top of page
KONU BAŞLIKLARI
EVRENİN OLUŞUMU
YOĞUN KÜTLE

Evrenin Oluşumu

 

Yüce Allah Ayetlerinde "Yaratıcılığının İhtişamına" dikkatlerini çekmek için insanlara "göğe" ve “çevrelerine” bakmalarını öğütlemektedir.

 

Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! onda hiçbir çatlak da yok.  (34/6), (50/6)

Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk, orada gönül açan her türden yetiştirdik. (34/7), (50/7)

Onları sarsmasın diye yeryüzünde birtakım dağlar diktik, orada geniş geniş yollar açtık; ta ki maksatlarına ulaşsınlar.  (73/31), (21/31)

Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık, onlar ise, gökyüzünün ayetlerinden yüz çevirirler.   (73/32), (21/32)

O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı yaratandır, her biri bir yörüngede yüzmektedirler.   (73/33), (21/33)

O ki, birbiri ile ahenktar yedi göğü yaratmıştır, Rahman olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin, gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? (77/3), (67/3)

Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz âciz ve bitkin halde sana dönecektir. (77/4), (67/4)

 

Esasen yeryüzünde ortaya çıktıkları ilk zamanlarından beri “Akıllı İnsanların” en çok “merak” ettikleri ve devamlı olarak "inceledikleri" konu daima gökyüzü ve çevrelerinde gördükleri olmuştur. Zira üzerlerindeki ve etraflarındaki bu “muhteşem” yapının aslında “kendi varlıkları” ile ilgili olduğunu düşünmüşlerdir.  Halen bu merak ve inceleme çalışmaları devam etmektedir. Elde edilen bilgi birikimi ve gelecekte ulaşılacak yeni bilgiler "yaratılış" ve "Tek Yaratıcı Güç" hakkında insanların daha gerçekçi "anlayışa" ulaşmalarında yardımcı olacaktır.

 

Ayetlerde insanlardan “göğün” nasıl oluşturulduğuna (bina edildiği), nasıl (güneş ve yıldızlarla) donatıldığına bakmalarını istenmekte ve onda hiçbir “çatlak” bulunmadığı da açıklanmaktadır.

 

Ayrıca insanlardan Yüce Allah'ın "Yaratıcılığının" eşsiz örneği olan yaşadıkları yeryüzünü de incelemeleri ve orada insanlar ve diğer canlılar ile birlikte nasıl bir "denge" ile nasıl bir düzenin yürümekte olduğunu anlamaya çalışmaları beklenmektedir. Bu konuda yeryüzünün kütle yapısının "dengesinin" ve "devamlılığının" sağlanması için ve insanların yeryüzündeki "hareketlerini" kolaylaştırmak üzere (onları sarsmasın diye) dağların "dikilmiş" olduğuna, düşündüklerine sahip olabilmeleri için yeryüzünde geniş düzlüklerin (geniş geniş yollar) yapılandırıldığına ve insana huzur veren (gönül açan) her türden “bitkilerle” döşendiğine işaret edilmektedir.

 

Yüce Allah bütün bunları ve geceyi, gündüzü, güneşi, ayı “yaratan” olduğuna işaret etmekte ve her birinin kendi "yörüngelerinde yüzmekte" olduklarını önemle hatırlatmaktadır. Ayrıca birbirleri ile "uyumlu" olarak çok sayıdaki "gök katmanlarının" bulunduğuna (yedi gök), gökyüzünün "korunmuş bir tavan" gibi yapıldığına, bu yaratılışlarda hiçbir "uygunsuzluk" görülemeyeceğine işaret edilerek insanlardan bu "düzen" üzerinde devamlı olarak araştırma yapmaları (gözünü çevir de bir bak) istenerek bu düzende hiçbir "bozukluk" bulamayacakları, bir aksama veya bozukluk bulmaktan gözlerinin aciz ve bitkin halde kalacakları açıklanmaktadır.

 

İnsanların araştırmalar yaparak "gökyüzünün" incelenmesi sonucunda ulaştıkları "bilgilere" rağmen bu muhteşem düzenin "Tek Yaratıcı Güç" tarafından "yaratılmış" olduğuna inanmayanların "gökyüzü" ile ilgili gerçeklerden (Gökyüzünün Ayetleri) yüz çevirdikleri bir “uyarı” olarak belirtilmektedir.  

Çağımızın "Dahi" bilim adamı olarak tanımlanan Stephen Hawking; “Keşfedebileceğimiz ve anlayabileceğimiz mantıklı kurallarla yönetilen bir Evrende yaşıyoruz. Ayaklarınıza değil, gökyüzüne bakın. Gördüğünüz şeylerin mantığını anlamaya çalışın. Evren’in neden var olduğunu düşünün. Meraklı olun.”

Stephen Hawking'in Hayata Dair 21 Sözü - Aklınızı Keşfedin (aklinizikesfedin.com)

 

Bilimsel çalışmalarla ulaşılan görüşlerde “hiçbir şey” yok iken bir toplu iğne başı kadar olduğu ifade edilen “Yoğun Kütlenin”, bir “Patlama” ile Evren’in oluşum sürecinin başladığı belirtilmektedir.

 

Bugün sahip olduğumuz bilgilere göre Evren Ortamının yaklaşık 13,8 Milyar Yıl ve Dünya ortamının ise yaklaşık 4,5 milyar yıl önce oluştuğu varsayılmaktadır. "Evren" için geçen bu sürenin ne kadar doğru olduğu gelecekte elde edilecek bilgiler çerçevesinde daha belirgin olarak tahmin edilebilecektir.

 

Evren ve Maddenin oluşumuna dair Bilimsel veriler çerçevesinde Evrenin “Oluşumunun” bazı önemli aşamalardan geçerek gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Evrenin oluşum süreci olarak düşünebileceğimiz söz konusu oluşum aşamaları

 

  • Yoğun kütle

  • Büyük Patlama (Koparılma)

  • Gaz ve Duman Bulutları

  • Yıldızların Oluşumu ve Yaşam Süreçleri

  • İlk Galaksiler

  • Burçlar

  • Güneş Sistemi

 

şeklinde sıralanabilir.

 

 

Yoğun Kütle

                                                                                                                                                                             KONU BAŞLIKLARI

Evrenin oluşumu ile ilgili olarak yürütülen araştırmalardan elde edilen bilgilere göre “bir toplu iğne başı” kadar olduğu ifade edilen çok “Yoğun Kütlenin” hiçbir şeyin olmadığı bir “ortamda” bir “Patlama” ile “Evren Zaman Boyutunu” ve Evreni oluşturacak diğer “Asıl Unsurları” açığa çıkardığı ve böylece Evren’in oluşum sürecinin başladığı belirtilmektedir. Buna göre Evrenin ortaya çıkmasında etkili olan “Asıl Unsurlar Evrenin Zaman Boyutu, Enerji (Öz) ve Yaratıcı Bilinç olarak tanımlanabilir.

Evrenin Zaman Boyutu

Yoğun kütlenin patlamasının “Evren Zaman Boyutunu” açığa çıkardığı ve böylece Evren’in oluşum sürecinin başladığı belirtilmektedir. Buna göre “Patlama” anından önce Evren’in Zaman Boyutunun “Yoğun Kütle” bünyesinde “Oluşturulmuş” olduğu varsayılabilir.        

 

Buna göre Evren ortamında bir şeyin Ortaya Çıkması "Zaman" olarak adlandırılan bir "Boyutun" varlığını gerektirmektedir. Zira bu ortamda her şey ancak "Zaman" ile meydana gelebilir ve değişebilir. Buna göre “zamanın akışı” Evrendeki tüm oluşumların “ilk” ve "asıl” unsurudur.  Bu nedenle yoğun kütle bünyesinde Evrenin oluşumunu başlatacak ve sürdürecek olan “zaman” boyutunun “yoğun kütle” bünyesinde “asıl unsur” olarak bulunduğu söylenebilir. Buna göre yoğun kütle bünyesinde öncelikle Evrenin Zaman Boyutunun oluştuğu anlaşılmaktadır. (Zaman konusunda “Evren Öncesi-Zaman” bölümünde daha ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.)

 

Enerji (Öz)

 

Tüm Evrenin Maddelerinin "Temel" unsuru olan "Atomların" yapı taşını oluşturan “En Küçük" unsurların (Atom Altı Parçacıkların) bünyelerinde tüm oluşumların "kaynağı" olarak tüm oluşumları gerçekleştiren "sonsuz" bir enerji (Bilinçli Enerji) bulunmaktadır.

 

Atom Altı Parçacıklar bu "Enerji" etkisi ile şekillenmişler ve oluşmuşlardır. Atomların parçalanması veya etkilenmesi halinde atomların bünyelerindeki bu "Enerji" çeşitli şekillerde açığa çıkmaktadır. Enerji ve Madde bu nedenle atom yapılarındaki değişimlere göre birbirlerine "Dönüşebilme" niteliği taşımaktadırlar. Bu konudaki bazı açıklama ve yorumlarda bildiğimiz tüm maddelerin yapısını oluşturan "Parçacıkların" aslında "katı küresel" şeyler olmadıkları ve bünyelerindeki "Enerjinin" tüm varlıkların içyapısında veya "özünde" yerleşik olarak belirtilmektedir. Enerji ve maddenin birbirlerine tamamen dönüşebilmesi Albert Einstein tarafından kanıtlanmış ve E=mc2 eşitliği ile formüle edilmiştir.

 

Kuantum Kuramına göre de bildiğimiz tüm maddelerin yapısını oluşturan "Parçacıkların" özde "katı kütlesel" şeyler olmadıkları, enerji yüklü kütle ve dalga özellikleri bulunan belirsiz yapılar olarak görüntü verdikleri açıklanmaktadır. Kesinlikle çok sıra dışı olan bu durum "Nihai Gerçekliğin" gözle görülebilir varlık düzeyimizdeki algılamalarımıza uymadığını göstermektedir. Soyut bir kavram olan Enerji aslında maddeden ayrı bir şey değildir ve maddenin en alt katmanları belli belirsiz bir şekilde bulunmaktadır.

http://www.madsci.org/posts/archives/1998-11/912178539.Ph.r.html

http://www.alternativephysics.org/book/MatterEnergy.htm

 

 

Yaratıcı Bilinç

 

Tüm Evrenin Maddelerinin "Asıl" unsuru olan "Atomların" asıl yapı taşını oluşturan “En Küçük Unsurlarını-Atom Altı Parçacıklarını” yöneten ve bilimsel çalışmalarda "Strong Force-Güçlü Baskı" olarak açıklanan soyut unsur aslında "Yaratıcı Bilinç" olarak ta tanımlanmaktadır.

https://global.britannica.com/science/strong-force

 

Yaratıcı Bilinç, Atom Altı Parçacıkların her türlü etkiye ne tür ve nasıl karşılık verileceği ile ilgili etkileşimleri sağlayan bir çeşit "Bilinçli Enerji" olarak ta tanımlanabilir.

 

Madde Yapılarının "Etkilenmesi" ile "Üretilen" Diğer Soyut Unsurlar da Evrenin madde yapılarının oluşmasında, yeni şekil alınmasında, devam ettirilmesi veya eski yapının sonlandırılarak tamamen yeni bir yapıya dönüştürülmesi gibi değişimlerin gerçekleşmesinde etkili olmaktadır.

 

İnsanlığın özellikle son birkaç yüzyıldır ivme kazanan bilimsel araştırma ve buluşlar ile sağladığı gelişmelerden elde ettiği bilgilere göre, Evren'in madde yapısında "Atom Altı Parçacıkların "en önemli unsurlar olarak yer aldığı belirtilmektedir. Bu durum aslında Evren'in "Yaratılma" sürecinin de asıl unsurunu ifade etmektedir. Zira "Atom Altı Parçacıkların " bünyesindeki madde oluşumunu gerçekleştiren ve çekim gücü, elektromanyetik güç, güçlü etkileşim (strong force) ve zayıf etkileşim (weak force) den oluşan dört temel gücün etkileşimleri ile her türlü oluşum, diğer bir ifade ile yaratılışın ortaya çıkması ve sürdürülmesi gerçekleşmektedir. Bu durum Britannica Ansiklopedisinde özet olarak açıklanmaktadır.,

“Fundamental forces and fields. The four basic forces of nature, in order of increasing strength, are thought to be: (1) the gravitational force between particles with mass; (2) the electromagnetic force between particles with charge or magnetism or both; (3) the colour force, or strong force, between quarks; and (4) the weak force by which, for example, quarks can change their type, so that a neutron decays into a proton, an electron, and an antineutrino. The strong force that binds protons and neutrons into nuclei and is responsible for fission, fusion,

and other nuclear reactions is in principle derived from the colour force.”

physics - Quantum mechanics | Britannica

Buna göre bu "Asıl Unsurların" Evren’in madde yapılarının oluşmasında “yapı taşları” olarak düşünebileceğimiz "Atomları" ve Atomların bünyesindeki “Dört Temel Güç” olarak tanımlanan Evrendeki Güçleri meydana getirdikleri söylenebilir. Evrenin madde oluşumunu gerçekleştiren bu temel güçler Kütle Çekim Gücü, Elektromanyetik Güç, Güçlü Etkileşim (strong force) ve Zayıf Etkileşim (weak force) olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca Evrendeki “Madde” yapılarının “etkileşimleri” sonucu ortaya çıkan Aydınlık Unsurlar (Işık, Işın, Radyasyon, Radyo ve Kızılötesi dalgaları) ve Karanlık Unsurlar (Karanlık Madde-Katman, Kara Delikler, Kara Enerji) diğer “Soyut Unsurlar” olarak Evrenin halen sürmekte olan yapılanmasında etkili olmaktadır.

 

Bu durumda söz konusu “Asıl Unsurların”, şu anda insanlığın hiçbir bilgi sahibi olmadığı ve ancak bir “varsayım” olarak düşünülebilen ve bilimsel araştırmalarda “hiçbir şey yok iken” şeklinde tanımlanabilen “Çok Özel” bir ortamda “bir toplu iğne başı” kadar olduğu ifade edilen çok yoğun "Bitişik” bir “kütlesel yapı” olarak "Hazırlandıkları" anlaşılmaktadır.

BÜYÜK PATLAMA
YOĞUN KÜTLESEL YAPI-EVRENİN OLUŞUMU.jpg

Büyük Patlama (Koparılma)

                                                                                                                                                                     KONU BAŞLIKLARI

Bilimsel çalışmalarla ulaşılan görüşlerde “hiçbir şey” yok iken bir toplu iğne başı kadar olduğu ifade edilen “Yoğun Kütlenin”, bir “Patlama” ile “Evren Zaman Boyutunu” açığa çıkardığı ve böylece Evren’in oluşum sürecinin başladığı belirtilmektedir. Bu olay "Büyük Patlama" olarak tanımlanmaktadır.

 

Buna göre “Patlama” anında öncelikle Evrenin Zaman Boyutunun oluştuğu anlaşılmaktadır. Zaman boyutunun ortaya çıkmasını takiben “Sınırsız” bir enerji açığa çıkararak “Yoğun Kütleyi” dağıtmıştır. Böylece söz konusu “Ana Unsurların” Zaman boyutuna bağımlı olarak Evrenin oluşmasını başlattığı ve “Büyük Patlama” olarak ta adlandırılan bu olayın günümüzden yaklaşık olarak 13.8 Milyar yıl önce gerçekleştiği belirtilmektedir. Bu süre bugün bizce algılanabilen en uzak ışık kaynağının uzaklığının bilinen en yüksek hız olan Işık Hızı ile hesaplamasına dayanmaktadır.

https://www.quora.com/How-do-we-know-that-the-universe-is-13-7-billion-years-old

 

Bu sürenin ne kadar doğru olduğu gelecekte elde edilecek bilgiler çerçevesinde daha belirgin olarak tahmin edilebilecektir.

 

Böylece Evrenin Madde yapısının ortaya çıkması süreci, çok özel ortamda hazırlanan "Asıl Unsurları" taşıyan "Yoğun Yapının" üzerine bir "İlk Etkinin" gönderilmesi ile meydana gelen bir “patlama” olarak başlatılmış olmaktadır. Bu durum özet olarak aşağıda belirtildiği gibi tanımlanabilir

Ana Unsurlar arasında bulunduğunu varsayılan “Kütlesel Çekim Gücünün” Evreni oluşturan patlamanın ilk etkileri olarak “Uzay-Zaman” kapsamında çekim dalgaları veya salınımları şeklinde ortaya çıktığı bazı Bilimsel çalışmalarda da belirtilmektedir.

 

“A team of observational cosmologists may have found evidence that cosmic inflation occurred a fraction of a second after the Big Bang by detecting a signature pattern that was predicted 18 years ago by Johns Hopkins University cosmologist and theoretical physicist Marc Kamionkowski. At a news conference Monday at the Harvard-Smithsonian Center for Astrophysics in Cambridge, Mass., researchers announced the first direct evidence for this sudden and vast expansion of the universe. Their data also represent the first images of gravitational waves, or ripples in space-time. These waves have been described as the "first tremors of the Big Bang."

http://hub.jhu.edu/2014/03/18/big-bang-inflation-discovery

 

Evrenin patlama sonrası dönemlerinin bir “Gaz Karışımı” olarak şekillendiğini belirten bu tür açıklamaların, Ayetlerdeki “Duman” tanımlamaları ile uyum sağladığı düşünülebilir.

 

Burada Evrenin ilk dönemlerindeki “Duman” halinin, yukarıda da değinildiği gibi, “Koparılma” süreci sonrasında Evreni oluşturacak olan tüm maddelere ait Atomların çekirdeklerinin ve etrafındaki elektronların Atom Altı Parçacıklarının (En Küçük Unsurlarının) birbirleri ile olan etkileşimlerini sürdürdükleri bir aşama olarak düşünülmesi mümkün bulunmaktadır. Böylece bu aşamaların tamamlanmasına bağlı olarak Evrenin maddesel yapılanmasının başladığı anlaşılmaktadır.

 

CERN bünyesinde yürütülen araştırmalar kapsamında Patlamanın ilk anlarındaki oluşumlar ile ilgili olarak madde yapılarını oluşturacak “Unsurların” şekil aldıklarına değinilmektedir. Bu konuda Profesör Nicola Spaldin tarafından yapılan bir sunumda patlama sonrası ilk aşamalarda maddesel yapılanmaların temelindeki Atom Altı Parçacıkların “Cosmic Strings” olarak tanımlanan “Patlama Artıklarından kalan Kütlesel Enerjilerden” oluştuğu ve bu yapılanmada manyetik ve elektriksel etkilerin bulunduğu ileri sürülmektedir. Belirtilen unsurlar, yukarıda belirtilen ve Evrenin oluşumunda etkili olduklarını varsaydığımız “Ana Unsurlar” arasında bulunmaktadır.

 

“What happened in the early universe just after the Big Bang? This is one of the most intriguing basic questions in all of science, and is difficult to answer because of insurmountable issues associated with replaying the Big Bang in the laboratory. One route to the answer is to use condensed matter systems to test the so-called "Kibble- Zurek" scaling laws for the formation of defects such as cosmic strings (cosmically-scaled string of mass-energy left over from the big bang as a topological defect in spacetime) that are proposed to have formed in the early universe. In this talk I will show that a popular multiferroic material -- with its coexisting magnetic, ferroelectric and structural phase transitions -- generates the crystallographic equivalent of cosmic strings.”

https://cds.cern.ch/record/1540162?ln=en

Buna göre Evren’in ilk oluşum sürecinin olarak tanımlanan "Büyük Patlama" ile başladığı ileri sürülmekte fakat bu “patlamanın” hangi ortamda nasıl bir “etki” sonrasında ve “nerede” gerçekleştiği konusunda henüz bilimsel bir açıklama bulunmamaktadır. Bu durum bazı bilimsel açıklamalarda "hiçbir şey yok iken" şeklinde tanımlanmaya çalışılmaktadır. Bu varsayıma göre Evren’in “patlama” öncesinde “hiçbir şeyin olmadığı” bir “hiçlik” ortamda "Sıkıştırılmış Bir Kütle" halinde bulunduğu ve sonrasında da "Patlayıp Serbest Kalması" ile oluştuğu belirtilmektedir.

 

Ayrıca Evrenin oluşmasında yol açan “patlamanın” belirtilen “Çok Özel” ortamın kapsamı içinde mi yoksa kapsamı dışında ayrı bir bölgede mi bulunduğu veya birbirlerinin uzantısı mı olduğu, Evren’in boyutlarının ve şeklinin nasıl olduğu, bu şeklin nasıl gelişmekte olduğu, çapının veya boyutlarının ne kadar birim (Kilometre, Işık Yılı vb.) olduğu konularında açık bilgiler bulunmamaktadır. Ancak “patlama” sonrasında oluşan bu maddi yapının “oluşum” sürecinin başladığı ve “çok özel” ortamın "Kuralları" ve "Koşulları" ile uyumlu hale getirilerek "birleştirildiği" söylenebilir. Bu konularda sürekli araştırma yapılmakta ve devamlı olarak yeni bulgulara ulaşılmaktadır.

 

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi veya Fransızca adı olan Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire'in kısaltmasıyla CERN, tarafından yayımlanan Büyük Patlama hareketli görselinde "Evren’in Varoluşu" tam küre şekli olarak algılanmasa da, aşağıda açıklandığı gibi, "düzlem" şeklinde bir ortamda  tüm yönlere bir parça ve gaz karışımı saçılması şeklinde gösterilmektedir.

http://cds.cern.ch/record/1377425

 

Yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda tüm Evreni meydana getirdiği ileri sürülen “Büyük Patlama” kuramına göre, tüm unsurları bünyesinde taşıyan ve tahmin edilemeyecek kadar küçük ve "Boyutları" bulunmayan bir “yoğun kütlenin” tam olarak bizce "bilinmeyen" bir şekilde ve bizim şu anda zamanın akışı için kullanmakta olduğumuz Dünyamızın Güneş etrafındaki bir dönüşünün aldığı sürece göre "Saniye" olarak tanımladığımız sürenin "Trilyon kere Trilyon kere Trilyon" kadarı olan bir zaman diliminde "Patladığı" ve taşıdığı unsurların birbirleri ile etkileşerek tüm Evreni meydana getiren madde yapılarının oluşmalarını başlatmış olduğu varsayılmaktadır.

 

“So the very beginning of the universe remains pretty murky. Scientists think they can pick the story up at about 10 to the minus 36 seconds — one trillionth of a trillionth of a trillionthof a second — after the Big Bang.”

http://www.space.com/13347-big-bang-origins-universe-birth.html

 

Bilimsel çalışmalardan elde edilen bilgilere göre Büyük Patlama sonrasında Evren’in oluşumu aşamalarının içinde bulunduğumuz zaman akışı birimleri cinsinden şu sürelerde gerçekleştiği varsayılmaktadır.

