayan "Büyük Patlama" olayının (yaratılmasının) Adem ve Havva'nın "gerçek ortamdan indirilmelerinin” "Emredilmesi" sırasında başladığı, Adem ve Havva'nın yeryüzü ortamında ortaya çıkmasının ise, Büyük Patlamadan 9,3 Milyar yıl sonra Dünya ortamının ortaya çıkması sonrasındaki 4,5 Milyar süren yapısal değişim süreci kapsamında canlıların İlk olarak günümüzden 3 Milyon yıl kadar öncesinde "Sudan" yaratılmalarını izleyen ve halen devam etmekte olan değişim ve gelişim (Evrim) sürecinde ve yaklaşık olarak 10-15.000 yıl öncesinde gerçekleştiği söylenebilir.
Yapılan bilimsel araştırmalar ve çalışmalar sonucunda ulaşılan "bulgulara" rağmen, sınırsız sayıdaki "Madde Kütleleri" olarak Evrenin ortaya çıkışının, yapısının ve sürdürmekte olduğu "düzenin" nasıl gerçekleşmiş olabileceği halen tam olarak anlaşılamamış durumdadır. Bu nedenle Evrenin, Evrende yer alan Dünya ortamının ve Adem ve eşinin bu ortamda (yeryüzünde) ortaya çıkmaları (yaratılmaları) ile ilgili konularda ancak bazı varsayımlar ileri sürülebilmektedir.
Kur’an Ayetlerindeki açıklamalarda da Adem ve Havva'nın "Gerçek Ortamdan" çıkarılmalarından sonra bu Evren ortamında "Yaratılması" için, bildiğimiz ve kullanmakta olduğumuz zaman ölçülerine göre ne kadar bir sürenin geçtiği konusunda açık bir işaret bulunmamaktadır.
Bilimsel bulgularda Evren ortamının yaklaşık 13,8 Milyar yılda ve insanlık açısından en önemli olan Dünya ortamının da yaklaşık 4,5 Milyar Yıllık bir sürede oluştukları ileri sürülmektedir. Bu süreler, bize göre ne kadar "uzun" olursa olsunlar, "Arş" ortamının zaman ifadesi olan "Sonsuzluk" kavramı ile kıyaslandığında bir önem taşımamaktadır. Diğer bir ifade ile Yüce Allah'ın Adem ve Havva'nın yeryüzü ortamına indirilmesini "emrettiği" sırada Dünya (yeryüzü) ortamını da esasen onlar için "hazır" hale getirmiş ve onların bu ortamdaki “yaratılışları" için hazırlanması sürecini tamamlamış olabilir.
Bu durumda Allah tarafından Adem ve Havva'nın bu ortama gönderilmelerini takdir etmesi ile bunun gerçekleşmesi arasında şu anki bilgilerimize göre 13,8 Milyar yıl geçmiş olmaktadır. Başka bir ifade ile bu Evren ortamı ile bulunduğumuz bu Dünya ortamı ancak Allah’ın insanlığın buraya "İndirilmesi" kararına bağlı olarak oluşturulmuştur. Bu ortam için hesaplanan 13,8 Milyar yıllık süre bizim açımızdan "İnanılmaz Uzun" olmasına karşın, Gerçek Ortamın zaman kavramı olan "Sonsuzluk" karşısında ne kadar "Kısa" olabileceğini tahmin etmemiz imkânsız bulunmaktadır.
İnsanın Dünya Ortamında Ortaya Çıkması
Bilimsel araştırmalar, insanın bir “varlık” veya “beden” olarak Dünya ortamında ortaya çıkmasının Dünyada hayatın başlamasının ve genel olarak hayatın her an değişip gelişmesinin (evrimleşmesinin) sonuçlarından biri olduğunu göstermektedir. Bu konudaki bilimsel araştırmaların yapılması ve yeni kuramların geliştirilmesi aralıksız olarak devam etmektedir.
Öte yandan insanın ilk yaratılışı ve yeryüzü ortamında varlığının sürdürülmesi konularındaki Ayetler "topluca" ve birbirleri ile olan “ilişkileri” dikkate alınarak değerlendirildiklerinde insanın Dünya ortamında yaratılması, Allah’ın Gerçek Ortamda İlk yaratılmaları sırasında yaşadıkları “Cennet” ortamında "Şeytanın" onları "kandırması" ile “en güzel şeklide” oluşturduğu beden yapılarının “ayıp yerlerinin” görünmesi üzerine, Adem ve eşinin bu Dünya ortamında bir süre yaşamalarını (indirilmelerini) takdir etmesi, böylece Adem ve Havva’nın Gerçek Ortamda (Arş) Yüce Yaratan’ın lütfettiği “Üstün Nitelikler” olan “Ruhları” ve “Akıl” unsuru verilerek “en güzel şekilde yaratılmış” olan beden yapılarının “benzeri” olarak bu Dünya ortamında “ortaya çıkması” olarak özetlenebilir.
Bu durumda insanın bu Dünya ortamında ortaya çıkması, Allah’ın Ruhundan esinti olan “Ruhları” ve “Allah’ın “ezelde” lütfettiği “Akıl Unsuru” gibi “ayırıcı niteliklerini” bu Dünya ortamında ne zaman “kazandıkları” ile “doğrudan” ilgili bulunmaktadır. Zira şu anda Dünya ortamında yaşayan “İnsanlar” ancak bu ayırıcı ve “üstün” niteliklere sahip oldukları için Dünya ortamında "İlk Akıllı İnsanlar" olarak tanımlanmaktadır.
Tüm İnsanlara “Yek Yaratıcı Güç” olan Allah’ın “Son Uyarısı” olarak Hz.Muhammed aracılığı ile ulaştırılan Kur’an’daki ilgili bölümlerin Bilim insanları tarafından özenle incelenmesi halinde, “Akıllı İnsanın” bu ortamdaki geçmişi konusunda daha gerçekçi sonuçlara ulaşılacaktır.
Öte yandan Tevrat (Eski Ahit) ve İncil (Luka ve Matta) incelendiğinde ise, Adem ile İsa arası yaklaşık 4,000 yıl olduğu belirtilmekte ve Adem ile İsa arasındaki nesiller sayılmaktadır. Buna göre ilk insan (Adem) İsa'dan 4,000 yıl önce Dünyaya gelmiştir ve ondan türeyen nesil de kesin olarak bellidir ve bunlar tamamen kutsal kişilerdir. (Bu konuda “Adem ve Soyu” bölümünde bilgiler bulunmaktadır.)
Tevrat ve İncil’de yer alan tarihler, bilimsel bulgularda belirtilen gerçekler ile kesinlikle uyuşmamaktadır. Zira bilimsel bulgular bu kitaplarda belirtilenden çok daha önce "Zeki" insanların bulunduğunu göstermekte ve insanların sadece bu nesiller ile sınırlı olup sadece Urfa-Mezopotamya-Filistin-Sina ve Arap yarımadasında yaşadıkları şeklinde bir sonuç bu bulgular ile uyuşmamaktadır.
Buna göre, Tevrat'ın ve İncillerin bugün incelediğimiz nüshalarının asılları ile uyuşmadığı, nesiller arasındaki aktarımlarda tam anlaşılamayan konuların o zamana göre yeniden yazıldığı veya değiştirildiği sonucuna varılmaktadır.
Buna karşılık, belirtilen konularda Kur'an’ın ifadeleri, yukarıda da değinildiği üzere, bilimsel bulgular ile büyük ölçüde örtüşmektedir.
Yüce Allah Ayetinde bütün insanlara bu Dünya ortamında yararlandıkları incire, zeytine ve bulundukları çevre yapısının ihtişamına "yemin" ederek "İnsanı" en "güzel" biçimde yarattığını bildirmektedir.
İncire, zeytine, (28/1), (95/1)
Sina dağına, (28/2), (95/2)
Ve şu emin beldeye yemin ederim ki (28/3), (95/3)
Biz insanı en güzel biçimde yarattık. (28/4), (95/4)
Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. (28/5), (95/5)
Ayrıca "İnsanın İlk Yaratılışı" bölümünde ayrıntılı olarak bildirdiği gibi ilk olarak "Zatını" ifade eden "Arş" ortamında (Gerçek Ortam) yarattığını bildirdiği ilk insanı “aklını kullanmakta” zafiyet göstererek yaratılış amacının dışına çıkması nedeniyle "aşağıların aşağısına" indirdiğini bütün insanlara bir örnek olarak ve ders almaları için açıklamaktadır.
Buna göre İnsanların Dünyaya Geliş Nedeni bölümünde açıklandığı gibi, Allah’ı tanımak ve Şeytan ile yüzleşmek için “bir süre yaşamak” üzere yeryüzü (Dünya) ortamında yaşamaları emredilen tüm “Akıllı İnsanlara”, şayet “Akıllarını” kullanmakta zafiyet göstererek Şeytana tabi olmaları halinde, onların Cennet ortamından indirilmeleri gibi, yeniden diriltildiklerinde Kıyamet ortamında aşağılanacakları önemle hatırlatılmaktadır.
Görüldüğü gibi “İnsan” soyu bir süre bulunmak üzere Dünya ortamında bulunacak ve orada yaşayacaktır. Bu durumda “İnsanların” Evrende sadece Dünya ortamda ortaya çıktıkları ve bu ortamın "İnsanların" yeryüzünde bir süre yaşamaları için hazırlandığı anlaşılmaktadır.
Ayetlerde yer alan ifadelere göre, Allah'ın insanları Adem ve eşinin şeytanın telkinlerine kanarak yanlış yapmasından sonra Dünya'ya gönderilmelerini "emrettiğinde" Evren ve Dünyanın bizim algıladığımız anlamda fiziksel yapılanmasını gerçekleştirdiği, bu arada insanın aklını kullanarak “fikren” gelişmesine paralel olarak Yüce Yaratan'ı tanımasına ve algılamasına yardımcı olmak üzere Dünya'da bitkiler ve hayvanlar olarak tanımladığımız çok çeşitli canlı varlıkları “yarattığı” böylece Dünya ortamını buraya gelerek bir süre yaşayacak olan "İnsanlar" için hazırladığı sonucuna varılmaktadır.
Nitekim, bilimsel araştırmalar ile elde edilen veriler ışığında Dünya Ortamının yer aldığı "Samanyolu Galaksisinin" yaklaşık 4,5 Milyar yıl öncesinde oluştuğu, Dünyamızın da bu Galaksi oluşum sürecinde oluşumunu tamamladığı, yaklaşık günümüzden 3 Milyon yıl kadar önce ilk olarak Dünyanın çok büyük bir bölümünü kaplayan "Su" ortamında ilk "Canlı" hücrelerin oluşması ile Dünyada "Hayatın" başladığı, yaklaşık 2 Milyon yıl önce ilk "Memeli" türlerinin evrimleşerek sonuçta Allah'ın "Gerçek Ortamda" yaratmış olduğu Adem ve Havva bedenlerine "Benzer" bir şekil alan ve gelişen “zekaları” ile giderek becerileri artan "İnsansı" yapıların meydana geldikleri anlaşılmaktadır.
Dünyada Hayatın Başlangıcı ve Gelişme Süreci bölümünde açıklandığı gibi, Dünyanın ilk zamanlarında (4,5 Milyar Dünya Yılı) toz ve gaz bulutları halinde iken yaklaşık 650 Milyon yıl öncesinde bugünkü tüm kara parçalarının bir arada tek bir kara parçası şeklinde oluşmaya başladığı ve yaklaşık 250 Milyon yıl öncesinde “pangaea” olarak adlandırılan tek bir “süper kıta” meydana geldiği ifade edilmektedir.
Bu durumda 3,8 Milyar yıl öncesindeki hayatın ilk belirtilerinin ortaya çıkması ile 200 Milyon yıl öncesinde ilk sıcak kanlı memelilerin evrilmesine kadar olan “hayatın gelişim sürecinde” yer alan tüm gelişmelerin, 225 Milyon yıl öncesinde “süper kıta” olarak meydana gelen ve “pangaea” olarak adlandırılan “tek bir” kara parçası üzerinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Böylece tek bir kara parçasında başlayan hayat, daha sonraki dönemlerde kıtaların ayrılmaya başlaması ile bu gün yaşamakta olduğumuz “kıtalar” üzerinde devam etmektedir.
Bu durumda ilk çok hücrelilerin bu devasa kara parçasının "Su" ile teması olan herhangi bir yerinde örneğin bu günkü Avustralya veya Asya kıtasının yer aldığı bölgede de ortaya çıktığı ve bu devasa kara parçasının bütün su kenarlarında oluşmaya başlayan çok hücrelilerin zamanla gelişip evrimleşerek her yönden iç bölgelere doğru çoğalan ve çeşitlenen yapılar oluşturmuş olabileceği en “akılcı” bir açıklama olabilir.
Bu şekilde gelişen Yaşam formlarının ve yaklaşık olarak 20 milyon yıl önce oluşmaya başlayan ilk "Hominid" yapıların da (İnsansıların) değişen ve artık birbirlerinden ayrılmış olan her bir kara parçaları üzerinde gelişimlerini sürdürerek ortaya çıkmış olmaları bunların sadece Afrika da ortaya çıkmış olmalarına nazaran çok daha fazla mümkün bulunmaktadır.
