top of page
KONU BAŞLIKLARI
EVRENİN VE DÜNYANIN

Evrenin ve Dünyanın Yaratılma Nedeni 
                                                                                                         

Yüce Allah Evreni ve Evren’in en önemli “Unsuru” olarak Dünyanın yaratılma nedeninin “İnsanlar” olduğunu, diğer bir ifade ile yeryüzünün “İnsanlar İçin” yaratıldığını ve Evreni yaratırken dünyaya özel bir önem verdiğini ve ayrı bir özen gösterdiğini açıkça bildirmektedir. Nitekim Yüce Allah, Evren ve Dünya üzerinde insanların yararlanabilecekleri “bolca” faydalı şeylerin ve olanakların (nimetlerin) bulunduğunu, “Tek Yaratıcı Güç” olarak bunları meydana getirdiğini, Dünya ortamını da “insanlar” için yaşam alanı olarak (döşek ve tavan) düzenlediğini ve orada ne varsa hepsini “İnsanlar” için yaratıp insanların hizmetine verdiğini, çünkü insanlara çok şefkatli ve çok merhametli olduğunu bildirmektedir.

 

Allah'ın, göklerde ve yerdeki sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? yine de insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır. (57/20), (31/20)

O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir tavan yaptı. (87/22, 2/22)

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. (87/29), (2/29)

Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi, göğü de kendi izni olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. (103/65), (22/65)

 

Görüldüğü gibi Ayetlerde yer alan ifadeler, tüm Evren’in “İnsanların” emrine verilmiş olduğunu kesin bir şekilde açıklamaktadır. Bu nedenle Allah Ayetinde Evreni "boş yere" yaratmadığını ayrıca hatırlatmaktadır.

 

Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri biz boş yere yaratmadık, bu, inkâr edenlerin zannıdır; vay o inkâr edenlerin ateşteki haline! (38/27), (38/27)

 

Buna göre “yeryüzünün” insan için hazırlanmasında ilk aşamanın Evrenin Yaratılması” olduğu anlaşılmaktadır. Zira “hiçbir şey yok iken” toplu iğne kadar küçük bir boyuta “sıkıştırılmış yoğun bir kütlenin” patlaması sonrasında Evrenin ortaya çıktığını varsayan “Büyük Patlama” kuramına göre, Güneş Sisteminin günümüzden yaklaşık 9.3 Milyar yıl ve onun bir parçası olarak ta yeryüzünün yaklaşık 4.5 Milyar yıl öncesinde meydana geldiği açıklanmaktadır. Bu konuda “Evrenin ve Dünyanın Yaratılışı-Evrenin ve Dünyanın Yaratılma Nedeni” bölümünde ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.

 

Bu durumda Dünya ortamının “İnsan” için hazırlanmasının Evrenin ortaya çıkmasından sonra geçirdiği “aşamaların” sonucu olarak gerçekleştiği ve bir anlamda bu gerçekleşmenin insanların yaşamlarını sürdürdüğü bu ortam üzerindeki araştırma ve eylemlerine bağlı olarak halen devam ettiği anlaşılmaktadır.

 

Gerçekten günümüzde “Bilim İnsanları”, artan insan sayısındaki artışlar ve “insan yaşamının” daha konforlu olmasını sağlamak üzere geliştirilen uygulamalar yüzünden yeryüzünün olanakların “sürdürülebilirliği” ve “limitleri” konularında endişe duymaya başlamışlar ve çözüm seçenekleri üzerinde de araştırma yapmayı hızlandırmışlardır.

 

Ulaşılan bilgi düzeyi çerçevesinde bu konuda en köklü çözüm olarak Dünya benzeri “gezegenler” üzerinde araştırma yapılmaktadır. Bu konu şu andaki olanaklar karşısında henüz kesin ve uygulanabilir bir noktaya ulaşmamıştır. Ancak elde edilen bilgi birikimleri sayesinde bu tür bir çözümün yakın gelecekte mümkün olacağına dair “beklentiler” her an daha fazla güç kazanmaktadır. Bu araştırmalarda incelenen “gezegenlerde” insanların yaşamlarını sürdürmelerinde en önemli unsur olan “Su” konusu ilk sırada yer almaktadır.

Water found for first time on 'potentially habitable' planet (bbc.com)

 

Öte yandan bu durum yukarıda belirtilen Ayetlere göre esasen Yüce Yaratan tarafından insanlara “bir görev” olarak verildiğini de göstermektedir. Diğer bir deyimle Evrenin de insanların “hizmetinde” olduğu hatırlatılmaktadır.

DÜNYADA HAYATIN BAŞ

Dünyada Hayatın Başlangıcı ve Gelişme Süreci

                                                                                                                                                 KONU BAŞLIKLARI

 

Dünyanın “İnsan” için hazırlanmasının ilk aşamasının, içinde bulunduğumuz bu ortamda her türlü “canlı” varlıkların ortaya çıkması, diğer bir deyişle “hayatın başlaması” olduğu inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Dünyada hayatın başlangıcı konusunda bilim insanlarınca yapılan araştırmalara göre ilk mikroskobik hayat belirtilerinin yaklaşık 3.5 Milyar yıl öncesinde "kıyı şeritlerinde bulunan yumuşak kılcal çökeltilerde" oluştukları varsayılmaktadır. Bu belirtileri taşıdığı iddia edilen kaya parçasının Batı Avustralya Pilbara bölgesinde bulunduğu belirtilmektedir.

 

“A rock surface displaying “polygonal oscillation cracks” in the 3.48 billion years old Dresser Formation, Pilbara region, Western Australia. (Nora Noffke)”

http://news.discovery.com/earth/oceans/rare-life-dating-back-3-5-billion-years-found-131113.htm

 

Ayrıca yakın geçmişte yer bilimcilerin bilinen en eski fosillerden en az 300 milyon yıl daha eski "mikrobik oluşum halinde tortu yapılar" olarak tanımlanan izleri okyanus kayalıklarında keşfettikleri açıklanmaktadır.

http://news.discovery.com/earth/oceans/rare-life-dating-back-3-5-billion-years-found-131113.htm

 

Dünyamızdaki hayat sürecinin nasıl olduğu, yapılan bilimsel çalışmalarda önemli ölçüde görüş birliği sağlanarak belirlenmiş bulunmaktadır. Buna göre Dünyamızın ilk dönemlerinde en alt düzeyde hayat belirtilerinin sığ suların çekilmeleri ile oluşan bazı kimyasal reaksiyonlar sonucunda ortaya çıktığı varsayılmaktadır.

“When Earth first formed about 4.5 million years ago, it was volcanic-hot and battered by rains of large meteorites. Most scientists believe life began  shortly after the lethal impacts stopped, and the planet cooled enough to allow water to exist. Fossil evidence shows that primitive creatures, looking like today's bacteria, existed around 3.8-4 billion years ago.  On the young Earth, the construction may have taken place in shallow coastal ponds that periodically dried up. That would allow the necessary chemicals to concentrate on particles of moist clay, or to be trapped in bubbles of fat.”

http://www.hno.harvard.edu/gazette/1996/09.12/CreatingLifeina.html

 

Bu konudaki BBC belgeselinde Dünya'da hayatın okyanuslarda “fotosentez" olayı ile başladığı açıklanmaktadır.

How did life begin on Earth? Professor Brian Cox explains everything! ☀️🌱 BBC - YouTube

 

Bu bilgiler çerçevesinde Dünyada hayatın geçirdiği aşamaların yaklaşık olarak aşağıdaki şekilde geliştiği varsayılmaktadır.

3.8 (3.5) Milyar yıl önce; şu ana kadar yapılan en iyi tahmin olarak Dünyada hayatın başlaması.

1.5 Milyar yıl önce; ilk bitki, mantar ve hayvan oluşumlarının muhtemelen tek hücreli organizmalar şeklinde ortaya çıkması ve ayrı olarak evrim geçirmeleri.

900 Milyon yıl önce: ilk çok hücreli hayatın başlangıcı.

530 Milyon yıl önce: ilk omurgalı hayvanların görülmesi.            

440 Milyon yıl önce: yuvarlak yüzgeçli balıklar ile düz yüzgeçli balıkların ayrılması. Yuvarlak yüzgeçli balıkların karada ve suda yaşayan hayvanların, timsahların, kuşların ve memelilerin gelişmesini başlatması.   

397 Milyon yıl önce: ilk dört ayaklı hayvanların ortaya çıkması ve karada ve suda yaşayan hayvanların, timsahların, kuşların ve memelilerin yeryüzüne dağılmalarına neden olması.         

200 Milyon yıl önce: ilk sıcak kanlı memelilerin evrilmesi.           

130 Milyon yıl önce: ilk çiçekli bitkilerin başlaması, evrilmenin hız kazanması

105-85 Milyon yıl önce: memelilerin dört gruba ayrılması 1- laurasiatheres (balinalar, yarasalar ve köpekler), 2- euarchontoglires (maymunlar, kemirgenler ve benzerleri), 3- xenarthra (karıncayiyenler, kabuklular), 4- afrotheres (filler, borudişliler)

100 Milyon yıl önce: dinazorların ve çok büyük cüsseli hayvanların gelişmesi

9-6 Milyon yıl önce: İlk insansıların en yakın akrabaları olan şempanzelerden ayrılması.

https://www.newscientist.com/article/dn17453-timeline-the-evolution-of-life/ https://www2.palomar.edu/anthro/earlyprimates/early_2.htm

 

Bu bilgilerden "İnsanların" bu Dünya ortamında ortaya çıkmalarının "Alt Yapısını" oluşturan "İnsansı" yapıların geçmişte gelişme ve değişme gösteren ortak bir yapıdan bu günkü duruma geldiği ve bu gelişimin aşağıdaki gibi aşamalarda gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

 

First True Primates    (Tüm maymunların türediği memeli grubu)    55 Milyon Yıl Önce

Old World Monkeys   (Avrupa-Asya maymun grupları)                    36 Milyon Yıl Önce

New World Monkeys (Amerika kıtası maymun grupları)                  30 Milyon Yıl Önce

A Group of Monkeys  (Tüm maymun grupları)                                 14 Milyon Yıl Önce

Dryopithecus             (İnsanın ve diğer maymunların türediği yapı)   9 Milyon Yıl Önce

https://www.britannica.com/animal/Dryopithecus

 

İnsanın ve diğer maymunların türediği "Dryopithecus" grubu maymunların yaklaşık 8-9 Milyon yıl önce Kuzey Amerika, Avrupa, Asya, Kuzey ve Batı Afrika, Arap Yarımadası ve Çin bölgelerinde gelişim ve değişim gösterdikleri (evrim geçirdikleri) ve aşağıdaki şekilde isimlendirildikleri açıklanmaktadır.