 

1-Planck Epoch (Dönem), from zero to approximately 10-43 seconds

2-Grand Unification Epoch, from 10–43 seconds to 10–36 seconds:

3-Inflationary Epoch, from 10–36 seconds to 10–32 seconds:

4-Electroweak Epoch, from 10–36 seconds to 10–12 seconds:

5-Quark Epoch, from 10–12 seconds to 10–6 seconds:

6-Hadron Epoch, from 10–6 seconds to 1 second:

7-Lepton Epoch, from 1 second to 3 minutes:

8-Nucleosynthesis, from 3 minutes to 20 minutes:

9-Photon Epoch (or Radiation Domination), from 3 minutes to 240,000 years:

10-Recombination/Decoupling, from 240,000 to 300,000 years:

11-Dark Age (or Dark Era), from 300,000 to 150 million years:

12-Reionization, 150 million to 1 billion years: (Star and Galaxy Formation, 300 - 500 million years onwards)

13-Solar System Formation, 8.5 - 9 billion years:

14-Today, 13.8 billion years:

http://www.physicsoftheuniverse.com/topics_bigbang_timeline.html

 

Bize göre "Çok Kısa" bir sürede meydana gelen bu "Büyük Patlama" sonrasındaki 1-11 numaralı dönemleri kapsayan 300-400 bin yıllık bir süre aldığı ifade edilen ilk aşamada "Mikro Dalga Işınımlarının" ortaya çıktığı, bu ışınımların Evren’in "Var Olmasına" yol açacak olan saçılmanın güçlü bir "Dayanağını” veya "Kaynağını" oluşturduğu, yaklaşık 150-400 Milyon yıl süren "Işıksız ve Karanlık" olan bu sürecin sonrasında ilk madde yapıların Işık Saçarak dağılıp Evreni oluşturdukları varsayılmaktadır.

 

Bu konuda ayrıca şu kaynaklardan da bilgi edinilebilmektedir.

https://www.nasa.gov/mission_pages/spitzer/multimedia/timeline-2006121889912.html

A Brief History of Time - Stephen Hawking... Chapter 2 ve 8

 

Bu durumda “Zaman” boyutunun ortaya çıkmasını takiben “Sınırsız” bir enerji açığa çıkararak “Yoğun Kütleyi” dağıttığı, böylece Evren’in oluşmasını sağlayan “Ana Unsurların” Zaman boyutuna bağımlı olarak oluşumları ve kendileri ve birbirleri ile etkileşimleri başladığı ve Evrenin oluşum sürecinin halen sürmekte olduğu anlaşılmaktadır.

 

Ana Unsurlar arasında bulunduğunu varsaydığımız “Kütlesel Çekim Gücünün” Evreni oluşturan patlamanın ilk etkileri olarak “Uzay-Zaman” kapsamında çekim dalgaları veya salınımları şeklinde ortaya çıktığı bazı Bilimsel çalışmalarda da belirtilmektedir.

 

A team of observational cosmologists may have found evidence that cosmic inflation occurred a fraction of a second after the Big Bang by detecting a signature pattern that was predicted 18 years ago by Johns Hopkins University cosmologist and theoretical physicist Marc Kamionkowski. At a news conference Monday at the Harvard-Smithsonian Center for Astrophysics in Cambridge, Mass., researchers announced the first direct evidence for this sudden and vast expansion of the universe. Their data also represent the first images of gravitational waves, or ripples in space-time. These waves have been described as the "first tremors of the Big Bang."

http://hub.jhu.edu/2014/03/18/big-bang-inflation-discovery

 

Bilimsel araştırmalara göre evrenin “düzlem” şeklinde olduğu belirtilmektedir. Bu durumda Büyük Patlamanın “düz” bir “düzlem” ortamında tüm yönlere bir “gaz karışımı” saçılması olarak gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

 

Nitekim Ayetlerde Evrenin yaratılması göklerle yer bitişik bir halde iken Yüce Yaratan’ın onları birbirinden “koparması” ve Evrenin sonlandırılması da yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp “dürmesi” olarak bildirilmektedir.

 

İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (73/30), (21/30)

Günü ki, yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. Üzerimize aldığımız bir vaat oldu. Biz yaparız. (73/104), (21/104)

 

Ayetlerde bir kitabın açılması ve kapatılmasına benzetilerek yapılan tasvirler (canlandırmalar) ile, Evren’in “Düz” bir şekilde olduğuna işaret edildiği söylenebilir. Bu konuda Evren’in şekli bölümünde ayrıntılı açıklama bulunmaktadır.

 

Evren’in ve Dünya Ortamının geleceği ilgili olarak, bundan sonra ne kadar devam edeceği konularında da bilimsel araştırmalar sürdürülmektedir.

 

Ancak ortaya çıkan her şeyin veya varlığın sonsuz olamayacağı ve bir süre sonra ortadan yok olmasının değişmez bir kural olduğu dikkate alındığında Evren’in de herhangi bir zaman diliminde "Son Bulacağı" ileri sürülebilir. Örneğin önümüzdeki birkaç bin veya birkaç yüz yıl sonra Evren’in tamamen sona ermesi daima ihtimal dahilindedir ve bu ihtimalin "Hesaplanması" mümkün bulunmamaktadır. Bu durum belli bir düzen içinde gelişen ve dengeli bir biçimde yaşamakta olan "Sağlıklı" bir insanın "Bir An" sonra öleceğinin bilinmemesi fakat bu ihtimalin her zaman bulunması gibi düşünülebilir.

"Evren" için bu sürenin ne kadar geçerli olduğu sonraki zamanlarda daha belirgin olarak tahmin edilebilecektir. Ancak, Evren’in ve Dünya Ortamının bundan sonra ne kadar olacağı konusunda "Hiçbir Zaman" bilgi sahibi olamayacağımızı ve insanların “bazı” konularda hiçbir şeyi “tam olarak” bilemeyeceklerini Yüce Allah Kur’an Ayetinde belirtilmektedir.

 

O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. (87/255), (2/255)

İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar, De ki: "Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır." (90/63), (33/63)

 

Bu konuda "Evren’in Sonu-Kıyametin Başlaması" bölümünde açıklayıcı bilgiler bulunmaktadır

CERN BP 4.jpg
GAZ VE DUMAN

Gaz ve Duman Bulutları

                                                                                                                                                                 KONU BAŞLIKLARI

Bilimsel bulgulara ve varsayımlara göre, Büyük Patlama ile "Zamanın" başlaması ile bu zaman boyutuna bağlı olarak "İlk Saniyelerde" önce İyonların ve Elektronlardan oluşan "İyonize Gaz halinde" olan ve "Maddenin aslını oluşturan yapışkan Plazma" niteliğinde "Duman Halinde" bir yapının oluşmaya başladığı, yaklaşık 300-500 Milyon Yıl (Dünya Yılı) sonra bu “Duman Halinde” yapılardan ilk Yıldız ve Galaksi kitleleri meydana geldiği açıklanmaktadır. Bu oluşum süreci halen devam etmektedir. Yani halen Evrende "Yıldız" oluşumuna neden olabilecek Duman Halinde yapılar bulunmaktadır.

 

Evren’in ilk dönemlerindeki bu “Duman” halinin, yukarıda da değinilen “Koparılma” süreci sonrasında Evreni oluşturacak olan tüm maddelere ait Atomların çekirdeklerinin ve etrafındaki elektronların Atom Altı Parçacıklarının (En Küçük Unsurlarının) birbirleri ile olan etkileşimlerini sürdürdükleri bir aşama olarak düşünülmesi mümkün bulunmaktadır. Buna göre bu aşamaların tamamlanmasına bağlı olarak Evren’in maddesel yapılanmasının başlaması ve sürdürülmesinin sağlandığı anlaşılmaktadır. Bu varsayımın kabulü halinde, Evren’in Madde yapısından önceki “Duman-Gaz Bulutu” halinde iken aynı zamanda “Işık” yaydıkları ve yıldızları ve galaksileri oluşturmak üzere uzun bir süre “Yoğunluk” kazandıkları söylenebilir.

 

Bilimsel araştırmalarda Evren’in ilk dönemlerinde bir “Gaz Karışımı” olarak şekillenen yapısından ilk Yıldız ve Galaksi kitlelerinin meydana geldiği açıklanmaktadır.  Özellikle son dönemlerde geliştirilen çok güçlü teleskoplar yardımı ile günümüzde yapılan gözlemlerden, ilk patlamadan itibaren ortaya çıkmış ve henüz yıldız haline dönüşmemiş çok sayıda “Duman” halinin (Nebula) Evren ortamında yer aldığı açıkça görülmektedir.

 

Nitekim Evrende bulunan yıldız haline dönüşmemiş Nebulaların Dünya ortamının oluşmasını açıklayan Ayette yer alan “Duman” tanımlaması ile uyum sağladığı düşünülebilir. Buna göre “yerkürenin”, Yüce Allah’ın “etkisi” ile “duman” halinde olan gök ile birbirlerini tamamlayacak ayrılmaz bir bütün olarak “birleştirilerek” oluşturulduğu anlaşılmaktadır.

 

Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: "İsteyerek veya istemeyerek, gelin!" dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler. (61/11), (41/11)

 

Buna göre Evren’in Duman hali, Evrendeki “Asıl Unsurların” birbirleri ile etkileşimleri ve tepkimeleri sonrasında yıldızlar ve galaksiler olarak “Madde Yapılarına” dönüşmektedir.

 

NASA tarafından yürütülen Planck Projesi verilerinden yararlanılarak Evrenin Büyük Patlamadan 470 binyıl sonrasını gösteren “Evrendeki En Eski Işıkların” görüntülerinde günümüzdeki yıldızların ve galaksilerin tohumlarının atıldığı “Duman Halindeki” bölgelere de (Nebula) işaret edildiği görülmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

https://science.nasa.gov/mission/planck/

Yıldızların Oluşumu ve Yaşam Süreçleri

                                                                                                                                                        KONU BAŞLIKLARI

Günümüzün en harika "Evren Gözleyicisi" olan Hubble ve Planck teleskopları her gün Evren’deki "Yeni Oluşumları" ve "Yok Oluşları" belirlemekte ve bu oluşum ve yok oluşların "Yaşlarının" ne kadar olduğunu yani ne zaman doğdukları veya yok olduklarının tahmin edilmesini sağlayan bilgiler vermektedir.

 

Bilimsel buluşlar çerçevesinde “hiçbir şey” yok iken bir toplu iğne başı kadar olduğu ifade edilen “Yoğun Kütlenin” bir “Patlama” ile “Evren Zaman Boyutunu” açığa çıkardığı ve böylece Evren’in oluşum sürecinin başladığı belirtilmektedir. Böylece "Tek" bir "En Küçük Kütlenin" patlaması ile "İlk Saniyelerde" İyonların ve Elektronlardan oluşan "İyonize Gaz halinde" olan bir yapının “gaz ve duman bulutları” olarak oluşmaya başladığı varsayılmaktadır.  Yaklaşık 300-500 Milyon Yıl (Dünya Yılı) sonra "Maddenin aslını ve Evreni oluşturan "Ana Unsurların" bir karışımı olan yapışkan Plazma" niteliğinde olan bu “Duman Halinde” yapılardan (Nebula) ilk Yıldız ve Galaksi kitleleri meydana geldiği açıklanmaktadır.

 

Sonraki dönemlerde uzayda bulunan yüksek yoğunlukta geniş bölgelerden oluşan ve “Nebula” olarak tanımlanan moleküler bulutların içinde "Yeni Yıldızların" oluştuğu ve "Eskiyenlerin" yok olduğu bir evrim süreci başlamış olmaktadır. Buna göre yıldızlar Nebula ortamından yaklaşık 10-15 Milyon yıl sürebilen bir süreçte “yoğunlaşarak” meydana gelmektedir.

Yıldız oluşumu - Vikipedi (wikipedia.org)

 

Yıldızların “yaşam” sürelerinin kütle yapılarına göre değişiklik gösterdiği belirtilmektedir. Genellikle büyük yıldızların yakıtlarını çok hızlı yaktıkları ve ömürlerinin kısa olduğu, “kırmızı cüce” adı verilen küçük yıldızların ise yakıtlarını çok yavaş yaktıkları ve on ile milyarlarca yıl arasında yaşamlarını sürdürdükleri belirtilmektedir.

Yıldız evrimi - Vikipedi (wikipedia.org)

Güneşin kütlesi baz alınarak yapılan değerlemeye göre kütleleri güneşten fazlalaşmasına bağlı olarak yıldızların yaşam sürelerinin kısaldığı ve uzadığı belirtilmektedir.

File:Representative lifetimes of stars as a function of their masses.svg - Wikipedia

Buna göre kütlesi güneşin 60 katı büyük olan “büyük” yıldızın ömrü 3 milyon yıl olarak ölçülürken, kütlesi güneşin % 10 civarında olan “küçük” yıldızın ömrünün bin milyar yıl süreceği tahmin edilmektedir.

 

“And how long does it last? It depends on the mass of the star. The least massive stars, like red dwarfs with half the mass of the Sun, can sip away at their fuel for hundreds of billions and even trillions of years. Larger stars, like our Sun will typically sit in the main sequence phase for 10-15 billion years. The largest stars have the shortest lives, and can last a few billion, and even just a few million years. How long do stars last? The biggest stars last only millions, the medium-sized stars last billions, and the smallest stars can last trillions of years.”

http://www.universetoday.com/25160/how-long-do-stars-last/

 

Bilim insanları Evren’de “bir septilyon” yıldız olabileceğini tahmin etmektedir. Bu sayı 10^24 olarak yazılmakta ve 24 sıfırlı bir sayıyı ifade etmektedir. Sadece Samanyolu galaksisinde “Güneş” dahil, 100 Milyardan fazla yıldız bulunmaktadır.

Yıldızlar sıcak gazlardan ve küçük miktarlarda diğer elementlerden oluşmaktadır. Her yıldız birkaç milyondan milyar yıllara kadar değişen kendi yaşam döngüsüne sahiptir ve eskidikçe yapılarında değişimler meydana gelmektedir.

Stars (nasa.gov)

Böylece bünyesinde yıldızların oluşumunu sağlayan gaz ve toz bulutlarının (Nebulalar) termonükleer reaksiyonların etkisi ile çökmesi sonucunda başlayan yaşamları kütleleri ile bağlantılı olarak farklı aşamalardan geçmektedir.

 

Buna göre Güneşimizin benzeri olan orta kütleli yıldızlar yaşamlarının sonuna doğru gittikçe parlaklıklarını kaybetmekte ve bu durum “kırmızı dev” olarak tanımlanmaktadır. Daha sonraki aşamada gaz ve toz bulutu saçarak “planetary nebula” olarak patladıktan sonra “beyaz cüce” olarak adlandırılan küçük ama yüksek yoğunluğa sahip yaşlı yıldızlara dönüşmektedir. Yeteri kadar ısı veya ışık yayamayacak kadar soğumuş olan beyaz cüceler de “kara cüce” olarak adlandırılmaktadır.

 

Daha büyük kütleli olan yıldızlar ise soğumaya başladıklarında “kırmızı süper dev” olarak tanımlanmakta ve yaşamlarının sonunda sonra patlayarak “süpernova” halini almaktadır.  Sonraki aşamada ya patlamadan geri kalan kısmın kendi içine çökmesiyle “nötron yıldızı” oluşmakta veya çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan büyük kütleli bir gök cismi olan “kara delik” oluşmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evren bu şekilde kendisinin bir "Ana Unsuru" olan "Zaman" ile uyumlu olarak "Yenilenmektedir".  Bu yenilenme, ilk patlama ile ortaya çıkan "Madde" yapısının "Evren Zaman Boyutu" kurallarına bağlı olarak "Yeni Şekiller Alması" olarak tanımlanabilir. Yani Evren ve içerdiği tüm madde yapıları "Her An" “değişmekte” ve yeni bir şekil almaktadır. Yani gözlemleyebildiğimiz Evren, o ilk patlamadaki Madde yapısının devamlı olarak değişimlerin şu andaki durumu olmaktadır. Bu durum hem bu değişimlerin “kaynağına” işaret eden ve bu değişimlerin devamlı olarak sürdüğünü açıklayan muhteşem bir Ayette bütün insanlara bildirilmektedir.

 

"O, her an yaratma halindedir. (97/29), (55/29)

 

Buna göre şu an teleskop ve uydular aracılığı ile "Gördüğümüz" her şey, Evrenin geçmiş zamanlardaki "Görünümünü" algılamamıza yarayan "Işıklardan" ibaret olmaktadır.

 

Bu ışıklar, Teleskoplar veya uydular ile gözlenerek "Madde", “Kara Madde”, “Kara Delik” veya “karanlık Enerji” gibi yapılar olduklarının tanımlanmasına imkân vermekle birlikte, bu yapıların (Işıkların) içinde bulunduğumuz “şu anda” hangi durumda ve nerede oldukları hakkında bilgi vermeleri "hiçbir Şekilde" mümkün değildir. Zira bu ışık kaynaklarının uzaklıkları ışığın saniyede 300.000 kilometre olan azami hızı kullanılarak ölçülebilmekte ve ışığın bir yılda aldığı uzaklığı tanımlayan “Işık Yılı” olarak ifade edilmektedir. Buna göre bu ışıklar "Şu kadar Işık Yılı uzaklığındaki” Yıldız, Kara Madde, Kara Delik veya Kara Enerji şeklinde tanımlanabilmektedir. Diğer bir ifade ile bu ışıklar kaynağı olan yıldız, kara madde, kara delik veya kara enerjilerin hesaplanan “ışık yılı” öncesine ait durumlarını göstermektedir.

Universe | HubbleSite

 

İncelenen gök cisimlerinin şu anda "Kütle-Madde" yapısına sahip olup olmadığı konusunda kullanılmakta olan araç ve gereçlerden sağlanan bilgiler ile anlaşılabilmektedir. Ancak milyarlarca Işık Yılı uzaklıktaki gök cisimlerinin gönderdikleri "Işınımların" incelenmesine göre yapılan varsayımlar o gök cisimlerinin milyarlarca Işık Yılı önceki "Zamana" ait "Kütle" yapısı ile ilgili olmaktadır. Buradan anlaşılacağı gibi gördüğümüz şey bundan Milyarlarca Işık Yılı "Öncesine" aittir ve o görüntüleri yayan Kütle yapısının içinde bulunduğumuz "Şu Anda" nerede ve hangi durumda olduğu bilinmemektedir.

 

Örneğin Hubble teleskobu tarafından çekilen fotoğrafta görülen ve Başak (Virgo) takımyıldızındaki yıldız öbeklerinden biri olan dünyadan 60 milyon ışık yılı uzaklıktaki Messier 49 Galaksisinde, yaklaşık 200 milyar yıldız, bir süpernova (SN 1969Q) ve bir süper kütleli kara delik bulunduğu gözlenmiştir.

Messier 49 (nasa.gov)

 

Ancak bütün bu yıldızların ve gök cisimlerinin şu andaki “Gerçek" durumları ve "Kütle Yapıları" hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Zira Galaksinin "ışıklarından" elde edilen "kütle yapıları" ve "niteliklerine" dair bilgiler bizim zaman ölçümüze göre 60 Milyon Işık Yılı öncesine aittir. Bu nedenle bu takım yıldızının, içerdiği yıldız kümeleri, galaksileri ve yıldızları ile diğer gök cisimlerinin “bugünkü” yapıları ve durumları hakkında ancak 60 Milyon yıl sonra bilgi edinebilmemiz mümkün olabilecektir.

 

Işık Yılı olarak bu kadar uzakta bulunan gök cisimlerinin ışıkları ile belirlenen kütlesel madde yapılarının incelendikleri sırada gerçekten aynen sahip olup olmadıklarının anlaşılması, ancak bu Yıldızlara gönderilecek Uzay Araçları tarafından sağlanacak bilgiler ile tam ve kesin olarak mümkün olabilecektir.

 

Bu günkü olanaklarımız ile saatte ortalama 70.000 Km hız yapabilen "Uzay Aracının" Proxima Centauri Yıldızına 64.800 Yıl ve 100 Işık Yılı uzaklıktaki bir Samanyolu Galaksisi yıldızına 1.542.800 Yıl sonra ulaşabileceği dikkate alınırsa, bu Yıldızların şu andaki kütle yapısının ışıklar ile tanımlanan kütle yapıları ile tamamen aynı olup olmadığı (Gerçekliği) somut olarak anlaşılabilmesi şu an itibariyle mümkün görülmemektedir. Buna göre, günümüzün olanakları çerçevesinde yaklaşık 0,01 Işık Yılı uzaklıktaki Gök Cisimlerinin gerçekten halen kütle yapılarının bulunduğunun "Kesin" olarak anlaşılması mümkün olabilecektir. Zira bu uzaklığa gönderilecek bir uzay aracı yaklaşık 154 yıl sonra somut inceleme sonuçlarını bize gönderebilecektir.

 

“When we look at very distant galaxies, we see a completely different picture. Many of these galaxies tend to be small and clumpy, often with a lot of star formation occurring in the massive knots. The question of how these clumpy galaxies evolve and develop structure over time is a big open question in astronomy, and JWST will help astronomers to learn more.”

http://jwst.nasa.gov/galaxies.html

 

Başka bir deyiş ile bu günkü uzay bilimi ve pozitif bilim tüm bulgularını içinde bulunduğumuz ve "Evren" olarak tanımladığımız ortamda algılamakta olduğumuz "Görüntülere" dayanmaktadır. Bu görüntülerin şu andaki "Gerçek Madde" yapılarının nerede ve nasıl oldukları asla açıklanamamaktadır. Çünkü yapılan gözlemler sırasında yıldızların ve gezegenlerinin gönderdikleri "Işıkların" saptanan konumlarında "kısa aralıklarla” değişikliklerinin meydana geldiğinin algılanması, onların bir "Yörünge" izleyerek "Hareket" ettikleri ve yıldızın ve gezegenlerinin "Madde" yapılarının gözlemlendiğine bir "Kanıt" olabilir. Bu durum yıldız ve gezegenlerinin yörüngelerinde hareket eden "Madde Yapılarının" bulunduğunu açıklamakta fakat milyon veya milyar yıl öncesine ait ışıklara göre gözlem yapıldığı düşünüldüğünde “gözlem anındaki” gerçek durumlarını açıklayamamaktadır.

 

Örneğin Samanyolu Galaksimize en yakın "Döngüsel" galaksi olan Andromeda Galaksisi Galaksimizin merkezinden 2 Milyon Işık Yılı uzakta olduğu için bu Galakside yer alan Yıldızlar ve Gezegenlerinin "Maddi Yapılarının" bu günkü durumları kesin olarak ancak 2 Milyon yıl sonraki Işıklarının incelenmesi ile anlaşılabilecektir. Bazı bilimsel açıklamalara göre bu Galaksinin Galaksimize yaklaşmakta olduğu ve 4 Milyar Yıl sonra Samanyolu Galaksimiz ile birleşerek bir Super Galaksi oluşturacakları ileri sürülmektedir. Bu varsayımın gerçekliği de ancak 4 Milyar Yıl sonra anlaşılabilecektir.

“The Andromeda Galaxy (M31) is the closest spiral galaxy to us, and though it’s gravitationally bound to the Milky Way, it’s not the closest galaxy by far – being 2 million light years away. Andromeda is currently approaching our galaxy at a speed of about 110 kilometers per second. In roughly 4 billion years, the Andromeda Galaxy is expected to merge with out own,forming a single, super-galaxy.”

http://www.universetoday.com/21914/the-closest-galaxy-to-the-milky-way/

 

Bu duruma göre bizim açımızdan Dünyamızın Doğu, Batı, Kuzey, Güney her bölgesinden izlediğimiz "Yıldızların" ve Samanyolu Galaksimize en yakın olduğu belirtilen Andromeda Galaksisinin "Bugün İçin" ancak bir "Işık" olarak değerlendirilmesinin daha gerçekçi olduğu söylenebilir." Çünkü Andromeda Galaksisinin madde yapısının bugün "Gördüğümüz Yerde" olmadığı veya tamamen "Yok" olduğu ve "Kara Deliğe" dönüştüğü de ileri sürülebilir.