Buna göre 20 milyon yıl öncesindeki kara parçaları üzerinde gelişmekte olan hominid yapılardan gelişen ilk insansı yapıların da 4 milyon yıl öncesindeki kara parçalarının “her birinde” 4 Milyon yıl önce ortaya çıkmış olmaları ve bu bölgelerde bulunmaları ihtimali çok daha fazladır ve bunların sadece Afrika bölgesinde gelişmiş olmaları ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.
https://www.britannica.com/place/Pangea/media/441211/172046
Nitekim yeni bir araştırmaya göre “İnsanların” 200 bin yıl önce Doğu Afrika'da "insanlığın beşiği" olarak tanımlanan tek bir noktadan dünyaya yayıldığı fikrinin artık geçerli olmadığı belirtilmektedir.
'İlk insanların ortaya çıkış hikayesini baştan yazmamız gerekecek' - BBC News Türkçe
Bu gelişmeler dikkate alındığında, bu Dünya (yeryüzü) ortamının "İnsanın" burada ortaya çıkmasını, yaşamasını ve gelişmesini sağlamak üzere "hazırlandığı" söylenebilir. Bu konuda Evrenin ve Dünyanın “İnsan” için hazırlanması bölümünde bilgi bulunmaktadır.
Ayetlerde Adem ve Havva’nın Yüce Allah’ın izni ile Cennet ortamında yaşarken "Akıllarını" kullanamadıkları için “Şeytana” uyarak kendilerine verilen “emire” karşı gelmeleri üzerine “ayıp yerlerinin” göründüğü, açıklanmaktadır.
Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. (39/22), (7/22)
Allah’ın bundan "Utanç ve Pişmanlık" duyarak af dileyen Adem ve Eşini affettiği, onları ve akıllarını çelen "Şeytan'ı" Cennet ortamından çıkardığın açıklanmaktadır. Böylece bu ilk insanların “ayıp yerleri” görünen beden yapıları ile ve buna sebep olan Şeytan ile “düşman” olarak yeryüzüne “indirildikleri” anlaşılmaktadır.
Allah: “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır” buyurdu. (39/24), (7/24)
Ayetlerdeki ifadelerden bu olayı izleyen gelişmeler şöyle özetlenebilir:
*Yüce Allah Cennet ortamından "çıkardığı" Adem ve Havva'nın "Üreme Organlarının" görünerek işlevsellik kazanması ile artık bundan sonra yaşayacakları “yeryüzü” ortamında "Cinsel Birleşme" yoluyla yeni "Akıllı İnsanlar" meydana getirmelerini takdir etmiş ve Adem ve Havva ve onlardan "çoğalacak" olan "Akıllı İnsanlar" için, "bir süreliğine" yaşamalarını sağlamak üzere, "Özel" koşullara sahip "Yeni" bir ortamı yani "Evreni" ve onun bünyesinde içinde yaşadığımız "Dünya" ortamını yaratmıştır.
*Allah bu süreçte, Dünya ortamında bir süre yaşamalarını takdir ettiği Adem ve Havva'nın bu ortam koşullarında Dünyaya getirdiği ve onlardan da Evren ve Dünya ortamı "sona erinceye" kadar "çoğalacak" bütün "Akıllı İnsanların" bu "Yeni Ortamda" kullanacakları bildiğimiz "Şekildeki" beden yapılarına anne rahminde dört aylık olduğunda "üflenecek" yani "indirilecek" olan "Ruhunun" bir "esintisi" niteliğindeki "İnsan Ruhlarını" da yaratmıştır.
*Allah ayrıca, "Kendi Ruhundan" bir "esinti” olan bu "İnsan Ruhlarına", Adem ve Havva'ya verdikleriyle "Aynı Nitelikte" olmak üzere, "Kendisinin Halifesi" olarak yeryüzündeki yaşam ve davranışlarında yararlanacakları bütün bilgiler (bütün isimler) öğretilmiş olarak "Akıl Yeteneğini" eklemiştir. Ancak Allah'ın verdiği izin" ile Şeytan tarafından İnsanları doğru yoldan ayıracak nitelikteki duygular da “İnsan Ruhuna” yüklenmiştir.
*Allah, Dünya zamanı olarak bilemeyeceğimiz bu aşamada, yaratmış olduğu Evren ve Dünya ortamı "sona erinceye" kadar Adem ve Havva'nın "zürriyeti" olarak "Takdir Ettiği" sayıda "çoğalacak" bütün "Akıllı İnsanların Ruhlarının" tamamını "Huzuruna" getirerek (Adem oğullarından onların bellerinden zürriyetlerini çıkararak) toplamıştır. Bu toplantı "Elest" olarak tanımlanmaktadır. Buna göre Allah, Adem ve Havva'nın Dünya ortamında "birleşmeleri" sonrasında bu Dünya ortamda ortaya çıkan ilk "Akıllı" insanlardan itibaren günümüze kadar geçen sürede yaşamış olan ve Evren ortamının sona ereceği zamana kadar yaşayacak olan bütün "Akıllı" insanlara ait olan "İnsan Ruhlarını" bu toplantıda "huzuruna" getirmiştir.
* Daha sonra bütün bu "İnsan Ruhlarına", yeryüzündeki yaşamlarının sona ermesi ile “Gerçek Ortama" geri döndürüldüklerinde "Bundan Habersizdik" şeklinde bahane ileri sürmemeleri için, "Ben Rabbiniz Değil miyim?" sorusunu yöneltmiştir.
Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim? “Evet şahit olduk” dediler. (39/172), (7/172)
*Böylece bu toplantıya katılan “İnsan Ruhları” Muhammed'in ruhunun önderliğinde ve hep birlikte "Beli" yani evet diyerek Allah'ın "Tek Yaratıcı" olduğunu ve "Tek İlah" olduğunu kabul ve tasdik etmişlerdir.
İnsanın en çok merak ettiği şeylerden birisi de bu ortamda "İnsan" şeklini nasıl aldığı olmuştur. Çeşitli bilim dallarında araştırma yapan "Akıllı" insanların elde ettikleri bilgilerin "Birleştirilmesi" suretiyle günümüzde oldukça tutarlı bir "Gelişim" kuramı üzerinde görüş birliğine ulaşıldığı bilinmektedir. Bu kuram çerçevesinde İnsanın bu ortamda "Ortaya Çıkması" ve yapısında meydana gelen değişim ve gelişimlerin ancak "Uzun" bir sürede "kayda değer" bir varlık haline dönüştüğü, elde edilen somut bulgulara dayanılarak açıklanmaktadır.
Nitekim Yüce Yaratan Ayetinde "İnsanın" henüz anılmaya değer bir şey olmadığı uzun bir sürenin geçtiğini, yani İnsanın anılmaya değer bir şey olabilmesi için uzun aşamalardan geçtiğini bildirmektedir.
İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? (98/1), (76/1)
Allah’ın gerçek ortamda Evrenin sona ereceği zamana kadar yeryüzünde yaşayacak olan "Akıllı" insanlara ait "İnsan Ruhlarının" tümünü "huzuruna" getirdiği (Elest Toplantısı) dikkate alındığında, söz konusu "Uzun" sürenin Evren ve Dünya ortamının "Yaratılmasından" çok daha önce başladığı ve “İnsan Olmanın” ilk aşamasının Allah’a verilen “Söz” ile başladığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda Adem ve Havva'nın bu Dünya ortamında “bedensel” olarak ortaya çıkmalarının ise, Adem ve Havva’nın “ayıp yerlerinin” görünmesi ile başladığı anlaşılmaktadır. Gerçekten Adem ve Havva'nın "ayıp yerlerinin" onların bu Dünya ortamında "Akıllı İnsanlar" olarak "ortaya çıkmalarına" ve "çoğalmalarına" olanak sağlanmak üzere "görünür" hale geldiği düşünülebilir. Çünkü Ayette Adem ve Havva'nın "ayıp yerlerinin" gerçek ortamda Şeytan'a uymaları sonucunda onlara “görünür” olduğu ifadesinden, Dünya ortamında başlayacak olan kısa süreli yaşamlarında bu ortam koşullarında çocuk sahibi olarak "çoğalmalarını" sağlamak üzere, bedenlerinin yapısal değişikliğe uğradığı varsayılabilir.
Ayetlerde, bilimsel bulgulara göre 13,8 Milyar yıl önce ortaya çıktığı hesaplanan göklerin ve yerin (Evrenin) Arş (Gerçek Ortam) ile "Uyumlu" hale getirildiği (istiva) belirtilmektedir. Bu durum, Dünya Ortamının yaklaşık 4.5 Milyar yıl önce oluşması (Yaratılması) ile buraya "bir süre" yaşamak üzere inecek olan "İnsanlar" için tüm "Çevresel" koşulların düzenlendiğini ve son olarak da burada yaşayacak "İnsan" soyunun bu ortamda "Kullanacağı" bedensel yapının da hazırlandığını ifade etmektedir. Buna göre Evrenin ve Dünya ortamının "Hazırlanması", Yüce Allah'ın takdiri ile bugüne kadar meydana gelmiş olan ve "Kıyamet" gününe kadar devam edecek olan her konudaki bütün gelişme ve değişimleri (Evrimleri) kapsamaktadır.
Bu yaklaşım sonucunda şu çok önemli sonuç ortaya çıkmaktadır: Tüm Evren ve bağlı olarak Dünya ortamı "İnsanlar" için yaratılmıştır. Zira "İnsanlar" bu muhteşem olguyu "Devamlı Olarak Gelişen Akılları " ile yorumlayacaklar ve sonuçta “Tek Yaratıcı Güç” olan Yüce Allah’ı kesin olarak "Tanıyacaklardır."
Gerçek Ortam koşullarına uygun olarak "Yaratılmış İnsanlar" olan Adem ve eşinin bu ortama "İndirilmeleri" konusunda bir kaç varsayım ileri sürülebilir:
1) Gerçek Ortamdaki yapıları Dünya ortamındaki “koşullara uyumlu” hale getirilerek bir çeşit "Işınlama" yoluyla ve sahip oldukları "Ruhsal Yapıları" ve bu yapıya eklenen "Akılları" ile, bugün “elektromanyetik” olarak tanımladığımız ve Kur’an Ayetlerinde de Allah’ın “Ol!” emri olarak belirtilen “olgu” sayesinde, Dünya ortamına gelmişlerdir.
Böylece ilk yaratıldıkları Gerçek Ortama uyumlu olan bedenlerinin bu ortamdaki "Yaşama" uyumlu hale dönüştürüldükleri ve Dünyadaki hayatın “su” dan başlamasından itibaren ortaya çıkan “canlılardan” evrimleşerek bu beden yapılarına (insanların bu günkü şekline) ulaşan diğer "İnsansı" bedenlerle birleşerek bu ortamda “Akıllı İnsanlar” olarak çoğaldıkları düşünülebilir.
2) Dünya Ortamında bu ortam koşullarına uygun olarak “topraktan” ve Gerçek Ortamda ilk yaratıldıkları yapılarına "Benzer" bir yapı ile "Yeniden Yaratılmışladır".
Buna göre, ilk yaratıldıkları Gerçek Ortama uyumlu olan bedenlerine ait "kök hücrelerinin" yeryüzünün “seçilen” bir bölgesinde yağan yağmur nedeniyle oluşan “çamur, balçık” haline dönüşen bir toprak alana, bugün “elektromanyetik” olarak tanımladığımız ve Kur’an Ayetlerinde de Allah’ın “Ol!” emri olarak belirtilen “olgu” sayesinde “indirildiği” ve "gerçek ortamdaki" ilk yaratılışlarında olduğu gibi, Allah'ın onlara lütfettiği "Ruhsal Yapıları" ve "Akılları" ile bu ortamda "erişkin beden yapıları ile "Yeniden Yaratıldıkları” varsayılabilir.
Böylece Dünyadaki Hayatın başlamasından itibaren gelişen varlıklardan evrimleşerek bu günkü "İnsan" beden yapısına (insanların bu günkü şekline) ulaşan diğer "İnsansı" bedenlerle birleşerek bu ortamda “Akıllı İnsanlar” olarak çoğaldıkları düşünülebilir.
3) Dünya Ortamında hayatın “su” dan başlamasından itibaren ortaya çıkan “canlılardan” evrimleşerek insanların bu günkü beden yapılarına ulaşan "İnsansı" yapılardan Dünya ortamına gelmişlerdir.
Bu durumda ilk yaratıldıkları gerçek ortama uyumlu olan bedenlerine ait "kök hücrelerinin" Dünya ortamında hazırlanmakta olan koşullar çerçevesinde gelişen ve değişimlere uğrayan "İnsansı" yapılardan "Seçilmiş" iki “Dişi” yapının “rahimlerine”, bugün “elektromanyetik” olarak tanımladığımız ve Kur’an Ayetlerinde de Allah’ın “Ol!” emri olarak belirtilen “olgu” sayesinde ve "gerçek ortamdaki" ilk yaratılışlarında olduğu gibi, Allah'ın onlara lütfettiği "Ruhsal Yapıları" ve "Akılları" ile “indirildikleri” söylenebilir.