 

Güneydoğu Asya, Kuzey ve Güney Amerika     Sahelanthropus tchadensis      6 Milyon Yıl Önce

Güney Amerika                                                  Ardipithecus ramidus                5 Milyon Yıl Önce

Güney Avrupa                                                    Australopithecus afarensis       4 Milyon Yıl Önce

Afrika                                                                 Australopithecus afficanus        3 Milyon Yıl Önce

                                                                          Homo habilis                             2 Milyon Yıl Önce

                                                                          Homo erectus                           1 Milyon Yıl Önce

                                                                          Homo heidelbergensis              500 bin Yıl Önce

                                                                          Homo neandertalensis              300 bin Yıl Önce

                                                                          Homo sapiens                           200 bin Yıl Önce

https://www.britannica.com/animal/Dryopithecus

 

Öte yandan bu kaynakta Dryopithecus maymun gruplarından sadece Afrika'ya giden Australopithecus afficanus grubundan Homonini (İnsansı) ve Gorillini şeklinde ikiye ayrılma (Evrilme) olduğu, Kuzey ve Güney Amerika, Avrupa ve Güney Asya gruplarından böyle bir ayrılmanın (Evrilme) olmadığı ve Dryopithecus cinsi Avrupa, Asya maymun grubunun Afrika Grubu maymunlar gibi değişim ve gelişim (Evrim) göstermediği belirtilmektedir.

 

Ancak neden diğer bölgelerdeki maymun gruplarından Afrika'dakine benzer bir evrimleşme olmadığı konusunda bilgi verilmemektedir. Yeryüzünün çeşitli bölgelerinde yaşayan "insanların" birbirlerinden çok "farklı" özelliklere sahip oldukları gerçeği karşısında yapılan açıklamaların, Dünyanın her yöresinde ayrı nitelikte "İnsansı" yapıların "sadece" Afrika maymun gruplarından evrimleştiği "gerçeğini" açıklayamadığı önemli bir “sorun” niteliğindedir ve düşündürücüdür. Çünkü, Dünyanın her yöresinde "İnsanların" çok çeşitli "renk" ve yapısal farklılık" gösterdikleri ve bu durumun "ilk atalarından" gelen "kalıtım" farklılıklarına bağlı olduğu yadsınamaz bir “gerçek” olarak önümüzde durmaktadır.

 

Nitekim Dünyanın ilk zamanlarında (4.5 Milyar Dünya Yılı) toz ve gaz bulutları halinde iken yaklaşık 650 Milyon yıl öncesinde bugünkü tüm kara parçalarının bir arada tek bir kara parçası şeklinde oluşmaya başladığı ve yaklaşık 250 Milyon yıl öncesinde “pangaea” olarak adlandırılan tek bir “süper kıta” meydana geldiği ifade edilmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu durumda 3,8 Milyar yıl öncesindeki hayatın ilk belirtilerinin ortaya çıkması ile kıtaların ayrılmaya başladığı 200 Milyon yıl öncesinde ilk sıcak kanlı memelilerin evrilmesine kadar olan “hayatın gelişim sürecinde” yer alan tüm gelişmelerin “tek bir” kara parçası üzerinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

 

Böylece “Dünyada Hayat”, Su'da başlayan ilk hayat belirtisinden itibaren bu tek kara parçası üzerinde gelişme ve çeşitlenme göstermiş olmaktadır. Buna göre tüm canlıların “çeşitlenerek” ortaya çıkması, bünyelerinde bulunan en küçük unsurlarındaki "bilinçli" enerjilerinin bu “tek” kara parçasının ve denizlerin çeşitli yerlerinde bulunmalarına göre karşılaştığı etkenlere “en uygun” fakat “farklı” tepkiler vermesi ile mümkün olmuştur. Tüm bu gelişme ve çeşitlenmede, canlı veya cansız olarak tanımladığımız şeylerin halen bilemediğimiz en küçük unsurunda bulunan "enerji" veya “öz yapı” tarafından algılanan etkiler için en uygun tepkiyi kararlaştırıp yürütmesi şeklinde meydana gelmektedir. İşte bu olaylar zinciri "yaratılış" olarak tanımlanmaktadır. Yaratılış bu ortamın sona ereceği zamana kadar bu ortamın “her yerinde” ve “her an” devam etmektedir.

 

Bu durum Kur'an Ayetlerinde açık bir şekilde belirtilmektedir.

 

İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır. (43/28), (35/28)

Allah'ın delillerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır, şüphesiz bunda bilenler için dersler vardır. (84/22), (30/22

Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.  (106/13), (49/13)

 

Bu nedenle Dünyanın hemen her tarafında yaklaşık olarak 9 Milyon yıl önce yayılmaya başlayan "Dryopithecus" maymun grubunun yaşadıkları yerlerde Afrika Grubu maymunlar gibi değişim ve gelişim (evrim) geçirerek Homonini (İnsansı) grupları oluşturduklarını, böylece o bölgelerin özelliklerini taşıyan çeşitli renklerde ve ayırıcı nitelikleri bulunan "insansı" yapıların ortaya çıktıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu varsayıma göre Avustralya yerlileri olan “Aborjinlerin” veya güney doğu Asya yerlileri olan ve "sarı ırk" olarak tanımlanan uzak doğu insanlarının “bulundukları yerlerde” kendi özgün niteliklerine göre gelişim ve değişimlerini sürdürdüklerini (evrimleştikleri) düşünmek çok daha “mantıklı” olmaktadır. 

 

Bilimsel çalışmalar sonucunda ulaşılan bu bilgilerden İnsanın ve diğer maymunların türediği "Dryopithecus" grubu maymunların “İnsansı” yapıları oluşturmasını sağlayan gelişme sürecinin “uzun bir zaman” aldığı anlaşılmaktadır. Bu bilgilere göre, Dünyada hayatın başlamasını izleyen “çok uzun” bir zaman sürecinde meydana gelen tüm gelişme ve “evrimleşmeler” sonucunda “insansı” olarak tanımlayabileceğimiz yapıların Dünya ortamındaki çeşitli bölgelerde yaşamaya başlamasının, “Akıllı İnsanın” yeryüzü ortamında ortaya çıkmasının “ilk aşamasını” oluşturduğu anlaşılmaktadır.

 

Bu duruma Kur’an Ayetinde işaret edilmekte ve üzerinde düşünmeleri için tüm insanlara bildirilmektedir.

 

İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? (98/1), (76/1)

 

Buna göre Ayette Yüce Allah İnsanın "İlk" olarak Arş ortamında (Gerçek Ortam) yaratılışından ve bu Dünya ortamında ortaya çıkışından itibaren "İnsan" olarak anılan bir varlık olabilmesi için uzun bir süre geçtiği açıklanmaktadır. Diğer bir deyişle Evren'in yaratılması, sonraki süreçte Allah'ın takdir ettiği düzen ve koşullar çerçevesinde her an değişime uğrayarak Evren bünyesinde galaksilerin ve sistemlerin oluşması, bu arada Güneş Sisteminin ve Dünya ortamının meydana gelmesi, Dünya ortamında "Yaşam" denilen olayların başlaması ve canlıların sayısız şekillerde çeşitlenerek sonuçta "İnsansı" bedenlerin ortaya çıkması ve sonuçta Adem ve Eşinin  de bu ortamda yaşamaya başlaması ve bu ortamdaki “insansı” yapılar ile “birleşerek” çoğalmaları sonucunda geçen "uzun süre" sonucunda "Akıllı İnsanın" bu ortamda "anılan bir şey" düzeyine ulaşmasının gerçekleştiği belirtilmektedir.

 

Bu durumda Yüce Allah, yukarıda açıklandığı gibi “Akıllı İnsanların” bize göre Evren'in yaratılmasından yaklaşık olarak 9 Milyar yıl sonra oluşan Güneş Sistemi ve Dünya ortamına (yeryüzüne) gerçek ortamdan "indirilmelerini" ve bir süre bu ortamda bulunmalarını takdir ettiğini bildirmektedir.

 

Dedi ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin! Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz. (45/123), (20/123)

 

Bu ifadelerden Yüce Allah’ın insanların Dünyaya inmelerini takdir ettiği anda (zamanda) Evren ve Dünya ortamının şekil aldığı ve bu sürenin dünya zamanı olarak Evren için 13.8 Milyar ve Dünya ortamı için ise 4.5 Milyar yıl olduğu anlaşılmaktadır. Böylece Evren ve Güneş Sisteminin bir parçası olan Dünya ortamının (yeryüzü) “Akıllı İnsanlar” için "hazırladığını” açıklamakta ve insanların ortaya çıkmalarının ve "çoğalmalarının" aşamalarına işaret ederek "İnsanların" sonuçta bu ortamda "önemli" bir yer edinerek "anılan bir şey" olması için geçen “süreye” dikkat çekmektedir. Halen devam etmekte olan araştırmalar ile elde edilecek bilgilere ve delillere bağlı olarak Dünyada hayatın başlangıcı, seyri ve geçen süre ile ilgili bu tahminler daha kesin olarak yenilenebilecektir.

 

Öte yandan, Dünya'da hayatın başlaması ile ilgili olarak bazı bilimsel yayınlarda Dünyada hayatın “doğal etkileşimler” sonucunda “kendiliğinden” ortaya çıktığı şeklinde yer alan ifadeler günümüzde hemen tüm bilim insanları tarafından benimsenmektedir ve kullanılmaktadır.