 

Yukarıda belirtildiği gibi, Büyük Patlama sonrasında "Bir Şekilde" genişleyerek Evren'i meydana getiren tüm "Yıldızlar" şu anda Evren'e baktığımızda bizce "Işık" olarak algılanmaktadır. Bu "Işınımlar" yapıların soğuma sürecine bağlı olarak devam edeceklerdir, ancak şu anda hiç kimse algılanan ve çeşitli isimler verilen bu ışınımların "Madde" yapılarının hangi durumda bulunduklarını söyleyemez. Geliştirdiğimiz çeşitli araç ve gereçler ile Evrende izlediğimiz bu ışıklardan ancak "Belli Uzaklıkta" olanların "Şu Anda" somut "Madde" yapısında olduğunu düşünebiliriz. Buna göre şu andaki bilgi birikimlerimize ve olanaklarımıza göre “gerçekten görerek” yani en kesin şekilde "Kütle" olduğunu söyleyebileceğimiz Evren Cisimlerini, “Güneş Sistemi” kapsamındaki gezegenler ve güneş sisteminin ötesindeki Kuiper Kuşağındaki “kütleler” olarak söyleyebiliriz.

 

Bu nedenle elde edilen "Görüntülerin" ne kadar "yakın zamana" ait oldukları, o gök cisimlerinin şu andaki yapısının bir "Işık" veya "Kütle" olup olmadığının belirlenmesinde önem taşımaktadır.

 

Bu durumda “gözlenebilir” Evrenin "Bugünkü" yapısını tanımlamak aslında "Soyut" bir kavram haline gelmektedir. Yani gök yüzüne baktığımızda gördüğümüz "Işıklar" bize göre şu an için sadece "Işıklardan" ibaret olmaktadır. Bunların madde yapılarına ancak yapılacak olan ve uzaklıklarını ifade eden "Yıllar" kadar (Işık Yılı) sürecek olan yolculuk sonrasında ulaşılabilecektir. Ancak, oraya varıldığında bulunacak bir şey "Yok" olmuş olabilir. Zira bir "Işığın" o kadar yıl öncesindeki "Konumuna" doğru yolculuk yaparken Yıldızın maddesi çoktan çok başka konumlarda bulunacağı gibi, yok oluş sürecini de tamamlamış olabilecektir.

 

Öte yandan, Samanyolu Galaksisinde bulunan ve “HD 140283 Methuselah" olarak adlandırılan yıldızın bilinen yöntemlerle 14 Milyar yıl "Yaşında" olduğunun hesaplandığı ve Evrenin yaşından fazla olan bu sonucun ilginç bir "Sorun" haline geldiği belirtilmektedir. Ancak bu yıldızın ilk zamanlarda oluşmasına rağmen yörüngesine devam ederken Galaksimizin içinden "Geçtiği" ve Hubble teleskobunun "Mahareti" ile bu yıldızın 190.1 Işık yılı uzaklıkta olduğunun hesaplandığı açıklanmaktadır.

"This "Methuselah star,"  could be as old as 14.5 billion years (plus or minus 0.8 billion years), which at first glance would make it older than the universe's calculated age of about 13.8 billion years, an obvious dilemma. But earlier estimates from observations dating back to 2000 placed the star as old as 16 billion years. And this age range presented a potential dilemma for cosmologists.

"Maybe the cosmology is wrong, stellar physics is wrong, or the star's distance is wrong," Bond said. "So we set out to refine the distance." The star, which is at the very first stages of expanding into a red giant, can be seen with binoculars as a 7th-magnitude object in the constellation Libra. Hubble's observational prowess was used to refine the distance to the star, which comes out to be 190.1 light-years. Bond and his team performed this measurement by using trigonometric parallax, where an apparent shift in the position of a star is caused by a change in the observer's position. The results are published in the February 13 issue of the Astrophysical Journal Letters.”

http://www.nasa.gov/mission_pages/hubble/science/hd140283.html#backtoTop

 

Buna göre "Bilimsel" olarak yapılan ve tüm gök cisimlerinin uzaklıkları ile ilgili açıklamaların tamamı "Tartışmalı" bir duruma gelmektedir. Zira bir yıldızın 14 Milyar Işık Yılı olarak hesaplanan uzaklığının 190.1 Işık Yılı olarak yeniden hesaplanması birçok açıdan "sorun" olmaktadır. Bu nedenle, Hubble teleskobu ile çok ileri düzeyde bilgi edinilmiş olmasına rağmen henüz Evrenin şekli ve bu günkü durumu konusunda çok az şey anlayabildiğimiz söylenebilir.

 

Bu bilgilere göre Gök Yüzünde gördüğümüz yıldızların aslında Büyük Patlama ile oluşan "Çok Sayıdaki" Yıldızların zaman içindeki çeşitli “konumlarından" gönderdikleri "ışıklardan" ibaret oldukları ileri sürülebilir. Buna göre, gökyüzünde gözlemlediğimiz Yıldızların da aslında birer "ışık" oldukları ve Madde yapılarının şu andaki "Gerçek" yerlerinin bilinemeyeceğini ileri sürmek çok yanıltıcı olmayacaktır. Yani gök yüzüne baktığımızda gördüğümüz manzara, ne kadarının şu anda "Kütle" olduğu bilinemeyen "Sanal" ışıklardan ibaret olmaktadır.

 

Yüce Allah, bu durumu "Yakın Gök" olarak tanımladığı “Gözlenebilir” Evreni "Kandiller" ile donattığını bildirerek Evrenin bu günkü yapısını idrak etmemiz için yol göstermektedir. Zira gözleyebildiğimiz "Işıklar" Evren bünyesinde bulunan tüm Galaksi, Yıldız ve Gezegenlerin daha önceki "Konumlarından" yaydıkları "Işınımlar" Ayette “Süs veya Kandil” olarak belirtilmektedir

 

Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik. (56/6), (37/6)

Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk, işte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir. (61/12), (41/12)

Andolsun ki biz, en yakın olan göğü kandillerle donattık, bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. (77/5), (67/5)

 

Ayetlerde yer alan "Yakın Gök" veya "En Yakın Gök" kavramının "Gözlenebilir Evren" olarak düşünülmesi mümkün ve mantıklı olmaktadır. Buna göre Ayetlerdeki "Kandiller" ifadesinin de Evrenin bu Dünya ortamından "Görülen Manzarası" olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum Diyanet İşleri Başkanlığı ve İslamoğlu tefsirinde de benzer şekilde açıklanmaktadır.

 

“Yakın Sema’dan maksat, arzdan bakıldığında gözlenen gök yüzüdür. Burada gökyüzünün, özellikle ay ışığının olmadığı berrak gecelerde çıplak gözle izlenen, yıldızlarla donatılmış muhteşem güzelliği hatırlatılarak bunu yaratan gücün mükemmellik ve eşsizliğine dikkat çekilmektedir.”

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Sâffât-suresi/3794/6-ayet-tefsiri

 

“Yakın gök ifadesi ile, gözlerimizle görebilmenin mümkün olduğu uzaya işaret edilmektedir. Nitekim daha uzakta bulunan, yerlerini bilemediğimiz birçok “sema” vardır. Başlangıçtan günümüze kadar insan, “sema=gök” ifadesi ile belli bir yeri kastetmemiş ve uzayın görebildiği kadarını “sema” olarak adlandırmıştır.”

https://kurantefsir.wordpress.com/2013/03/15/islamoglu-tef-ders-saffat001-082-140/

 

Öte yandan “ışıkları” ile algıladığımız yıldızların “gözlenebilir Evren” bünyesindeki “yerlerinin” tanımlanması ve bir çeşit haritalandırılması çok çeşitli açılardan önem taşımaktadır. Nitekim ilk çağlardan itibaren "Gözlenmekte" olan Evrendeki Yıldız Işıklarının birbirlerinden ayırt edilebilmeleri için Eski Babilon, Mısır ve Asur dönemlerinde Evren görüntüsünün ayrı ayrı "Parseller" olarak (Constellations) tanımlanması yapılmış ve oluşturulan bu parseller "Takımyıldızları" olarak tanımlanmışlardır. Buna göre, her yıldız, galaksi veya gök cismi, bu takımyıldızlarından birinin alanı içinde bulunmaktadır. İlk olarak 100-170 yılları arasında İskenderiye'de yaşamış olan Yunan asıllı Mısırlı Gökbilimci, Matematikçi ve Coğrafya Alimi olan Ptolemy, (Claudius Ptolemaeus, born 100-died 170) tarafından yazılan ve 827 yılında Arapçaya çevrilen "Almagest" isimli çalışmada "Sabit Yıldızlar" ile ilgili açıklamaların yapıldığı ve 48 "Takımyıldızının" tanımlandığı bilinmektedir.

https://www.britannica.com/topic/Almagest

https://www.iau.org/public/themes/constellations/

 

17. ve 18. Yüzyıllarda Avrupalı Gökbilimciler ve Gökle ilgili Haritacılar önceden belirlenmiş olan 48 Takımyıldızı bölgelerine çoğu Güney Yarımkürede olan 40 yeni Takımyıldızı ekledikleri, böylece 88 Takımyıldızı Bölgelerinin tanımlandığı belirtilmektedir. Önceleri bu Takımyıldızlarına "Parsellerinde" bulunan Yıldızların dağılımındaki "Şekillere" göre isimler verildiği, 20. Yüzyıl başlarında çok sayıda yeni Takımyıldızlarının belirlenmesi üzerine, Gökbilimcilerin Takımyıldızların sınırlarının belirlenmesinin ve adlandırılmalarının "Resmileştirilmesini" kararlaştırdıkları ve böylece Uluslararası Astronomi Birliği (IAU) tarafından belirlenen 88 takımyıldızının "Sınırları" yeniden saptanarak "İsimlendirildikleri" anlaşılmaktadır. Böylece 88 adet olarak belirlenen "Parsellerde-Bölgelerde" bulunan takımyıldızlar "Burç" olarak da tanımlanmaktadırlar.

https://www.iau.org/public/themes/constellations/

 

İnsanların bu ortama ilk defa ortaya çıkmalarından itibaren büyük ilgi ve merak duydukları gökyüzündeki yıldızların gözlenmelerinde ve tanımlanmalarında elde ettikleri bilgilerin sonucunda bugün bütün Evren'in "Haritasının" çıkarılmış bulunmaktadır. Örneğin Güneş Sistemimizin bir parçası olduğu "Samanyolu" galaksisi Cygnus takımyıldızının "Bölgesinde" bulunmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“The Northern Cross (or Cygnus the Swan) serves to point out the Milky Way, the luminescent river of stars passing through the "Cygnus Constellation". The first step to locating the Northern Cross (or Cygnus Constellation) is to find the Northern Cross’ most brilliant star, Deneb. Deneb marks the top of the Northern Cross. When you look at Northern Cross, you’re looking directly into the Milky Way disk, where star fields, star clusters and nebulae that abound within the disk of the Milky Way galaxy!”

https://www.iau.org/static/public/constellations/gif/CYG.gif

https://earthsky.org/favorite-star-patterns/the-northern-cross-backbone-of-the-milky-way

Buna göre, Evren'de bulunan bütün "Yıldızların" ve "Cisimlerin" Evren'in kendi ilk yaratılışından bu yana geçen "Süreçte" belirtilen bu "Zincirleme Etkileşimler" sonucunda meydana geldiklerini ve birlikte "Belli" şekiller oluşturduklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Gerçekten de bugün gözleyebildiğimiz gökyüzündeki bütün yıldızlar ve cisimlerin her birinin bize göre olan "Uzaklıkları" ve "Yaşları", bunların bize ulaşan "Işıklarının" geliştirilmiş olan çeşitli "Teknikler" kullanılarak incelenmeleri ve ayrıştırılmaları sonucunda elde edilen bulgulara dayandırılarak "Tahmin" edilebilmektedir. Bu tür bilgiler bu konularda araştırmalar yapan "Uzman" kurumlar tarafından belli aşamalara ulaşıldığında yayınlanmaktadır.

 

Örneğin yaklaşık 14,4 Milyar Yıl yaşında olduğu hesaplanan "Methuselah" yıldızının (HD 140283) Güneş Sistemimizden sadece yaklaşık 200 Milyon ışık yılı uzaklıkta olduğu bildirilmektedir. Buna karşılık 9,3 Milyar Işık yılı uzakta bulunduğu hesaplanan "MACS J1149+2223 Lensed Star 1" yıldızının Güneş Sistemimize en "Uzak" yıldız olduğu ve yaklaşık 8 Milyar yaşında olduğu ve 4.3 ışık yılı uzakta bulunan Alpha Centauri C yıldızının ise Güneş Sistemimize en yakın konumda, yaşının ise 5,6 Milyar yıl olduğu belirtilmektedir. Bu durum "Yaratılış" sonrasında Evrendeki yıldızların ve cisimlerin bir noktadan tüm yönlere "Saçılan" bir gelişme göstermediğini, zaman içinde Evren’de daima yeni oluşumların devam ettiğini buna göre de her yıldız veya gök cisminin bize göre olan uzaklıkları ile yaşları arasında "Değişmez" bir ilinti bulunmadığını göstermektedir. 

 

Yüce Allah Ayetlerinde Evren'in "Yaratılmasından" sonra "Arş" ile "istiva" ettiğini (uyumlu hale getirdiğini) açıklamaktadır.

 

Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı dönemde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden Allah'tır. (75/4), (32/4)

 

Bu açıklama ile bütün Evren’in, niteliği ve "Kuralları" hakkında hiç bilgi sahibi olmadığımız "Arş" ortamı "Bünyesinde" ve bu ortamının nitelikleri ve "Kuralları" ile uyum içinde oluşturulduğu, Evren'in bir "Sınırının" bulunmadığı ancak bildiğimiz anlamdaki "Madde" yapısının niteliklerinin ve "Kurallarının" ise "bulunduğumuz ortam" dahilinde geçerli olduğu düşünülebilir. Yüce Yaratan Evren ve içindekileri (Göklerde ve Yerdekileri), "gece ve gündüzü, güneşi ve ayı" insanların "emrine" ve "hizmetine" verdiğini bildirmektedir.

 

Allah'ın, göklerde ve yerdekileri sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? yine de insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır. (57/20), (31/20)

O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler.  Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır. (70/12), (16/12)

 

Buna göre İnsanların bütün bunları ve yıldızları kendilerine lütfedilmiş olan "Akılları" ile inceleyip araştırarak nasıl ve nelerden oluştuklarını, nasıl hareket ettiklerini ve neleri barındırdıklarını "Keşfedebilecekleri" ve keşfettiklerini "Emirleri" altına alabilecekleri açıklanmaktadır. Ancak, Allah insanların "Emrine" verdiği şeylerin bir "Sınırı" olduğunu ve "Bildirdiklerinin Dışında" onların "Keşfedip" ve "Emri" altına alamayacakları durumların ve "Şeylerin" olduğunu da çok kesin bir şekilde hatırlatmaktadır.

 

Allah'ın bildirdiklerinin dışında insanlar Allah'ın ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. (87/255), (2/255)

 

Bu durumda insanlar Evrenin "Yapısında" ve Arş ile olan "Uyumunda" ancak Allah'ın "Bildirdikleri" ile sınırlı olmak üzere "Kesin Kurallar" koyabilecekler ve açıklamalar yapabileceklerdir.

 

Yüce Allah, bu durumu "Yakın Gök" olarak tanımladığı “Gözlenebilir” Evreni "Kandiller" ile donattığını bildirerek Evrenin bu günkü yapısını idrak etmemiz için yol göstermektedir. Zira gözleyebildiğimiz "Işıklar" Evren bünyesinde bulunan tüm Galaksi, Yıldız ve Gezegenlerin daha önceki "Konumlarından" yaydıkları "Işınımlar" Ayette “Kandil” olarak belirtilmektedir

 

Ve biz, yakın semayı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk, işte bu, aziz, âlim Allah'ın takdiridir. (61/12), (41/12

OLDESTLIGHT.jpg
YILDIZLARIN OLUŞUMU
YILDIZLARIN YAŞAM SÜRESİ.jpg
YILDIZLARIN HAYAT DÖNGÜSÜ-1.jpg
CYGNUS TAKIM YILDIZI-SAMANYOLU.jpg
İLK GALAKSİLER

İlk Galaksiler

                                                                                                                                                       KONU BAŞLIKLARI 

Avrupa Nükleer Araştırma Kuruluşu (CERN) tarafından yapılan değerlendirmede, Evren’in patlamadan sonraki ilk aşamalarda “Atomların” oluşumunun yer aldığı ve 1,6 Milyon yıl içinde yıldızları ve galaksileri oluşturacak olan gaz bulutlarının meydana geldiği görüşü ileri sürülmektedir.

 

"In the first moments after the big bang, the universe was extremely hot and dense. As the universe cooled, conditions became just right to give rise to the building blocks of matter – the quarks and electrons of which we are all made. A few millionths of a second later, quarks aggregated to produce protons and neutrons. Within minutes, these protons and neutrons combined into nuclei. As the universe continued to expand and cool, things began to happen more slowly. It took 380,000 years for electrons to be trapped in orbits around nuclei, forming the first atoms. These were mainly helium and hydrogen, which are still by far the most abundant elements in the universe. 1.6 million years later, gravity began to form stars and galaxies from clouds of gas."

http://home.web.cern.ch/about/physics/early-universe

 

Bu durum Hubble teleskobu yardımı ile elde edilen bilgiler ile uyum sağlamaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

http://hubblesite.org/hubble_discoveries/breakthroughs/cosmology

Esasen, Hubble teleskobu ile sağlanan görüntülerin bundan 13,8 Milyar yıl öncesinde Evren’in “Gaz Bulutu” veya Kur’an deyimi ile “Duman” halindeki yapısını gösterdiği ve bu görüntülerin o yapı tarafından yayılan “Işık” veya “Işınımlar” olduğu Bilimsel veri olarak genellikle kabul edilmiştir.

 

Bilindiği gibi, Dünyadan yapılan gözlemlere dayanarak seyrettiğimiz Evren ortamındaki “Işık” kaynaklarının çok büyük bir bölümü, onların Milyarlarca yıl öncesindeki “Gaz ve Toz Bulutu” halindeki durumlarını göstermektedir. Galaksilerin ve Yıldızların “Kütlesel” bir yapıyı oluşturmaları aşamasının Büyük Patlamadan sonraki 500 Milyon-1 Milyar Yıllık bir süre sonrasında gerçekleşmeye başladığı ve halen devam etmekte olduğu varsayılmaktadır

Burçlar

                                                                                                                                                      KONU BAŞLIKLARI  

Dünyanın kütle merkezinin güneş çevresindeki yörüngesinin düzlemi "ekiliptik" olarak tanımlanmaktadır. Dünyanın hareket ettiği esasına göre güneş bir yılda ekliptiğin etrafında tam bir dönüş gerçekleştiriyor gibi görünür. Ekliptik düzlemi "Gök Ekvatorunu" 23,5 derecelik bir açı ile kesmektedir. Bu kesişme noktaları da ilkbahar ve sonbahar ekinokslarını (gündüz-gece eşitliği) oluşturmaktadır. Ekliptiğin her iki yanından 8,5 derece olarak varsayılan kuşak "Burçlar Kuşağı" olarak tanımlanmaktadır. Bu "Burçlar Kuşağı" Güneşin 21 Mart’ta girdiği ilkbahar ekinoksundan başlamak üzere 12 eşit parçaya bölünmüştür ve bu parçaların her birinde yer alan Takım Yıldızlar günlük hayatta "Burçlar" olarak adlandırılmaktadır. İlk çağlardan itibaren "Burçlar Kuşağında" bulunan Takımyıldızlara çeşitli cisimlere ve yaratıklara benzeterek isimler verilmiştir.  Arapça ve Latince karşılıkları ve güneşin burca girdiği tarih itibariyle şu şekilde sıralanmaktadır: Koç (Hamel, Aries: 21 Mart), Boğa (Sevr, Taurus:20 Nisan), İkizler (Cevzâ, Gemini: 21 Mayıs), Yengeç (Seretan, Cancer: 22 Haziran), Aslan (Esed, Leo: 23 Temmuz), Başak (Sünbüle, Virgo: 23 Ağustos), Terazi (Mîzan, Libra: 23 Eylül), Akrep (Akreb, Scorpius: 22 Ekim), Yay (Kavs, Sagittarius: 22 Kasım), Oğlak (Cedy, Capricornus: 22 Aralık), Kova (Delv, Aquarius: 20 Ocak), Balık (Hût, Pisces: 19 Şubat).

 

Güneşin burçlar kuşağı üzerindeki bu hareketi mevsimlerin başlangıç ve bitiş noktaları gibi gündüz ve gecenin uzayıp kısalmasını da takvime bağlamaktadır.

https://islamansiklopedisi.org.tr/burc--astroloji#2-islam-literaturunde-burc

https://www.bilimseldunya.com/takimyildizlar/

Dünya'dan bakıldığında Evrendeki bütün "Yıldızlar"; Evren'deki "Kütle Çekim Güçleri” veya Evrenin "Genişlemesi" gibi "Yapısal" etkiler ile kendi ortamlarında hareket etmelerine rağmen, çok "Uzakta" ve insan hayatına göre çok "Yavaş" olmalarının etkisi ile daima "Sabit" olarak görünmektedirler. Dünya'nın kendi etrafında ve Güneş çevresindeki hareketine bağlı olarak bize göre "Doğup Batma" olarak hareket ettikleri izlenimi bıraksalar da Evren'deki "Yerlerini" ve "Takım Yıldızları" halindeki "Şekillerini" korumaktadırlar.

 

Örneğin Dünya'nın Kuzey-Güney ekseni doğrultusunda bulunan Kutup Yıldızına bakıldığında çevresindeki yıldızlar 24 saatlik bir süre sonunda yine aynı yerlerinde görüneceklerdir. Ancak 4-5 saat gibi bir süreli fotoğraf çekimlerinde Kutup Yıldızının sabit kaldığı fakat “Yerleri" değişmemekle birlikte, Dünyanın kendi etrafındaki dönüşüne bağlı olarak çevresindeki yıldızların görüntülerinin nasıl değiştiği görülmektedir. Bu durumda çok uzak mesafelerde bulunan yıldızların ve kümelenmiş haldeki şekillerinde ve yerlerinde "Uzun" sürelerde bile fark edemeyeceğimiz kadar küçük değişimler meydana gelmesi nedeniyle, gözlemlerimizde bize göre "Sabit" kaldıkları söylenebilir.