Böylece Dünyadaki Hayatın başlamasından itibaren gelişen varlıklardan evrimleşerek bu günkü "İnsan" beden yapısına (insanların bu günkü şekline) ulaşan diğer "İnsansı" bedenlerle birleşerek bu ortamda “Akıllı İnsanlar” olarak çoğaldıkları düşünülebilir.
Ayrıca burada Adem ve eşinin Gerçek Ortamda yaratılan "Yapılarının", bu ortam koşullarına uyumlu olarak “ölümlü” hale gelmeleri nedeniyle yaşamları sona erdiğinde, bu ortamda bir süre yaşayan diğer tüm canlılarda olduğu gibi, bu ortamdaki toprakta bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki varsayımlardan hangisinin veya aslında “nasıl” gerçekleştiği konusunda Kur'an Ayetlerinde ip uçları bulunabilir. Bu nedenle bu konudaki Ayetlerin, belirtilen varsayımlar çerçevesinde değerlendirilerek bir kanıya ulaşılması mümkün olabilecektir.
Nitekim Ayetlerde, insanların Adem ve Eşi bu Dünya ortamında ortaya çıktıktan (Yaratıldıktan) sonra, "İkisinden bir çok erkek ve kadınların üretilmesi" ile çoğaldıklarına işaret edilmekte ve insanların bu Dünya ortamındaki çoğalmalarının da eşlerin birleşmeleri sonrasında anne karınlarında çeşitli aşamalardan geçerek bu ortamda ortaya çıktıkları (Yaratıldıkları) belirtilmektedir.
Sizi bir tek candan yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini yaratan O'dur. Eşi ile eşi hafif bir yük yüklendi, onu bir müddet taşıdı. (39/189), (7/189)
Allah sizi topraktan, sonra meniden yarattı, sonra sizi çiftler kıldı. O'nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır, şüphesiz bunlar, Allah'a kolaydır. (43/11), (35/11)
Allah sizi bir tek nefisten yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah'tır, mülk O'nundur, O'ndan başka tanrı yoktur; öyleyken nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? (59/6), (39/6)
O ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır. (75/7), (32/7)
Sonra onun zürriyetini, dayanıksız bir suyun özünden üretmiştir. (75/8), (32/8)
Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır, ne kadar az şükrediyorsunuz! (75/9), (32/9)
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. (92/1), (4/1)
Yüce Allah “İlk” olarak “İnsanların” gerçek ortamda tek bir “nefsten” veya “candan” yaratıldıklarını bildirmektedir. Ayrıca bu “İlk” yaratılışın "Çamurda" gerçekleştireceğini açıklamaktadır.
Rabbin meleklere demişti ki: “Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım.” (38/71), (38/71)
Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım." (54/28), (15/28)
Allah sizi bir tek nefsten yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. (59/6), (39/6)
Ayetlerde yer alan çamur, kupkuru bir çamur, şekillenmiş kara balçık ifadelerinden Gerçek Ortamda "Madde" olarak yorumlayabileceğimiz oluşumların da bulunduğu anlaşılmaktadır. Buna göre bizce nitelikleri asla bilinemeyecek olan "Arş" kapsamında, Yüce "Yaratıcı" tarafından özel “toprak yapısı” ve "Zaman" süreci bulunan “ortamların” yaratıldığını ve "İradesi" ile “takdir ettiği” her türlü "Yapıları" bu ortamlarda gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz.
Bu durumda İnsanın İlk yaratılışının “Gerçek Ortam” olarak tanımlayabildiğimiz (Arş) bünyesinde, özel bir “toprak” yapısına ve "Zaman" akışına sahip bulunan ve hayal etmemizin bile mümkün olamayacağı bir “ortamda” gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Böylece İlk olarak yaratıldıkları gerçek ortamda (Cennet) yaşamakta olan Adem ve Havva’nın oradan Allah’ın emretmesi ile “indirilmelerinin”, onlar ve sonraki tüm “Akıllı İnsanlar” için “hazırlanmış” olan yeryüzü (Dünya) toprağında meydana geldiği söylenebilir. Bu konuda “İnsanın İlk Yaratılışı” bölümünde bilgi bulunmaktadır.
Buna göre, Adem ve Havva’nın yeryüzünde (Dünya) ortaya çıkmalarının yukarıdaki varsayımlarda belirtilen ilk iki varsayımdan birisine göre gerçekleşmiş olduğunu söylemek, şu andaki bilgilerimiz çerçevesinde en uygun açıklama olacaktır. Zira Adem ve Havva’nın "Ruhsal Yapıları" ve bu yapıya eklenen "Akılları" ile Dünya ortamına “Gelmelerinin” veya Adem ve Havva’ya ait "kök hücrelerinin" "Ruhsal Yapıları" ve bu yapıya eklenen "Akılları" ile yeryüzünün “seçilen” bir bölgesinde yağan yağmur nedeniyle oluşan “çamur, balçık” haline dönüşen bir toprak alana “indirilerek” bu ortamda "Yeniden Yaratılmalarının”, bugün “elektromanyetik” olarak tanımladığımız ve Kur’an Ayetlerinde de Allah’ın “Ol!” emri olarak belirtilen “olgu” sayesinde gerçekleştiği varsayılabilir. (Allah’ın “Ol!” emri konusunda “Allah Her Şeyi Her An Yaratandır” bölümünde bilgi bulunmaktadır.)
Bu duruma göre Adem ve Havva'nın gerçek ortamdaki beden yapılarının Dünya ortamındaki “koşullara uyumlu” hale getirilerek bir çeşit "Işınlama" yoluyla veya toprağa indirilen "Kök Hücrelerinden" bünyelerine "Akıl ve Ruh" verilmiş beden yapılarının oluşması ile “yetişkin" birer "İnsan" olarak yeryüzünde ortaya çıktıkları, bu nedenle onların Dünya ortamındaki moleküler ve hücresel yapılarının da aslında Gerçek Ortamdaki “yapılaşmanın” bir "Benzeri" olduğu söylenebilir.
Nitekim İsa Peygamberin Dünya’ya gelişi ile ilgili Ayette de İsa Peygamberin durumunun Adem’in durumu gibi olduğu açıkça bildirilmektedir.
Allah nezdinde İsa'nın durumu Adem'in durumu gibidir, Allah onu topraktan yarattı, sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi. (89/59), (3/59)
Yapılan bu benzetmede İsa Peygambere ait “kök hücrelerinin”, Adem ve Havva’ya ait “kök hücrelerin” yeryüzündeki toprak (çamur, balçık) üzerine indirilmesine “benzer” şekilde, ancak toprak üzerine değil fakat Meryem’in rahmine “indirilmiş” olduğuna işaret edildiği anlaşılmaktadır. Bu konuda İsa Peygamber ile bölümde ayrıca bilgi bulunmaktadır.
Adem ve Havva’nın gerçek ortamdaki “bedenlerinin” veya “kök hücrelerinin” Dünya ortamına “indirilmesi” ile ilgili bu varsayımların, günümüzde yapılan bilimsel araştırma ve çalışmaların bir sonucu olarak insanların ulaştıkları teknik bilgi ve becerileri ile oluşturulan “elektromanyetik” olgudan yararlanarak "uzaktan" veri ve "madde" göndermeyi başarabildikleri gerçeği karşısında, “somut” olarak algılanabilir nitelikte bulunduğu ve “doğru” olabileceği söylenebilir. Zira Evren ortamının oluşmasından itibaren her türlü yapılaşmanın ortaya çıkmasının “elektromanyetik” olarak tanımladığımız “olgu” ve “zaman” ile bağlantılı olduğu bilinmektedir.
Nitekim, insanların şu anda sahip olduğu ve “gerçek ortamda” yaratılışları sırasında kendisine “öğretildiği” Ayetlerde bildirilen “bütün isimlerin” henüz “çok az” bir düzeyini anlayabilmiş olmalarına rağmen “3D” yazıcıları bularak madde varlıkların benzerini üretebildikleri veya yer değiştirmelerini gerçekleştirdikleri düşünüldüğünde, insanın bu ortamda ortaya çıkması ile ilgili varsayımların Yüce Yaratan’ın “İlmi” açısından ne kadar kolay olduğu anlaşılabilir.
Böylece Ayetlerde açıklanan ve Allah’ın ilk “Akıllı İnsanlar” olarak yarattığı ve gerçek ortamda yaşamakta olan Adem ve Havva’nın, yeryüzüne gönderilmesi (indirilmesi) olayı gerçekleşmiş olmaktadır.
Bunun yanında Adem ve Havva’nın yeryüzü ortamında “çoğalmalarının” ise, yaklaşık olarak 2 Milyon yıldan beri Dünya ortamında evrim geçiren ve "İnsansı" olarak tanımlanan “yapılar” ile bağlantılı olabileceği söylenebilir. Nitekim “Homo Sapiens” olarak tanımlanan "İnsansı" yapıların son aşamasının yaklaşık 200.000 yıl öncesinde Dünya’nın her yerinde “evrim” geçirerek o bölgelerin özelliklerine göre son aşamasına ulaştıkları, böylece Dünya’nın her yerine dağıldıkları bugün bilimsel olarak tartışılmakta ve genellikle kabul görmektedir.
Homo Sapiens - Dünya Tarihi Ansiklopedisi (worldhistory.org)
Buna göre Adem ve eşinden önce bu Dünya ortamında görülen söz konusu “İnsansı” yapıların, Adem ve Havva’nın ve onlardan sonra bu ortamda yaşayacak olan tüm “Akıllı İnsanların” bu ortama en uygun bir "Yapıya" sahip beden yapıları ile ortaya çıkmalarını ve çoğalmalarını “sağlamak” üzere “hazırlanmış” olduğu düşünülebilir.
Zira Allah’ın Adem ve Havva’nın Dünya ortamına “indirilmelerini” hükmettiği sırada, “yeryüzünün her bölgesinde” o bölgenin koşullarına uygun olarak, geçirdikleri “evrim” sonucunda beden yapıları ve zeka düzeyleri Adem ve Havva’nın "Gerçek Ortamda" yaratılmış yapılarına "benzer" bir düzeye ulaşmış olan ve “Homo Sapiens” veya “Modern İnsan” olarak tanımlanan “İnsansı” yapılar yaşamaktadır.
Bu durumda söz konusu "İnsansı" canlıların bu ortamda hayatın başlangıcından itibaren geçirdikleri tüm alanlardaki değişim ve gelişimlerinin (Evrimleşmelerinin), bu Dünya ortamının burada "Belli Bir Süre" yaşayacak olan "Akıllı İnsanlar” için bu ortama en uygun bir yapının “Hazırlanması Aşamasını" ifade ettiğini varsayabiliriz.
Evrenin ortaya çıkmasından itibaren gelişim ve değişimler süregelmekte ve bu çerçevede Güneş sisteminin bir parçası olarak ortaya çıkan Dünya ortamında da devamlı bir gelişim ve değişim (evrimleşme) devam etmektedir. Ancak söz konusu “İnsansılar” bu Dünya ortamda “hayatın” başlangıcından itibaren yaşanan “evrimleşme” sürecinde, diğer tüm canlılar gibi bilinç ve kontrollerinin ötesinde "içgüdüsel" olarak çoğalma, göç etme, beslenme, korunma gibi faaliyetlerini sürdürmekle birlikte, zekâ düzeylerindeki değişimin farklı olması sonucunda, iç güdülerinin ötesinde çok kısa sayılabilecek bir süreçte çok önemli gelişmeler göstermişlerdir.
Böylece Bilim kaynaklarınca "Homo Sapiens" olarak sınıflandırılan "İnsansı" yapıların, bu ortamın çeşitli bölgelerinde çeşitli zamanlarda ortaya çıktıkları bölgenin koşullarına uyum sağlamak üzere, bedensel yapılarında, içgüdüsel davranışlarında ve korku, güven, sevinç, keder, konuşma gibi diğer konularda da "Farklı" gelişmeler gösterdikleri araştırmalarla ortaya çıkarılan resim, heykel el aletleri gibi "Kalıntılardan" anlaşılmaktadır.
Nitekim Avrupa'da 15.000 yıl öncesindeki buzul çağının sert koşulları karşısında “Modern İnsan” olarak tanımlanan Homo Sapienslerin zekice geliştirdikleri hayvan derilerinden elbise dikmek, mamut kemiklerinden barınak inşa etmek, buz tabakalarında yiyecek saklamak ve kullanışlı aletler yapmak gibi önceki “insansı” yapılarda olmayan yetenekler ve yöntemler sayesinde soğuk iklimle başa çıkmayı başardıkları, ayrıca dil, toplumsal faaliyet ve sanat konularında sağladıkları ilerlemelerle bu günkü “İnsanları” tanımlayan niteliklere yakın düzeylere ulaştıkları görülmektedir.,
“The winters of Ice Age Europe some 15,000 years ago were harsh, but modern human--Homo sapiens--had developed clever ways to cope with the cold. These residents of eastern Europe sewed clothes from animal hides and built sturdy shelters from mammoth bones. When food was abundant, they buried supplies in the permafrost--an ancient form of deep-freezing. Modern humans displayed a wide range of cultural and technological abilities not seen among our earlier hominid relatives. These new humans had developed true language and could make highly sophisticated tools. They created art and practiced elaborate rituals. Indeed, these hominids exhibited virtually the entire array of behaviors that characterize people today.”