“It is now generally agreed that if life arose spontaneously by natural processes—a necessary assumption if we wish to remain within the realm of science—it must have arisen fairly quickly, more in a matter of millennia or centuries, perhaps even less, than in millions of years. Even if life camefrom elsewhere, we would still have to account for its first development. Thus we might as well assume that life started on earth.”

http://www.americanscientist.org/template/AssetDetail/assetid/21438?fulltext=true

 

Bu durumda elde edilen tüm bilimsel bulguların kaynağı, "kendiliğinden" olarak açıklanan son derecede yetersiz bir noktaya dayandırılmakta ve bu açıklamanın "Bilimsel" bir temelinin ancak bu "Kabul" ile mümkün olduğu ileri sürülmektedir. Ancak bir olayın "Bilimsel" olarak düşünülmesi için "Tabii süreç” tarafından “kendiliğinden/tesadüfen” oluşmasının ve "Bilimsellik çerçevesinde kalmak için bu varsayıma bağlı kalınmasının gerekli olduğu" şeklinde bir açıklama yapılması, o bilimin o konudaki "Gerçek" nedenlerine henüz ulaşamadığını ve bilimsel olarak "anlayamadığını" göstermektedir.

 

Örneğin Tabii Süreç (Natural Process) ile ne anlatılmak istenmektedir? Ya da bilimsel bulguların birbirleri ile olan ilişkilerinin giderek en üst noktada dayandığı yer neden bilimsel olarak açıklanamamaktadır? Bu konu üzerinde biraz düşünüldüğünde, önümüze şimdiye kadar bilimsellik karşısında çok ayrı bir konu olarak anlatılan ve bırakın üzerinde çalışılmasını, düşünülmesi bile "Bilimsellik" açısından değersiz ve önemsiz olduğu dayatılan bir husus çıkmaktadır: Dinsel İnanışlar. Zira dinsel inanışlar, aynen bilimselliğin cevaplayamadığı yerde "Tesadüflere” sığınılması gibi, bilim adamları tarafından tamamen bir "Dogma" olarak nitelendirilmişler ve aslında kendileri tarafından tamamen değersiz olarak nitelendirilerek tüm insanlara önlerinde bir engelmiş gibi gösterilmişlerdir. Böylece insanların bu konularda inceleme ve araştırma yapmalarını da tamamen "Bilimsellik Dışı" olarak kabul etmişlerdir.

 

Aslında "Bilim", tamamen tüm dinsel inanışların özü ve kaynağı olan "Yüce Yaratana” ulaşmayı sağlayan hususları ve “gerçekleri” incelemekte ve "Keşfetmektedir”. Zira tüm "Yaratılışların” içerikleri ve devamlılıkları ile ilgili "Kanunları”, zamanla bilimsel olarak anlaşılmakta ve bu anlama süreci devamlı olarak gelişerek çeşitlenmektedir. Bu "Bilimsel" süreç en sonunda "Yüce Yaratan" ile ilgili bazı somut bulguların anlaşılmasına kadar devam edecektir.

 

Dinsel inanışlar, sadece ulaşılacak en son aşamanın sahibine işaret etmekte ve "Yüce Yaratan" tarafından insanlara verilmiş olan "Akıl" unsurunun kullanılması ile anlamlı hale gelmekte olan ve görevlendirdiği çeşitli "Uyarıcı/Elçiler” aracılığı ile tüm insanlara ilettiği öğüt ve önerilerini insanların dikkatlerine ve incelemelerine getirmektedir. Zira bu öğüt ve öneriler, "bilimsel" ip uçlarına işaret etmekte ve bu ortamdaki son insanın zamanına kadar anlaşılmaya devam edecek olan nitelikleri ile tüm insanların "Yüce Yaratanı” algılayıp anlamalarına yardımcı olmak üzere, tüm zamanlarda yaşayacak olan insanlara hitap etmektedir.

 

Bu nedenle, özüne ve “asıl” haline inilip doğru şekilde yorumlanarak anlaşılmaları halinde tüm bilimsel uğraşlara yol gösterici ip uçlarını kapsayan bir nitelik taşıyan Dinsel İnanışların, Bilim İnsanları tarafından dışlanarak değil fakat anlaşılmaya çalışarak bilimsel çalışmalardan tamamen ayrı tutulmamaları gerekmektedir. Nitekim, Kur'an’da yer alan sadece bir Ayet bile üzerinde bu ortamın sonuna kadar düşünülmesi gereken bir hususu tüm insanların dikkatlerine getirmektedir.

 

O, her an yaratma halindedir. (97/29), (55/29)

 

Buna göre "Dünyada Hayat" olarak tanımladığımız ve bugün Dünyanın çok çeşitli yerlerinde benzer ama aslında aynı olmayan sayısız canlı veya cansız yaratıklar ve diğer tüm oluşumlar "Yaratılış" olarak meydana gelmişlerdir ve kıyamet zamanına kadar da bu "Yaratılışlar" devam edecektir. Bu nedenle, Dünyada hayatı meydana getiren tüm canlılar ve "İnsanlar" bugün Dünyanın her yerinde çok farklı şekillerde ve gelişme özelliklerinde olmak üzere ortaya çıkmıştır. Yani insanların soyu olarak sadece Afrika kıtasında bir maymun türünün çeşitlenmesi sonucu ortaya çıktığı ileri sürülen "İnsansı" canlının, aslında Dünyanın her yerinde ortaya çıkmış ve evrimleşmiş olması gerekmektedir. Şayet Dünyanın her bölgesinde arkeolojik kazılar yapılırsa her bölgede benzer fakat tamamen aynı olmayan birçok insansı canlı kalıntısı bulunacaktır.

 

Bu durum, bugün milyonlarca yıldan beri birbirlerinden çok ayrı durumda olan ve çok geniş okyanuslar ile ayrılan kara parçaları ve adalarda bulunan 100-200 bin yıllık kalıntılar, oraya Afrika'dan gelen insansı canlılar olmadıklarının fakat tüm kıtaların "tek" kara parçası olduğu zamanlardan beri orada gelişen ve çeşitlenen "İnsansılar" olduklarının en kesin işaretini oluşturmaktadır. Ancak her nedense tüm canlı yaşamının (Hayvansal ve bitkisel tüm canlı türlerinin) Afrika'da ortaya çıktığı ve tüm Dünya'ya buradan yayıldığı gibi bir varsayıma daima öncelik verildiğini hatırlamakta fayda bulunmaktadır. Bu iddiayı ileri sürenlere tüm bu canlıların Afrika'da nasıl ortaya çıktılar ise, "SU" ile teması olan tüm kara parçalarında da öyle ortaya çıkmalarının neden mümkün görmediklerini sormak gerekmektedir.  Mantıklı bir açıklama yapmak gerekirse, “Suda” başlayan hayat ve canlıların tüm Dünya yüzeyinde su ile teması olan tüm kara parçalarında benzer zamanlarda ve benzer şekillerde ortaya çıkmış ve bulundukları yerin özelliklerine göre ortaya çıkma ve gelişme ve değişime uğrama süreçleri birbirlerinden farklı olarak Dünya'nın her yerinde gelişmiş ve yayılmış olabileceklerini düşünmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Aynı şekilde insan öncesinde "İnsan Benzeri" olarak ortaya çıkan canlı türlerinin de Dünya'nın her yerinde, o yerlerin özelliklerine göre farklı zamanlarda ve farklı şekillerde ortaya çıktıkları ve yine farklı gelişme süreci geçirerek bu günkü duruma ulaştıkları söylenebilir. Bu nedenle “İnsansı Yapıların” Dünyadaki gelişiminin Afrika'da başladığını kabul eden yaygın inanışın doğru olmayabileceği ve bu yapıların Dünyanın çeşitli bölgelerinde benzer zamanlarda yaşamın sudan başladığı esasına uygun olarak evrimleşen hayatın bir sonucu olarak her yerde insansı yapıların gelişerek ortaya çıkmış olabileceği artık bir gerçek olarak tartışılmaktadır.

https://www.scmp.com/magazines/post-magazine/long-reads/article/2154934/how-fossils-found-asia-could-rewrite-history 

 

Nitekim “Austuralian Museum” internet sitesinde yer alan bilgilere göre Avustralya’ya ilk gelen “İnsansı” canlıların “tek” genetik özellikleri olan Afrika kökenli olduklarını ileri süren “özümleme” kuramı (The Assimilation model) yanında, Avustralya’ya gelen ilk “İnsansıların” Endonezya veya Çin kökenli İnsansılar (Homo Erectus) olduklarının daha gerçekçi olduğu “çok bölgeli” kuramını öneren bilim insanları tarafından belirtilmektedir.

‘Multiregional’ proponents interpreted the variation found in the fossil record of early Indigenous Australians as evidence that Australia was colonised by two separate genetic lineages of modern humans. One lineage was believed to have been the evolutionary descendants of Indonesian Homo erectus while the other lineage had evolved from Chinese Homo erectus. Modern Aboriginal people are the result of the assimilation of these two genetic lineages."

http://australianmuseum.net.au/the-spread-of-people-to-australia

 

Yaratılış ile ilgili olarak ulaşılan bu aşamadan sonra, Dünya ortamında her türlü varlığın yaratılışının tüm Dünya yüzeyinde başladığı, tüm yaratılışların ilk aşamasından itibaren tümüyle birbirlerini etkilediği ve birbirleriyle bağlantılı olduğu ve Dünyanın her yerinde o yere ait özelliklere göre farklılaştığı sonucuna varılması kaçınılamazdır. Bu durum şu an için de aynen geçerlidir ve şu andan itibaren görüp algılayabildiğimiz ve henüz algılayamadığımız tüm yaratılmışların sona ereceği zamana kadar da aynen geçerli olacaktır.

 

Buna göre “İnsansı” canlılar "Yaratılış" ile Dünyanın tüm bölgelerinde ortaya çıkmıştır ve tek ortaya çıkış yeri kesin olarak “sadece” Afrika değildir. Zira “İnsanın” kökenine dair yapılan bilimsel araştırmalarda modern (Akıllı) insanların Dünyanın çeşitli bölgelerinde evrimleşmiş olabilecekleri de bir “gerçek” olarak kabul edilmektedir.