Bu durumda çok uzak mesafelerde bulunan yıldızların ve kümelenmiş haldeki şekillerinde ve yerlerinde "Uzun" sürelerde bile fark edemeyeceğimiz kadar küçük değişimler meydana gelmesi nedeniyle, gözlemlerimizde bize göre "Sabit" kaldıkları söylenebilir. Nitekim takımyıldızların şekillerinin ve yerlerinin "Değişmediği" ve bize göre "Sabit" kaldığının böylece anlaşılması ile insanların ilk zamanlardan beri yolculuklarında, özellikle deniz üzerinde yaptıkları yolculuklarda yönlerini tayin etmelerinde çok önemli "Gösterge" olarak kullanmışlardır.

 

Yıldızların bu özellikleri hakkında daha ayrıntılı bilgiler bazı internet sitelerinde belirtilmektedir.

https://www.universetoday.com/85730/do-stars-move/

Tutulum - Vikipedi (wikipedia.org)

Burçlar Kuşağı (Zodyak Kuşağı) Nedir? - Evrim Ağacı (evrimagaci.org)

 

Burçlar kuşağında bulunan yıldız kümelerinin, aslında yerleri sabit kalmakla birlikte, güneşin ve yeryüzünün hareketleri ve ilişkileri nedeniyle gözlenen yörüngesel yerlerindeki değişimlerin "insanların "ruh yapıları" üzerinde "etkileri" bulunduğunu ileri sürerek insanlar tarafından "astroloji" olarak adlandırılan bazı yaklaşım ve yorumlar yapılmaktadır. Ancak Kur'an Ayetlerinde sadece Yüce Allah’ın yıldızları ve takım yıldızları yarattığına ve bunların Evren'in yapısını oluşturduklarına işaret edilmekte, bunun ötesinde herhangi bir "tahmin" veya "kehanet" ile ilgilerinin olduğuna dair hiçbir delil veya işarete yer verilmemektedir.

 

Burçlara sahip gökyüzüne andolsun ki, (27/1), (85/1)

Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir. (42/61), (25/61)

Andolsun, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve seyr edenler için onu süsledik. (54/16), (15/16)

Onları, taşlanmış her şeytandan koruduk. (54/17), (15/17)

Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna, onun da peşine açık bir alev sütunu düşmüştür. (54/18), (15/18)

Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik. (56/6), (37/6)

Ve itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk. (56/7), (37/7)

Andolsun ki biz, en yakın olan göğü kandillerle donattık, bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. (77/5), (67/5)

 

Yüce Allah Ayetlerinde gökte birtakım "Burçlar" yarattığını ve Burçlarda bulunan Yıldızların Işıklarının seyredenlere haz ve hayranlık uyandıracak "Süslü" şekiller vererek düzenlediğini belirtmekte ve "Akıllı İnsanlardan" bu "Düzenin" ancak çok "Özel" bir "Yaratıcının" eseri olabileceğini "Düşünmelerini" beklemektedir. Ayrıca onların düzeni ve şekilleri üzerine "Yemin" ederek onların içinde bir Nurlu Işık" olan Ay’ın bulunduğuna işaret ederek "Evrenin" İnsanların "Hayranlıkla" seyrettikleri "Görüntüsüne" dikkat çekmekte ve Evren'in bugün görebildiğimiz "Düzenini" oluşturduğunu, "Yüceler Yücesi" olarak bütün bunların "Tek Yaratıcısı" olduğunu bütün insanlara hatırlatmaktadır.

 

Bugün gök yüzündeki bütün bu "Güzellikleri" Evren'in yaklaşık 13,8 Milyar Yıl önce ve tanımlamamızın mümkün olmadığı "Arş" ortamı bünyesinde "Yoktan Yaratılması" ile başlayan ve halen devam etmekte olan "Zincirleme Etkileşimler" sayesinde “izleyebildiğimizi” bir gerçek olarak kabul etmemiz gerekmektedir.

 

Yüce Yaratan, insanların gözlemlenen Evren’de (Yakın Gök) görüp izledikleri ve seyredenlere "Hayranlık" veren şekillerle "Süslediğini" açıkladığı yıldız kümelerini, Gerçek Ortamda yarattığı "İnsana" karşı gelerek "İtaat" dışına çıkan "Şeytanlardan" koruduğunu bildirmektedir. Buna göre Yıldızların "Eşsiz Düzenlerinin” birer "Atış Taneleri" olarak Şeytanların etkilerini önlediğine ve Şeytanlara alevli ateş azabının hazırlandığına dikkat çekilmektedir. Buradan hareket ile tüm "Gök Cisimlerinin" Şeytanın etkilerini azaltıcı ve dünya üzerinde bilemediğimiz diğer etkilerini önleyici özelliklerinin de bulunduğu söylenebilir.

 

Bu uyarılar ile Evren'deki bu "Muhteşem" yapının sadece ve ancak Allah'ın hiçbir "Uygunsuzluk" veya "Bozukluk" olmayan "Kusursuz" yaratıcılığının "Eseri" olduğu bildirilmektedir.

 

O ki, birbiri ile ahenktar yedi göğü yaratmıştır, Rahman olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin, gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? (77/3), (67/3)

 

Buna göre Allah'ın hiçbir "Uygunsuzluk" veya "Bozukluk" olmayan "Kusursuz" yaratıcılığının "Eseri" olan Evren'i her türlü "Bozulmadan" koruduğu ve bu nedenle Evrende "Uygunsuzluk" veya "Bozukluk" görülemeyeceğini bildirilmektedir. Yüce Yaratan yaptığı bu açıklama ila bütün insanları bu anlamda her türlü araştırma ve gözleme davet etmekte ve bu "Benzersiz ve Muhteşem Yaratılış" karşısında ne kadar güçsüz ve aciz olduklarını göstermektedir.

 

Ancak İnsanların ilk zamanlardan beri gökyüzündeki yıldızlara büyük ilgi ve merak duydukları, onları "Gözlemledikleri" ve onların gökyüzündeki şekillerine ve hareketlerinin "Etkisi" altında kaldıkları yapılan araştırmalardan ve elde edilen bulgulardan anlaşılmaktadır. Buna göre her dönemde kendilerine gönderilmiş olan "Peygamberler" tarafından "Yaratan" ile ilgili "Uyarılar" yapılmış olmasına rağmen, insanlar "nefslerinde" bulunan "Merak" duygusunun etkisi altında kalmışlar ve gökyüzünde gördükleri “Yıldızlar ve Burçlar" ile ilgili olarak yine insanların nefslerinde en "Merak Ettikleri" konu olan "Gelecekleri "ile ilgili yorumlar yapmışlardır. Bu tür yorumların Yaratan'ın "İzni" ile "Şeytanın" insanların "Ruhlarında" bulunan "Merak" duygusunu etkileyerek "Geleceğini Öğrenme" dürtüsünü "Dayanılmaz" bir hale getirmesi neden olduğu anlaşılmaktadır. İnsanların bu ortamda bulundukları ilk çağlardan beri bu tür "Kehanetlerde" bulundukları, kahinlere toplumlarda çok özel yerler verdikleri ve onlara "İnandıkları" bu dönemlere ait bulgulardan anlaşılmaktadır. 

 

Böylece önceki nesillerde "Kahinlik" yapanlardan "Duyduklarını" kullanarak insanlar arasında özel bir yer edinmeye çalışan ve kendine bir üstünlük verenlerin, "Şeytanların" dürtülerinin etkisi altında kaldıkları ve onların Şeytanlardan korunmayacağı bildirilmektedir. Bu etki altında olan bazı insanların Yıldızlar ve "Burçların" durumuna göre insanların "Gelecekleri" ile ilgili "Kehanette" bulunmaları günümüzde de devam etmektedir. Akıllı insanların bu şekilde yapılan kehanetlere itibar etmemeleri ve Burçların Evren'in Allah tarafından yaratıldığını hatırlatmak üzere, seyredenlere haz ve hayranlık uyandıracak "Süslü" şekillerdeki "Yıldızlar Topluluğu" olduğunu hatırlamaları gerekmektedir. Bu nedenle yıldızlara ve Burçlara göre herhangi bir kehanet yapmak "Doğru" olmamaktadır.

 

"Böyle ispattan, delilden ve burhandan, yani pozitiflikten uzak yorumlamaları İslâmiyet’in onaylamasını “beklemek bile” doğru değildir. Kul, karakteri nasıl olursa olsun, terbiye edilmeye hazır bir potansiyel hüviyetindedir. Oysa yıldız falcılığında doğum tarihine göre kişiye sabitlenen karakter, eğitilir olmaktan uzaktır."

http://www.fikih.info/dinimizde-burclarin-yeri-var-midir/

 

Görüldüğü gibi Ayetlerde belirtilen burçlar yıldızların ve takımyıldızların hareketlerine dikkat çekmekte ve "astroloji" olarak adlandırılan ve yıldız kümelerinin güneşin ve yeryüzünün hareketleri ile ilişkilerinin "insanların "ruh yapıları" üzerinde "etkileri" bulunduğunu esas alan yaklaşım ve yorumların gerçekliği ve bilimsel değeri bulunmamaktadır.

Güneş Sistemi

                                                                                                                                                  KONU BAŞLIKLARI  

Güneş sisteminin ve Dünyanın oluşumu; Evren’in Patlama sonrasındaki Duman halindeki genişlemesinden yaklaşık 9,2 Milyar yıl sonrasında Evren’in “Bir Noktasında” yıldızların oluşumunu sağlayan gaz ve toz bulutlarının (Nebulalar) termonükleer reaksiyonların etkisi ile çökmesi sonucunda yoğunlaşması ile ortaya çıkan “Çekim Gücünün” döngüsel hareketinin “Maddesel” şekil alması sonucunda başlamış olduğu anlaşılmaktadır.

http://www.space.com/19175-how-was-earth-formed.html

 

Bilimsel verilere göre, önceki bölümlerde belirtildiği gibi, Evrenin yaratılmasının ilk aşaması olan “Büyük Patlamanın” 13,8 Milyar yıl önce meydana geldiği ve Güneş’in patlamadan 9.2 Milyar yıl sonra günümüzden yaklaşık olarak 4,6 Milyar yıl önce ve Dünyanın oluşumunun ise yaklaşık olarak 4,5 Milyar yıl önce meydana geldiği ifade edilmektedir. Nitekim Güneş’in yaşı bulunan en eski Meteoritler esas alınarak yaklaşık 4.6 Milyar, Dünya’nın yaşı da Dünya üzerindeki kayaların incelenmesi sonucunda yaklaşık 4,5 Milyar Yıl olarak kabul edilmektedir.

http://earthguide.ucsd.edu/virtualmuseum/ita/05_3.shtml

 

Görüldüğü gibi Evren 13,8 Milyar yıl önce Büyük Patlama olarak tanımlanan olay sonrasında ortaya çıkmış, Samanyolu Galaksisi de diğer birçok galaksi gibi, Büyük Patlamayı izleyen 200 Milyon Yıllık süreçte oluşmuş, ancak Güneş Sistemimizin ortaya çıkması bu aşamadan yaklaşık 9.2 Milyar yıl sonra gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bu durumda Galaksileri oluşturan Yıldızların ve Yıldız Kümelerinin "Madde" yapısının oluşmasını sağlayan duman (Gaz ve Toz) halindeki yapılar, bazı yıldızların madde yapısını "Hemen" oluştururken, Güneş Sisteminin "Madde" yapısını yaklaşık 9.2 Milyar yıl süren bir "Aşama" sonrasında meydana getirmiş olmaktadır. Dünya ortamının da Güneş Sistemi bünyesinde yaklaşık 4,5 Milyar yıl önce oluştuğu ifade edilmektedir.

https://science.nasa.gov/astrophysics/focus-areas/how-do-stars-form-and-evolve

http://www.universetoday.com/9828/estimating-the-age-of-the-milky-way/

https://science.nasa.gov/astrophysics/focus-areas/what-powered-the-big-bang

http://solarsystem.nasa.gov/planets/sun/indepth

http://solarsystem.nasa.gov/planets/earth/indepth

 

Buna göre Güneş Sistemimizin şekillenmesinin ve özel olarak da Dünyamızın oluşmasının belirtildiği gibi Büyük Patlamadan yaklaşık 9,2 Milyar yıl sonrasında gerçekleştiği dikkate alındığında, “Dünya” olarak tanımladığımız ve muazzam bir "Kütle" olarak algıladığımız bu taş toprak kütlesel yapısının, Yüce Yaratan tarafından yönlendirilen bir takım "Etkileşimler" sonucunda ortaya çıkmasının 4,5 Milyar yıl önce gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

 

Nitekim Dünya’nın yaratılışına ait zaman sıralaması ile ilgili olarak astronomik, coğrafi ve biyolojik açıdan elde edilen kanıtların Güneş Sistemimizin ve Dünyamızın 4,5 milyar yıl yaşında olduğu ve Ayın ise bundan sadece 50 milyon yıl sonra ortaya çıktığını gösterdiği açıklanmaktadır.

Geologic and Biological Timeline of the Earth (scientificpsychic.com)

 

Dünya üzerindeki diğer oluşumların da taş toprak kütlesel yapısının soğuması ile birlikte şekil almaya başladığı anlaşılmaktadır. “İlahi” bir “Tasarım” çerçevesinde ortaya çıkan tüm bitkisel ve diğer canlı varlıkların “Durdurulamaz” bir değişimin sonucu olarak “Sayısız” çeşitlilik oluşturdukları ve bu değişimin devam etmekte olduğu tüm İnsanlar tarafından her an “fark edilmekte” ve keşfedilmektedir. Bu konuda “Dünyada Hayat” bölümünde ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.

 

Görüldüğü gibi, Dünya ortamının oluşum sürecinin "Bir An" bile durmadan günümüze kadar devam ettiği, böylece bugün içerisinde yaşadığımız bu şekil ve niteliklere sahip olduğu ve halen devam eden bu oluşumun bu ortamın sona ereceği "Ana” kadar da devam edeceği sonucuna varmaktayız.

HUBBLE GORUSU.jpg
BURÇLAR
KUTUP YILDIZI.jpg
GÜNEŞ SİSTEMİ
EVRENİN OLUŞUMU KURALLAR

Evrenin Oluşumu ile İlgili Kuramlar

                                                                                                                                KONU BAŞLIKLARI

Yakın geçmişte bilim insanları tarafından geliştirilen önemli buluşlar ve ileri sürülen “kuramlar”, Evren’in oluşmasının (Yaratılmasının) oldukça “gerçeğe yakın” ve “anlamlı” bir şekilde açıklanmasını sağlamış bulunmaktadır.

 

Bu konudaki bilimsel çalışmalarda ileri sürülen “kuramlara” göre Evren’in "oluşması" anında Evren ortamına ait "Zaman Akışının" ortaya çıktığı, zaman akışının bu andan sonraki tüm oluşumların gerçekleşmelerinde "asıl etken" olduğu, böylece Evren’in oluşumunun bu ortama özgü olan bu zaman akışı ile gerçekleştiği ve gerçekleşmeye devam ettiği belirtilmektedir. Bu durumda Evren’in ortaya çıkmasının, ancak şu anda algıladığımız "Evren Zamanı" ortamında bir "anlamı" ifade ettiği önemli bir nokta olarak söylenebilir. Bir diğer ifade ile Evren’in ve bağlı olarak Galaksimizin ve bu Dünya Ortamının yaratılması ancak aynı anda yaratılmış olan ve "zaman" olarak tanımadığımız "Akan" bir ortamın (boyutun) varlığı ile mümkün olmuştur.

 

Bu durumda "Evren’in Yaratılışı”, Allah’a ait olan Arş ortamında canlı ve cansız olarak tanımladığımız "Her Şeyin" kendine özel bir "Madde Varlık" şeklinde "Ortaya Çıkması" ve “Sürdürülmesi” sürecini ifade etmektedir.  Evren ortamında bir şeyin Ortaya Çıkması "Zaman" olarak adlandırılan bir "Boyut" yapısı gerektirmektedir. Zira bu ortamda her şey ancak "Zaman" ile meydana gelebilir ve değişebilir. Buna göre “zamanın akışı” Evrendeki tüm oluşumların “ilk” ve "asıl” unsurudur.  (Zaman konusunda “Zaman” bölümünde daha ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.)

 

Evren’in ve Dünyanın oluşumu ile ilgili konular Bilim insanlarınca elde edilen ve bilgilere dayanılarak her an yenilenmektedir. Bu konuda ulaşılan son gelişmeler Özel ve Genel Görelilik Kuramları ve Kuantum Kuramı olarak özetlenebilir.

 

Çağımızın önde gelen düşünürlerinden olan Stephen Hawking " A Brief History Of Time" adlı kitabında hem Evren’in "devasa" yapısını ve kütle çekim gücünü tanımlayan Einstein'ın ileri sürdüğü "görelilik" teorisinin (Relativity) ve hem de çağımız bilim insanlarının üzerinde çalıştığı "Kuantum" kuramının (Quantum Mechanics) incelediği en küçük parçacıkları olan Atom Altı Parçacıklarının (Atom Altı yapılarının), Evren'in oluşumunu açıklayabilecek tek bir "Kuram" olarak düşünülmesinin "doğru" olmadığını ileri sürmektedir. Ayrıca günümüzde "İnsanların" hala neden "Burada" olduğumuzu ve "Nereden" geldiğimizi sorgulamayı sürdürdüklerini belirtmekte ve süregelen bu soruların anlaşılabilmesi adına daha çok "bilgi edinmeye" derin istek duyduklarına, dolayısı ile insanlığın amacının yaşadığımız Evren hakkında "tam bir tanımlama" yapmaktan başka bir şey olmadığına işaret etmektedir.

 

"Today scientists describe the universe in terms of two basic partial theories – the general theory of relativity and quantum mechanics. They are the great intellectual achievements of the first half of this century. The general theory of relativity describes the force of gravity and the large-scale structure of the universe, that is, the structure on scales from only a few miles to as large as a million million million million (1 with twenty-fourzeros after it) miles, the size of the observable universe. Quantum mechanics, on the other hand, deals with phenomena on extremely small scales, such as a millionth of a millionth of an inch. Unfortunately, however, these two theories are known to be inconsistent with each other – they cannot both be correct. One of the major endeavors in physics today, and the major theme of this book, is the search for a new theory that will incorporate them both – a quantum theory of gravity. We do not yet have such a theory, and we may still be a long way from having one, but we do already know many of the properties that it must have. And we shall see, in later chapters, that we already know a fair amount about the predications a quantum theory of gravity must make The discovery of a complete unified theory, therefore, may not aid the survival of our species. It may not even affect our lifestyle. But ever since the dawn of civilization, people have not been content to see events as unconnected and inexplicable. They have craved an understanding of the underlying order in the world. Today we still yearn to know why we are here and where we came from. Humanity’s deepest desire for knowledge is justification enough for our continuing quest. And our goal is nothing less than a complete description of the universe we live in."

Stephen Hawking, A Brief History Of Time-Chapter 1

 

Ancak Stephen Hawking’in yazdığı gibi “Kuantum Mekaniği” ile “Görelilik Teorisini” birbirine uydurabilecek ve tek bir noktada buluşturabilecek olan bir yöntem veya “Her Şeyin Teorisi” olarak tanımlanabilecek bir kuram henüz ikna edici bir şekilde ortaya konulamamıştır.

 

Ancak Evrendeki “Her Oluşumun" bizim tarafımızdan ölçülemeyecek kadar kısa (Bir An) sonra bile "Aynı Konumda, Aynı Yapıda ve Aynı Şekilde" olmaması ve "Her Şeyin Her An" bir değişim ve gelişim içinde bulunması, tüm Evrende geçerli olmak üzere her şeyin “değişmez kural ve koşullara” veya "Temel Yaratılış Kanunlarına" bağlı olarak "gerçekleştiğini" göstermektedir.

 

Bu “muhteşem” gerçekler karşısında Evren’in ancak bir "Tek Yaratıcı Güç" tarafından tasarlanarak oluşturulabileceği söylenebilir. Nitekim Kur’an’da Evren’in yaratılışının “Allah’ın Kanunlarına” göre gerçekleştiği ve Allah’ın "her an yaratma halinde" olduğu bildirilmektedir.

 

O, her an yaratma halindedir. (97/29), (55/29)

 

Görüleceği gibi bu "Gerçek" Allah'ın "Tek Yaratıcı Güç" olduğu ve "her an yaratma halinde" bulunduğu belirtilerek bütün insanlara mucizevi bir anlatımla bildirmektedir.

 

Buna göre halen insanlığın üzerinde çalıştığı bu kuramlar ve sürekli olarak geliştirdikleri "bilgi birikimleri" sayesinde “Akıllı İnsanların” gelecekte daha anlamlı kuramların geliştirilecekleri kesin bir gerçek olmaktadır.

GÖRELİLİK
IŞIK HIZI VE ZAMAN

Görelilik (Relativity)

                                                                                                                                                  KONU BAŞLIKLARI

Görelilik teorisi, Evren’in yapısı ve işleyişini (dinamiklerini) açıklamak üzere, Albert Einstein'ın önerileri olarak özel görelilik ve genel görelilik adlarında birbirleriyle ilişkili kuramları kapsamaktadır. Özel görelilik, yer çekiminin yokluğunda tüm fiziksel olaylar için geçerli olmakta, Genel görelilik ise kütle (yer) çekimi yasasını ve bu yasanın diğer doğa kuvvetleri ile ilişkisini açıklamaktadır.

Albert Einstein tarafından 1905 yılında “On the Electrodynamics of Moving Bodies” başlıklı makalede yayınlanan Özel Görelilik (veya İzafiyet) teorisi, Evren'i oluşturan uzay-zaman dokusunun doğasına yönelik olmak üzere uzay ve zaman arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır. Bu kuram “Görelilik” ve “Işık hızının sabit olması” olmak üzere iki temel varsayıma (postülat) dayanmaktadır. Buna göre hareket etmeyen (ivmesi olmayan) tüm gözlemciler doğa yasalarını aynı şekilde deneyimlemekte, ışık hızı ise ivmesi olan veya olmayan herhangi bir referanstan bağımsız olarak değişmemektedir. Bu iki varsayıma göre zaman ve uzayın, tüm gözlemciler açısından farklı olabileceği, bir diğer deyişle, uzay-zamanın da içindeki nesnelerin hareketine göre değişebildiği açıklanmaktadır.

 

Sonuçta Özel Görelilik teorisinin, uzay ve zamanın birbirlerinden ayrı olarak ele alınamaz bir bütün olduğunu, bir gözlemci için gerçekleşen bir olayın başka bir gözlemci için aynı anda gerçekleşmeyebileceğini, bir gözlemciye göre sabit hızda giden cismin gittiği yön doğrultusunda boyu kısalacağını, Işık hızına yakın bir hız ile gidilirse geçen zamanın yavaşlayacağını, cisimleri ışık hızına çıkartmak için sonsuz momentum ve enerji gerektirdiğinden asla ışık hızına ulaşamayacaklarını, Kütlesiz cisimlerin ise ışık hızında gitmek zorunda olduklarını ve bir cisme durağan haldeyken (bir hıza sahip değilken) enerji verildiğinde ışık hızının karesine bölünmüş hali kadar kütlesi artacağını (E=mc2) açıkladığı belirtilmektedir.