Böylece Dünyanın çeşitli bölgelerinde “insansı” yapılardan evrimleşen “Homo Sapienslerin” bu ortama gönderilen "Akıllı İnsanlar” ile “kaynaşmaya” en uygun bir yapı olarak “Hazırlandıklarını” ve bu ortamda “İnsanın İlk Hali” olduklarını söylemek akılcı bir yaklaşım olmaktadır.
Burada Homo Sapienslerin evrimleştiği “Üst Yapıların” bazı bilimsel araştırmalarda belirtildiği gibi “Maymun” soyundan geldiği tezinin “kesin doğru” olarak kabul edilmemesi gerekmektedir. Zira süregelen çalışmalara göre söz konusu “Üst Yapılar” Hominoidea - insansı maymunlar ve Hominidae - büyük insansı maymunlar (hominidler) olarak tanımlanmakta ve İnsan ile birlikte goril, orangutan ve şempanzelerin “hominidlerden” evrimleştikleri belirtilmektedir. Bu durumda İnsan yapısının bazı benzerlikleri ileri sürerek mutlaka bir çeşit maymundan değil fakat ileride “İnsan” olarak ortaya çıkacak olan “insansı” bir yapıdan evrimleştiğini söylemek daha doğru olmamaktadır.
Bilindiği gibi Doğanın evrimleşmesi, her an oluşmakta olan sonsuz etkileşimlerin sonsuz sayıda unsuru sonsuz şekilde etkileyip mevcut yapılar üzerinde değişim ve gelişim oluşturarak Doğanın dengesi ile uyum içinde olmalarını sağlaması ve bu arada yeni yapıların oluşması ve ortaya çıkması olarak özetlenebilir. Buna göre, insan yapısının da diğer tüm “canlılar” gibi suda oluşan ilk örneklerinden ve bunların bulundukları yer ve diğer ortam unsurlarının etkisi altında bu Dünya ortamının su ile teması olan her yerinde çeşitli zaman ve oluşum farkları ile yapılanmaya başladığı düşünülebilir. Bu oluşumların ilk örnekleri olarak bulunan kalıntıların değerlendirilmesi sonucunda yaklaşık 2 milyon yıl öncesinden itibaren insana benzeyen yapıların ortaya çıktığı ve geçen zaman içerisinde bu yapının evrimleşerek en son 15.000 yıl kadar önceki bir zamanda bu günkü insan yapısına en yakın bir şekli aldığı (Homo Sapiens), dolayısı ile bu yapının da insan ve maymun yapılarını oluşturan "Üst" yapılardan evrimleştiği anlaşılmaktadır. Buna göre Evrimin ilk aşamalarında maymun yapısının oluşmasından önce insan benzeri yapının (İnsansı Üst Yapının) oluştuğu ve bu yapıdan da sonra maymun olarak tanıdığımız türlerin meydana geldiğini de söylemek mümkündür.
Öte yandan, Homo Sapienslerin Adem ve soyu ile kaynaşması sonrasında "RUH" ve "AKIL" unsurlarına kavuşmasından önceki tüm gelişmesi, şu anda görüp incelediğimiz tüm hayvan türlerinde olduğu gibi, "İç Güdü" olarak tanımlanan bir nevi "işletim sistemi" unsurunun etkisi ile mümkün olmuştur. Bu nedenle, insan benzeri yapının anladığımız anlamda insan niteliğini taşıyabilmesi ancak ona Allah tarafından yüklenen "Ruh ve Akıl" ile mümkün olmaktadır. İnsan yapısını diğer tüm canlı yapılardan ayıran en önemli ve en kesin husus bu ruh ve akıl unsurlarıdır. Aksi halde insan yapısı da bir cins hayvani yapı olmaktan ileri gitmez.
İşte insana bahsedilen ve onun "İnsan" olarak tanımlanmasını sağlayan bu unsurların insanlar tarafından fark edilmemesi, anlaşılmaması ve idrak edilmemesi sonucunda kibirlenen ve Allah tarafından bu akıl yeteneğine hitaben bildirilen hususlara uymayan insanlar, "İnsan Benzeri" olarak ve hayvan niteliğini aşamamış yapılar olarak tanımlanabilir. Bu tanımlama, Ayeti Kerime'de "İnsan şeklini andıran maymunlar" şeklinde yapılmakta ve insanlar Allah tarafından lütfedilen bu en değerli ve yüceltici unsurları anlamaya davet edilmekte, aksi halde maymundan farklı olamayacakları hatırlatılmaktadır.
Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara: “Aşağılık maymunlar olun!” dedik. (39/166), (7/166)
Ayette "Kıyamete" kadar olan süreçte yaşayacak olan insanın kendisine bahşedilen bu ayırıcı ve yüceltici unsurları anlamaması ve Allah'ı tanımaması halinde bu resimde betimlenen insan benzeri yapılara ve daha açık olarak maymunlara döneceği yani maymun yapısından bir farkı olmayacağı hatırlatılmaktadır. Buna karşılık insanın bu unsurları kullanıp Allah'ı tanıması ve Ona teslim olması onun giderek çok daha yetenekli ve olgun olmasını ve nihayet Allah'ın belirttiği gibi Allah'ın "Halifesi" olmasını yani "İnsan Olmak" düzeyine çıkmasını sağlayacaktır.
Görüldüğü gibi, daha önce Dünya Ortamında gelişmekte ve değişmekte olan (Evrim Geçiren) insansı yapılar ile Gerçek Ortamdan Dünya ortamına gönderilen Adem ve Eşinden ve daha sonra onlardan çoğalan "Akıllı İnsanlar" arasındaki en önemli ve asıl fark, Yüce Allah'ın insanlara "Akıl" unsurunu ve "Kendi Ruhunu" yüklemiş olmasıdır.
“Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!” (38/72), (38/72)
Irzını iffetle korumuş olan. Biz ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu cümle âlem için bir ibret kıldık. (73/91), (21/91)
İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de. Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti; o gönülden itaat edenlerdendi. (107/12), (66/12)
Kur'an Ayetlerinde "Allah'ın Ruhu" olarak belirtilen bu unsur, Gerçek Ortamda İlk İnsanlar olan Adem ve Eşinin Dünya Ortamına gönderilmesinin takdir edilmesinden sonra, bu Dünya ortamında yaşayacak olan tüm insanların Gerçek Ortamda yaratılan "Ruhlarını" ifade etmektedir. Nitekim Yüce Allah Ayetinde bu Dünya ortamında yaşayacak olan Tüm İnsanların "Zürriyetlerini" çıkardığını ve "Elest" olarak adlandırılan bir ortamda tamamını bir araya topladığını açıklamaktadır.
Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (Onlar da), “Evet (buna) şahit olduk” dediler. (39/172), (7/172)
Buna göre “Akıllı İnsanlar”, sonradan akıllarını kullanmakta farklı yollara ayrılıp "Yüce Yaratan" fikrini "İnkâr" etseler dahi, taşıdıkları Yüce Yaratan'a ait olan "Ruhun" ölünceye kadar bedenlerinde bulunduğu “gerçeğini” unutmamaları gerekmektedir. Çünkü buna hiçbir şekilde engel olamayacaklardır ve ölümleri sonrasında Gerçek Ortama (Ahirete) gittiklerinde de "Bundan Habersizdik" şeklinde mazeret bulamayacaklardır.
Öte yandan insanlar "Akıl yürütme” konusunda değişim ve gelişim göstererek kendilerine hediye edilen "Akıl" unsurunda da evrim geçirmişlerdir. Özellikle Konuşma, yazı, alet ve araç geliştirme gibi konularda “İnsansı” canlıların genel olarak "içgüdüsel" olarak geliştirdikleri faaliyetlerine göre çok farklı gelişim göstermişlerdir.
Buna göre, Yüce Allah gerçek ortamda (Topraktan-Balçıktan-Çamurdan) yaratmış olduğu "İnsanı" Şeytan karşısında duramaması nedeniyle bulundukları Gerçek Ortamdan uzaklaştırmayı takdir etmesi ile bu Evren ve Dünya ortamının yaratılıp hazırlanması evresinin başladığı, Adem ve Havva’nın yeryüzünde “ortaya çıkmasının” da, aynı zamanda “Modern İnsan” olarak ta tanımlanan “İnsansı” yapıların beden yapıları ve zekalarının Adem ve Havva’nın düzeyine ulaşması ile aynı dönemde gerçekleştiği en “akılcı” varsayım olarak düşünülebilir. Zira “insansı” yapıların "Gerçek Ortamda" yaratılmış olan Adem ve Havva’nın “zeka” düzeylerine ulaşması ile Dünya ortamının artık “Akıllı İnsanlar” için "tümüyle" hazır olduğu anlaşılmaktadır. Böylece o sırada yeryüzünün her bölgesinde bulunan “Modern İnsan” yapılarının, Adem ve Havva’nın soyu ile olan “birlikte” olmalarının sonucunda, Adem ve Havva’nın yaratılışlarında sahip oldukları ve İnsanları diğer tüm varlıklardan ayıran en kesin unsur olarak “Akıl” unsurunu kullanabilme yeteneğini kazandıkları söylenebilir.
Bu varsayımlara göre Adem ve eşi Havva’nın, "İnsan Ruhunu" ve son derecede hızlı gelişmeye açık olan "Akıl" cevherini (Unsurunu) taşıyan ilk "Akıllı İnsanlar" olarak bu ortamda ortaya çıkmışlar ve onların soyundan gelenler de bulundukları bölgelerde karşılaştıkları "İnsansı" canlılarla (Modern İnsan) "Birleşerek” yeni "Akıllı İnsanların" ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Bu durumda Adem ve eşinden olan çocukların zaman sürecinde söz konusu “Modern İnsan” yapıları ile, “Modern İnsan” yapılarının da kendi aralarında “birleşmeleri” sonrasında “Akıllı İnsanların” yeryüzünde çoğaldıkları anlaşılmaktadır.
Böylece çoğalmaya başlayan "Akıllı İnsanlar" bulundukları yerlerden yeni bölgelere dağılarak ve oralardaki "İnsansı" canlılarla birleşmelerini sürdürerek zamanla tüm Dünya ortamına "Yayılmışlardır". Bu şekildeki "İnsanlaşma" süreci halen devam etmektedir ve bu Dünya ortamında yaşayacak olan "Son İnsan" gelinceye kadar da devam edecektir. Buna göre günümüzde yaşayan tüm “Akıllı İnsanlar”, Adem ve Havva’nın soyu ile “Modern İnsan” yapılarının birlikteliklerini sonucu olarak bu çoğalmayı sürdürmektedirler.
Bu durumda "Akıllı İnsan" soyunun, Dünyada hayatın başlangıcından itibaren ortaya çıkan varlıklar arasında evrimleşerek yaşamakta olan "İnsansı" yapıların devamı olarak bu yeryüzünde yaşamaya başladığı varsayılabilir. Bu “kuramın” ulaşılacak yeni bilgilere ve ortaya atılacak yeni "Tezlere" göre çok daha “somut” bir şekilde kanıtlanabileceği söylenebilir.
Nitekim Ayetlerde “Akıllı İnsanların” gerçek ortamdaki “ilk yaratılışlarında” bir tek “nefs” olarak belirtilen Adem’den yaratıldıklarına işaret edilmekte ve yeryüzünde de ortaya çıkan tek bir “nefs” olan Adem’den çoğaldıkları açıklanmaktadır.
O, sizi bir tek nefisten yaratandır. (55/6), (98/6)
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. (92/1), (4/1)
Bütün bu gelişmeler aynı zamanda “yeryüzünün” Adem ve Havva'nın bir süre “bulunmaları” için hazırladığının önemli bir “kanıtı” olduğunu da göstermektedir.