Afrika'dan Çıkış Kuramı ve Çok Bölgelilik Kuramı: İkisi De Doğru Olabilir Mi? - Evrim Ağacı (evrimagaci.org)

İnsanın evrimi - Vikipedi (wikipedia.org)

 

Önceki bölümlerde de açıklandığı şekilde Evrenin Yaratılışı, çok yoğun ve çok küçük olan kütlenin yapısında bulunan ve bu kütlenin "patlaması" ile ortaya çıkan gaz ve toz bulutlarının (duman) yıldızlar ve gezegenleri oluşturması ile gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bu süreçte oluşan Güneş sisteminde yer alan şu anda içinde yaşadığımız “Dünya” ortamı, “Hayat” olarak tanımladığımız çok özel nitelikleri ile Evrendeki diğer kütlesel yapılardan ayrılmaktadır. Buna göre “Dünyada Hayatın” ortaya çıkması da Büyük Patlamayı ve sonrasında da kütlesel oluşumlara dönüşecek olan gaz ve toz halinin saçılmasını gerçekleştiren "bilinçli enerji" ile mümkün olabilmiştir. Bu şekilde her şeyi oluşturan tüm bu "bilinçli enerjinin" kaynağı “Yüce Yaratan Eşsiz Güç” olan Allah’tan başka bir şey değildir. Yüce Allah "yaratıcılığı" ile özdeş olan bu "enerji" görüp tanıyabildiğimiz Evreni zamanı gelip tekrar "dürülerek" sona ereceği ana kadar (Kıyamet olarak anlatmaya çalışıyoruz) her an yeni etkiler üretmekte, bu etkilere karşı tepkiler oluşturmakta ve böylece "Yaratılış" her an sürüp gitmektedir.

 

Burada "İnsanlığın" ulaştığı bilgi düzeyi dikkate alınarak "Yaratılış" olarak tanımladığımız muhteşem olay çerçevesinde "insanların yaratılışının" ve aralarındaki ilişkinin yorumlanması ilginç olabilir.

 

Bu ortamda bir canlı türü olan “insanlar” etrafındaki her şeyi sahip oldukları “yetenekler” çerçevesinde algılayıp anlayabilmektedir. Ancak aslında canlıların görüp algılayabildiği ve içinde “yaşadığı” bu ortamdaki tüm oluşumlar aslında sadece gerçek ortamda "Somut" nitelikte bulunmakta, bu ortamda ise "Sanal" olarak algılanmaktadır. Örneğin bugün kullandığımız ve artık yeni doğan çocuklara bile çok normal gelen Televizyon olgusunu düşünürsek, belli bir yerde gerçekleşen bir olay veya işlem, elektromanyetik olarak tanımladığımız dalgalara bindirilerek ışık hızında uzaya gönderilmekte ve bu dalgaları algılayabilen aletleri kullanarak aynı anda o olayı küçük bir alet içerisinde görüp işitebilmekteyiz. Çok yakın bir gelecekte bu olayın üç boyutlu olarak ve neredeyse odamızın ortasında gerçekleşiyor gibi algılanması mümkün olacaktır. Ama bilindiği gibi aslında bu olay algıladığımız “yerde” gerçekleşmemektedir ve tamamen “sanal olarak” orada oluyormuş gibi algılanmaktadır.  

 

Benzer şekilde, yaratılmış "İnsanlar” olarak ve etrafımızda görüp göremediğimiz veya algılayıp algılayamadığımız yaratılan her şeyin bu ortamdaki durumu, gerçek ortama göre “Sanal” bir durum olmaktadır. Bu ortamda bulunan canlı veya cansız bütün varlıklar, bünyelerini oluşturan ve bugün “atom altı parçacıklar” olarak tanımlayabildiğimiz "En Küçük" unsurlarında bulunan "Bilinçli Enerjileri” ile hareket etmekte, etrafını anlayıp tanımakta ve düzenlemektedirler.

 

Bu ortamda bulunan ve yukarıda açıklandığı gibi "İlk Zaman" dan beri süregelen ve bugüne ulaşan tüm canlıların ve cansızların yaratılışının henüz insan olarak bizim tam olarak anlayamadığımız "sırrı" işte bu "Bilinçli Enerjidir”.  Çünkü bu enerji, "ilk etki" olan "Büyük Patlamadan" itibaren bizim Evrende canlı veya cansız diye nitelendirdiğimiz tüm oluşumları gerçekleştiren tüm etkileşimleri bünyesindeki "Bilinç" ile oluşturmaktadır. Böylece bu “oluşum” zincirinin bilemeyeceğimiz bir zamanda Evrenin "dürülerek” tekrar eski “yoğun kütle” halini almasına kadar bu şekilde devam etmesi "Yaratılış" olayını oluşturmaktadır. Bu şekilde her şeyi oluşturan tüm bu "bilinçli enerjinin" kaynağı, “Tek Yaratıcı ve Eşsiz Güç” olan Allah’tan başka bir şey değildir.

 

Günü ki, yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz, üzerimize aldığımız bir vaat oldu. Biz yaparız. (73/104), (21/104)

 

Buna göre bu “sanal” ortamda bulunan tüm canlı ve cansız varlıklar bu ortama uyum ve devamlılık sağlamak üzere her türlü davranışlarını, "Atom Altı" yapılarının özünü teşkil eden "Işınım" veya "Dalgalanma" olarak açıklanmasına çalışılan ve tüm varlıklarda "En Temel Yaratıcı Unsur" olan "Atom Altı Parçacıkları” yönlendirerek bir "Etkileşim Başlatan"  bu "Bilinç" ile gerçekleştirmektedirler.

 

Ancak, insanlara ayrıca “Akıl” unsuru verilmiştir. İnsanlar bu unsuru kullanarak bu sanal ortamda kendileri ile ve diğer tüm yaratılmışlar ile ilgili bazı işlemleri yönlendirebilmektedir. Bu yönlendirmeler tabii olarak her an olagelen Yaratılış işlemlerini, diğer bir deyimle yaratılışın şekilsel, niteliksel ve zamansal gelişmesini de etkilemektedir. Bu faaliyet, insanların bir şey "Yaratmalarını" değil fakat yaratılmış unsurların niteliklerini keşfederek bunlardan yeni başka bir madde ya da yapı elde etmelerini ifade etmektedir.

 

Örneğin şu sıralarda "Yapay DNA" ile ilgili olarak elde edilen gelişmeler tanıtılırken; "Böylece bildiğimiz kadarıyla evrimin milyarlarca yıllık süreci boyunca ne Dünya'da ne de Evrenin geri kalanında eşi görülmemiş bir DNA formu yaratıldı." gibi ifadeler kullanılmaktadır.

“The scientists then created a short loop of DNA, called a plasmid, containing a single pair of the foreign bases, and inserted the whole thing into E. coli cells.”

http://www.teknolojioku.com/haber/yapay-dnaya-sahip-ilk-canli-uretildi-18130.html

http://www.huffingtonpost.com/2014/05/07/living-organism-artificial-dna_n_5283095.html

 

Burada yapılan şey önce olmayan bir şey olsa dahi, esasen yaratılmış olan unsurların yeni bir şekil almasını sağlamış olmaktır ve “Yoktan Yaratmak" değildir. Nitekim yapılan şey Atom Altı Parçacıkları deneyler ile "Etkileyerek" yapılarını hücre zarlarını geçecek şekilde değiştirilmesi ve böylece hücrelerin içine geçmeleri sonucunda da yeni bir DNA yapısı oluşturulması olarak tanımlanmaktadır. Buna göre yeni DNA yapısını "Yaratılmış" olarak değil, "Elde Edilmiş" olarak tanımlamak çok daha doğru olacaktır. Yoktan Yaratma bölümünde bu konuda daha ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.

 

Bu konularda ve Dünya ortamında "İnsan" yapısının ortaya çıkışı ile ilgili olarak "İnsanın Dünyada Yaratılışı" bölümünde daha ayrıntılı değerlendirmeler bulunmaktadır.

DÜNYADA İLK HAYAT BELİRTİSİ.jpg
İLK SÜPER KITA VE KITALARIN AYRILMASI.jpg
DÜNYANIN İNSAN

Dünyanın İnsan İçin Hazırlanması

                                                                                                                                                    KONU BAŞLIKLARI

Önceki bölümlerde yer alan gelişmeler dikkate alınarak Dünyanın yaratılması konusundaki Ayetler topluca değerlendirildiğinde, Evrenin ve özellikle de Dünyanın "yaratılma" amacının, "Akıllı İnsanların" ve insanlar ile bağlantılı olarak diğer tüm canlıların "Gerçek Ortam" boyutlarına intikalinden (döndürülmesinden) önce bir toplanma yeri olarak "hazırlandığı" anlaşılmaktadır.

 

Biz, yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı? (33/25), (77/25)

Dirilere ve ölülere (33/26), (77/26)

 

Bu geçiş süreci her canlı için ayrı planlanmış ve düzenlenmiştir. İnsanlar için daha özel bir durum vardır. Çünkü Ayetlerde defalarca “İnsanlara” Allah’ın onlara lütfettiği “Akıl” unsurunu kullanarak, buradaki yaşamlarının geçici olduğu ve sonunda “İlk Yaratıldıkları” ortama (Gerçek Ortam), Ayetlerdeki ifadeye göre “Allah’a”, geri döndürülecekleri “gerçeğini” anlamaları gerektiği hatırlatılmaktadır.

 

İşte O, Allah'tır, O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur ve ancak O'na döndürüleceksiniz. (49/79), (28/70) Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz. (73/35), (21/35)

Sonra sizi öldürecek, tekrar sizi diriltecek ve sonunda O'na döndürüleceksiniz. (87/28), (2/28)

Sadece O'na döndürüleceksiniz. (87/245), (2/245)

De ki: Yapın! Amelinizi Allah da Resulü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir. (113/105), (9/105)

 

Bu ve benzer Ayetlerden anlaşıldığına göre tüm “Akıllı” insanlara, Evrenin, Evren bünyesindeki bu Dünya ortamının ve onlardaki tüm unsur ve olanakların “insanlar” için hazırlandığını dikkate almaları, kendilerine verilmiş olan duyular ve özellikle “akıl” ile her şeyi görüp anlama ve araştırarak elde ettikleri bilgileri kullanma ve sonraki nesillerin kullanmalarına hazırlayıp sonuçta ulaşılan bilgiler ile Yüce Yaratan'ı kesin olarak ve belki de bir anlamda somut olarak algılama ve O'na teslim olarak secde ve ibadet ederek O'nu en iyi ve güzel övgüler ile anma ve tesbih etmelerinin ve aslında bu amaçla Dünya ortamına gönderildiklerini anlamalarının gerektiği bildirilmektedir.