 

 Albert Einstein tarafından 1915 yılında geliştirilen Genel Görelilik Teorisi ise, modern fizik çerçevesinde kütleçekiminin (yer çekiminin) nasıl çalıştığını ve Evren'i oluşturan uzay-zaman dokusunun kıvrımlarının herhangi bir bölgesinde bulunan kütle ve enerji miktarıyla doğrudan ilişkili olduğunu açıklamaktadır. Genel Görelilik Teorisi; büyük kütleli cisimler etrafında zamanın daha yavaş aktığını (kütleçekimsel zaman genişlemesi), büyük kütleli cisimler etrafında ışığın rota değiştirebildiğini (kütleçekimsel lensleme), ışığın kütleçekimine bağlı olarak kırmızıya kayabildiğini, uzay-zaman dokusundaki büyük kütleli cisimler arası etkileşimlerin kütleçekim dalgaları yaratabildiğini ve uzay-zaman dokusunda "kara delik" adını verdiğimiz tekilliklerin var olduğunu öngörmektedir.

 

Işık Hızı ve Zaman Akışı

                                                                                                                                                            KONU BAŞLIKLARI 

 

Einstein görelilik (İzafiyet) teorisine göre, Işık hızına yakın bir hız ile gidilirse geçen zamanın yavaşlayacağı (zaman genişlemesi meydana geleceği) belirtilmektedir.  Einstein’ın çalışmalarının derlendiği “emc2” isimli internet sitesinde bu varsayıma göre bir uzay aracı Işık hızının %90 ile giderse geçen zamanın %43.6 oranında yavaşlayacağı (genişleyeceği), ışık hızının %99'u bir hızla uzaya gönderildiği varsayıldığında ise aracın yolculuğunda geçen zamanın dünya zamanına göre sadece %1.41 oranında daha az olacağı hesaplanmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“One of the consequences of special relativity is that any moving clock slows down in accordance with a precise mathematical formula. The faster the clock is moving the more it slows down. The clock slows down for a very good reason; time itself, for anything moving, slows down relative to a stationary observer. While the equation dealing with time dilation isn't especially difficult it's perhaps more instructive to see some of the results listed as a table. Here we see the percentage of the speed of light (c) against its dilated percentage, so that, for example, travelling at 90% of the speed of light time will slow down to 43.6% of its usual rate From the table it’s easy to see that time is only altered a little until we get to speeds above about 50% of that of light, and then the effect becomes ever more dramatic.Beyond 99% of the speed of light time slows down very rapidly.”

http://www.emc2-explained.info/Time-Dilation-at-LowSpeeds/#.WNzC6YVOLIV

Işık hızına yaklaşım oranlarına göre zamanda “genişleme” oranlarını kıyaslayan tablodaki sonuçlara göre, "Zamanın" ışık hızının %50 den az oranda bir hıza ulaşılması halinde küçük oranlarda genişlediği, ancak %50 den fazla orandaki hızlara ulaşılması durumunda zaman genişlemesinin daha büyük oranlarda ve ışık hızının %99 unu geçen hızlarda çok büyük oranlarda gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

 

Bu konu uzaya gönderilen ve yeryüzünde bekleyen ikizler örneği ile basit olarak açıklanmaktadır. Işık hızına yakın bir hıza sahip uzay aracı ile uzaya gönderilen ikizin örneğin 2 yıl sonra geri dönmesi halinde aracın içinde iki yıl geçmesine rağmen yeryüzünde 30 yıl geçmiş olacağı ileri sürülmektedir.

 

“The prime example is that of the two hypothetical twins: One of them stays at home, on Earth. The other journeys into space in an ultra-fast rocket, nearly as fast as the speed of light. Afterwards, when the twins are reunited on Earth, the travelling twin is markedly younger, compared to her stay-at-home sibling. The exact age difference depends on the details of the journey. For example, it could be that, aboard the space-ship, two years of flight-time have passed - on-board clocks and calendars show that two years have elapsed, and both spaceship and travelling twin have aged by exactly that amoung of time. On Earth, however, a whopping 30 years have passed between the spaceship's departure and its return.”

http://www.einstein-online.info/spotlights/Twins

 

Bu örneğe göre uzay aracındaki zaman akışı Dünyadaki zamanın akışı "Aynı" olmakla birlikte, uzay aracının "Işık Hızına" yakın bir hızla gidip geri dönüşü sürecinde "Dünya Ortamında" geçen zamanın uzay aracının yaptığı yolculukta geçirdiği zamana kıyasla yaklaşık "15 Kat" fazla olduğu veya yer yüzünde geçen zamana göre aracın yolculuğunun 15 kat daha yavaş olduğu açıklanmaktadır. Buna göre yukardaki “genişleme tablosu” yardımı ile örnekteki aracın yaklaşık olarak Işık Hızının %99,9977 oranındaki bir hız ile hareket ettiği ve aracın hızının bize göre 299331 Km/Saniye olduğu söylenebilir. 

Öte yandan, Evren ortamında Işık Hızının "Azami" ve "Sabit" olduğu ve "Hiçbir Şeyin" ışık hızını "Aşamayacağı”, çünkü Işık hızına yaklaştıkça "Kütle" ağırlığının bu artış ile orantılı arttığı ve bu kütleyi oynatacak "Enerji" ihtiyacının da aynı oranda artması nedeniyle bu kütleyi Işık Hızına ulaştırmak için "Sonsuz" enerji gerektiği ve bu nedenle de Evren Ortamında ışık hızına ulaşılamayacağı bir "Değişmez Gerçek" olarak kabul edilmektedir. Bu gerçek bu "Kuramda" ve Evren ve Dünya ortamındaki tüm olaylar için geliştirilen "Kuramlar" için geçerlidir.

http://www.emc2-explained.info/Time-Dilation-at-Low-Speeds/#.WOtVxoVOLIW

 

Bu durumda "Işık Hızı ve Zaman" ilişkisi ile ilgili olarak yukarıdaki tabloda belirtilen ve ışık hızına yaklaşıldıkça geçen zamanın Dünya Ortamına göre "Genişleme Oranları" giderek artarak "Sıfıra" yaklaşmakta ve Işık Hızında bu oran "Sıfır" olmaktadır. Yani ışık hızına ulaştığında Dünya ortamında ne kadar zaman geçerse geçsin artık araç için bir zaman söz konusu değildir. Bu değişmez durumun Evren ortamının "Arş" ile uyumunun sağlanması ve dengelenmesi aşamasında Evrendeki tüm oluşumlara esas olmak üzere ortaya çıktığı (Yani tasarlanıp Yaratıldığı) ve tüm oluşumların bu değişmez kurala bağlı olarak gerçekleştiği düşünülebilir.

 

Görüldüğü gibi bu tür varsayımlar ancak Evren ortamındaki "Madde" yapılar için yapılabilmektedir. Zira örnekteki aracın "Işık Hızı" ile gittiğini düşünürsek, söz konusu kurama göre artık bir madde olarak araç kalmayacağı ve "Enerji” haline dönüşeceği ön görülmektedir.

 

Buna göre Evrendeki madde yapılarının ve Evreni oluşturan "esas unsurların", bir anlamda "Öz Enerji" olarak hayal edebileceğimiz Yüce Allah tarafından esasen "Önce Arş Ortamında Tasarlandığı" ve "Büyük Patlama" olarak tanımladığımız ve şu andaki bilgilerimizle tam olarak tanımlayamadığımız bu "oluşumun" ilk aşamalarında ortaya çıkan "zaman" boyutuna bağlı olarak meydana geldiği anlaşılmaktadır. Bu durumda "Görelilik Kuramı" çerçevesinde "Işık" olarak adlandırdığımız olgunun, Evren’in esas unsurlarından biri olduğu ve Evren’in anlaşılabilmesinde çok önemli bir yer tuttuğu görülmektedir.

 

Nitekim, Görelilik Kuramı kapsamında Işık hızına yakın bir hızla yolculuk yapılması durumunda "Sabit Bir Gözlemciye Göre" sadece aracın yolculuk "Süresinin" değil fakat katedilen "Uzaklığın da" kısalması söz konusu olmaktadır.

 

“Common sense tells us that if a spaceship travels at 90% of the speed of light then it would take about 11 years to reach a star 10 light years away, and that is indeed what a stationary observer would see and measure. However, for the spaceship not only time but distance will dilate and the star would be reached in about only 4.8 years.”

http://www.emc2-explained.info/Dilation-Calc/#.WNy_e4VOLIU

Böylece uzak mesafedeki yıldızlara yolculuk yapılabilmesi ile ilgili hesaplamalar yapılabilmektedir.

 

Kur’an’daki bazı Ayetlerde yer alan ve Arş (Gerçek Ortam) ve Dünya Zamanlarının birbirine göre durumlarını belirttiğini düşündüren ifadeler “Görelilik Kuramı” kapsamındaki bilgiler dikkate alınarak yorumlandığında, bazı ilginç sonuçlara ulaşılması mümkün bulunmaktadır.

 

Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir, sonra sizin saya geldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O'nun nezdine çıkar (75/5), (32/5)

Melekler ve Ruh oraya, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar. (79/4), (70/4)

Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vaadinden asla dönmez.  Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (103/47), (22/47)

 

Öncelikle “Zaman” ile ilgili olarak Evren Öncesi “Ezel” bölümünde açıklandığı gibi, bu Ayetlerdeki ifadelerden Arş ortamında bir "zaman akışının” bulunduğuna, bunun Evren ortamında bizim algıladığımız zaman akışı ile “aynı” olmadığına ve Arş’ın kapsamında olan Allah’a ait diğer tüm ortamlarda da niteliklerini tam olarak hiçbir zaman anlayamayacağımız ve o ortamlara özel "Zaman akışlarının" bulunduğuna işaret edildiği anlaşılmaktadır.

 

Bu durumda Ayetlerdeki bin ve elli bin yıl ifadelerinin, insanın "zamandan" anladığı şeyin Allah’a ait ortamlarda Dünya zamanı olarak bir anlamı olmadığına işaret ettiği, sadece insanların gerçek ortamdaki zaman boyutunun akışını "zihinlerinde canlandırabilmeleri" ve Evren boyutunda deneyimledikleri zaman akışına "benzemediğini" anlamaları için belirtildiği düşünülebilir. Çünkü Allah yaratmış olduğu bütün ortamlarda akmakta olan "sayısız" nitelikteki "Zaman Akışlarının Mutlak Yaratıcısı" ve "Sonsuzluğun Sahibi" olarak zamana "bağlı" değildir (münezzehtir), zamanın ötesindedir; başlangıcı ve sonu yoktur. Buna göre insanların "zaman akışı" için ölçü olarak tanımladığı bir gün, bir çağ, bin yıl yahut elli bin yıl gibi süreler Allah için aynıdır. Zira bu ölçüler yalnızca Evren ortamında bulunan Dünya'da "insanlar açısından" bir gerçekliğe sahiptirler ve sadece insanların deneyimledikleri zaman ölçüleri açısından bir fikir edinilmesi için bir "benzetme" yapıldığı söylenebilir.

 

Sonuç olarak Ayetlerdeki “farklı” zaman akışı ifadelerinden, Yüce Allah'ın her “ortamdaki” zaman akışlarının “aynı” olmadığına işaret ettiği, Evrendeki tüm oluşumları (yaratılışı) bu “farklı” zaman akışlarının "Etkileşimlerine" göre "Her An" kesintisiz olarak "Gerçekleştirdiği" ve böylece “yaratılışın” Evren’in sona erişine kadar süreceği anlaşılmaktadır.

 

O, her an yaratma halindedir. (97/29), (55/29)

 

Bu durum, yaratma konusundaki bu "Muhkem" Ayet ile teyit edilmekte ve Evren’in “Yaratılış” olarak düşünebileceğimiz ilk oluşumdan (Büyük Patlama) bugüne kadar olan zaman sürecinde "Devamlı" olarak şekil değiştirdiği ve değiştirmekte olduğu sonucu çıkarılmaktadır.

Işık Hızı ve Evren’in Algılanması

                                                                                                                                                           KONU BAŞLIKLARI

Özel Görelilik kuramına göre sabit olduğu kabul edilen ve 300.000 km/saniye olarak ölçülen “Işık hızı” ile yapılan "hesaplamalar" sonucunda, bilim insanları Evren’in günümüzden 13,8 Milyar Yıl önce oluştuğu sonucuna varmışlardır. Bu duruma göre Evren’in ilk oluşumu sırasında ortaya çıkan "İlk Işıklar" 13,8 Milyar Yıl sonra "Bugün" bizlerce "algılanabilmektedir." Diğer bir ifade ile bu "ilk" ışıklar bize "İlk Oluşumun" bugüne kadar geçen zamanı da göstermektedir. 

 

Işık hızı ile ilgili olarak elde edilen bilgiler kapsamında yapılan "Hesaplamalar" sonucunda bilim insanları Evren’in günümüzden 13,8 Milyar Yıl önce oluştuğu sonucuna varmışlardır. Bu duruma göre Evren’in ilk oluşumu sırasında ortaya çıkan "İlk Işıklar" 13,8 Milyar Yıl sonra "Bugün" bizlere "ulaşabilmektedir." Diğer bir ifade ile bu "ilk" ışıklar bize "İlk Oluşumun" bugüne göre zamanını göstermektedir. Evreni oluşturan Büyük Patlama ve sonrasındaki Evren’in görünüşü ile Evrendeki gelişmeler, aşağıda görüldüğü gibi, gelişen teleskoplar ile yapılan "ışık gözlemleri" sonucunda, çok daha anlamlı ve ayrıntılı olarak algılanabilmektedir.

 

"İlk Yıldızların" yani ilk galaksilerin Büyük Patlamadan 400 Milyon yıl sonra oluştuğu ifade edilmektedir. Buna göre yaptığımız gözlemlerden bu yıldızların günümüzden 13.4 Milyar yıl (13,8-0.4) önce oluştukları, yine bu yıldızlardan gelen "Işıkların" bize ulaşmaları için geçen sürenin "Işık Hızı" ile hesaplanması sonucu bulunmuş olmaktadır.

 

Büyük Patlamadan 13,8 Milyar yıl sonra Güneş Sistemimizin dev bir parçası olarak Samanyolu Galaksisinin yaklaşık 10-12 Milyar Yıl önce oluştuğu belirtilmekte ancak Galaksimizdeki bazı yıldızların da 13 Milyar Işık Yılı öncesine ait olduğu da söylenmektedir.

 

“The age of the Milky Way is a tricky question to answer, though, because we can say that the oldest stars are 13.4 billion years old but the galaxy as we know it today still had to form out of globular clusters and dwarf elliptical galaxies in an elegant gravitational dance. If you want to define the age of the Milky Way as the formation of thegalactic disk, our galaxy would be much younger. The galactic disk is not thought to have formed until about 10 – 12 billion years ago.”

http://www.universetoday.com/21822/age-of-the-milky-way/

 

Yukarıdaki Evren yapısı dikkate alındığında bugün, yani 13,8 Milyar Işık Yılı sonrasında, Evrende oluşan ve halen oluşmakta olan tüm Galaksiler ve Gök Cisimlerinin, “Evren’in Şekli” bölümünde belirtildiği gibi, düz bir “ortamda” bulundukları, bu yüzden Evren’in bugünkü şeklinin bir kâğıt sayfası gibi “düz” olduğu ve halen bu düzlemde genişlemesini sürdürdüğü varsayılmaktadır.  

 

Teleskoplarla Büyük Patlama Merkezine doğru belirlenen tüm Galaksiler ve cisimlerin uzaklıkları, aslında o Galaksilerin ve cisimlerin bulunduğumuz bugüne göre “ışığın hızı” ile ölçülmekte ve “ışık yılı cinsinden” tanımlanmaktadır. Buna göre elde edilen görüntüler Evrenin günümüze kadar olan ve 13.8 milyar “yıl” olarak tanımladığımız bir zamanı topluca “göstermektedir”. Ancak, görselden anlaşılacağı gibi, zaman içinde geliştirilmiş olan teleskoplar ile Evren giderek çok daha ayrıntılı olarak görüntülenmektedir.

 

Yüce Allah bu duruma insanların görebildikleri gökyüzünde (yakın gök) gördükleri “ışıklara” dikkatlerini çekmekte ve onları sanki bu Dünya ortamının “süslemesi” olmak üzere “kandiller” olarak tanımlamaktadır.

 

Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk, işte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir. (61/12), (41/12)

 

Böylece bütün insanlar gökyüzü ile “ilgilenmeye” yönlendirilmekte ve “akıllarını” işletip bulundukları ortam ve çevresini incelemeleri halinde “Yaratılış” ve “Tek Yaratıcı Güç” olan Allah hakkında çok daha somut ve anlamlı bilgilere ulaşabilecekleri hatırlatılmaktadır.

Işığın Maddeye Dönüşmesi

                                                                                                                                                           KONU BAŞLIKLARI

Zamanımızın en önemli bilim insanlarından olan Einstein’in görelilik kuramı kapsamında maddenin "Işık Hızına" ulaşması halinde kütlesinin kaybolacağı varsayılmaktadır. Buna göre ışık hızına ulaşması halinde bir madde yapısının artık kütle olmaktan çıkarak bir nevi "Işık" haline dönüştüğü söylenebilir. Zira ışık, salınan bir elektrik ve manyetik alan olduğu için hem elektriksel hem de manyetik olarak tanımlanmakla birlikte kendisi bir yük taşımamaktadır.

 

Ancak Breit ve Wheeler adlı bilim adamları tarafından 1934’ te ortaya sürülen teoride, ışığı oluşturan iki “foton parçacıkları” çarpıştırılarak, elektron ve elektronun karşı parçacığı olan artı yüklü “lepton” olarak tanımlanan “pozitron” anti parçacıklarının elde edilebileceği öngörülmektedir. Böylece Dirac’ın elektronların yok oluşu ve Einstein’ın kuantum mekaniğinin doğuşuna yol açan foto elektrik etkisi gibi teoriler birleştirilerek yapılan araştırmalar sayesinde bugün laboratuvarda ışıktan madde yaratmanın son aşamasına gelindiği söylenebilir.

 

Bu durumda çok uzak olmayan gelecekte Işığın “maddeye” dönüşmesinin mümkün olabileceği anlaşılmaktadır. Ulaşılan bu bilgilerin giderek daha da geliştirilmesi ile şu anda imkânsız olarak düşündüğümüz çok çeşitli buluşlar gerçekleştirilerek insanların kullanımlarına sunulacaktır.  

 

Bu kuram ile ilgili olarak aşağıdaki bazı kaynaklardan ayrıntılı bilgi edinilebilir.

 

“Scientists discover how to turn light into matter after 80-year quest”

https://www.imperial.ac.uk/news/149087/scientists-discover-turn-light-into-matter/

“Experiments underway to turn light into matter”

https://www.imperial.ac.uk/news/185368/experiments-underway-turn-light-into-matter/

“Proving Einstein correct, Compton showed that photons indeed have momentum which is transferrable to materials that have a mass.”

https://davidson.weizmann.ac.il/en/online/askexpert/physics/can-laser-beam-be-used-stop-asteroid-producing-opposite-momentum-velocity-and-mass-or

“The authors prove that the special theory of relativity requires an extra atomic density to travel with the photon.”

https://phys.org/news/2017-06-atomic-mass-photon-momentum-paradox.html#jCp

“Einstein Was Right: You Can Turn Energy Into Matter”

https://www.forbes.com/sites/paulrodgers/2014/05/19/einstein-was-right-you-can-turn-energy-into-matter/#826bd4c26ac8

Işığı Maddeye Dönüştürmenin Yolu Sonunda Keşfedilmiş Olabilir! - Evrim Ağacı (evrimagaci.org)

Bilim Adamları Sonunda Işığı Maddeye Dönüştürmenin Yolunu Buldular (gercekbilim.com)

Fizikçiler "İmkansızı" Başarmak Üzere: Işığı Maddeye Dönüştürmek - Bilimoloji

 

Bu kuramlarda ileri sürülen gerçeklerin, ancak ve sadece tüm Evrendeki madde yapılarını meydana getiren en küçük atom altı parçacıkların "Yaratarak" Evreni "Yaratmış" olan ve bu parçacıklar üzerinde dilediği zaman dilediği gibi "Etkili" olan ve bu "Eşsiz" nitelikleri ile Evren ve Dünya ortamında "Her An" Yaratmayı sürdüren tek "Yaratıcı" tarafından gerçekleştirilebileceğini ileri sürmek en doğru ve en mantıklı bir yaklaşım olacaktır.

 

Nitekim Kur’an Ayetleri, bütün evrenin sahip olduğu ve bünyesinde bulundurduğu olanakların “Akıllı” insanların “emrinde” olduğunu bildirmektedir.

 

Allah'ın, göklerde ve yerdekileri sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi?  (57/20), (31/20)

Semada da rızkınız ve size vadedilen başka şeyler vardır. (67/22), (51/22)

O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler.  Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır. (70/12), 16/12)

Allah Adem'e bütün isimleri öğretti. (87/31), (2/31)

 

Böylece Yüce Allah esasen insanlara ilk insan olan Adem’e yaratılışında “Bütün İsimleri” öğreterek “Yaratılış” ile ilgili gerçekleri anlama yeteneğini verdiğini bildirmekte ve bütün “Akıllı” insanlardan araştırmalar yapılarak bunların anlaşılmasını ve onlardan yararlanılmasını beklemektedir.

Uzay-Zaman

                                                                                                                                                           KONU BAŞLIKLARI

Albert Einstein'ın kurduğu Genel görelilik kuramına göre, Evrendeki “kütleler” Evren ortamında (uzay-zaman dokusunda) eğrilikler yaratır ve Evrendeki zaman, kütle yapıların etkisi ile “bükülür”. Böylece uzay-zaman dokusundaki “bükülme” eğrisinde bulunan bir gözlemciye göre zaman, dışarıda duran bir başka gözlemciye olandan daha yavaş akar. Bu nedenle zaman Evrenin her köşesinde “aynı” değildir ve gözlemciye göre “görecelidir”.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu kurama göre ayrıca Evren’in yapısının "Uzay-Zaman" olarak açıklanan bu olgusu nedeniyle "Düzlem" değil, içerdiği “kütle ve enerji dağılımına” göre "Bükülmüş" olduğu ve ışığın da Evrendeki kütlelerin etkisi ile "Bükülmüş Uzayda” bir yıldız kütlesinin yakınından geçerken uzay-zamanın eğriliğini izleyeceği açıklanmaktadır.

 

Bu durumda kütle çekimin aslında ışığı değil boyutları (uzayı ve zamanı) büktüğü, Evren'de yol alan "Işıkların" bu çekim alanlarından etkilenerek "Eğildikleri" ve düz bir hat olarak yayılmadıkları ifade edilmektedir.

 

 

 

Yapılan deneyler, ışığın geçtiği yolda büyük kütleli bir cisim (veya bir kara delik) bulunması durumunda, bu cismin uzay-zaman dokusunu büktüğü ve ışığın bu dokuyu izleyerek yolunu değiştirmesine yol açtığını göstermektedir.

 

"Einstein made the revolutionary suggestion that gravity is not a force like other forces, but is a consequence of the fact that space-time is not flat, as had been previously assumed: it is curved, or “warped,” by the distribution of mass and energy in it. Bodies like the earth are not made to move on curved orbits by a force called gravity; instead, they follow the nearest thing to a straight path in a curved space, which is called a geodesic. Light rays too must follow geodesics in space-time. Again, the fact that space is curved means that light no longer appears to travel in straight lines in space. So general relativity predicts that light should be bent by gravitational fields. For example, the theory predicts that the light cones of points near the sun would be slightly bent inward, on account of the mass of the sun."