İnsanın Dünyada Ortamındaki Beden Yapısı
İnsanın Dünya ortamındaki yaratılışı ile ilgili Ayetlerde bedensel olarak "İnsan" şeklinin ana rahminde geçirdiği aşamalar ile bunların aldığı zaman belirtilmekte, özellikle Allah'ın "yapıp yaratan" olduğuna, insanın "bir damla sudan" ve "çamurdan" yaratıldığına, ayrıca bu ortamdaki yaşantısının "geçici" bir süre ile kısıtlı ılduğu belirtilerek mutlaka öleceklerine ve ölümün ardından da mutlaka diriltileceklerine işaret edilmektedir. Ancak lütfettiği "akıl" unsurunu kullanamayanların bütün bu gerçekleri dikkate almamaları yüzünden yaratıcısına karşı "hasım" olduğu da hatırlatılmaktadır:
O, insanı bir damla sudan yarattı, fakat bakarsın ki Rabbine apaçık bir hasım oluvermiştir. (70/4), (16/4)
Andolsun biz insanı, çamurdan bir özden yarattık. (74/12), (23/12)
Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik. (74/13), (23/13)
Sonra nutfeyi alaka yaptık, peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere çevirdik, bu kemikleri etle kapladık, sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir. (74/14), (23/14)
Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz. (74/15), (23/15)
Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz. (74/16), (23/16)
O ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır. (75/7), (32/7)
Sonra onun zürriyetini, dayanıksız bir suyun özünden üretmiştir. (75/8), (32/8)
Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır, ne kadar az şükrediyorsunuz! (75/9), (32/9)
Sizi topraktan yaratması Allah'ın delillerindendir, sonra siz yayılan insanlar oluverdiniz. (84/20), (30/20)
Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak: Arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kadirdir. (84/50), (30/50)
Allah sizi topraktan, sonra meniden yarattı, sonra sizi çiftler kıldı.
Allah'ın bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır ne de doğurur.
Allah insanı, pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı. (97/14), (55/14)
Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan sonra uzuvları belirsiz, belirlenmiş canlı et parçasından yarattık ki size gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız, sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için. İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten iç açıcı bitkiler verir. (103/5), (22/5)
Çünkü Allah hakkın ta kendisidir; O, ölüleri diriltir, yine O, her şeye hakkıyla kadirdir. (103/6), (22/6)
Bu Ayetlerin İnsanın "İlk" yaratılışını açıklayan Ayetler ile birlikte düşünülmesi gerekmektedir. Zira bu Ayetlerde insanın "İlk" yaratılışının Melekler ile aynı "ortamlarda" gerçekleştiğine dair işaretler bulunmakta ve bunlara göre İnsanın ilk yaratılışının "Gerçek Ortamda" ve "topraktan, çamurdan" yaratıldığı açıkça bildirilmektedir.
Andolsun biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. (54/26), (15/26)
Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım." (54/28), (15/28)
"Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!" (54/29), (15/29)
“Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim” dedi. (54/33), (15/33)
İnsanın "Arş" ortamındaki "ilk" yaratılmasını bildiren bu Ayetlerde toprak, balçık, çamur gibi toprağın "su" ile etkileşimi ile oluşan durumlara işaret edilmektedir. Bu durumda Allah'ın "İnsan Yaratma" ile ilgili "iradesinin" oradaki ortamın yapısında da bulunan "toprak" üzerinde "Ol!" emri ile oluştuğu düşünülebilir. Buna göre insanların bir süre yaşamaları için "indirildikleri" bu Dünya Ortamının" toprak ve su gibi unsurlarının, aslında insanın ilk yaratıldığı Gerçek Ortamın yapısına "benzer" olduğu ve İnsanın "bir damla sudan" yaratıldığına işaret eden Ayetlerin de insanların bu Dünya ortamındaki "çoğalmalarını" açıkladığı anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalarla İnsanların bu ortamda anne rahminde "bir damla su" tarafından (meniden) başlatılan yaratılışının, ilk şeklini almasından sonra nutfe, alaka, parçacık et oluşması, parçacık etin kemiklere dönüşmesi, kemiklerin etle kaplanması ve "yaratılışların" sürdürülmesi ile "insan" şeklinin verilmesi gibi çeşitli "aşamalardan" geçerek tamamlandığına işaret edilmektedir. Bu anlamda, yeni bir "insanın" ortaya çıkmasına neden olan ve "bir damla su" olarak işaret edilen "meninin" ve meninin "etkilediği" yumurta yapısının insanların ilk yaratıldıkları gerçek ortamdakine benzer olan yeryüzündeki "toprak ve su" dan aldığı "besinlerden" oluşan "öz" niteliğindeki "unsurları" taşıdığı ve sonuçta bunların birleşmeleri sonucunda belirtilen aşamalardan geçerek yeni bir insan yapısının "Dünyaya Geldiği" anlaşılmaktadır.
Yüce Allah bu açıklamaları ile bizim bilebildiğimiz ve bilemediğimiz bütün "Ortamları" ve "Âlemleri" ve onlardaki her şeyin "en güzelini" yapıp yaratan olduğuna işaret ederek, "insanı" ilk başta "Kendi Ortamı" olan Gerçek Ortamda (Arş) çamurdan yarattığını, bu durumun Allah'ın kesin "delillerinden" olduğunu bir defa daha belirtmektedir. Daha sonra insanların "indirildikleri" bu Dünya ortamında dayanıksız bir suyun özünden üremelerini "takdir ettiğini", böylece insanların bu Dünya ortamında üreyerek "yayıldıklarını" bildirmektedir.
Allah ayrıca "En Yüce" olduğunu hatırlatmakta ve bu ortamdaki yaşam döngüsünün en önemli unsuru olan yağmurun (rahmet) merhametinin bir "eseri" olarak yeryüzündeki bütün bitki örtüsünü "ölümünden" sonra nasıl yeniden "dirilttiğine" dikkat çekmekte ve bütün insanların da Dünyaya gelip belli bir süre "yaşamalarından" bir zaman sonra "elbette" öleceklerini, sonra da "Kıyamet" gününde tekrar diriltileceklerini, bunlarda bir "şüphe" bulunmadığını kesin bir şekilde bildirmekte ve Allah'ın her şeyi gerçekleştirmeye gücünün bulunduğunu ve yettiğini (kadir olduğunu) hatırlatmaktadır.
Bu gerçeklerin anlaşılabilmesi açısından bütün insanlara Allah'ın Merhameti ve "Lütfu" ile gerçekleştirdiği her şeye (eserlerine) bu anlayışla ve görüp algıladığı "delillere" göre "bakarak" onlardan ilham ve ders almasını öğütlemektedir. Bir örnek olmak üzere yeryüzünde mevsimlere göre her an oluşan ve bu ortam sona erinceye kadar sürecek olan "yaşam döngülerine" işaret etmekte ve bunun gibi İnsanların da ölüm sonrasında yeniden diriltileceklerini kesin olarak bildirmekte ve gerçeklerin (hakkın) ta kendisi olduğunu, ölüleri dirilttiğini ve "Her Şeye Kadir" olduğunu önemle hatırlatmaktadır.
Ayetlerde İnsanların çoğalmalarını sağlayan işlemler ile olarak belirtilenler, Allah'ın "Yaratıcılığı" konusundaki "İlminin, Gücünün ve İradesinin" bir delili olmaktadır. İnsanlardan Akıllarını kullanarak bu "Gücün" yüceliğini ve ne kadar “erişilemez” olduğunu idrak etmeleri beklenmektedir. Bu şekilde yapılacak akıl yürütmeler, insanların kendi yaratılışındaki ve diğer tüm yaratılışlardaki "sırları" öğrenerek Allah'ın "İradesini ve Yüceliğini" anlamak ve böylece O'na inanmak ve O'na teslim olmak (İnsan Olmak) için önemli bir adım olmaktadır. Ancak, bu "yüceliği" ve "ihtişamı" akıl edemeyenler kendi benliğini "üstün" tutarak Ayetleri de ona göre yorumlamakta ve bu "gerçekleri" inkâr ederek bir anlamda "Yaratana" karşı "hasım" olmaktadırlar.
Ayetlerde önemli başka bir hususa da işaret edilmektedir. Buna göre bu ortamdaki tüm "Canlıların" yaşamına "İzin" verilmesi ve yaşam sürelerinin yani ömürlerinin ne kadar olacağı ve ayrıca bu ortamda yaşarken bu süreden yani ömründen "Azaltılmasının" veya ne kadar "Azaltılacağının" belirlenmesinin Allah'ın "takdirine" göre belirlendiği açıklanmaktadır. Ayrıca bütün bunların Yüce
Allah'ın "Kendi" katında "Bir Kitapta" bulunduğu belirtilmektedir.
Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır, şüphesiz bunlar, Allah'a kolaydır. (43/11), (35/11)
Diğer bazı Ayetlerde "Levhi Mahfuz" olarak adlandırılan be bizim bu ortamdaki bilgilerimiz ile algılayabilmemiz için "Kitap"olarak tanımlanan bu "Kayıt" işleminin niteliğinin bizce anlaşılması mümkün bulunmamaktadır. Sadece Allah tarafından burada "Kayıt Edilmiş" olan tüm işlerin belli bir "İlahi" düzen içinde ve "Bu Ortama Göre" zamanı geldiğinde "Görevlendirdiği Unsurlar" yani Cinler, Şeytanlar ve "Melekler" tarafından "Gerçekleştirildiği" anlaşılabilmektedir.
Bu anlamda Evren ve Dünya ortamındaki tüm "Canlıların" yaşamları da dahil tüm "Oluşumların" esasen bu Evrenin "Yaratılması" aşamasında başlayan ve halen süregelmekte olan ve Evrenin her yerinde "Aynen" geçerli olan adına "Fizik Kanunları" dediğimiz değişmeyen etki ve tepki zinciri bünyesinde gerçekleştiği düşünülmelidir. Zira her şeyin gerçekleşmesini sağlayan tüm bu etkileşimlerin Evrenin Başlaması da dahil olarak "Levhi Mahfuz" olarak tanımlanan ortamda Allah'ın "Takdiri" ile "Kayıt Edildiği" ve her şeyin buna göre yürütüldüğü bizlere açıklanmaktadır.
Yüce Allah, "Tasarladığı" ve burada yaşamaya başlamalarından önce "Hazırladığı" beden yapılarını bu Dünya ortamında bulunacakları belli bir sürede "Kullanacaklarını" açıklanmaktadır. İşte bu Beden Yapılarının, hazırlanmaları sürecinde diğer canlıların kullandıklarına benzer olarak, geçirdiği değişim ve gelişim (Evrim) aşamaları sonucunda son şeklini aldığı bilinmektedir. Bu beden yapısı insanların geçmişte ve halen kullanmakta olduğu ve gelecekte de bu ortamda bulundukları sürede kullanacakları beden yapıları olmaktadır.
Adem ve Havva'nın bu Dünya ortamında kullanmak üzere böylece içine girdikleri "dünya kalıbında" sahip oldukları unsurlar, önce Allah'ın Ruhundan üflenen "Ruh" olmak üzere "Akıl" ve Ruhun bu ortamdaki tezahürlerini oluşturan soyut hisler olarak sayılabilir. Bu hislerin tümü "Gönül" olarak tanımlanabilir.
Buna göre Allah, yeryüzünde belli bir süre yaşamalarını takdir ettiği "Akıllı İnsanların" önce Gerçek Ortamda "Ruhlarını" yarattığını, bu yapılara "İnsan Olmak" ile ilgili olarak "Kendi Ruhundan" Sevgi, Merhamet, Şefkat, Haz, Sabır, Acıma, Tahammül, Ahlak, Utanma gibi hisleri ve duyguları eklediğini "İnsanların Yaratılışı" konusundaki Ayetlerde açıklamaktadır. Bu anlamda insanların "Eşler" olarak yaratılmış olmaları yanında aralarında sevgi ve merhamet duygularının bulunmasının üzerinde iyice düşünmeleri halinde bunların Allah'ın "Delillerinden" olduğunu anlayabileceklerine işaret edilmektedir.
Kaynaşmanız için size kendinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de Allah'ın delillerindendir, doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır. (84/21), (30/21)
Ayrıca bütün yaratılışları "Sevgi" ve "Merhamet" ile gerçekleştirmiş olduğunu da bu Ayetlerden anlaşılmaktadır. Sevgi ve merhamet hisleri özellikle hayvanların kendi türleri ile ilgili davranışlarında bir içgüdü şeklinde gözlenebilmektedir.
İlk "İnsan" olarak bu dünyada yaratılan Âdem'in ve eşinin bu Dünya ortamında yaşamaya başlamalarından önce hazırlanan ve "Önceki İnsan" olarak nitelendirebileceğimiz yaratılmışların (Hominid-İnsansı) bünyelerine, bir nevi bilgisayarlardaki işletim sistemi gibi bir özellik taşıyan ve "içgüdü" olarak tanımlanan unsurun, ortama uyum sağlamak, üremek ve birlikte hareket etmek gibi davranışlarında etkili olmak ve "Yönetmek" üzere, yerleştirildiği anlaşılmaktadır. Buna göre, bu ortamda yaşamak üzere gönderilen İnsanın, bunların (içgüdülerinin) yanında "Ruh Yapısına" sahip olduğu ve bu ruh yapısında Allah'ın "Ruhundan" birer "Esini" olarak bazı özel ve ayırıcı unsurları taşıdığı ve böylece "İnsan" olarak tanımlandığı açıklanmaktadır.
Tüm bu unsurlar, bu dünyaya göre maddesel yapıyı oluşturan "Vücut" olarak adlandırılan Dünyadaki Yaşam Kalıbı içerisinde insanın bu dünyadaki yaşam serüveninde yer almaktadır.