 

Zira bu dünyaya gelen ve nerede yaşamış ve nasıl ve ne şekilde ölmüş olurlarsa olsunlar ölen tüm insanların bu ortamdaki yaşamlarında yaptıkları ve ölüm sonrasında bıraktıkları kalıntıları ile ilgili “özel” bilgilerinin, ölümleri sonrasında yeniden yaratılmaları sırasında kendilerine gösterilmek üzere ve ölmüş olan diğer insanların ve canlıların bilgileri ile beraber, Levh-i Mahfuz’da bulunan bir “Kitapta” toplamakta olduğu bildirilmektedir.

 

Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur'an'dan bir şey okusan ve siz ne zaman bir iş yaparsanız, o işe daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak kalmaz, bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasın. (51/61), (10/61)

Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir, Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. Hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuzda) dır. (52/6), (11/6)

O, katımızda bulunan Ana Kitap'ta (levh-i mahfuzda) mevcut, yüce ve hikmetle dolu bir kitaptır. (63/4), (43/4)

Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? bu, bir kitapta (levh-i mahfuzda) mevcuttur, bu Allah için çok kolaydır. (103/70), (22/70)

 

Öyle ki, çok ileriki zamanlarda insanların uzayda yaşam sürdürmeleri halinde Evrenin çöküşü ile oluşacak “kıyamet” sırasında yeniden yaratılmasında kullanılacak bilgi ve şifreleri de Dünya ortamında hiç yaşamamış olsalar bile, dünya dışındaki ortamlarda yaşadıkları sürede toplamış olmaktadır.

 

Öte yandan, Evren ve Dünya ortamının yaratılışı bölümlerinde belirtildiği gibi Dünyanın bu günkü hale gelmesi bizim algıladığımız ve deneyimlediğimiz zaman ölçüsüne göre tahminen 4,5 Milyar Yıl olarak hesaplanan çok uzun bir sürede gerçekleşmiştir. Bu sürede dünyanın gerek kara-deniz dengesi, gerekse havaküre ve diğer canılar (hayvanlar ve bitkiler) olarak şekillenmesi tamamlanmış ve Dünyanın insanlar için “en uygun” bir ortam durumuna gelmesini takiben ilk insan yeryüzünde ortaya çıkmıştır. Bu gelişim ve değişim (Evrim) süreci de sonuçta Dünya’nın öncelikle ve özellikle insanlar için yaratılmış olduğunu göstermektedir.

 

Bu şekillenmede en önemli unsur "SU" olmuştur. Dünyadaki insana uygun olan tüm düzen su ile mümkün olmuştur.

 

O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah'a şirk koşmayın.  (87/22), (2/22)

 

Kur'an’da “Gerçek Ortamda” yaratıldığı belirtilen ve "Adem" olarak adlandırılan ilk insan, dünyada da ortaya çıkan ilk insandır. Bu “İnsanın” beden yapısı, Dünyanın hazırlık aşamasının son zamanlarında ortaya çıkan “İnsansıların” bedensel ve zihinsel olarak gelişmelerini tamamlamasından sonra son şeklini almıştır.

 

Dünyada Hayatın Başlangıcı bölümünde açıklandığı gibi, Dünyanın hemen her tarafında yaklaşık olarak 9 Milyon yıl önce yayılmaya başlayan "Dryopithecus" maymun grubunun yaşadıkları yerlerde Afrika Grubu maymunlar gibi değişim ve gelişim (evrim) geçirerek Homonini (İnsansı) grupları oluşturdukları, böylece o bölgelerin özelliklerini taşıyan çeşitli renklerde ve ayırıcı nitelikleri bulunan ve “Homo Erectus” olarak tanımlanan "insansı" yapıların ilk örneklerinin günümüzden yaklaşık olarak 200.000 yıl önce ortaya çıktıkları belirtilmektedir. Sonuçta Dünyanın çeşitli bölgelerinde oranın özelliklerini taşıyan çeşitli renklerde ve ayırıcı niteliklere sahip olan “Homo Erectus” insansı yapılarının gelişme sürecin yaklaşık 20-30.000 yıl öncesinde bildiğimiz beden yapısında olmak üzere bu Dünya ortamında son aşamasına ulaştığı anlaşılmaktadır.

 

Bu konudaki Ayetlerde yer alan bilgilere göre, İnsanların Dünyaya “indirilmesi” aşamasında “İnsanın” bu ortamda yaşamasını sağlayacak her türlü olanakların düzenlenerek Evrenin yaratılmış ve ona bağlı olarak Dünya ortamı “İnsan” için hazırlanmış olduğu ve söylenebilir. Bu sürecin aldığı "Dünya Zamanı" halen bilim adamları tarafından belirlenmeye çalışılmaktadır. Örneğin Evren'in oluşumu için 13,8 Milyar "Dünya zamanı Yılı" geçtiği ileri sürülmekte ve Dünyanın oluşumunun ise 4-5 Milyar yıl önce gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Bu bizim bu dünyada algıladığımız zaman olarak bir ifadedir. Bizim algıladığımız zaman ölçüsü ancak bu Dünya ve yakın çevresi için geçerlidir. Hatta sadece bu Dünya için geçerlidir. Ayetlerde Dünyanın yakın çevresi ile Evrenin uzak bölümlerinde ve Evren ötesi “Gerçek Ortamda” değişik akışlarda zaman boyutlarının bulunduğuna işaret edilmektedir.

 

Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir, sonra sizin saya geldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O'nun nezdine çıkar. (75/5), (32/5)

Melekler ve Ruh, oraya, miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar. (79/4), (70/4)

Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (103/47), (22/47)

 

Buna göre söz konusu zaman boyutları ile Dünya zaman boyutu arasındaki farklılıkların nasıl algılandıkları açıklanmamakta, Evren Öncesi-Zaman bölümünde değinildiği gibi, sadece değişik oldukları belirtilmektedir. Nitekim “İnsanın İlk Yaratılışı” bölümünde Yüce Allah’ın insanların Dünyaya “inmelerini” takdir ettiği Ayette bildirilmektedir.

 

Dedi ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin! Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz. (45/123), (20/123)

 

Bu durumda Yüce Allah’ın insanların Dünyaya inmelerini takdir ettiği anda (zamanda) Evren ve Dünya ortamının şekil aldığı ve bu sürenin dünya zamanı olarak Evren için 13.8 Milyar ve Dünya ortamı için ise 4.5 Milyar yıl olduğu anlaşılmaktadır. Bu sırada Dünyada oluşturulan yaşam düzeni çerçevesinde havaküre, deniz, karalar, bitkiler ve hayvanlar oluşturulmuş ve birbirleri ile tamamen uyumlu olarak şu anda algılamakta olduğumuz ortamı hazırlamışlardır. Bu sürede sürekli olarak havakürede, denizlerde, karalarda, bitkilerde ve hayvanlarda oluşumlar ve çeşitli oranlarda yapısal değişimler meydana gelmiş ve ortamın "İnsan" için mükemmel bir hale gelmesi gerçekleşmiştir. Bu süreçteki değişiklikler sonucunda havaküre son halini almış, aynı şekilde denizler ve karalar istikrarlı bir durum kazanmış, bir kısım bitkiler ve hayvanlar önemli şekil değişikliklerine uğramış, bir kısım bitkiler ve hayvanlar yok olmuş yerlerine yenileri gelmiştir. Bu tür değişiklikler, yok olmalar ve yeniden olmalar daima Dünya'nın insanlar için en uygun şekli ve ortamı sağlaması için gerçekleşmiştir ve gerçekleşmektedir.

 

Yüce Allah insanları “ilk” olarak gerçek ortamda ve “tek nefsten” sonra ondan da “eşini” yaratmış olduğunu ve gerçek ortamda yaşamalarına izin verdiğini, ancak Şeytan'ın onları "kandırması" nedeniyle Şeytanla mücadele etmeleri ve "galip gelmeleri" için Şeytan ile birlikte “yeryüzü” ortamına gönderilmelerini “emrettiğini” çok sayıdaki Ayetlerde belirtilmektedir. Böylece "İlk İnsanların" nesli olarak yeryüzünde yaşayacak "Akıllı İnsanlardan", onlara lütfettiği "Akıl" unsurunu kullanarak bu "yeryüzü" ortamının onlar için “hazırlandığını” anlamalarını beklemektedir.

 

Nitekim Yüce Yaratan birden fazla Ayetinde bazı niteliklerine dikkat çekerek Evren'in ve özellikle Dünya ortamının "İnsanlar" için yaratıldığına ve "İnsanların" hizmetine verildiğine işaret etmektedir.

 

O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler.  Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır. (70/12), (16/12)

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi. O, her şeyi hakkıyla bilendir. (87/29), (2/29)

 

Bu açıdan Ayetlerde yer alan ifadelerin, bilim insanlarınca ortaya atılan hayatın başlangıcı ve gelişimi ile ilgili araştırma ve varsayımlar ile “uyumlu” olduklarında bir gerçeklik payı bulunmaktadır. Örneğin, bu ortamda ilk insan (insansı) olarak tanımlanan türlerin, sonradan yeryüzünde "bir süre" yaşayacak olan "Akıllı İnsanlar" için en uygun "beden yapısını" oluşturmak için ve "Gerçek Ortamda" ilk yaratılan Adem ve Havva (İnsan Bedenleri) ile "Benzer" bir şekil verilerek ortaya çıkarılmış ve Dünya ortamının gelişmesinde denenmiş varlıklar oldukları varsayılabilir.