A Brief History of Time - Stephen Hawking  Chapter 2

Buna göre, Evren'deki yapılara ait ışıkların da şu anda "Gözlemlediğimiz" konumda bulunmadıkları bir "Gerçek" olarak ortaya çıkmaktadır. Yani Evrende gözlemlediğimiz tüm yapılara ait ışıkların Evren'deki diğer "Yapıların" çekim güçlerinin etkisi ile “Eğrilmiş" olarak yol almalarının sonucu olarak "Orada" olmamaları nedeniyle, bu "Yapıların" şu anda "Gerçekten" nerede bulundukları ancak ayrıca özel hesaplamalar yapılarak anlaşılabilmektedir.

 

Öte yandan Evrendeki galaksi, yıldız veya kara delik yapılarından alınan ışıkların bize ulaşıncaya kadar geçen sürelerin sonucu olarak Evren'de gördüğümüz her şey bir "Yanılsama" olmaktadır ve "Gerçeklikleri" konusunda "Kesinlik" bulunmamaktadır. Bu cisimlerin "Gerçeklikleri" ancak "Kütle" yapılarının sahip olduğumuz bilgi ve deneyimlerimize göre "İnceleyebilmemiz" durumunda "Kesinlik" kazanabilecektir.

http://hubblesite.org/referencedesk/faq/answer.php.id=58&cat=exotic

http://www.infoplease.com/ce6/sci/A0861715.html  

Bu durumda aşağıdaki Ayette belirtildiği gibi geceleri göklere baktığımızda görmekte olduklarımızın, "Şu Anda" oralarda "Gerçekten" bulunmayan nerede ve hangi durumda oldukları bilinemeyen kütlelere ait "Işıklar" oldukları söylenebilir.

 

Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk, işte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir. (61/12), (41/12)

 

Bu bilgiler çerçevesinde "kütleçekim" kuvvetinin Evrenin "uzay-zaman" dokusunda etkili olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre kütleçekimi olarak nitelendirdiğimiz olayın, Evren’in boşluğunda (uzayda) bulunan kütlelerin uzay-zaman dokusunda geometrik bükülmelere yol açarak etrafında eğri bir ortam oluşturduğu anlaşılmaktadır.  

 

Buna göre ağırlığı fazla olan bir cisim (örneğin Güneş), uzay-zamanda daha çok bükülmeye yol açacağından, ağırlığı az olan çevresindeki cisimler (gezegenler) Güneş'in uzay-zamanda oluşturduğu bükülü bir geometride hareket etmektedir. Aynı şekilde çok yoğun kütle olarak tanımlanan "kara deliklerin" etrafındaki ağırlıkları daha az olan kütleleri çekmesi böylece mümkün olabilmektedir.

 

Kütleçekimi kuvveti ayrıca ışık hızıyla sınırlı olarak Evrende yayılmakta olan tüm elektromanyetik dalgaların yayılmalarında da sapmalara yol açmaktadır.

 

Nitekim bu durum dikkate alınarak günümüzde kullanılan yön bulma (GPS) cihazlarına çok hassas tespitlerde bulunarak veri gönderen ve Dünya yörüngesinde çok yüksek hızlarda dönen "uydular", belirtilen görelilik etkileri nedeniyle, "Görelilik Teorisi" gözetilerek hesaplama yapmaktadırlar. Aynı şekilde halen yürütülmekte olan uzay araştırmalarında kullanılan uzay araçlarının ve uyduların en doğru şekilde hedeflerine ulaşabilmeleri de bu hesaplamalar sayesinde gerçekleşmektedir. Bu durumda Evrenin uzay-zaman dokusunda iki nokta arasındaki en kısa yol düz bir çizgi olmamakta ve daima uzay-zaman dokusundaki "bükülmelerin" dikkate alınmaları gerekmektedir.

 

Bu konularda daha ayrıntılı bilgiler için aşağıdaki bağlantılardan yararlanılabilir. 

Özel Görelilik Teorisi Nedir? Einstein, Işık Hızının Doğasını Açıklamayı Çalışırken Evreni Nasıl Çözdü? - Evrim Ağacı (evrimagaci.org)

Genel Görelilik Teorisi Nedir? Modern Fizikte Kütleçekimi, Neden Newton'un Teorisi ile Değil de İzafiyet Teorisi ile Açıklanır? - Evrim Ağacı (evrimagaci.org)

Uzayzaman Nedir ve Uzay Gerçek midir? » Kozan Demircan (khosann.com)

Evrenin Şekli

                                                                                                                                                           KONU BAŞLIKLARI

Evreni oluşturan Büyük Patlama olayı, Evren’in “şekli” konusunda bir açıklama getirememektedir. Ancak Albert Einstein İzafiyet Teorisi’nde Evren’in yoğunluğunun güçlü kütle çekimi nedeniyle Evren’in şeklinin “kütle-enerji yoğunluğu” ile ilgili olduğu ve Evren’in “kütle-enerji yoğunluğunun” Evren’in şeklini belirlediği açıklanmaktadır. Buna göre Evren’in kütle yoğunluğunun “kritik yoğunluk değerinden” fazla, az veya eşit olmasının Evren’in geometrisiyle (şekliyle) ilgili değişikliğe neden olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

 

Bu durumda Evrendeki madde miktarı (kütle-enerji yoğunluğu) kritik yoğunluk olarak adlandırılan ve Evreni dengede tutan değere eşitse, Evren’in bir kâğıt parçası gibi “düz” olduğu, böyle bir Evrende iki paralel çizginin sonsuza kadar paralel kalacağı; Evrendeki madde miktarı kritik yoğunluk değerinden fazla ile, Evren’in “küresel” bir şekilde olacağı, bu durumda Evrende iki paralel çizginin Evren’in kapalı şekli nedeniyle kürenin yüzeyinde olduğu gibi birbiriyle kesişeceği; buna karşılık Evren’in kütle yoğunluğunun kritik yoğunluktan az olması durumunda da Evren’in at eyeri gibi açık bir şekil alacağı ve Evrende iki düz çizginin zaman içinde birbirinden uzaklaşacağı öngörülmektedir.

Einstein’in görelilik kuramına göre “kütle-enerji yoğunluğuna” bağlı olarak Evren “bükülmekte” ve Evren’in kütle-enerji yoğunluğunun Evren’in hacmindeki dağılımı Evren’in şeklini ve geleceğini oluşturmaktadır.  Buna göre Evren’in belli bir zamanda hesaplanan kritik kütle-enerji yoğunluğunun Evren’in günümüzdeki “dengede bulunan” hali için belirlenen “kritik yoğunluk” değerinden farklı olması durumunda Evren’in şeklinin de çok temel bir şekilde farklı olacağı, Evreni oluşturan uzay-zamanın Evren’in herhangi bir yerindeki “kütle-enerji yoğunluğunun” etkisi ile “büküldüğü” ve “kritik yoğunluk değerinin” bilim insanlarınca Evren’in genişlemesinin hesaplanmasında kullanılan “hubble sabiti” ile kıyaslanarak bulunduğuna işaret edilmektedir.

 

“According to Einstein's theory of General Relativity, space itself can be curved by mass. As a result, the density of the universe — how much mass it has spread over its volume — determines its shape, as well as its future. Scientists have calculated the "critical density" of the universe. The critical density is proportional to the square of the Hubble constant, which is used in measuring the expansion rate of the universe. Comparing the critical density to the actual density can help scientists to understand the cosmos.”

What is the Shape of the Universe? | Space

 

Bu durumda Evren’in geleceğinin de Evren’in genişleme ivmesi ile “kütle çekim gücü” arasındaki “çekişmeye” göre belirleneceği belirtilmektedir. Evren’in genişleme ivmesi “hubble sabiti” ile tanımlanmakta, “kütle çekim gücü” ise kütle-enerji yoğunluğuna ve kütlenin Evrendeki baskısına göre açıklanmaktadır. Buna göre kütle baskı gücü düşük ise Evren’in geleceğini “kütle-enerji yoğunluğunun” yönlendireceği açıklanmaktadır. Sonuçta şayet Evren’in “kütle-enerji yoğunluğu” Evren’in günümüzdeki hali için belirlenen “kritik yoğunluk” değerinden az ise Evren sonsuza kadar genişleyecek, “kritik yoğunluk” değerinden fazla ise kütle baskı gücü galip gelecek ve Evren “çökecektir”. Yapılan araştırma bulgularına göre Evren’in genişlemesi giderek hızlanmakta olduğunu göstermektedir. Bu durum güçlü bir ters (eksi) baskı yaratan ve bir şekilde denge sağlayan bir kütle formuna işaret etmekte ve genellikle “kara enerji” olarak adlandırılmaktadır. Kara enerjinin bu etkileşimi varsayıldığı gibi sürdürmesi halinde Evren’in sürekli olarak genişleyeceği düşünülmektedir.

Büyük Patlama kuramı çerçevesinde geliştirilen “genişleme” ile ilgili varsayıma göre şu anda Evren’in kütle-enerji yoğunluğunun “kritik yoğunluk” değerlerine çok yakın olduğu belirtilmekte ve Evrendeki tüm cisimlerin düz bir “ortamda” bulundukları, bu yüzden Evren’in bugünkü şeklinin bir kâğıt sayfası gibi “düz” olduğu varsayılmaktadır. Aşağıdaki bağlantılarda, Evren’in şeklinin “düz” olduğu ile ilgili olarak ayrıntılı açıklama ve bilgiler bulunmaktadır.

WMAP- Shape of the Universe (nasa.gov)

http://map.gsfc.nasa.gov/m_uni/uni_101shape.html

Critical density - Simple English Wikipedia, the free encyclopedia

http://www.space.com/24309-shape-of-the-universe.html

http://www.space.com/13377-big-bang-theory-universe-today.html

http://www.space.com/13172-7-surprising-universe-facts.html

https://www.quora.com/How-can-the-Universe-be-flat-but-also-a-sphere-at-the-same-time

Evren’in Şekli Nedir? Düz Mü, Yuvarlak Mı? • Kozmik Anafor

Ask Ethan: Why Is The Universe Flat? (forbes.com) As The Universe Expands, Does Space Actually Stretch? | by Ethan Siegel | Starts With A Bang! | Medium

Shape of the universe - Wikipedia

 

Yapılan tüm bilimsel araştırtmalara ve elde edilen sonuçlara göre Evren’in “toplu iğne başı” kadar olan “küresel” bir kütlenin patlaması ile (Büyük Patlama) ortaya çıktığı, izleyen süreçte devamlı olarak “genişlediği”, sonuçta genişleme hızı ile toplam kütle ve enerji yoğunluğunun birbirleri ile “uyumlu” hale gelmesi ile Evren’in en “uygun” oranda “dengelendiği” ve “düz” bir yapı gösterdiği anlaşılmaktadır. Ancak Evren’in günümüzdeki “dengede bulunan” hali için belirlenen “kritik yoğunluk” değerini oluşturan “unsurlarda” meydana gelecek “değişimlerin” Evren’in gelecekteki şeklini de çok temel bir şekilde farklılaştıracağına işaret edilmektedir.


Nitekim kütle ve enerji yoğunluğunun “kritik değerden” az olması halinde Evrenin sonsuza kadar genişleyeceği (açık Evren), kütle ve enerji yoğunluğu “kritik değerden” aşar ise Evrenin içe dönerek çökeceği (kapalı Evren) ve kütle ve enerji yoğunluğunun “kritik değer” ile “uyumlu” olarak “dengelendiği” durumda ise Evren’in “düz” bir şekilde olacağı (düz evren) varsayılmaktadır.

 

 

 

Bu bulgular çerçevesinde Evren’in gelecekteki şeklinin halen Evren’in dengede olmasını sağlayan “kritik yoğunluk” değerindeki değişimlere bağlı olduğu ifade edilmektedir.

 

Burada Kur’an Ayetlerinde Evren’in durumuna dair yapılan açıklamalar üzerinde durulması gerekecektir. Nitekim Yüce Allah Ayetlerinde Gök, Gökler ve Gökyüzü olarak tanımladığı Evren’in şekli konusunda bazı ip uçlarına işaret etmektedir.

 

Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz elbette genişleticiyiz. (67/47), (51/47)

 

Buna göre Evreni yaratan Yüce Allah, Evren’in "zaman" boyutu ile birlikte var edilmesinin (yaratılmasının) ve her an "genişleyerek" ve "denge" içinde varlığını sürdürmesinin kendi izni ve iradesi ile olduğunu açıklamaktadır. Bu ifadelerden Evren’in şu andaki “düzenli” ve “dengeli” halinin, içerisinde çok sayıda kütle yapılarının ve kütle-enerji yoğunluklarının "belli" sabit kural ve kanunlara (Allah'ın Kanunları-Doğa Kanunları) bağlı olarak etkileşimi ile ortaya çıkan "genel dengeler" sonucunda gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Bu durumda Evren Allah'ın izni ve iradesi ile genişleyerek dengelerini korumaktadır.

 

Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! onda hiçbir çatlak da yok.  (34/6), (50/6)

 

Ayette insanlara göğe bakmaları söylenmekte Evren’in yapısını ve nasıl “bina edildiğini” anlamaya çalışmaları önerilmektedir. Ayetteki “bina edilmiş” olması ifadesinden, yapılan bilimsel araştırma bulgularında açıklandığı gibi, Evren’in “düz” bir ortamda bulunduğu anlaşılmakta, bununla birlikte önceki Ayet ile birlikte düşünüldüğünde aynı zamanda “genişlemekte” olduğuna da işaret edildiği görülmektedir. Bu durumda şeklinin “düz” olduğu açıklanan Evren’in giderek genişleyen bir “şekil” almakta olduğu söylenebilir.

 

Nitekim bu konularda önemli çalışmalar yapmış olan ünlü fizikçi Stephen Hawking bütün insanlara "Yukarı Bakmalarını" bir "miras" olarak bırakmıştır.

“Keşfedebileceğimiz ve anlayabileceğimiz mantıklı kurallarla yönetilen bir Evrende yaşıyoruz. Ayaklarınıza değil, gökyüzüne bakın. Gördüğünüz şeylerin mantığını anlamaya çalışın. Evren’in neden var olduğunu düşünün. Meraklı olun.”

Stephen Hawking'in Hayata Dair 21 Sözü - Aklınızı Keşfedin (aklinizikesfedin.com)

 

Bilimsel olarak Evren’in “düz” bir yapıya sahip olduğu konusunda bilim insanlarının fikir birliği bulunmaktadır. Bu durumun bazı Ayetlerde yer alan ve Evren’in “düz” bir ortam halinde olduğunu çağrıştıran ifadeleri ile desteklendiği söylenebilir.

 

Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık, onlar ise, gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirirler.   (73/32), (21/32)

Yükseltilmiş tavana, (76/5), (52/5)

O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir tavan yaptı. (87/22, 2/22)

Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi, göğü de kendi izni olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. (103/65), (22/65)

Prof.Dr.İbrahim Esinler tarafından yapılan tefsirlerde bu durumun bu Ayetlerdeki ifadeler ile teyit edildiğine işaret edilmektedir.

“Tekil olarak gök anlamına gelen s-sema kelimesi yeryüzünün üstünden başlayıp tüm Evreni kapsar. Evren’in kendisi de bir göktür-semadır. Kuran’a göre Evren içinde de birçok gök vardır. Galaksiler birer göktür. Galaksilerin bir bölgesi (nebula) gök olabilir. Güneş sistemimiz bir göktür. Başka yıldızların sistemleri birer göktür. Dünya’nın atmosferi bir göktür. Dünya’mız dışındaki gezegenlerin atmosferleri de bir göktür.”

“Açıkça görülür ki tekil gök s-sema kelimesinin Kuran’da geçtiği pasaj ve anlam çok önemlidir. 21:32 ayetinde tekil gök s-sema kelimesi tüm Evren için kullanılmıştır.”

Kuran Evren’in düz (‘flat universe’) olduğunu 1400 yıl önceden haber veriyor. (kuranmucizeler.com)

https://kuranmucizeler.com/kuran-da-gok-sema-gokler-semavat-7-gokler-seb-a-semavatin-anlamlari-atmosfer-galaksimizdeki-duman-gunes-sistemi-Evren-ve-coklu-Evrenler  

 

Ancak bilinmeyen bir gelecekte, güçlü bir ters (eksi) baskı yaratarak Evren’in genişlemesini sürdürmesinde etkili olmak suretiyle bir şekilde dengede kalmasını sağlayan ve bir kütle formu olarak tanımlanan “Kara Enerjinin” etkileşiminde meydana gelecek “değişimler” nedeniyle, “kütle-enerji yoğunluğunun” Evren’in günümüzdeki “dengeli” hali için belirlenen “kritik yoğunluk” değerinden fazla olması ve sonuçta kütle baskı gücünün galip gelmesi ile Evren’in “çökmesinin” gerçekleşmesi olasılığı bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile “zamanı” geldiğinde Evrendeki madde miktarı “kritik yoğunluk” değerinden fazla olması ile tüm dengelerin değişeceği böylece sürekli genişleyen Evren’in genişlemesinin durarak “içe dönme” şeklini alacağı (Dürüleceği) ve Ayetlerde "kıyamet" olarak tanımlanan Evren’in çöküşünün meydana geleceği varsayılabilir. Bu durum “büyük Patlamadan” başlamak üzere “zamanın akışı” etkisi ile birlikte aşağıdaki şemada gösterildiği şekilde belirtilebilir.

Nitekim bu durum Kur’an Ayetinde açıkça bildirilmektedir.

 

Günü ki, yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. Üzerimize aldığımız bir vaat oldu. Biz yaparız. (73/104), (21/104)

 

Ayetlerde “Kıyamet” olarak belirtilen bu “dürülmenin” günümüze göre “ne zaman” başlayacağı ve ne kadar süreceği gibi konularda “İnsanlara” bilgi verilmediği ve yalnızca Yüce Yaratan’ın bilgisi ve iradesi dahilinde olduğu bildirilmektedir.

 

İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar, De ki: "Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır." (90/63/), (33/63)

 

Evrenin ortaya çıkma, genişleme, dürülme ve sona erme aşamaları, bilim insanları tarafından “kabul edildiği” gibi, Evrenin “düz” bir yapıya sahip olduğu dikkate alınarak aşağıdaki şemadaki şekilde de gösterilebilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu konuda Evren’in Sonu bölümünde ayrıntılı açıklamalar bulunmaktadır.

IŞIK HIZI VE GEÇEN ZAMAN.jpg
IŞIK HIZI VE GEÇEN ZAMAN-AZAMİ.jpg
IŞIK HIZI VE EVREN
IŞIĞIN MADDEYE
UZAY-ZAMAN
UZAY ZAMAN DOKUSU.jpg
UZAY ZAMAN DOKUSU-IŞIK.jpg
EVRENİN ŞEKLİ-4.jpg
EVRENİN ŞEKLİ-5.jpg
EVRENİN ÇÖKMESİ (DÜRÜLMESİ).jpg
EVRENİN ÇÖKMESİ (DÜRÜLMESİ) ŞEMA.jpg
EVRENİN ŞEKLİ
KUANTUM

Kuantum

                                                                                                                                            KONU BAŞLIKLARI

Kuantum mekaniği (Quantum mechanics; kuantum fiziği, kuantum teorisi, dalga mekanik modeli ve matris mekaniği olarak da bilinir), kuantum alan teorisi de dahil olmak üzere, fizikte doğanın özelliklerini atomik ölçekte tanımlayan temel bir çerçeve ve teoridir. Diğer bir şekilde söylenecek olursak; kuantum mekaniği, belirsizlik ilkesine tabi olan atom, molekül ve diğer fiziksel sistemlerin mekanik teorisidir.

Kuantum Mekaniği Nedir? | QTurkey (kuantumturkiye.org)

 

"Atomların ve fotonların hareketiyle ilgili olan Kuantum Mekaniği 1924 yılında, Fransız fizikçi Louis de Broglie parçacıkların dalga özellikleri dalgaların da parça özellikleri gösterebileceğini belirterek, madde dalga teorisini ileri sürdü. Bu teori bir parçacık içindi ve Özel görelilik teorisinden geliyordu. Modern kuantum mekaniği 1925 yılında Alman fizikçi Werner Heisenberg, Max Born ve Pascual Jordan matris mekaniğini geliştirmesiyle ve Avusturyalı fizikçi Erwin Schrödinger’in dalga mekaniğini ve Broglie’nin teorisini genelleştiren “göresiz” Schrödinger denklemini keşfetmesiyle kurulmuştur. Daha sonra Schrödinger iki yaklaşımın da aynı olduğunu göstermiştir."

Kuantum mekaniği tarihi - Vikipedi (wikipedia.org)

 

Einstein’ın özel göreliği ile kuantum mekaniğini matematiksel olarak birleştirilmesinin sonucunda Kuantum Alan Teorisi doğmuş oldu. Bu teori şu an için bilen tüm temel “atom altı” parçacıkların doğasını, üzerlerindeki dış kuvvetleri, kendileri ve diğer parçacıklarla tüm etkileşimlerini açıklamaktadır.

 

Bilindiği gibi insanın "Kendisi" ve içinde bulunduğu "Ortam" genel anlamda "Madde" olarak tanımlanan bir "Yapıya" sahip bulunmaktadır. Evrende bulunan "Tüm" madde yapılarının "En Küçük" unsurunun "Atom" olarak tanımlanan oluşumlardan meydana geldikleri bilimsel bir "Gerçek" olarak kabul edilmektedir. Buna göre İnsan yapısını oluşturan DNA, hücre gibi tüm unsurlar da Atomlardan oluşmaktadır.

 

Ayrıca Evrendeki "Tüm" madde yapılarının asıl unsuru olan bu "Atomların" her an "Bir Düzen İçinde" birleşmeleri veya birbirlerini etkilemeleri sonucunda Evrende bulunan "Her Şey" her an değişmekte ve varlıklarını sürdürmektedir.  Bu konularda sürekli olarak yapılmakta olan araştırmalar ve elde edilen yeni bilgiler Atom yapısının nelerden oluştuğu hakkında daha ayrıntılı bilgilere ulaşılmasını sağlamaktadır.

 

Bilim-felsefe-din üçgenindeki çalışmalarıyla profesörlük derecesini alan araştırmacı Caner Taslaman tarafından yapılan değerlendirmelere göre atom ve atom altı parçacıklar konusu aşağıda özetlenmektedir.

 

“İlk olarak, 19. yüzyılda, John Dalton kimyasal bileşikler üzerinde çalışarak (doğrudan atomu gözlemleyemese de deneysel ve gözlemsel verilerden hareketle) bir atom teorisi oluşturdu. 1897’de Cambridge’de, John Thompson atomun hareket halindeki parçacıklardan oluştuğunu keşfetmesi mikro dünya hakkındaki anlayışlarımız açısından önemli bir dönüm noktası oldu. “Atomun” bölünebileceği anlaşıldıktan sonra 20. yüzyılda atom ve atom-altı parçacıklar gelişmiş teknolojinin yardımıyla gözlemlendi ve yapılan birçok deney ve gözlem sonucunda atom yapısının proton ve nötronların çekirdekte olduğu ve elektronların etrafta döndüğü güneş sistemimize benzer bir yapıda olduğu anlaşıldı. Daha sonra proton ve nötronlar da yüksek teknoloji harikası parçacık hızlandırıcılarda bölündü ve bunları oluşturan “kuark” denen daha temel parçacıkların varlığı öğrenildi.