Bu dünyada İlk "İnsan" olarak yaratılan Âdem ve Havva’dan sonraki yaratılışların bildiğimiz anlamda bedensel bir "Üreme ve Çoğalma" olayına döndürüldüğü, ancak tüm bu işlemlerin de tamamen ve tartışmasız olarak Allah'ın kontrolü ve bilgisi dahilinde yürüdüğü bir gerçek olarak insanlara bildirilmektedir.
Biz sizi dayanıksız bir sudan yaratmadık mı? (33/20), (77/20)
İşte o suyu sağlam bir yere yerleştirdik. (33/21), (77/21)
Belli bir süreye kadar (33/22), (77/22)
Biz buna güç yetirmişizdir ve bizim gücümüz ne büyüktür! (33/23), (77/23)
Eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı), onu bir müddet taşıdı. (39/189), (7/189)
Sizi biz yarattık, tasdik etmeniz gerekmez mi? (46/57), (56/57)
Söyleyin öyleyse döktüğünüz meni nedir? (46/58), (56/58)
Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz? (46/59), (56/59)
Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. (59/6), (39/6)
O, insanı bir damla sudan yarattı, fakat bakarsın ki Rabbine apaçık bir hasım oluvermiştir. (70/4), (16/4)
Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. O mutlak güç ve hikmet sahibidir. (89/6), (3/6)
Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık. (98/2), (76/2)
İnsanlar, bu ortamda üremesinin nasıl gerçekleştiği konusunda bilgi sahibi olduktan sonra, tüm bu işlemlerin sanki kendisi tarafından yapılmakta olduğu düşüncesi ile bu bilgilerini gerekli gereksiz çok çeşitli şekillerde kullanarak "Yaratıcılık" ile ilgili asılsız görüş ve düşüncelere sahip olmuşlardır. Allah bu durumun insanlara verdiği "Kendisini" tanıyıp teslim olmaları olarak özetlenebilecek "Görevini" unutarak "Kendisine" yaratıcılık konusunda "hasımlık" düzeyine çıkan anlayışlara sahip olduklarını gösterdiğini tüm insanların dikkatlerine getirmektedir.
İnsanın, Anne Rahminde oluşumu sırasında şekilden şekle girerek sonuçta insan şeklini alması ancak ve yalnız "Tek" olan ve "Mutlak Güç ve Hikmet (Bilgi)" sahibi olan Allah'ın "İlmi" ile oluşturduğu her an yaratmakta olmasını sağlaya değişmez Kanun'ları çerçevesinde mümkün olabilmektedir. İnsanların yaptıkları araştırmalarda ulaştıkları sonuçlar onlar için birer "Buluş" olmakla birlikte, esasen yürümekte olan "Allah Kanunları" çerçevesinde meydana gelmektedir. Bu husus daima hatırda tutulmalıdır.
Özet olarak “Akıllı İnsanın” beden yapısı, diğer bütün bölümlerde ayrıntılı olarak belirtilen nitelikleri ile birlikte düşünüldüğünde İnsan açısından özel bir duruma da işaret etmek gerekmektedir. Bilindiği gibi insanın "Beden" yani madde yapısı yaklaşık 150 Milyar hücreden ve bu ortamdaki diğer tüm madde yapılarında olduğu gibi bu hücreleri meydana getiren sayısız Atom Altı Parçacıklardan oluşmaktadır. Buna göre insan bedenindeki Atom Altı Parçacıklar da devamlı olarak bir "Yüce ve Yüksek Bilinç" ile iletişim halinde olan ve bu "Bilince" tabi olan "enerjileri" ile hareket etmektedir. Ayrıca Akıllı İnsanların bünyelerinde, “Yüce Yaratan Muhteşem Güç” tarafından "Kendi Ruhundan" bir “esinti” halinde indirilen ve “Yaratılış” ile ilgili “gerçekler” olarak düşünebileceğimiz "Bütün İsimler" öğretilmiş olan bir "Ruh" taşımaktadır. Yüce Yaratan bu Ruh yanında "Kendisinin Halifesi" olarak tanımladığı "İnsana" ayrıca bir sınıra kadar Evrendeki tüm madde yapılarını "Kendisi Adına" etkilemek ve şekil vermek yetkisini verdiğini ve bütün bunları gerçekleştirmek için "Akıl" unsurunu yerleştirdiğini açıklamaktadır.
Görüldüğü gibi "Ruh", Bilinç" ve "Akıl" dışında insan da Evrendeki bir "Madde" olmaktadır. Bu durum, halen taşımakta olduğumuz bu "Beden" yapısının bu ortamda yaklaşık 2 Milyon yıldan beri gelişip değişerek evrimleşen ve yaklaşık 10-15 Bin yıl öncesinde Adem ve eşinden başlayan "Ruh ve Akıl" sahibi olan nesil ile bütünleşerek "Akıllı İnsanlar" olarak değişime uğrayan “İnsansı" madde yapılarının bir devamı olduğunu ve halen evrimleşme sürecinin bu doğrultuda devam ettiğini göstermektedir
Akıllı İnsanın Ortaya Çıkma “Zamanı”
Ayetlerde Yüce Allah’ın Adem ve Eşine "İnin" emrini verdiği ve böylece onların bu Evren ve Dünya ortamına gönderildikleri belirtilmekte fakat Adem ve Eşinin bu Dünya ortamında günümüzden ne kadar önce, nerede ve ne şekilde ortaya çıktığı konusunda bir açıklama bulunmamaktadır.
Allah: “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır” buyurdu. (39/24), (7/24)
"Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada çıkarılacaksınız" dedi. (39/25), (7/25)
Ancak Kur’an Ayetlerinde daima ve ısrarla insanlara "Akıl" verildiğine işaret edilmektedir. Buna göre gerçek ortamdaki yaratılışlarında bünyelerine Allah’ın “Ruhu” ve “Akıl” unsuru yerleştirilmiş olan Adem ve Havva’nın bu nitelikleri ile yeryüzüne indirildikleri dikkate alındığında, bu ortamdaki ilk "Akıllı İnsanlar" oldukları anlaşılmaktadır. Bu nedenle insanların "Akıllarını" ilk olarak ne zaman kullandıklarının belirlenmesi açısından bir tahmin yapılmasında, “Akıl” ile "Geliştirilen" konuların bu ortamda ilk defa ne zaman ortaya çıktıklarının bulunması önemli olmaktadır. Bu “zaman” gerçeğe en yakın olarak yeryüzünde geçmiş dönemlerden kalan kalıntıların yardımı ile tahmin edilebilecektir
Dünya ortamında "hayatın başlangıcından" itibaren " çeşitlenmeye başlayan "canlı" türlerinin gelişip değişime uğramaları (evrim geçirmeleri) sonucunda genel anlamda "insansı" canlı türünün son örneği olan ve "Homo Sapiens" veya “Modern İnsan” olarak adlandırılan yapıların bu ortamda yaşadıkları bilinmektedir. Günümüzde bu ortamda yaşayan "Akıllı İnsanların" ise, yeryüzünde ilk olarak Adem ve eşi Havva'nın ortaya çıkmaları ile burada yaşamaya başladıkları Kur'an Ayetlerindeki ifadelerden anlaşılmaktadır.
Buna göre Adem ve Eşinin yeryüzünde ortaya çıkmasından önceki zamanlarda şu anda hayvanlar arasında olduğu gibi, “insansı” canlılar arasında da özellikle üreme, korunma gibi iç güdüsel davranışların birbirlerine aktarılmasında, “zeka” düzeylerinin gelişmesi ile uyumlu olarak “çeşitli” iletişim yöntemlerinin bulunduğu, örneğin çeşitli sesleri taklit ederek ve el ve beden işaretleri ile iletişim kurdukları varsayılabilir.
Bu konudaki gelişimin doğal sesleri taklit etme, değiştirme, yoluyla ve içgüdüsel dürtülerle beden dili ve işaret yaparak gerçekleştiği bilim insanlarınca düşünülmektedir.
"I cannot doubt that language owes its origin to the imitation and modification, aided by signs and gestures, of various natural sounds, the voices of other animals, and man's own instinctive cries." — Charles Darwin, 1871. The Descent of Man, and Selection in Relation to Sex”
Origin of language - Wikipedia
İnsanın Dünya ortamında ortaya çıkması bölümünde açıklandığı gibi, Adem ve Havva’nın yeryüzünün bir yerinde yetişkin “Akıllı İnsan” olarak “topraktan” ortaya çıktıkları, böylece bu ortamda yaşamaya başlayan Adem ve Havva’nın ilk olarak birbirlerini “buldukları”, daha sonra kendi aralarında ayıp yerleri ile “birleşmeleri” sonucunda çocuk sahibi oldukları ve zamanla soylarından gelenlerin o sırada yeryüzünde yaşamakta olan ve 2 milyon yıldan beri geçirdikleri “evrim” sonucunda “Modern İnsan” olarak tanımlanan “İnsansı” yapılar ile de birleşerek bu ortamda “Akıllı İnsanlar” olarak hızla çoğaldıkları anlaşılmaktadır.
Bu varsayıma göre Adem ve Havva’nın yeryüzünde “ortaya çıktığı” zamanın yaklaşık olarak tahmin edilmesinde, halen bu ortamda yaşamakta olan “Akıllı İnsanların” tüm varlıklar ile “insanı” ayıran en kesin unsur olan “Akıl” unsurunu kullanabilme yeteneğini “ilk” olarak hangi konularda ve ne zaman “elde ettiklerinin” saptanması önem taşımaktadır. Zira “Aklın Kullanması” insanların sosyalleşmeleri ile ilgili aşamaların en erken ne zaman başlamış olduğu ile doğrudan ilgili bulunmaktadır.
Bu konuda ABD hükümeti web sitesinde yer alan ve Harvard Üniversitesi psikoloji bölümünün yayınladığı bir makalede insanların “kavramsal eşik” olarak, diğer insanlarla “dilleri” ile anlaşarak bu ortamın nedeninin anlaşılmasında tartışmak, iş birliği yapmak, bilgileri paylaşmak böylece en “üstün” düzeylere ulaşmak üzere, “akıl yürütmede” evrimleştiği belirtilmektedir.
Bu anlamda Adem ve Havva’nın yeryüzünde “ortaya çıktığı” zamanın belirlenmesinde, bilimsel araştırmalar ile insanların “Akıl Kullanarak” elde ettiği önemli aşamaların ve edindiği “yeteneklerin” en erken hangi tarihlerde gerçekleştiğinin dikkate alınarak bilimsel çalışmalarla ortaya çıkarılması ve ona göre bir tahmin yapılması doğru olacaktır
İlk Yazı (Tarihin Başlangıcı)
İnsanların yazı ile iletişim kurmaları konusunda ilk örneklerin günümüzden yaklaşık olarak 5.000 yıl öncesinde Mezopotamya bölgesinde “Sümer Yazıları” olarak ortaya çıktığı ve 10.000 yıl öncesine uzanan “tablet” üzerine işaretler olarak (çivi yazısı) bazı yazı örneklerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Where did writing first develop? | Britannica
http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_languages_by_first_written_accounts
İlk Konuşma
Bilimsel araştırmalar sonucunda İnsanın “Akıl Yürütmesinde” önemli bir unsur olarak “ilk konuşmasının” gerçekleştiği “muhtemel tarihlerin”, aynı zamanda Adem ve Havva’nın yeryüzünde ortaya çıktıkları “zamanı” belirlenmesinde diğer bir gösterge olduğu düşünülebilir.
Ayetlerde de insanların konuşma yetenekleri ile ilgili olabilecek bazı bilgiler bulunmaktadır. Örneğin Allah, Adem ve Havva'nın “Ruh Yapılarına” gerçek ortamda ilk yaratılışı sırasında "vahiy" olarak "Bütün İsimler" öğrettiğini bildirmektedir.
Allah Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: "Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin" dedi. (87/31), (2/31)
Buna göre “Bütün İsimler” arasında öncelikle kendi aralarındaki iletişimi gerçekleştirmek üzere "konuşma" ile ilgili "yeteneğin" bulunduğu ve böylece "huzur" içinde "Cennet'te" yaşamaya başlayan Adem ve Eşinin bu yeteneği kullanarak iletişim sağladıkları söylenebilir. Nitekim yaptıkları "yanlışlık" nedeniyle Allah'tan "af diledikleri" ve yeryüzü ortamında çocuk sahibi olacaklarını anladıklarında da Allah’a “kusursuz” çocuk vermesi için dua ettikleri Ayetlerde belirtilmektedir.
Dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (39/23), (7/23)
Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah'a: “Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız” diye dua ettiler. (39/189), (7/189)
Böylece Adem ve Eşinin bu Dünya ortamında "ortaya çıkmaları" sırasında “sözlü” iletişim yeteneğine sahip oldukları anlaşılmaktadır. Onların ve onlardan sonra bu ortamda öteden beri yaşamakta olan "insansılar" ile de "birleşerek" çoğalan "Akıllı" insanların, bu yeteneği o zaman ihtiyaç duydukları kadarı ile kullandıkları (konuşabildikleri), zamanla bu yeteneklerini geliştirdikleri ve belli bir "dil kullanımı" aşamasına ulaştıklarını düşünmek doğru olacaktır.