 

Buna göre “İnsansıların” gerek ortam koşullarına fiziksel uyumlarını ve gerekse "iç güdü" ve “zekâ” yeteneklerini geliştirerek, bilim insanlarının deyimi ile "Evrim" geçirerek, yeryüzünde "bir süre" yaşayacak olan bu günkü "Akıllı İnsanların" Dünya'da yerleşmesine olanak sağlanmasının “son aşamaları” oldukları söylenebilir.

 

Bu arada Yüce Allah, "Akıllı İnsanların” yeryüzü ortamında bulundukları süreçte “yaşamlarını” sürdürmelerinde yararlanmaları için hayvanlardan “sekiz eş” meydana getirdiğini hatırlatmaktadır

 

Allah sizi bir tek nefsten yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah'tır, mülk Allah'ındır, O'ndan başka tanrı yoktur; öyleyken nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? (59/6), (39/6)

 

Ayette yer alan “sekiz eş” ifadesi ile insanların bu Dünya ortamındaki yaşamlarında yararlanmaları için "yük taşıyan ve tüylerinden yararlanılan" hayvanlara işaret edildiği, erkek ve dişi olarak belirtilen bu hayvanların da koyun, keçi, deve ve sığır olduğu Ayetlerde belirtilmekte ve bu hayvanların insanlar için "Gıda" olarak "Yaratıldıklarına" ve insanların bunları yiyebileceklerine işaret edilmektedir.           

Hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden döşek yapılanları yaratan O'dur. Allah'ın size verdiği rızıktan yeyin, şeytanın ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır. (55/142), (6/142)

Sekiz eş yarattı: Koyundan iki, keçiden iki. De ki: "O, bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram etti? Eğer doğru iseniz bana ilimle söyleyin." (55/143), (6/143)

Deveden de iki, sığırdan da iki De ki: "O bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? Yoksa Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz? Bilgisizce insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez." (55/144), (6/144)

 

Bunların, insanların bu ortamdaki "ilk dönemlerinde" yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli olan etlerinden ve diğer unsurlarından yararlanmak üzere ilk ehlileştirdikleri hayvanlar oldukları söylenebilir.

 

Böylece “insansı yapılar” yaklaşık 20-30.000 yıl önceki bir zamanda Adem sonrasındaki nesiller ile birleşerek “Akıllı İnsanların” bu ortamda çoğalmalarında rol aldıktan sonra tamamen ortadan kalkmışlardır. Gerçekten bilimsel bulgular, insansılar ile bu günkü modern insan (Akıllı İnsan) kalıntılarının DNA yapılarının tamamen aynı olmadığını ortaya koymuştur

İnsanın evrimi - Vikipedi (wikipedia.org)

Bu konuda “İnsanın Dünyaya Gelişi” bölümünde ayrıntılı açıklamalar bulunmaktadır.

SUYUN ÖZELLİĞİ

Suyun Özelliği

                                                                                                                                                           KONU BAŞLIKLARI

 

Yüce Allah muhteşem Ayetlerinde Evrenin yaratılmasını takiben Dünya üzerindeki her canlıyı “sudan” yarattığını bildirmektedir.

 

İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (73/30), (21/30)

Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır; şüphesiz Allah her şeye kadirdir. (102/45), (24/45)

 

Bu ifade tüm “Yaratılış” olgusu ile ilgili çok önemli bir konuya işaret etmektedir. Buna göre “Su” yaratılış ile çok yakından ilgilidir ve belki de ilk yaratılan şey olabilir. Nitekim Allah bir Ayetinde Evreni, “Kendisine” ait olan “Arş” ortamı “Su” üzerinde iken ve “altı” aşamada yarattığını bildirmektedir.

 

O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. (52/7), (11/7)

 

Anlaşılacağı gibi Ayette yer alan “Su” ifadesi Evrenin ve Dünya üzerindeki canlıların yaratılışları ile ilgili çok önemli bir açıklama niteliğindedir. Buna göre “Su” yaratılış ile çok yakından ilgilidir ve belki de ilk yaratılan şey olabilir.

 

Ayette "Allah’ın Arş’ı su üzerinde iken" olarak belirtilen ifadeden, Arş’tan ayrılan ve Arşın bünyesinde bu ortamda bildiğimiz "Su" ile benzer nitelikler taşıyan “özel” bir ortamın” oluşturulduğunun” ve Evren ve Dünya ortamının yaratılmasını gerçekleştiren “İlk Madde” unsurlarını taşıyan “Yoğun Yapının” da bu ortamda “yaratıldığının” anlaşılması mümkündür. Buna göre Yüce Allah tarafından Evren’in yaratılmasını sağlamak üzere takdir ettiği “Ana Unsurların”, Arş bünyesinde hazırlanan ve bildiğimiz "Su" ile benzer nitelikler taşıyan “Özel” bir ortamda “Yaratıldığı” düşünülebilir.

 

Bu yaklaşım çerçevesinde söz konusu özel ortamda göklerin ve yerin yani Evren’in ve sonuçta Dünyanın yaratılmasını başlatacak olan “Yoğun Yapının” içeriğindeki “Suyun”, bildiğimizden farklı bir yapıda bile olsa, Arş ortamında esasen var olduğu, Evrenin oluşmasında önemli ölçüde “Etkisinin” bulunduğu, Evren ortamın “Ana Maddesi” olarak “asıl unsurları” arasında bulunduğu düşünülebilir.

 

Ayetteki ifadeler, Evrenin ve Dünyanın bilimsel araştırmalarla ulaşılan ve “hiçbir şey yok iken” toplu iğne kadar küçük bir boyuta “sıkıştırılmış yoğun bir kütlenin” patlaması sonrasında Evrenin meydana geldiğini ileri süren “kuram” ile birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu “yoğun kütlenin” Arşın bünyesinde “oluşturulan” ve Dünya ortamda bildiğimiz "Su" ile benzer nitelikleri bulunan “özel” bir ortamda yaratıldığı söylenebilir. Buna göre üzerine gönderilen “ilk etki” sonrasında bu yoğun kütlenin “patlayıp” saçılarak (Büyük Patlama) Evreni meydana getirdiği anlaşılmaktadır.

 

Nitekim her canlının “sudan” yaratıldığını bildiren Ayete göre, bu Dünya Ortamında bizden önce var olan ve bizden sonra var olacak "Her Canlı Şeyin" aslında "Su" dan yaratılmış olduğu Ayette kesin olarak belirtilmektedir.

Öte yandan Yüce Allah "yaratıcılığına" dair "delili” ve bu Dünya ortamına bir süre yaşamaları için "indirdiği" insanların buradaki yaşamları açısından gerekli olabilecek her türlü imkânı hazırladığının bir işareti olarak bu ortamda “hayat” için en önemli unsurun “Su” olduğu hatırlatılmaktadır. Ayetlerde “Suyun” canlıların yaşamlarında ne kadar “hayati” olduğunu göstermek üzere bu ortamda çeşitli şekillerde bulunduğu, özellikle "yağmur" olayına, akarsulara, nehirlere ve denizlere dikkat çekilerek açıklanmaktadır.

 

Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik.  (42/49), (25/49)

Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O'dur. (42/53), (25/53)

Sudan bir insan yaratıp onu nesep ve sıhriyet yakınlığa dönüştüren O’dur.

Rabbinin her şeye gücü yeter. (42/54), (25/54)

İki deniz birbirine eşit olmaz, bu tatlıdır, susuzluğu keser, içilmesi kolaydır, şu da tuzludur, acıdır hepsinden de taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarırsınız.  (43/12), (35/12)

Yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarından nehirler akıtan, arz için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı?  (48/61), (27/61)

O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı, sizi sarsmasın diye yere de ulu dağlar koydu ve orada her çeşit canlıyı yaydı. Biz gökyüzünden su indirip, orada her faydalı nebattan çift çift bitirdik.  (57/10), (31/10)

Görmedin mi? Allah gökten bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklara yerleştirdi, sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiriyor, sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün, sonra da onu kuru bir kırıntı yapar; şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır. (59/21), (39/21)

Size ayetlerini gösteren, sizin için gökten rızık indiren O'dur, Allah'a yönelenden başkası ibret almaz. (60/13), (40/13)

Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O'dur, Biz onunla, ölü memlekete hayat veririz; işte siz de böylece çıkarılacaksınız.  (63/11), (43/11)

Gökten suyu indiren O'dur, ondan hem size içecek vardır, hem de hayvanlarınızı otlatacağınız bitkiler. (70/10), (16/10)

Su sayesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir, işte bunlarda düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.  (70/11), (16/11)

Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti, şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır. (70/65), (16/65)

Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durdurduk. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter. (74/18), (23/18)

De ki: “Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?”  (77/30), (67/30)

Size üst üste yığılıp sıkışan bulutlardan şarıl şarıl akan sular indirdik.   (80/14), (78/14)

Yerden suyunu ve otlağını çıkardı.  (81/32), (79/32)

Yine Allah'ın delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor, doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için dersler vardır. (84/24), (30/24)

 

Buna göre yağan yağmur sularını yeryüzünde "durdurduğunu", böylece bu ortamın tüm "yaşamsal" dengelerinin sağlanması açısından çok önemli olan "su döngüsünü" hazırladığını açıklamaktadır. Dünya ortamına yağan yağmurların yeryüzündeki yapısal "dönüşümlerinin", her "halinin" buradaki yaşam yapılarına olan etkilerinin ve bütün işlemlerin gerçekleşmesi sonucunda hiçbir "kayba" uğramadan bu dönüşümleri sürdürmesinin Yüce Yaratan'ın "muhteşem" bir "tasarımı" ve "varlığının" en somut delillerinden birisi olduğu bütün insanlara bildirilmektedir.