 

Albert Einstein, Niels Bohr, Paul Dirac, Max Planck, Ernest Rutherford, Wolfgang Pauli ve Abdus Selam gibi birçok önemli fizikçinin değerli teorik çalışmaları, ayrıca parçacık hızlandırıcılarda çok yüksek teknoloji ve büyük maliyetlerle yapılan deneylerin birleşimiyle “standart model” denilen tablo elde edildi. Bu tablo, eş parçacıklar şeklinde gözüken kuark çiftlerinden (up ve down kuarklar gibi), eş parçacıklar şeklinde gözüken lepton çiftlerinden (elektron ve elektron nötrino gibi), ayrıca kuvvet taşıyıcısı olan bozonlardan oluşmaktadır. Bu tablodaki tüm bu unsurlar, mükemmel matematiksel açıklamayla beraber deneysel doğrulamayı beraber içermek erdemine sahiptirler.

 

Sadece bu haliyle standart model “Bahsedilen parçacıklar, birbirlerinden oldukça farklı kütlelerini nasıl kazandı” sorusuna cevap veremez. Bu konu üzerinde çalışan fizikçilerden biri olan Peter Higgs,1964 yılında, temel parçacıkların, her yerde mevcut olan bir alan (“Higgs Alanı” olarak anılmaktadır) ile sürekli etkileşimleri sonucu kütle kazandıklarını açıklayan modelini ortaya koydu. Bu alanın parçacık olarak gözlemlenmiş haline Higgs Bozonu, Higgs Parçacığı veya kısaca Higgs denmektedir; bu parçacığın sonradan popüler olan ismiyse “Tanrı Parçacığı”dır.”

http://www.canertaslaman.com/2012/12/tanri-parcacigi-felsefi-bir-degerlendirme/

Kuantum Teorisi Felsefe ve Tanrı-Caner Taslaman, İstanbul Yayınevi 2008, ISBN: 978-975-8727-07-0 

 

 

Atom Altı Parçacıklar

                                                                                                                                                    KONU BAŞLIKLARI 

 

Bugün, Evren ve Dünya ortamındaki “Her Şeyin” yani canlı veya cansız “Her Varlığın ve Maddenin” Atom olarak adlandırılan yapı taşlarından oluştuğu bilinmektedir. Bu konudaki bilimsel araştırma ve inceleme sonuçlarından Atomların da “Çok Sayıda” daha küçük “Yapılardan” oluştuğu anlaşılmaktadır.  Bu yapılara genel olarak “Atom Altı Parçacıklar” denilmektedir.

 

Görelilik kuramı gibi Evren’in yapısı ile ilgili bir yaklaşım olarak geliştirilen “Kuantum Mekaniği” kuramı bilgilerine göre, Evren kapsamındaki tüm maddelerin ve her şeyin oluşmasında ve sürdürülmesinde “En Temel” ve “En Küçük” unsur oldukları ileri sürülen ve “Dalga” veya “Enerji (ışık) Akımları” olarak tanımlanabilen “Atom Altı Parçacıkların” bulunduğu açıklanmaktadır. Bu durumda Atom Altı Parçacıklar, Evren ve Dünya ortamındaki tüm “Maddeleri” oluşturan “Atomların” meydana getiren “En Küçük Unsurlar” olmaktadır.

 

Atom Altı Parçacıklar Britannica ansiklopedisinde Asıl (Temel) Parçacık ve tüm maddelerin asıl unsuru (varlığın temel elemanı-öğesi) olarak tanımlanmaktadır.

“Subatomic particle, also called elementary particle,  any of various self-contained units of matter or energy that are the fundamental constituents of all matter. Subatomic particles include electrons, the negatively charged, almost massless particles that nevertheless account for most of the size of the atom, and they include the heavier building blocks of the small but very dense nucleus of the atom, the positively charged protons and the electrically neutral neutrons. But these basic atomic components are by no means the only known subatomic particles. Protons and neutrons, for instance, are themselves made up of elementary particles called quarks.Atom”

http://global.britannica.com/EBchecked/topic/570533/subatomic-particle

 

Aşağıdaki şemada “Temel Parçacıklar” olarak  bilinen bu temel parçacıkların isimleri ve yapısal ilişkileri hakkında bilgi verilmektedir. 

Kuramsal Kuantum fizikçisi olan Paul Dirac tarafından geliştirilen “The relativistic equation for the electron” kuramına göre izafiyet ve kuantum teorilerinin birbirleri ile uyumlu olabilecekleri ileri sürülmüştür. “Elektron Teorisi” olarak tanımlanan bu kurama göre, Kuvvetli Çekim “Strong Force” ile etkileşim halinde olan Atom Altı Parçacıklar grubunun bir üyesi olan ve Maddenin “Asıl” unsurları arasında yer alan Quark ve Antiquark etkileşimi ile oluşan Hiçlik “Yokluk” bünyesinde “Sanal Enerji Parçacıkları” bulunmaktadır.

STANDART MODEL VE ÖTESI (cern.ch)

Bu gizemli “Enerji” parçacıklarının (Sanal Parçacıkların) Evren’in “Her Yerinde” var olduğu belirtilmekte bu durum “Varlığın Aslı” olarak ifade edilmektedir. Bu varsayıma göre her türlü “Varlığın” yapısında bulunan Atom Altı Parçacıkların, “sonsuzluk” olarak ta düşünebileceğimiz “hiçlik” arasında bir “İlişki” bulunduğu ileri sürülmektedir.

 

Günümüzde Atomların 200 civarında tanımlanabilen "Atom Altı Parçacıklardan" oluştukları ortaya çıkarılmış bulunmaktadır. Söz konusu Atom Altı Parçacıklar belli bir şekilde ve düzende birleşerek ve birbirlerini etkileyerek Atomlara özellikler kazandırmakta ve sonuçta canlı veya cansız olarak tanımladığımız "Maddi Varlıkları" meydana getirmektedirler. Bu oluşumlar her an her yerde kesintisiz olarak sürmektedir. Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, "Yaratılış" olgusunun Atom Altı Parçacıkların "Birleşme veya Etkileme" işlevlerini "Nasıl, Ne Zaman ve Neye Bağlı" olarak gerçekleştirdikleridir. Zira meydana çıkacak olan madde yapısının şekli ve yapısal niteliklerini "Kimin" tasarladığı ve bu tasarımı gerçekleştirmek üzere Atom Altı Parçacıkların işlevlerinin başlatılmasına ve yürütülmesine "Kimin" karar verdiği ve bu "Kararın" Atom Altı Parçacıklara "Nasıl" iletildikleri "Yaratılışın" açıklanması için bilinmesi gereken asıl unsurular olmaktadır.  Halen Atom Altı Parçacıklar ile ilgili araştırmalar sahip olunan bilgi birikimleri çerçevesinde devam etmekte ve bu parçacıkların "Yapıları" hakkında yeni bulgulara ulaşılmaktadır.

 

Bu anlamda yapılan araştırmalar ve çalışmalarda en güncel olarak temel parçacıkların, her yerde mevcut olan “bir alan” ile sürekli etkileşimleri sonucu “kütle” kazandıkları görüşü kabul edilmiş bulunmaktadır. Evreni oluşturan madde yapılarını oluşturan atom altı parçacıklarının bu davranışlarındaki önemi nedeniyle, niteliği “bilinemeyen” bu alanın, Avrupa Nükleer Araştırma Merkezinde (CERN) Büyük Hadron Çarpıştırıcısı projesinde yürütülen çalışmalarda “parçacık” olarak gözlemlendiği açıklanmıştır.

 

Atom altı parçacıklarının kütlesinin kökenini oluşturan bir “alan” olarak tanımlanan yeni bir parçacığın (bozonun) bulunduğu Atomların nasıl kütle kazandığına kafa yoran teorik fizikçi Peter Higgs tarafından öne sürülmüş ve bu çalışmaları ile Nobel ödülünün sahibi olmuştur.

 

“Peter Higgs’e göre evren bir çeşit enerjiden doğdu ve bu enerjiye fizikte “Higgs Alanı” dendi. Bu enerji, büyük patlama sonrası ortaya çıkan parçacıklarla etkileşime girdi ve bu etkileşim sonucunda Higgs Bozonu veya Higgs Parçacığı diye anılan parçacıklar açığa çıktı. Söz konusu parçacıklar daha sonra maddeye kütle kazandırdı. Bozonlar olmasa ya da farklı bir şekilde ortaya çıksalardı, belki de yıldızlar, gezegenler ve yaşam oluşmayacaktı. “Higgs Bozonu” bir anlamda madde yapılarının “sırrının” açıklanmasındaki önemi nedeniyle daha sonraları “Tanrı Parçacığı” olarak ta tanımlanan böyle bir parçacık olsa dahi bunu görmek ya da kanıtlamak çok zor, çünkü bu parçacık ortaya çıktığı gibi hemen kayboluyor. Bu da gözlemlenebilmesini neredeyse imkânsız bir hale getirebiliyor.”

https://www.bilgiustam.com/higgs-bozonu-tanri-parcacigi-nedir/

 

“2012 yılında CERN’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı projesinde yer alan bilim insanları, ortaya çıkarıldığı düşünülen parçacığın, “Maddenin neden kütlesi var?” sorusunun cevabının kilit unsuru olarak görülen Higgs parçacığı olduğu yönündeki kanıtlarının güçlendiğini açıkladı. Bilim insanlarına göre açıklığa kavuşmayan şeyse, bulunan parçacığın Higgs’in basit bir biçimi mi yoksa çok daha "egzotik bir şey" mi olduğu. Araştırmayı yürüten ekiplerden CMS’nin sözcüsü Joe Incandela yaptığı açıklamada, ‘2012’deki deneydeki tüm verilerin değerlendirilmesiyle ortaya çıkan ön sonuçların muhteşem olduğunu, Higgs parçacığının üstesinden geldiklerini, bu parçacığın ne tür bir Higgs parçacığı olduğunu anlamak içinse önlerinde uzun bir yol olduğunu’ belirtti. CERN'deki milyar dolarlık özel test ortamında gerçekleştirilen benzersiz molekül çarpıştırmalarının sonuçlarını inceleyen bilim insanları, her atomda merkezi oluşturan protondan 130 kat daha fazla çarpışma etkisi yaratan bir parçacığın varlığından bahsetmişlerdi.”

https://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/03/130314_higgs_parcacigi

 

Bu açıklamalara göre, Evreni yapısındaki "Tüm Maddeleri" oluşturan Atom Altı Parçacıkların kütle olarak yapılanmasının, “Higgs Alanı” olarak adlandırılan bir çeşit “enerjiden” doğduğu, enerjinin “büyük patlama” sonrası ortaya çıkan atom altı parçacıkları ile “etkileşime” girmesi sonucunda Higgs Bozonu veya Higgs Parçacığı diye anılan parçacıkların açığa çıktığı ve söz konusu parçacıkların daha sonra maddeye kütle kazandırdığı ileri sürülmektedir.  İnsan yapısı "Hızlandırıcı" olan “Hadron Çarpıştırıcısı” kullanılarak yapılan "Çarpıştırma" işlemi sonucunda niteliği “bilinemeyen” bu alanın “parçacık” olarak gözlemlendiği açıklanmıştır.

 

Öte yandan Evrende maddenin "Yaratılmasından" önceki "İlk andaki temel süreçte" öncelikle Evrende bulunan dört temel gücün birbirlerinden "Ayrıldığı" ve CERN deki test ortamında varlığının algılandığı ileri sürülen "Higgs Bozonu" ile ilgili bulguların bu parçacıktan “önceki temel süreçleri” hakkındaki önemli soruları cevaplayamadığı belirtilmektedir.

 

“Modern bilimin kozmoloji modeline göre, evrendeki dört temel kuvvet, evrenin başlangıcında birbirlerinden ayırt edilemeyecek şekilde bitişikti, önce yer çekimi kuvveti; güçlü nükleer kuvvet, zayıf nükleer kuvvet ve elektro manyetik kuvvetten ayrılmıştır. Daha sonra kalan bu üç kuvvet birbirlerinden ayrılmıştır. Bütün bu ayrılmalar ise “Tanrı Parçacığının” kütleleri vermesinden önceki çok temel süreçlerdir. Sonuçta bu parçacıkla ilgili bulgular, bu parçacıktan önceki temel süreçler hakkındaki önemli soruları cevaplayamamaktadır. Ayrıca kara madde ve kara enerjinin gerçekte ne olduğu gibi birçok önemli sorun da bu parçacığın bulunmasıyla halledilmiş olmamaktadır. Sonuçta bu parçacık bulunduktan sonra da fiziğin ve bunla ilgili olarak bilim felsefesi ve fizik felsefesinin birçok önemli sorunu hala cevaplanmayı beklemektedir.”

http://www.canertaslaman.com/2012/12/tanri-parcacigi-felsefi-bir-degerlendirme/

 

Bu durumda Evrende bulunan ve "Madde" yapısı bulunmayan ve halen "Özgün" olarak varlıklarını sürdürmek olan bu "Temel" güçlerin "Madde" oluşmasında etkili olup olmadıkları konusunda henüz açık ve ayrıntılı bir bilgiye ulaşılamadığı görülmektedir.

 

Bilindiği gibi Evrendeki madde yapıları "her An" varlıklarını sürdürmekte veya "Değişimlere" uğramaktadır. Yani bu tür çarpışmalar halen ve her an devam etmektedir. Tüm bu oluşumların yani Evrendeki canlı veya cansız tüm varlıkların madde yapılarının nasıl tasarlandıkları da ayrı ve çok önemli bir husus olarak "Anlaşılmayı" beklemektedir. Buna göre her an yeniden tasarlanmakta olan tüm canlı veya cansız varlıkların bir madde olarak ortaya çıkmalarının zamanına ve nasıl bir biçim alacaklarına ve de zaman içinde bulundukları ortama göre madde varlıklarının nasıl bir "Değişime" uğrayacaklarına "Kim" karar vermektedir? Ve bu kararın uygulanmasını sağlayacak Atom Altı Parçacıkların" yukarıdaki açıklamalarda "Çarpışma" olarak belirtilen "Etkileşimlerinin" ne zaman ve hangi koşullara bağlı olarak gerçekleşeceğine "Kim" karar vermekte ve de uygulatmaktadır?

 

Bu nedenle insan yapısı "Hızlandırıcı" kullanılarak yapılan "Çarpıştırma" işleminin "Doğada" nasıl olduğunun incelenmesi sonucunda tüm bu hususlar ile ilgili "Gerçekler" yani "Yaratılış" ile ilgili bazı fikirler elde edilebilecektir. Bu şekilde anlaşılabilen "Yaratılış" Yüce Yaratan ile ilgili her türlü konularda ilk olarak düşünülmesi gereken bir temel "Unsur" olmaktadır. Nitekim, tüm Evrende ilk andan itibaren "Madde" yapılarının oluşmasını sağlayan atom düzeyindeki çarpışmalarının "Nasıl" ve "Hangi İrade" ile "Başlatıldığını" sürekli olarak düşünmek gerekmektedir.

 

Kur'an Ayetlerindeki bilgilerden yararlanılarak bu aşamada ancak tüm madde yapılarını oluşturan ve varlıklarını sürdüren Atom Altı Parçacıkların bünyelerine, "Yüce yaratıcı Güç" tarafından kendi "Zati Bilincinin" bir uzantısı olarak ve her an bu "Kendi Bilinci" ile ilişkide olmak üzere "İndirilmiş" olan “Bilinç" ile mümkün olduğu ileri sürülebilir. Nitekim, Kur’an Ayetlerinde yer alan ifadelerden de Evren’in yaratılmasının bu en küçük “yapılar” ile doğrudan ilişkisi bulunduğu görülmektedir. Zira Evren ve Dünya ortamlarında görüp algılayabildiğimiz veya henüz algılayamadığımız “Her Şeyin” aslını oluşturduğunu ve Evren’in “Her Yerinde” bulunduğunu söyleyebileceğimiz gizemli “Enerji” parçacıklarını tanımlayan “hiçlik” durumu, “Bilinçli Enerji” bölümünde daha ayrıntılı olarak açıklandığı gibi, Ayetlerde “gayb” olarak ifade edilmektedir.

 

Bu bilgilere dayanılarak Evren'in anlaşılabilmesi için en küçük madde yapısı olan Atom Altı Parçacıkların anlaşılmasının gerektiği ifade edilebilir.

Görüldüğü gibi, Evren'deki "Bütün" madde yapılarını oluşturan ve bu nedenle bütün madde yapılarında bulunan Atom Altı Parçacıkların bünyelerinde madde olarak tanımlanamayan bazı "Unsurların" bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu unsurların "Varlığı" ancak madde yapıları üzerinde meydana getirdikleri veya sebep oldukları "Etkileşimler" sayesinde "Kesin" olarak bilinmektedir. Bu varsayıma dayanarak Evren'de "Yaratılmış" olan canlı ve cansız bütün "Varlıkların" bünyelerinde bulunan bu unsurları "İlahi" olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Bu İlahi unsur esasen Yüce Yaratan'ın, Kur'an’da "Kendisine" verdiği isim ile Allah'ın "Kendisi" olmaktadır. Bu sonuç bizleri yani "Akıllı İnsanları", Allah'ın Evren'i oluşturan canlı ve cansız bütün madde ve madde üstü olan varlıkların, yapıların ve ortamların "Tek Tasarlayıcısı, Tek Yaratıcısı ve Tek Yöneticisi ve Tek Sahibi" olduğunu anlayabilmemizi sağlamak üzere "Düşünmeye" davet etmektedir. Yani Allah, her an akıl erdirdiğimiz ve erdiremediğimiz her yerdedir. Bu durum ayrıca Evren ve Evren Ötesi ortamlarda Allah'ın yaratmış olduğu ve yaratmayı sürdürdüğü "Her Şeyin" bünyesinde "Kendisinin" bulunduğuna da işaret etmektedir.

ATOM ALTI PARÇACIKLAR
AAP8.jpg
AAP9.jpg

Bilinçli Enerji (Gayb)

                                                                                                                                                    KONU BAŞLIKLARI  

Bugün "Gözlemleyebildiğimiz Evren" ve yaşadığımız "Dünya" ortamındaki tüm "Madde Varlıkların" en alt düzeydeki yapı taşı olarak "Atomlardan" ve bu Atomları oluşturan "Atom Altı Parçacıklardan" meydana geldiği ve bu Parçacıkların bünyelerinde "zaman" boyutuna bağlı olarak tüm oluşları gerçekleştiren etkileşimleri düzenleyen “dört temel unsurun” bulunduğu bilimsel olarak ifade edilmektedir.

“Four basic forces: Quarks and leptons are the building blocks of matter, but they require some sort of mortar (Harç) to bind themselves together into more-complex forms, whether on a nuclear or a universal scale. The particles that provide this mortar are associated with four basic forces that are collectively referred to as the fundamental interactions of matter. These four basic forces are gravity (or the gravitational force), the electromagnetic force, and two forces more familiar to physicists than to laypeople: the strong force and the weak force. On the largest scales the dominant force is gravity. Gravity governs the aggregation (Birleştirilmesini) of matter into stars and galaxies and influences the way that the universe has evolved since its origin in the big bang. The best-understood force, however, is the electromagnetic force, which underlies the related phenomena of electricity and magnetism. The electromagnetic force binds negatively charged electrons to positively charged atomic nuclei and gives rise to the bonding between atoms to form matter in bulk. Gravity and electromagnetism are well known at the macroscopic level. The other two forces act only on subatomic scales, indeed on subnuclear scales. The strong force binds quarks together within protons, neutrons, and other subatomic particles. Rather as the electromagnetic force is ultimately responsible for holding bulk matter together, so the strong force also keeps protons and neutrons together within atomic nuclei. Unlike the strong force, which acts only between quarks, the weak force acts on both quarks and leptons. This force is responsible for the beta decay of a neutron into a proton and for the nuclear reactions that fuel the Sun and other stars.”

https://www.britannica.com/science/subatomic-particle/Four-basic-forces

 

İşte bu Asıl Unsurların, belli bir Zaman içinde "Aldığı" bir "Etki" sonrasında bu Etki tarafından İnsanların hayal bile edemeyecekleri şekil ve sayıdaki "Varlıkları" ortaya çıkarmak üzere ve "Yaratıcının" iradesi ile "Tam ve Eksiksiz" olarak "Tasarlanmış" olan "Canlı" veya "Cansız" maddi bir "Yapıyı" meydana getirmek ve onu çevresi ile uyum içerisinde geliştirmek için gerekli değişimleri gerçekleştirecek bir "Bilinçli Enerji" taşıdıkları varsayılabilir. Bu hususun "Gerçekliği”, Evren ve Dünya ortamında şu ana kadar gerçekleşmiş olan "Tüm Oluşumlardan" (Yani Yaratılmışlardan) ve bu oluşumların “Geçmiş Zaman İçerisinde" ve "Halen" devam etmekte olan "Uyum ve Gelişmelerini" sağlayan "Değişim" yani "Evrim" faaliyetlerinden anlaşılabilir. Buna göre Yüce Allah Evrenin madde yapısının temel taşı olan Atom Altı Parçacıklarına "Yerleştirmiş" olduğu ve her an "Kendisine" bağlı olan ve iletişimde bulunan "Bilinçli Enerji" üzerindeki "Hakimiyetine" dikkat çekmekte ve “istediği” zaman "Ol!" emrini verdiğinde onun hemen yerine getirildiğini bildirmekte, buna göre her şeyin "Maliki" olarak ne kadar "Yüce" olduğunu bütün insanlara hatırlatmakta ve sonuçta her şeyin ve Allah'a "Döndürüleceğini" açıkça bildirmektedir.

 

Bu "Bilinçli Enerji" ile ilgili olarak bazı varsayımlarda bulunabiliriz. Şu anda geçerli olan bilimsel çalışmalara göre içinde bulunduğumuz Evren ve Dünya ortamının "Büyük Patlama" olarak tanımlanan "İlk Madde Oluşumu" ve sonrasındaki "Zincirleme Madde Oluşumları" ile var olduğu düşünülmektedir. Bilimsel çalışmalar bu "Patlamanın" ortaya çıktığı "Yer" veya "Ortam" konusunda açık bir görüşe veya kanıya sahip değildir. Kur'an'da "Göklerin ve Yerin" yani "Evren Yapısının" ortaya çıktığı yer olarak "Arş" ortamı belirtilmektedir. Niteliklerini "Hiçbir Zaman" bilemeyeceğimiz bu ortamın ancak Allah'ın "Kendisine Ait" bir "Makam" olduğunu düşünebiliriz. Bu Makam, Allah'ın biz Akıllı İnsanların zamanla bileceği ve hiçbir zaman bilemeyeceği "Tüm Varlıkların Yaratılmasını ve

Tüm İşlemlerin Yürütülmesini" sağlayan yüksek ve sonsuz "İradesinin" oluştuğu bir "Boyut" olması nedeniyle "Gerçek Ortam" olarak tanımlanabilir. Nitekim, Evrenin yaratılmasını takiben Arş ortamının "Koşulları" ile "Eşitlenmiş" ve tüm "İşleyiş" kuralları Arş ortamı ile "Uyumlu" hale getirilmiş (istiva edilmiş) olduğu Ayette açıklanmaktadır.