Bilimsel bulgulara göre insanların aralarındaki iletişimi sağladığı ilk “konuşma” dilinin yaklaşık olarak günümüzden 5.000 yıl öncesinde ortaya çıkan Sümerce olduğu açıklanmaktadır. Ayrıca 6.000 yıldan uzun bir geçmişe sahip olduğu ve ilk kayıtların 4.500-5.000 yıldan daha uzun bir süre önce ortaya çıktığı düşünülen Çincenin dünyanın konuşulan en eski dillerinden biri olduğu belirtilmektedir.
Sumerian language | History, Characteristics, & Facts | Britannica
Çince - Vikipedi (wikipedia.org)
Ateş Elde Edilmesi
Araştırmalar sonucunda bulunan "kanıtlardan" yeryüzünde hayatın başlamasından itibaren evrim geçirerek şekil alan "insansı" yapıların en az 1.500.000 yıl öncesinden beri "orman yangınları" gibi doğal ateşi kullanabildikleri ve gelişen "zekaları" oranında giderek ilerleme kaydettikleri anlaşılmaktadır. Buna karşılık oyma, sürtme, sürtünme, çakmak taşları kullanma gibi yollarla ateş elde etme yöntemlerini ancak günümüzden yaklaşık 9.000 yıl öncesindeki "taş devri" döneminde buldukları bilinmektedir.
Fire | Chemical Reactions, Heat Transfer & Safety | Britannica
Ateş - Vikipedi (wikipedia.org)
Bu durumda çok uzun zamandan beri ateş ile yaşayan "İnsansı" yapıların "akıllarını" kullanmaya başlamaları ile ateşi elde etmeyi düşünerek belli yöntemler geliştirmelerinin son 9-10.000 yıl içerisinde gerçekleştiği görülmektedir.
İlk Alet Kullanımı
Bilim insanları tarafından yaklaşık olarak 2.6-3 Milyon yıl öncesi olan "Taş Devrine" ait araştırmalar sonucunda, ilk "insansı" canlılar tarafından kullanıldıkları düşünülen şekil verilmiş "taşlara" rastlandığı açıklanmıştır.
“The Stone Age, whose origin coincides with the discovery of the oldest known stone tools, which have been dated to some 3.3 million years ago, is usually divided into three separate periods—Paleolithic Period, Mesolithic Period, and Neolithic Period—based on the degree of sophistication in the fashioning and use of tools.”
Stone Age | Definition, Tools, Periods, Peoples, Art, & Facts | Britannica
Bu nedenle o dönemlerde en erken gelişme aşamasında olan "İnsansı" canlıların bıraktıkları eser ve kalıntılardan, hayatta kalmak için yiyeceklerini sağlamak üzere "içgüdülerinin" etkisi ve "zekalarının" gelişmesi ile gerek bitkisel ve gerekse hayvani gıdaları "Yenebilir" hale getirmeleri için “Taştan" aletler yaptıkları ve kullandıkları, giderek beslenme, korunma gibi ana konularda “zekaları” ile bazı aletler geliştirdikleri görülmektedir.
Nitekim daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan "Akıllı İnsanlar” tarafından bu "İlk Aletlerin" giderek daha "Verimli" ve "Yararlı" olacak şekilde üretim ve eğlenme gibi konuları da kapsamak üzere “akıllarını kullanarak” geliştirildikleri ve "Toplumsal" amaçlara yönelik şekilde kullanıldıkları eski dönemlerle ilgili olarak yapılan araştırmalar ve elde edilen belge ve kanıtlardan anlaşılmaktadır.
Göbeklitepe kalıntılarında bulunan kireçtaşı platonun üzerinde en büyüğü 20 metre çapında, 5.5 metre yüksekliğinde ve 10 ton ağırlığında İnsan ve el figürleri oymalı 20 den fazla anıtsal yuvarlak yapıların, insanlarının henüz hayvanları evcilleştirmediği, metal aletler bir yana, çanak çömleğe bile sahip olmadığı bir dönemde inşa edilmiş oldukları ve en az 11.600 yıl öncesine ait oldukları,
Göbeklitepe'deki son keşifler ne anlama geliyor? - BBC News Türkçe
Göbeklitepe - Vikipedi (wikipedia.org)
Yaklaşık 11.500 yıl öncesinde tahıl yetiştirilmesinde “tarım aletlerinin” kullanıldığı,
http://www.ancient.eu/Agriculture/
Bugün insanların çok çeşitli üretim ve alet yapımında kullandıkları metallerin günümüzden yaklaşık olarak 10.000 yıl öncesinde “İnsanlar" tarafından keşfedildiği ve daha sonraları çeşitli madenlerden alet ve şeylerin ilk olarak “Ortadoğu” bölgesinde yapıldığı, kullanıldığı ve ticaretinin yapıldığı,
Trade in Ancient Mesopotamia - World History Encyclopedia
İlk “tekerleğin” 7.500 yıl öncesinde Mezopotamya bölgesinde bulunduğu, tekerleğin kullanılması ile ilk basit Kara Araçlarının 7.000-6.000 yıl önce kullanılmaya başlandığı,
The Invention and Development of the Wheel (thoughtco.com)
Encyclopedia of the Ancient World - Google Kitaplar
Endonezya takım adalarına ilk ulaşan “İnsansıların” Yaklaşık 800.000 yıl kadar önce “basit Sal” kullandıkları, bağlamalı demetlerden oluşan daha dayanıklı araçların “deniz taşıtı” olarak 12.000-7.000 yıl önce Arap yarımadası civarında ve geniş çaplı teknelerin ise Mısır ve Mezopotamya’da yaklaşık 5.000 yıl önce kullanıldıkları,
http://www.iro.umontreal.ca/~vaucher/History/Prehistoric_Craft/
http://www.historyworld.net/wrldhis/PlainTextHistories.asp?groupid=102&HistoryID=aa14>rack=pthc
Sanat Eserleri
Tarih Öncesi olarak tanımlanan yazının bulunmasından 60.000 yıl öncesine kadar uzanan dönemlerden kaldıkları hesaplanan ve “Mağara Sanatı” olarak tanımlanan Fransa, İspanya, İngiltere, Romanya, Rusya, Endonezya mağaralarında bulunan çeşitli çizimlerin ve 24-28.000 yıl öncesinde Avusturya’da bulunan Willendorf Figürleri gibi eserlerin insanların meydana getirdikleri “İlk Sanat Eserleri" oldukları düşünülebilir. Bu durum belirtilen dönemde yaşamış olan “insansı” varlıkların “zekalarının” devamlı olarak gelişmekte olduğunu ve günlük hayatları ile edindikleri izlenim ve deneyimlerini ifade etmeye çalıştıklarını göstermektedir.
Cave art | Definition, Characteristics, Images, & Facts | Britannica
Venus of Willendorf | Characteristics, Image, & Facts | Britannica
“Akıllı İnsanlar” olarak Adem ve Eşinin yeryüzünde ortaya çıkmasından sonraki dönemlerde bulunan “sanatsal” kalıntılar ise, insanların "Akıllarındaki" gelişmelerin, değişimlerin ve çeşitlenmelerin bu dönemde çok büyük aşama gösterdiğini kanıtlamaktadır.
“There is reasonable agreement that the Paleolithic ended with the beginning of the Holocene geologic and climatic era about 11,700 bc. It is also increasingly clear that a developmental bifurcation in man’s culture history took place at about this time.”
http://www.britannica.com/EBchecked/topic/567232/Stone-Age
Nitekim, daha yakın dönemlerde yapıldıkları bilinen sanat eserlerinin, “Akıllı İnsanların” akıllarını kullanmalarının gelişmesi ile, geçmiş dönemlere kıyasla çok kısa zamanda büyük aşamalar gösterdiğini kanıtlamaktadır. Bu konuda Stonehenge Anıtı (4-5.000 yıl öncesi), Mısır Piramitleri (5.000 yıl öncesi), Laos Dev Kaseleri (2.500 yıl öncesi), Nemrut Dağı Türkiye Dev Tanrı ve Kral Heykelleri (2.500 yıl öncesi) örnek olarak gösterilebilir.
Stonehenge - Vikipedi (wikipedia.org)
Mısır Piramitleri - Vikipedi (wikipedia.org)
Explore the Mysterious Stone Jars of Laos | Travel and Exploration | Discovery
https://www.bbc.com/turkce/vert-tra-38828687
Kıtalar Arası İnsan Dolaşımı
Bilim insanlarının önemli bir çoğunluğu tarafından önceki "Memelilerden" evrim geçirerek şimdiki insan yapısında en yakın biçimde gelişmiş olan “Homo Sapiens” veya “Modern İnsan” yapılarının yaklaşık 50.000-60.000 yıl önce Afrika'dan Dünya'ya "Yayıldıkları" belirtilmektedir. Ancak yeryüzünde kara parçalarının yapılaşmasında çağlar boyunca meydana gelen gelişmeler ile "İnsansı" yapıların “son” aşamasını oluşturan "Modern İnsan" yapılarının sadece Afrika'da değil, Dünya'nın her bölgesinde "Memeli" olarak tanımlanan yapılardan "Evrimleşmiş" olabileceği de çok sayıdaki bilim insanlarınca ileri sürülmektedir.
Bu varsayıma göre "Akıllı İnsanların” yeryüzünün “bir bölgesinde” ortaya çıkması sonrasında sadece Afrika'dan yayılanlarla değil, ancak Dünya'nın her bölgesinde "Evrimleşmiş" olan “Modern İnsan” yapıları ile karşılaştıkları ve bu yapılar ile "Kaynaşarak" yeryüzüne "Dağıldıklarını" ve artan bir ivme ile "Çoğaldıklarını" ifade etmek çok daha “akılcı” olmaktadır. Zira yeryüzünde şu anda bulunan bitki ve hayvanlardan oluşan tüm canlılar, hayatın ilk olarak “su” dan başlamasından itibaren yeryüzünün “her bölgesinde” gelişip değişime uğrayarak (evrim geçirerek) bugünkü duruma ulaşmış bulunmaktadır.
Nitekim yeryüzünün çeşitli bölgelerinde çok daha eski dönemlere ait “insansı” fosillerine rastlanmaktadır.
İnsansı yapı fosillerinin bulundukları yerler. Daireler 500.000-250.000 yıl öncesini, elmaslar 250.000-30.000 yıl öncesini göstermektedir.
Ayrıca bu konuda yayınlanan çeşitli makalelerde “Modern İnsan” olarak tanımlanan sınırlı sayıdaki “İnsansı” Afrikalıların (Homo Sapiens) yaklaşık 50.000-60.000 yıl önce yeryüzünün çeşitli bölgelerine dağıldıklarına işaret edilmekte, ayrıca daha önceki dönemlerde Orta Doğu veya Çin’e göç eden Afrikalıların o sırada esasen o bölgelerde eskiden beri yaşamakta olan “insansı” yapılarla kaynaştıkları ve daha sonraki göçlerle gelenlerle birleşerek soylarının sona erdiği belirtilmektedir.
“A group dispersed out of Africa maybe 50 to 60 thousand years ago, and then that group traveled around the world and eventually made it to all habitable places of the world. ”While earlier African emigres to the Middle East or China may have interbred with some of the more archaic hominids still living at that time, their lineage appears to have faded out or been overwhelmed by the later migration.” (Joshua Akey, who studies evolution of the human genome at Princeton University.)
An Evolutionary Timeline of Homo Sapiens | Smithsonian (smithsonianmag.com)
Migration Route of Modern Humans (Homo sapiens) : r/MapPorn (reddit.com)
Bu durumda Adem ve eşinin yeryüzünde ortaya çıktığı bölgede onların soylarından gelenlerin “öteden beri” orada bulunan “insansılar” ile karşılaştıkları ve onlarla birleşerek “Akıllı İnsanlar” olarak çoğaldıkları, daha sonra da “Akıllı İnsanların” yeryüzünün çeşitli kıtalarına göç ettikleri söylenebilir. Bu varsayıma göre yeryüzünün her bölgesinde “öteden beri” bulunan ve devamlı olarak evrim geçiren canlılar gibi “insansı” yapıların bulunduğu anlaşılmaktadır. Anca tüm insanlığın sadece Afrika’dan yeryüzüne yayıldığı tezini savunan bilim insanları bu görüşlerinde ısrar ederek yeryüzünün her bölgesinde “öteden beri” bulunan “insansı” yapıların Homo Sapiensler gibi ve onlardan çok daha önceki zamanlarda Afrika’dan yeryüzüne dağıldıklarını ileri sürmektedirler. Böyle bir varsayımın gerçekliğinin kabul edilmesi bilim açısından kabul edilemeyecek niteliktedir.