 

Yüce Allah canlıların ve varlıkların Dünya ortamındaki yaşamlarında en "Temel" unsur olarak bu Dünya ortamın suyunu "Gökten" indirip tekrar yükselttiğini ve böylece bu ortamda "Bulunacak" bütün insanların, canlıların ve varlıkların tüm yaşamsal "İhtiyaçlarına" yetecek miktarı "Dengeleyecek" şekilde "Kapalı Devre" niteliğinde bir "Su Döngüsü" oluşturduğunu açıklamaktadır. Buna göre insanların yeryüzü ve havaküre tabakası arasında devamlı olarak buhar, sıvı ve katı şekillerine girerek canlıların "Rızıklarının" yetişmesini sağlayan bir "Su Döngüsü" olduğunu fark edebileceklerine dikkatleri çekilmekte ve "Akıllı" insanlar bu emsalsiz "Su Döngüsünün" oluşmasındaki "Tasarım" ve gerçekleşmesindeki "Düzenin" arkasındaki "Güç" üzerinde düşünmeye davet edilmekte, ayrıca kendilerinin yararlanmaları ve hayvanların beslenmeleri için bu derece önemi nedeniyle "su döngüsü" çerçevesinde yer altından "su" çıkardığını, bu sular ile otlaklar meydana getirdiğini, suları çekiliverse onlara kimin bir akar su getirebileceğini de düşünmeleri hatırlatmaktadır.

ALLAH'IN DÜNYADA

Allah'ın Dünya'da “İnsan İçin” Yarattıkları

                                                                                                                                                  KONU BAŞLIKLARI

 

Yüce Yaratıcı Güç olan Allah, bu Dünya ortamının "İnsanlar" için hazırlanması sırasında, "bir süre" bu ortamda yaşamalarını (bu ortama indirilmelerini) takdir ettiği insanların burada bulundukları süreçte bedensel (Madde) yapılarının sürdürülmesini sağlayacak bütün "Çevresel" koşulları ve olanakları “hazırladığını” bildirmektedir.

 

Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık. (41/34), (36/34)

Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah kusurlardan münezzehtir. (41/36), (36/36)

Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur, işte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. (41/80), (36/80)

 

Buna göre bu “Dünya” ortamının, yeryüzüne "Gönderilen" Adem ve Havva'nın henüz bu ortamda yaşamaya başlamasından (Ortaya Çıkmasından) önce buradaki koşullara göre sürdürecekleri "Yaşamları" için gereken koşulların ve olanakların "Hazırlandığı" bildirilmektedir. Nitekim önceki bölümlerde açıklandığı gibi, yaklaşık 3.5 Milyar yıl öncesinde içinde bulunduğumuz bu ortamda ilk hayat belirtilerinin ve izleyen dönemlerde de her türlü “canlı” varlıkların ortaya çıkması, diğer bir deyişle “hayatın başlaması”, Dünyanın “İnsan” için hazırlanmasının ilk aşamasını oluşturmuştur. Yapılan bilimsel araştırmalardan elde edilen bulgulara, gözlemlerimize ve sahip olduğumuz bilgi birikimlerimize göre, söz konusu “hazırlık” sürecindeki aşamalarda yeryüzündeki "Çevre" koşullarının, canlı türlerinin ve bu arada daha sonra bu ortamda yaşayacak olan “Akıllı İnsan Yapısı" ile birleşecek olan “İlk İnsansı” yapıların sürekli olarak değişim ve gelişim gösterdikleri (evrimleştikleri) anlaşılmaktadır.

 

Bu durumda Gerçek Ortamda "Yaratılmış" olan Adem ve Havva'nın Ayetlerde açıklandığı şekilde bu ortama "İndirilmesinin" takdir edilmesi üzerine, onların buradaki yaşamlarını sürdürmelerini sağlayacak bütün "Unsurların", gerekecek olan her şeyin ve en uygun koşulların bu ortama “indirilmelerinden” çok önce “Tasarlandığı" ve hazır hale getirildiği belirtilmektedir.

 

Örnek olarak temiz su kaynaklarının ve çeşitli meyvelerin "Var" edildiği açıklanmaktadır. Ayıca "Yaratıcı" gücünün bir delili olarak Allah, yerde yetişenlerden ve insanların mahiyetlerini bilmedikleri şeyleri “çiftler” olarak (Bütün Çiftleri) yaratmış olduğunu da tüm insanlara hatırlatmaktadır. Buna göre “Yaratılan” her şey "Aslı Aynı" olmakla birlikte, bir "Zıttı" veya "Karşıtı" ile birlikte ve bir denge halinde "Çift" olarak yaratılmışlardır.  

 

Örneğin en basit şekilde ele alırsak, tüm yaratılmışlar ve yaratılmakta olan her şey için erkek-dişi, eksi-artı, sert-yumuşak, sıvı-katı, ışık-karanlık, çekim gücü-kaçış gücü, madde-anti madde gibi sayısız örnek bulunmaktadır. Evrenin ilk "Yaratılması" ve sonraki "Zincirleme Etkileşimler" ile meydana gelen bütün "Yapısı" bu "Dengeler" ile kurulmuştur ve halen sürmektedir. Yüce Yaratan'ın tek "Tasarlayıcısı" ve "Hakimi" olduğu bu dengelerde Allah'ın "Takdiri" ile oluşacak değişimlerin meydana getireceği "Zincirleme Etkileşimler" sonucunda Evren'in anladığımız anlamdaki "Madde Varlığı" sona erecektir.

 

Bu konuda bir diğer örnek olarak, bu ortamdaki ilk insandan bu yana çok yoğun olarak "Yararlanılan" ve "Vazgeçilemez" bir "Doğa" olayı olan "Ateşin" İnsanların faydalanacakları bir "Unsur" olarak "Yeşil Ağaçtan" çıkarılması gösterilmektedir. Ateş ile ilgili bu ayetteki açıklama için, Ateşin oluşmasında mutlaka gerekli olan "Oksijenin" bitkilerin yapraklarından üretilmesi olayının ifade edildiği ileri sürülmektedir. Belki daha da önemlisi, "Yeşil Ağaçların" yer altı katmanlarda uzun bir süre sıkışmaları sonucunda oluşan petrol ve türevlerinin çok önemli bir "Ateş" kaynağı olduğu ve daha çok uzun bir süre de olmaya devam edeceği bilinmektedir. İnsanların bu ortama gelmelerinden çok önce "Yeşil" ağaçların "Canlı" hallerinde ve "Kuruyup" toprağa karışmaları sonrasındaki bir dizi "Etkileşimler" sonucunda "Yanma" olayının "Yaratıldığına"; böylece hemen her işlerinde kullandıkları bir unsur olarak "Ateşin" insanlar için "Hazırlanmış" olduğuna dikkat çekilmektedir.

 

Allah, Hz.Muhammed'e gönderdiği (vahiy ettiği) diğer Ayetlerde olduğu gibi, bu tür açıklamalar ile tüm insanlara hitaben çok büyük bir "Gerçeğe" işaret etmektedir. Buna göre "Tüm Yaratılışlar" bir "Zıtlık" veya "Çelişkiler" dengesi olarak gerçekleştirilmiştir. Bu anlamda Evren ve Dünya ortamındaki her şey, birbirlerine "zıt" veya "karşı" olan bütün "unsurların" birbirlerine "zarar" veremediği veya etkileyemediği bir durumu ifade etmektedir. Bütün "Yaratılış" olayı bu çok hassas dengeler üzerinden gerçekleşmektedir. Bu nedenle İnsanların her an gerçekleşen olayları incelenmesinde hatta bütün kişisel veya toplumsal davranışlarında da bu "denge" gerçeğini fark etmeleri halinde, yaratılışın ve yaratılışı gerçekleştiren tek yaratıcı güç olan Allah ile ilgili olarak "somut" bir anlayışa ulaşabilecekleri ve bu anlayışa ulaşıldığında artık Allah'ı tanımama veya inkâr etme fikrinin yanlışlığını da görebilecekleri söylenebilir.

 

Bu ortamın İnsanlar için hazırlanması ile ilgili olarak, bir başka Ayette bu ortamda "Bütün Canlıların" yaratılmasında en asıl unsurun "Su" olduğu bildirilmektedir.

 

İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (73/30, 21/30)

 

Her canlı şeyin "Yaratılmasının" başlangıcı olarak işaret edilen "Su" bu ortamda yaşayacak olan "İnsanlar" açısından da en çok "İhtiyaç" duyulan ve en çok "Faydalanılan" bir "Yapı" niteliğindedir.

 

Görmedin mi Allah gökten su indirdi, onunla renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık, dağlardan beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve simsiyah yollar. (43/27), (35/27)

İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır. (43/28), (35/28)

 

Yüce Allah Gerçek Ortamdan "İndirdiği" ve bu ortamın sona ereceği zamana kadar da "İndireceği" İnsanların "Tamamı" için bu Dünya ortamındaki yaşamlarında en "Temel" unsur olarak bu ortamın "Yaratılışındaki" etkileşimleri ile bu ortamda suyu meydana getirdiğine dikkat çekmekte ve suyun bu Dünya ortamında "Gökten" indirilip tekrar yükseltilerek bu ortamda "Bulunacak" bütün insanların ve canlıların bütün "İhtiyaçlarına" yetecek miktarı "Dengeleyecek" şekilde "Kapalı Devre" niteliğinde bir "Su Döngüsü" oluşturduğunu açıklamaktadır. Bu konuda “Suyun Özelliği” bölümünde ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.

 

İnsanlara böylece Dünyada hayatın “Su" ile başladığı ve su ile gelişen bitkilerden ve üretilenlerden yiyecek olarak veya başka şekillerde faydalandıkları hatırlatılmaktadır. Burada ayrıca Dünya ortamında “Su” sayesinde yaratılmış olan bitkilere ve onlardan üretilen renkleri çeşit çeşit meyvelere, bitkilerin doğada oluşturduğu sayısız "Renklerin" uyumuna, İnsanların ve hayvanların da "Türlü Renklerde" olduklarına ve bütün bunların her birinin kendi yolunda bulunmasına rağmen "Birlikte" oluşturdukları "İlahi Ahengin" ihtişamına, Yeryüzünün oluşumunda bu ortamdaki canlı varlıklar ile çevrelerinin nasıl olağanüstü bir “Uyum” içinde bulunduğuna ve ayrıca bu oluşumun özellikle İnsan açısından ne derecede hayranlık veren güzelliklerle bezendiğine dikkat çekilmektedir.

 

Böyle bir "Kusursuz" ve "Eksiksiz" uyumun ancak Kusursuz ve Eksiksiz bir "Güç" olan Yüce Allah tarafından "Yaratılmış" olacağını ancak “Akıl” ve “Bilgi” sahibi olan İnsanların (Alimler) en doğru şekilde "Anlayabilecekleri" ve bu idrakleri ile bu "Yaratıcı" güç karşısında Allah'a derin bir "Saygı" ve "Teslimiyet" gösterecekleri (Korkacakları) açıklanmaktadır. Allah bu gerçekler nedeniyle “Daima Üstün" olduğunu ve "Çok Bağışlayan" olduğunu bütün insanlara hatırlatmakta ve onları bu delillere ve örneklere göre bu anlayışa ulaşabilecek bilgi sahibi olmaya davet etmektedir.

 

Buna göre İnsanlardan “alim” olanların, yaptıkları araştırma ve edindikleri bilgileri değerlendirme çalışmaları nedeniyle, bu gerçekleri ilimleri en iyi onların anlayacakları belirtilmektedir. Bu nedenle, alim olanlar Allah'ı çok daha kolay ve yakından anlayabilir ve hissedebilirler ve de Allah'ın ilmi ve ihtişamı karşısında hakikaten saygı ve hayranlık dolu bir korku hissederler. İnsanlara verilen görev de işte alim olanlar gibi anlamak ve gerçekleri görmektir. Alim olanlar ilgili konularında yaptıkları araştırma ve verdikleri eserler ile insanların Allah'ı anlamalarına yardımcı olmaktadırlar. Bu da Alim olanlar ve tüm insanlar için önemli bir "İnsan Olmak" fırsatıdır. Akıllı İnsanlar, Kur'an Ayetlerindeki ip uçlarını ve Bilim Adamlarının buluşlarını değerlendirdikleri takdirde, kendilerinden beklenen araştırma, öğrenme ve gerçekleri "Anlama" yolunda her gelecek nesilde artan bir gelişme sağlanacaktır.

 

Ancak günümüzde ulaşılan bilgi ve anlayış düzeyine rağmen halen insanlar arasında "Renkleri" nedeniyle "Ayırımcılık" yapılmasının sürdürülmekte olması, oluşturulan "İlahi Uyum" ile bağdaşmamaktadır. İnsanların bu tür davranışlardan arınabilmeleri için ve bu ortam ile gelecekte onları bekleyenler konularında bilgi sahibi olmaları ve böylece "Yaratan" hakkında "Doğru" bilgilere ulaşarak "İnsan Olmaları" için "Akıllarını" kullanarak kendilerine en son 1400 sene önce iletilmiş olan bu öneri ve öğütleri önemle dikkate almaları gerekmektedir.

 

Allah'ın Dünyayı insan için hazırladığına dair olarak Ayetlerde “ilminden” bu Dünya ortamının yapısı ile ilgili olarak bazı bilgiler ve çeşitli örnekler verilmektedir.

 

Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik, yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik. (54/19), (15/19)

Orada hem sizin için hem de rızıkları size ait olmayanlar için geçim vasıtaları yarattık. (54/20), (15/20)

Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.  (54/21), (15/21)

Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık, siz onu suyu depolayamazdınız.  (54/22), (15/22)

 

Aslında bizim bilgi ve ilim olarak tanımladığımız bütün konular ve olaylar; Yüce Allah'ın "İlahi Takdiri" ile her şeyi "Yaratması" sırasında oluşturduğu ve muhteşem "Denge" ile "Sarsılmaz" ve "Değişmez" bir "Düzene" bağladığı ve "Sürdürdüğü" ve Evren ortamının sona ereceği zamana kadar sürecek olan "Yaratılışın" dayandığı "Kurallar Bütününü" ifade etmektedir. Buna göre Evren'in yaratılması ile "Madde" olarak isimlendirdiğimiz oluşumlar yanında madde olarak açıklayamadığımız oluşumların da bulunduğu "Gerçeklerden" bizim zamanla "Keşfedip" anlayabildiğimiz "Her Şey" insanlar tarafından bir bütün halinde "Bilim" veya "İlim" olarak tanımlanmaktadır.

 

Bu anlamda Ayetlerde yeryüzünün bugün gördüğümüz duruma gelebilmesi ile ilgili olarak yerin uzatılıp yayılması, sabit dağlar yerleştirilmesi ve miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirilmesi gibi çok çeşitli "Aşamalardan" geçtiği belirtilmektedir. Yer küremizin geçmişi ile ilgili olarak yapılan çalışma ve araştırmalar sonucunda yaklaşık 4.5 Milyar yıl öncesinden yakın zamana kadar olan geçen sürede okyanusların bütün yer yüzeyini kaplaması, volkanik hareketlerin ve buzul dönemlerinin yer yüzünü şekillendirmesi gibi tüm yerküreyi etkileyen olayların meydana geldiği; sonuçta sadece 900 Milyon yıl önce ilk çok hücreli hayat belirtilerinin ortaya çıkması ve sonrasında bitkisel ve hayvansal yaşamın sürmesi gibi gelişmelerin meydana geldiği artık çok olağan bilgiler arasında bulunmaktadır.

 

Bu durum bize tüm varlıkların oluşumunun bağlı olduğu "Atom Altı Parçacıkların" bünyelerindeki "Unsurları" ve tüm bu gelişmeleri gerçekleştirirken nasıl "Karar" verdiklerini araştırmaya ve anlamaya yöneltmektedir.

 

Sonsuz bir zincirleme "Etkileşim" olan Evren'in madde yapısının yaratılması olayının özünde bu etkileşimleri "Başlatan" ve "Sürdüren" Atom Altı Parçacıkların bulunduğu, bu parçacıkların da bünyelerindeki “İtici" veya "Yürütücü" nitelikteki unsurların kendilerini ve diğer Atom Altı Parçacıkları "Etkileyerek" birlikte yeni bir "Yapı" oluşturdukları sürekli olarak yapılan bilimsel çalışmalarda görülmektedir.

Buna göre gerçek özelliklerini belki hiçbir zaman bilemeyeceğimiz Atom Altı Parçacıklardaki "Unsurların" kesintisiz olarak her an "Yüce Yaratan" ile iletişim halinde oldukları, bu nedenle Yüce Yaratan'ın "İradesini" Allah'ın "Takdir Ettiği" şekilde yürütecek olan "İlahi Bilinci" taşıdıkları anlaşılabilmektedir. (Bu konuda “Atom Altı Parçacıklar” bölümünde bilgi bulunmaktadır.)

 

Yüce Allah, "Tasarlayıcısı" ve "Yaratıcısı" olduğu bu Evren ve Dünya ortamında kendilerine "Akıl" verdiği ve "Halifesi" olarak bu ortamda bir süre yaşamalarını sağladığı insanlar için gereken her türlü geçim kaynakları (Rızık) ile diğer bütün canlılara ait geçimliklerini de "Yarattığını" ve bunlarla birlikte diğer bilinenler ve bilinmeyenler ile ilgili "Her Şeye" ait bilgilerin (Hazinelerin)  sahibi ve Kendi tasarrufunda olduğunu bildirmekte, ayrıca bütün insanlara "Akıllarını" işleterek bilgi sahibi olmaları ölçüsünde bu hazinelerinden "İndirdiğini" hatırlatmaktadır.

 

Buna göre yeryüzünün insanların ihtiyaçlarını nasıl karşıladığına dair bir örnek olarak bugün artık çok bilinen rüzgârların bitkilerin çoğalmalarındaki aşılayıcı etkisi ve gökten inen su ile ihtiyaçların karşılanması gibi olaylara işaret edilerek, bu ortam ile ilgili daha bilinmeyen birçok olanak ve özelliklerin bulunduğu "Gerçeğinin" hatırda tutulması ve her konuda araştırma ve bilgi edinme çabalarının hiç azalmadan sürdürülmesinin gerektiği bütün insanlara bildirilmektedir.

 

Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur, şu halde yerin omuzlarında dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin, dönüş ancak O'nadır. (77/15), (67/15)

 

Yüce Allah yer yüzünü insanlara boyun eğdirilmek üzere hazırladığına işaret ederek tüm bu oluşumların "Tasarlayıcısı" ve "Yaratıcısı" olduğunu bir defa daha hatırlatmakta ve kendilerine "Akıl" verdiği ve "Halifesi" olarak bu ortamda bir süre yaşamalarını sağladığı İnsanlara yeryüzünde dolaşarak kendileri için gereken her türlü geçim kaynaklarından faydalanmalarını  (Rızık), diğer bütün canlılara ait geçimliklerini de her yönüyle araştırılmalarını ve yeryüzünün "Yapısını" ve "Niteliklerini" anlamaya çalışmalarını "Teşvik" etmekte ve "Önermektedir".  İnsanların bu önerileri dikkate alıp Akıllarını" kullanarak "Anlamaya" çalışmaları halinde, bu ortamdaki yaratılan ilk "Akıllı" insandan bu ortamın sona ereceği zamana kadar bu ortamda yaşayıp ölecek olan son insana kadar en çok "Merak" edilen ve "İlgi" duyulan "Yaratılış" ve "Tek Yaratan" ile ilgili konularda "Bilgi" sahibi olacaklarına ve Evren ve Dünya ortamında fark edecekleri her şeyin "Yaratana"  ait olduğunu ve takdir edilen bir zamanda O'na "Geri Döndürüleceğini" idrak edeceklerine işaret edilmektedir.

 

Ayrıca Allah'ın yaratmış olduğu Evrenin (yedi kat göklerin ve yerlerin) düzeninin sağlanması (Ferman) konusunda insanın ulaşacağı bilim seviyesi ilerledikçe insanların Allah'ın sahip olduğu ilim konusunda daha çok bilgi sahibi olacakları ve hayranlıkları ile teslimiyetlerinin, bu bilgilerin çoğalmasına paralel olarak çok daha fazla derinleşeceği bildirilmektedir.

 

Allah, yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır, ferman bunlar arasından inip durmaktadır ki, böylece Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz. (99/12), (65/12)

 

Bu konuda Evren'in ve Dünya'nın Yaratılması bölümünde ayrıntılı açıklama bulunmaktadır.

                                                                                                                                                  KONU BAŞLIKLARI

TÜRK BAYRAĞI.jpg
bottom of page