Örnek olarak bu varsayımın kabul edilmesi durumunda New Mexico- Clovis bölgesinde bulunan kalıntılardan “Clovis İnsanları” olarak anılan “Akıllı İnsanların” Amerika kıtasına ilk olarak günümüzden yaklaşık 13.000 yıl öncesinde Asya’dan Bering boğazı üzerinden geldikleri ve kıtanın güneyine Meksika’ya doğru yayıldıkları anlaşılmaktadır. Ancak California bölgesinde 1992 yılında bulunan ve halen soyu tükenmiş olan “fil” benzeri “mastodonları” avlayıp parçalamakta kullanılan taş aletlerin yaklaşık 130.000 yıl öncesine ait oldukları açıklanmaktadır. Buna göre “Homo Sapiens” lerin henüz Afrika’dan ayrılmamış oldukları dönemde esasen Amerika’nın bu bölgelerinde evrim geçiren “insansı” yapıların bulundukları anlaşılmaktadır. Bu durumda Homo Sapienslerden önceki dönemlerde Afrika’da “Hominid” olarak evrim geçirmekte olan “insansı” yapıların “Clovis İnsanları” olarak anılan “Akıllı İnsanlardan” çok daha önce bir şekilde Atlantik Okyanusunu geçerek Amerika kıtasına geldiklerinin kabul edilmesi gerekecektir.
The first humans in America may not have been Homo sapiens (economist.com)
Benzer şekilde Güney Amerika’da yürütülen arkeoloji araştırmalarda “Akıllı İnsanların” Amerika kıtasına ilk olarak günümüzden yaklaşık 13.000 yıl öncesinde gelmelerinden daha önceki dönemlerden beri evrim geçirerek “insansı” olarak tanımlayabileceğimiz yapıların bulunduğu açıklanmaktadır. Bu durumda “öteden beri” burada bulunan “insansı” yapılarının da o zamanki bilgi ve becerileri ile “Akıllı İnsanlardan” çok daha önce Güney Amerika kıtasına geldiklerinin kabul edilmesi gerekecektir.
Clovis People Not First Americans, Study Shows (nationalgeographic.com)
Clovis complex | Native American, Paleo-Indians, Prehistoric | Britannica
Buna göre Amerika kıtasına yaklaşık olarak 13.000 yıl önce ulaşan “Akıllı İnsanların” zamanla “öteden beri” orada bulunan söz konusu “insansı” yapılar ile “kaynaşarak” medeniyetler kurdukları böylece varlıklarını sürdürdükleri varsayımının daha mantıklı olduğu söylenebilir. Nitekim Güney Amerika’da çoğalan “Akıllı İnsanların”, yaklaşık 3-4.000 yıl önce Maya medeniyeti, 1.200-1.500 yılları arasında İnka imparatorluğu ve 1.400-1500 yıllarında Aztec İmparatorluğu olarak hüküm sürdükleri ortaya çıktığı, bilinmektedir.
Maya | People, Language, & Civilization | Britannica
Aztec - Empire, Tenochtitlan, Mexico | Britannica
İnka İmparatorluğu - Dünya Tarihi Ansiklopedisi (worldhistory.org)
Bir başka örnek olarak Çin’de bulunan fosillerden 1.7 Milyon yıl öncesinde “Yuanmou Adamı”, 700.000 yıl öncesinde “Pekin İnsanı”, 100.000 yıl öncesinde “Yeni Mağara Adamı” kalıntılarının bu bölgede bulundukları anlaşılmaktadır.
Formation of the Chinese Civilization - china.org.cn
Bu durumda gerçekleşen gelişmeler çerçevesinde yeryüzünde 10-15.000 yıl önce ortaya çıktığı düşünülen “Akıllı İnsanların” bu bölgeye yaklaşık olarak 10.000 yıl önce geldiklerinde burada bulunan ve “Yuanmou” adamından evrimleşen “insansılar” ile kaynaşarak, çene kemikleri, burun köprüleri ve ön dişlerinin yapılarında fazla bir değişikliğe uğramamış olan bugünkü çinli insan niteliklerini taşıyan “İnsan Irkını” oluşturdukları görülmektedir. Diğer bir deyimle 1.7 Milyon yıl öncesinde Afrika’dan buraya herhangi bir “hominid” yapının göç ettiğini söylemek doğru ve akılcı olmayacaktır. Zira, “öteden beri” yeryüzünün tüm bölgelerinde ve denizlerinde diğer her türlü bitki ve hayvanlarda olduğu gibi “insansı” yapıların da bu bölgede evrim geçirerek “burada” ortaya çıktıkları ve yaşamlarını sürdürdükleri anlaşılmaktadır
Öte yandan dünyanın neresinde olursa olsun ve ne kadar önceki zamana ait olursa olsun ortaya çıkarılan “hominid” kalıntıların bulundukları yerlere Afrika’dan geldikleri dışında hiçbir tezi kabul etmeyen bilim insanlarının, bütün bu “insansı” yapıların sadece Afrika’dan gelmiş olmaları halinde neden tümünün deri renklerinin “siyahi” olmadığını da bilimsel olarak açıklamaları gerekmektedir. Buna karşılık “insansı” yapıların yeryüzünün her bölgesinde “Su” ile başlayan “Hayat” zincirleme etkileşimine göre ortaya çıktıkları ve o bölgelerin niteliklerine ve koşullarına göre devamlı olarak evrim geçiren canlılar gibi değişim ve gelişime uğrayarak, derilerinin renkleri, görünüşlerindeki çeşitli belirleyici özelliklere sahip olarak (çekik gözler, iskelet yapıları gibi) ortaya çıktıkları ve o bölgelerde “öteden beri” bulundukları anlaşılmaktadır.
Nitekim Kur’an Ayetinde Yüce Yaratan insanların çeşitli renklerde ve lisanlarda yaratıldığını bildirmektedir.
Allah'ın delillerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır, şüphesiz bunda bilenler için dersler vardır. (84/22), (30/22)
Bu durumda Adem ve eşinin yeryüzünde ortaya çıktığı bölgede karşılaştıkları “öteden beri” orada bulunan “insansılarla” birleştiklerinde, daha sonraki süreçte de bu şekilde çoğalan “Akıllı İnsanların” yeryüzünün çeşitli kıtalarına göç ettiklerinde “öteden beri” orada bulunan ve derilerinin renkleri ve görünüşlerindeki çeşitli belirleyici özelliklere sahip olan “insansılar” ile birleşerek bu özellikleri taşıyan “Akıllı İnsanlar” olarak çoğaldıkları anlaşılmaktadır. Aksi takdirde bütün bu “insansı” yapıların sadece Afrika’dan geldikleri varsayılırsa, tümünün deri renklerinin de “siyahi” olması gerekirdi. Zira öteden beri Afrika’da yaşayan tüm “insansı” yapılar, sonradan Adem’in soyundan gelen “Akıllı İnsanlar” ile birleştiklerinde “siyahi” deri renkli olarak çoğalmaktadırlar. Gerçekten Afrika kökenli insanların derilerinin rengi halen siyahi olarak devam etmektedir. Aynı şekilde Adem’in soyundan gelen “Akıllı İnsanlar” yeryüzünün herhangi bir yerinde “öteden beri” orada bulunan ve derilerinin renkleri ve görünüşlerindeki çeşitli belirleyici özelliklere sahip olan “insansılar” ile birleştiklerinde de bu özellikleri yeni nesillerde devam etmektedir. Örneğin Amerika yerlileri, Asya yerlileri, Avusturalya yerlilerinin onların çok önceden evrimleşmiş olan “insansı” yapılarındaki özelliklerini “Akıllı İnsanlar” ile birleşmeleri sonrasında da “halen” korudukları görülmektedir.
Bu gerçekler her türlü yaşamın ve özellikle de “İnsan Türünün” sadece Afrika kıtasında başlayıp oradan yeryüzüne dağıldığı tezinin doğruluğunu tartışılır hale getirmektedir.
Dini İnanışlar
Yapılan araştırmalara göre ilk "Dini İnanışların" günümüzden yaklaşık olarak 10.000 yıl öncesindeki diliminde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
“The earliest evidence of religious beliefs has come to light at the mound of Çatal Hüyük, to the south of modern Konya. Here in four seasons of excavations (1961–65), James Mellaart discovered remains of a Neolithic village of mud-brick houses, many of which could be identified as shrines. They are dated by radiocarbon to about 6500–5800 bc (calculated with a half-life of 5,730 years). “
http://www.britannica.com/EBchecked/topic/22949/Anatolian-religion/68314/Prehistoric-periods
“Philosophical interest in religion may be said to have originated in the West with the ancient Greeks. (8000-6000 bc)”
http://www.britannica.com/EBchecked/topic/497132/philosophy-of-religion#toc280007
İnanç konusunda yapılan bir araştırmada şu anda en önde gelen 5 din olarak Hinduism, Budism, Musevilik, Hriistiyanlık ve Müslümanlık ile ilgili olarak özet açıklamalar yer almaktadır. Buna göre söz konusu inançların (Dinlerin) ortaya çıktıkları dönemler en çok 3.500 yıl öncesinden itibaren varlıklarını sürdürmektedir.
Önemli İnançlar Çıkış Dönemi (Yıl Önce)
Hinduizm 3.500
Musevilik 3.500
Budizm 2.600
Hristiyanlık 2.000
Müslümanlık 1.400
http://www.greatdreams.com/religin3.htm
Dünya ortamında ortaya çıkan ilk insanlar olan Adem ve eşinden itibaren yaşayan bütün insanlarda "inanç" konusundaki gelişmeler, bugün yaşayan tüm insanların "Herhangi Bir" inanışa sahip olduğunu göstermektedir. Bu durum tüm “Akıllı İnsanların” Yüce Yaratan'ın “Ruhunu” taşımakta olduğunu göstermektedir.
Yukarıdaki bölümlerde değinildiği gibi, "Yüce Yaratan" fikrini "İnkâr" etseler dahi unutulmaması gereken hususun taşıdıkları "Ruhun" Yüce Yaratan'a ait olduğu ve ölünceye kadar bedenlerinde bulunacağı "Gerçeğini" yanlış yorumlamalarından ve anlayamamış olmalarından kaynaklanmaktadır.
Bu durumda Adem'in ortaya çıkmasından sonra da varlıklarını sürdürmüş olsalar dahi, Yüce Allah'ı Ruhundan esinti taşımadıkları için “insansı” yapılara "İnsan" denilmesi mümkün olmayacaktır. Zira Adem ve eşinden olan insanların "insansı" yapılar ile birleşmeleri sonucunda Dünyaya gelen yeni “Akıllı İnsan” yapıları "Anne Karnında Yüce Allah'ın Ruhundan Esinti almış olmaları" nedeniyle "İnsan" olarak tanımlanabilecektir.
İnsanların akıl kullanmaları ile sağladıkları gelişmelerle ilgili olarak yukarıda belirtilen ve örneklerden görüleceği gibi, Adem ve Havva’nın yeryüzüne “İlk Akıllı İnsanlar” olarak “indirildikleri” dönem, günümüzden yaklaşık olarak 10-15.000 yıl öncesi olarak tahmin edilebilir.
Nitekim genetik ve fosil araştırmaları sonucunda da, “Homo Sapiens” veya “Modern İnsan” olarak tanımlanan “insansıların”, son 15.000-40.000 yıllık bir süreçte şu anda yaşayan “İnsan Türünü” veya “Akıllı İnsanları” oluşturduğu sonucuna varılmaktadır.
“15,000 to 40,000 Years Ago: Genetics and Fossils Show Homo sapiens Became the Only Surviving Human Species”
An Evolutionary Timeline of Homo Sapiens | Smithsonian (smithsonianmag.com)
Öte yandan, Dünya’nın yaratılışı ve Adem ve eşinin yeryüzü ortamında ortaya çıkma zamanı konusunda Eski Ahit’te (Tevrat) yer alan bazı bilgilere göre Adem’in yeryüzünün yaratılması ile aynı anda yeryüzünde ortaya çıktığı (yaratıldığı) açıklanmaktadır.
Eski ve Yeni Ahit olarak adlandırılan kutsal kitaplarda (Tevrat ve İncil’de), Adem sonrasındaki “peygamberler” ile ilgili olarak yer alan “tarihsel” bilgilere göre, Adem’in Dünya’nın “yaratıldığı” anda İsa Peygamberden yaklaşık olarak 5.554 yıl ve günümüzden de 7.578 yıl önce yeryüzünde ortaya çıktığı belirtilmektedir.
BibleChronologycharts:SeptuagintLXXvs.corruptedMasoreticMT
Musa - Vikipedi (wikipedia.org)
Davud - Vikipedi (wikipedia.org)
Bu durumda Tevrat ve İncil’e göre Adem ve eşinin “İlk Akıllı İnsanlar” olarak yeryüzünde ortaya çıkma zamanının, eski dönemlerden kalan kalıntılar, eserler ve belgelerin bilimsel olarak insanların “Akıl” kullanılmasına dayandırılarak yapılan araştırmalar sonucunda “İlk Akıllı İnsanlar” olarak Adem ve eşinin 10-15.000 yıl öncesinde ortaya çıkmış olabilecekleri “tahminine” göre daha kısa bir süre olduğu görülmektedir.
Bu şekildeki "İnsanlaşma" veya “Akıllı İnsan Olma” süreci halen devam etmektedir ve bu Dünya ortamında yaşayacak olan "Son İnsan" gelinceye kadar da devam edecektir.