 

Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istiva eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (96/2), (13/2)

Rahman, Arş'a istiva etmiştir. (45/5), (20/5)

 

Buna göre Evren, önce Arş ortamında "Allah" tarafından ve "Kendisinin" göndereceği "İlk Etki" ile "Madde" olarak ortaya çıkması için gereken Atom Altı Parçacıkları oluşturmak üzere "Tüm Asıl Unsurları" içeren bir "Yoğun Yapı" şeklinde "Yaratılmıştır".  Allah'ın "İradesi" ile bu "Asıl Unsurlar" tarafından üzerine "Tam ve Eksiksiz" olarak "Tasarlanmış" olan "Canlı" ve "Cansız" tüm maddi "Yapıları" meydana getirmek üzere "Atom Altı Parçacıkların" oluşmasını sağlayacak olan "İlk Etki" gönderilmiştir. Bu ilk Etki ile Atom Altı Parçacıkların bünyelerine "Takdir Edilen" oluşumlar başlatacak ve "Kendi İradesi" ile devamlı iletişimde olacak olan bir "Bilinçli Enerji" indirilmiştir. Gönderilen "İlk Etki” Takdir Edilen yapıları oluşturacak olan Atom Altı Parçacıkların oluşabilmesi için öncelikle "Zaman" boyutunu oluşturmuştur. Böylece oluşan "Zaman" boyutu ile Evreni meydana getirecek olan "Atom Altı Parçacıkların" bünyelerindeki "Bilinçli Enerji" bütünleşerek ve birbirleri ile zincirleme olarak "Etkileşerek" Yüce Allah'ın" iradesi ile "Tam ve Eksiksiz" olarak "Tasarlanmış" olan "Canlı" ve "Cansız" tüm maddi "Yapıları" meydana getirmeye başlamıştır.

 

Tüm Yaratılışları "Yöneten" Atom Altı Parçacıkların bir anlamda "Beyni" niteliğindeki "Bilinçli Enerji” Allah’ın "Gerçekliğinin" insanlar tarafından "Anlaşılmasını" ve "Algılanmasını" sağlayan en asıl ve en yalın "Tezahürü" yani "Belirtisi" olarak tüm "Parçacıkların" bünyelerinde bulunmaktadır.

 

Buna göre Yüce Yaratıcı Allah tarafından, tüm sırları Kendisinde olmak üzere, Atom Altı Parçacıkların bünyelerine “Yaratılış” sürecinin temeli olarak yerleştirilen ve “Saf Enerji” olarak ta düşünebileceğimiz “Bilinçli Enerji” bütün maddelerin “Yaratılmasını” sağlamaktadır ve Evren’in oluşumundaki “Ana Unsurlar” arasında bulunmaktadır.

 

Bu varsayıma göre açıklanan “Hiçlik” konusunun, aşağıdaki Kur’an Ayetlerinde çeşitli şekilde belirtildiği gibi, Yüce Allah’ın “Mutlak” hükmünde bulunan ve “Gayb” olarak tanımlanan açıklamalar ile uyum sağladığı düşünülebilir.

 

Ayetlerdeki “Gayb” ortamı, tüm Evreni de kapsayan “Arş Ortamının Ötesi” ile ilgili “Gizemli” ortamı da tanımladığı gibi, bir Atom bünyesindeki “etkileşimlerin” yer aldığı “Gizemli” ortamı da tanımlamaktadır. Bu durum bazı Ayetlerde “Göklerin ve Yerin Gaybı” olarak açıklanmıştır.

 

Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar? (2/47), (68/47)

Acaba gaybın bilgisi kendi yanındadır da o görüyor mu? (23/35), (53/35)

Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir, O, kalplerin içinde ne varsa onu da hakkıyla bilendir. (43/38), (35/38)

Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah'a aittir. (52/123), (11/123)

De ki: “Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım.” De ki: “Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?” (55/50), (6/50)

Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. (55/59), (6/59)

Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.  (55/59), (6/59)

İnkârcılar: Kıyamet bize gelmeyecek dediler. De ki: “Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).” (58/3), (34/3)

Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. (70/77), (16/77)

Yoksa gayba ait bilgiler kendi yanlarında da, onlar mı yazıyorlar? (76/41), (52/41)

Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. ( 87/3), (2/3)

 

Yaratılan her şey, her ortam ve yaratılışlarda en önemli unsurlardan olan zaman, sonuçta Allah'a döndürülecektir. Yani Yüce Allah yarattığı her anı, her şeyi ancak Kendisinin bileceği bir şekilde Kendisinin bileceği bir ortama geri alacaktır. Bu ortam aslında her şeyin "İlk" yaratıldığı yerdir. Buna göre, Yüce Allah'ın "Zatına” ait olan ve ilk yaratılışların ve "Her Şeyin” tasarlandığı bu yer veya ortam ile yaratılmış olan her şeyin en alt yapısına ait ortam "GAYB" olarak tanımlanmaktadır.

 

Yüce Allah, "Göklerin ve Yerin" yaratıcısı olarak buralar ile ilgili her şeyin öncesini ve sonrasını bildiğini, ayrıca bu bilgisi yanında insanların "Ne Düşündüklerini yani Kalplerindekileri" de tamamen bildiğini insanlara hatırlatmaktadır.

 

Yüce Allah tüm bu sonsuz genişliklerin ve küçüklüklerin tasarım, oluşum, süreç ve yok oluşlarını kapsayan "Sırların-Gaybın" sadece O'na ait olduğunu ve O'nun bilgisi ve yönetiminde bulunduğunu; bu konuların nitelik ve yapılarına ait bilgilerin Allah'tan başkası tarafından bilinemeyeceğini çok açık bir şekilde bildirmektedir.

 

Yüce Allah'a inanmayan ve Kur’an’ı "Yalan" sayanların Gayb’ın bilgisi karşısında ne kadar aciz kalacaklarına işaret edilmektedir. Bu durumdakilere ileri sürdükleri görüşlerinin neye dayandığı sorulmaktadır. Bunların "Neyi" inkâr ettiklerini düşünmeleri gerektiği ve tüm bu oluşumların sırlarının (Gayb) sanki onlar tarafından biliniyormuş ya da görülüyormuşçasına inkârda bulundukları kendilerine ve bunlar gibi düşünen veya Allah konusunda mütereddit olan tüm insanlara hatırlatılmaktadır. Bilinmesi gereken "Tek Gerçek" Sevgi ve Merhametli olan Tek Yüce Yaratıcının Allah olduğudur.

 

Yüce Allah, Hz. Muhammet’in insanlara “Gayba dair verdiğim haberler benim kendimden değil, Allah’tan bana gelen vahiylerdir ve Allah'ın ilmini tebliğdir” diye bilgi vermesini istemektedir.

 

Tüm yaratılışların ve Evren’in tüm sırlarının Evren’in yaratıcısı olan Allah’a ait olduğu hatırlatılmakta ve gaybın asıl unsurlarına ait “Anahtar” bilgilerin de Allah nezdinde olduğuna işaret edilmektedir. Buna göre insanlar yapacakları araştırma ve çalışmalar sonucunda “Yaratılma” ile ilgili olarak “Bir Noktaya” kadar gelebilecekler ancak Gaybın yani “Hiçliğin” tüm sırlarına ait bilgilere Allah Anahtarları (İzin) vermedikçe ulaşamayacaklardır.

 

"O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. (87/255), (2/255)"

 

Durum böyle iken insanların sanki "Gayb" ile ilgili bilgilere sahipmiş gibi düşünmelerinin ve sonuçta Yüce Allah'ın varlığını inkâr etmeye varan inanış bozuklukları sergilemeleri ve bu durumu savunmalarının ne kadar anlamsız ve yersiz olacağına insanların dikkati çekilmektedir.

 

Buna karşılık, Yüce Allah'ın varlığına inanan ve O'na iman eden insanları öncelikle "Gayba" inandıklarına, namaz kıldıklarına ve Yüce Allah'ın lütfu olarak sahip olduklarına inandıkları mallarından yine Yüce Allah'ın önerdiği şekilde harcadıklarına işaret edilmektedir.

 

Peygamberlerin gönderilmesi ve onlar aracılığı ile öğüt ve önerilerin iletilmesi ve bu Dünya ortamında insanların çeşitli faydalar sağlamalarına imkân verecek çok çeşitli unsurların insanların faydalanmalarına "Hazır Edilmesinin” Allah'ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak Yüce Allah'a iman edenlerin ve bu konularda tüm insanlara yardım edenlerin belirlemesi için olduğu belirtilmektedir.

 

Buna göre Yüce Allah’ın takdiri ile Evrendeki tüm yapıların “Yapı Taşı” olan Atom Altı Parçacıkların “Aslını” oluşturan Hiçlik “Yokluk” bünyesinde sanal parçacıklar bulunmaktadır. Bu varsayıma göre Evren ve Dünya ortamlarında görüp algılayabildiğimiz veya henüz algılayamadığımız “Her Şeyin” aslı, “Hiçlik” bünyesindeki sanal parçacıklardan (Gizemli “Enerji” Parçacıklarından) ibarettir.

Yukarıda belirtildiği gibi, “Dalga” veya “Enerji (ışık) Akımlarının” oluşturdukları ve “Hiçlik” olarak tanımlanan ortamdaki "Enerji" Evren’in yaratılması ve sürdürülmesini gerçekleştirilmesi için “Karar” verip “Uygulama” yürüttükleri varsayılabilir.

 

Yüce Allah tarafından “Hiçlik-Gayb” ortamına yerleştirilen ve tüm Evreni oluşturan her aşamadaki ve şekildeki maddesel yapıların karşılaştıkları etkileri algılayıp verilecek tepkileri kararlaştıran ve uygulayan “Bilinç” böylece Evren’in işleyişini sağlamaktadır.

 

Tüm maddesel yapıların Atom Altı Yapılarını (En Küçük Unsurlarını) yöneten bir “Yaratıcı Bilincin” bulunduğunun yapılan ve ileride yapılacak araştırmalar sonucunda kabul edilmesinin “Kaçınılmaz” olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

 

Yaratıcı Bilincin (Bilinçli Enerji) işleyişi konusunda İnsan bedeni örnek alınarak bir varsayımda bulunabiliriz.

 

Ortalama bir insan bedeninde yaklaşık 37,2 Trilyon Hücre bulunduğu tahmin edilmektedir. 

http://phenomena.nationalgeographic.com/2013/10/23/how-many-cells-are-in-your-body/

 

Yine insan bedenindeki Atom sayısı ise 7*10^27 (7 Milyar, Milyar, Milyar) olarak tahmin edilmektedir. 

http://www.foresight.org/Nanomedicine/Ch03_1.html

http://en.wikipedia.org/wiki/Composition_of_the_human_body

 

Buna göre “Bir” insan hücresinde yaklaşık olarak ortalama 188 Trilyon Atom bulunduğu söylenebilir. Bazı kaynaklarda bu rakam ortalama 100 Trilyon olarak belirtilmektedir.

http://chemistry.about.com/od/biochemistry/f/How-Many-Atoms-Are-There-In-A-Human-Cell.htm

 

Bu durumda, vücudumuzun yapısını oluşturan “Bir Hücresindeki” en az 100 Trilyon Atomların “Her Birinin” bünyesinde her an “Madde-Anti Madde” ilişkisinden oluşan “Hiçlik” ortamında her an Yüce Allah’ın “Yaratıcı Bilinci” ile “İlişkide” olan “Gizemli Enerji” parçacıklarının üretilmekte olduğu varsayılabilir.

 

İnsanlar açısından bakıldığında bir sperm ve bir yumurta hücresinin yaklaşık toplam 200 Trilyon Atomdan oluşan birleşmeleri sonrasında bu Atomların bünyelerindeki “Atom Altı Gizemli Enerji parçacıkları” (En Küçük Unsurlar) yüklenmiş oldukları “Bilinç” etkisi ile “Birlikte” yeni hücreler meydana getirmektedirler. Böylece her yeni hücre oluşumunu yapan Atom Altı Parçacıklar “Bilinçlerinin” etkisi ile ve diğer Parçacıklar ile tam bir “Uyum” ve “Etkileşim” içinde “Tasarlanmış” olan belirli “Organları” oluşturmaktadırlar.

 

Aslında sperm ve yumurta ilişkisinin başlamasının da önceki etkileşimler sonucunda meydana geldiği ve bu döngünün Evren ve Dünya ortamının oluşmasına kadar önceye gittiği düşünüldüğünde, “Her Şeyin” Evren ve Dünya ortamının “Yaratılması” ile başladığı ve “Yaratılmanın” devam ettiği gerçeğine ulaşılmaktadır.

 

Atom Altı Parçacıkların bu uyum ve etkileşimleri, ortaya çıkan “İnsan” bedeninin tüm yaşamı boyunca hiç durmadan devam edecektir. İnsanın yaşamı boyunca aldığı gıdaların ve etkilendiği diğer her şeyin Atomlarındaki “En Küçük Unsurları” ile olan bu uyum ve etkileşim, bedeninde değişimleri (Büyüme, hastalanma, yaşlanma vb.) meydana getirecektir.

 

İnsanın ve tüm canlıların ölümü sonrasında da bu defa ölüm nedeniyle karşılaşacakları yeni “Etkiler” karşılığında oluşturacakları tepkimeler ile devam edecek ve bu uyum ve etkileşim süreci “Şekil Değiştirerek” bu Dünya ortamı sona erinceye kadar (Kıyamet) sürecektir.

 

Atom Altı Parçacıkları oluşturan En Küçük Unsurların etkileşimleri ile ilgili bir örnek olarak insanın ağzına aldığı bir gıda maddesini ele alalım. Bu gıda maddesinin çiğnenmesi sırasında insanın ağzındaki dokuların Atomlarındaki Milyarlarca (?) En Küçük Unsurlarında salgıların üretilmesi şeklinde etkiler oluşturulmaktadır. Aynı anda alınan gıdanın her Atomunda bulunan Milyarlarca (?) En Küçük Unsur, insanın ağzında karşılaştığı etkilere cevap vererek yeni bir yapıyı oluşturacaktır. Bu arada dişler, dil ve yutak bölgesindeki dokuların Atomlarındaki Milyarlarca (?) En Küçük Unsurları ile gıdanın aldığı yeni şeklindeki Milyarlarca (?) En Küçük Unsurları “Sayısız Etkileşim” içinde olacaktır. İşte bu sayısız etkileşim halinde olan En Küçük Unsurların karşılaştıkları “Her Etkiye” nasıl ve ne tür bir “Tepki” vereceği “Enerji” biçiminde olan bünyelerindeki “Bilinç” ile “Kararlaştırılmakta” ve “Uygulanmaktadır”.

 

Bu konuda yayınlanan bir makalede “Beyin” örnek alınarak verilen kararlarda “Yüklenmiş” bulunan “Programların” etkili olduğu da belirtilmektedir. Daha çok “İç Güdü” olarak tanımlanabilecek bu etkilerin “Bağımsız” olmadıklarına işaret edilmektedir.

 

Beynin ağırlığına ve nöron sayısına bağlı olmayarak her canlı farklı özellikler göstermektedir. Örnekler içerisindeki en küçük canlı sivrisinek ile sivrisinekten yaklaşık 30 milyon defa daha büyük insanın beyinleri arasında ciddi farklar vardır. Bazı yönlerden sivrisinek beyni, insan beyninden daha üstün özelliklere sahiptir. Diğer bazı yönden de insan beyni sivrisinekten çok çok üstün özellikleri içermektedir.

 

Örneğin, Sivrisineklerin, larvalarını durgun sulara, akarsulara bırakma teknikleri, suya bırakılan larvaların hayatta kalması için alınan tedbirler ve oluşturulan düzenekler, hepsi de harika icatlardır ve akıl dolu üretimlerdir. Larvanın koza içinde büyüme dönemini geçirdikten sonra su yüzeyindeki kozayı su baskınına uğramadan yırtması ve yırtılan bu kozadan kanatlarını suya değirmeden uçması ve bunun için uyguladığı teknik üstün bir teknoloji ve bilinç örneğidir. Sivrisinek bu üstün zekâ uygulamasını daha kozadan çıkarken, yani doğduğu gün yapmaktadır. Keza benzer durum karıncalar ve arılar ile insan mukayesesinde de söz konusudur. Bu örnekler çok çeşitlendirilip, çok farklılıklar ortaya konabilir.

 

Bunun sonucunda şöyle bir durum ortaya çıkıyor. İnsan da dâhil, tüm canlıların beyinleri ve beyin içindeki nöronları bağımsız çalışmıyor; bağımsız karar vermiyor ve ait oldukları canlıları bağımsız yönetmiyorlar. Tıpkı bilgisayarlarda olduğu gibi, bunlara dışarıdan bir program yüklenmiş gibi, o programı uyguluyorlar. Nasıl ki bilgisayarlarda farklı konulara göre, farklı ve çok çeşitli programlar yükleniyorsa, burada da canlıların türüne ve canlıya verilen görevlere ve getirilen sınırlamalara veya serbestilere göre bunların nöronlarına farklı programlar yükleniyor gibi bir algılama doğuyor. Neticede dünya üzerinde yaşayan tüm canlılar, belli bir süre, belli bir görevle ve belli özelliklerle dünyada var oluyorlar. Verilen süre ve görevler tamamlanınca program gereği dünyadan yok oluyorlar. Bilimsel olarak kanıtlandığı üzere, nasıl ki DNA’larımıza bir program yükleniyor ve bu program vücudumuzun sağlıklı veya sağlıksız olmasında, hastalıklarımızı da, yaşam sürelerimizi de yönetiyorsa, buna benzer başka bir programda beyinlerimize, nöronlarımıza yüklenerek davranışlarımızı, yeteneklerimizi yönetiyor olamaz mı? Belki de bu program yüklenmekle kalmıyor, soyut güçler tarafından yürütülüyordur. Çünkü Evrende her şey her şeyle bağlantılı ve bilgi paylaşımı içerisindedir.

http://www.yasarozkan.net/makaleler/insan-beyni-en-gelismis-ve-bagimsiz-bir-beyin-mi/makale30.html  

 

Önceki bilgiler çerçevesinde, burada belirtilen “Programların” Yüce Allah tarafından tasarlanan ve uygulanan “Etkiler” sonucunda “Oluştukları” ve bu programların Evren ve Dünya ortamındaki “Tüm Varlıkların” yapısında bulunan “Atom Altı Parçacıkları” meydana getiren “En Küçük Unsurlar” bünyesindeki “Hiçlik” ortamında bulunan “Gizemli Enerji” yapılarına “Yüklendikleri” sonucuna varılabilmektedir.

 

Bu örneklerin çok küçük bazı işlemlerin basit bir şekilde canlandırılması olduğu dikkate alındığında, Evren ve Yer Yüzünde “Her An” olagelmekte bulunan “Her Türlü” oluşum ve değişim faaliyetlerini yürüten “En Küçük Unsurlardaki Bilinçlerin” sayısal boyutlarının idrak edilmesi açısından “Sayısız” tanımlamasının bile ne kadar “Yetersiz” ve “Aciz” olduğu görülmektedir.

 

Buna göre Yaratılış konusunda atom altı yapıların en önemli unsur olduklarının, bir kenara bırakılamayacak “gerçek” olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Zira aslında bilimsel olarak ta kabul edildiği gibi, Evrendeki tüm olaylar ve oluşumlar, diğer bir ifade ile tüm oluşumlar (Yaratılış) ile oluşumların değişim ve gelişimleri (Evrim) bu yapılar ile tanımlanabilmektedir.

BİLİNÇLİ ENERJİ

Sicim Kuramı

                                                                                                                                                       KONU BAŞLIKLARI

Atom Altı Parçacıklar konusunda son olarak geliştirilen “Kuantum Sicim” Kuramında Evren’in tüm “Madde” yapısının temelindeki Atom Altı Parçacıkların temelinde “En Küçük Unsur” olarak “Cosmic Strings” olarak tanımlanan “Minik Asıl İpler” bulunduğu ileri sürülmektedir. Bu İplerin “Patlama Artıklarından kalan Kütlesel Enerjilerden” oluştuğu ve bu madde yapılanmasında manyetik ve elektriksel etkilerin bulunduğu ileri sürülmektedir. Buna göre Tüm Evreni oluşturan “Her Şeyi” bu “İpler” oluşturmaktadır.

(The theory where everything is made of strings - http://whystringtheory.com/toolbox/string-dynamics/ )

 

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) bünyesinde yürütülen araştırmalar kapsamında Patlamanın ilk anlarındaki oluşumlar ile ilgili olarak madde yapılarını oluşturacak “Unsurların” şekil aldıklarına değinilmektedir. Bu konuda Profesör Nicola Spaldin tarafından yapılan bir sunumda patlama sonrası ilk aşamalarda maddesel yapılanmaların temelindeki Atom Altı Parçacıkların “Cosmic Strings” olarak tanımlanan “Patlama Artıklarından kalan Kütlesel Enerjilerden” oluştuğu ve bu yapılanmada manyetik ve elektriksel etkilerin bulunduğu ileri sürülmektedir. Bu unsurlar, yukarıda belirtilen ve Evren’in oluşumunda etkili olduklarını varsaydığımız “Ana Unsurlar” arasında bulunmaktadır.

 

"What happened in the early universe just after the Big Bang? This is one of the most intriguing basic questions in all of science, and is difficult to answer because of insurmountable issues associated with replaying the Big Bang in the laboratory. One route to the answer is to use condensed matter systems to test the so-called "Kibble- Zurek" scaling laws for the formation of defects such as cosmic strings (cosmically-scaled string of mass-energy left over from the big bang as a topological defect in spacetime) that are proposed to have formed in the early universe. In this talk I will show that a popular multiferroic material -- with its coexisting magnetic, ferroelectric and structural phase transitions -- generates the crystallographic equivalent of cosmic strings."

https://cds.cern.ch/record/1540162?ln=en

 

Madde yapılarının en küçük Unsuru olarak tanımlayabileceğimiz bu "Temel" yapı taşlarının tahmin bile edemeyeceğimiz "Enerji" taşıdığı bu günkü araştırmalar sonucunda çok kuvvetli bir olasılık olduğu, günümüzde madde yapısı konusunda en son ulaşılan “String Theory" kuramı ile de kabul edilmektedir.

 

"Because fundamental strings are so very small, they form incredibly tight loops and therefore require a colossal amount of energy in order to vibrate. You could pack a million billion billion of these strings into the width of a human hair, but each has the same energy as a train roaring down a track at maximum speed! So if our strings have such enormous energy, how could they ever correspond to the fundamental particles we observe? Indeed, these have truly tiny masses and thus small energies. Luckily, quantum mechanics comes to the rescue. Remember the uncertainty principle? It implies that seemingly empty space is filled with energy, called vacuum energy. Physicists worked out that this vacuum energy could cancel with the vibrational energy of the strings, lowering their overall energy and mass."

http://whystringtheory.com/toolbox/quantum-strings/

 

 

Söz konusu İplerin “Planck Boyutu” olarak tanımlanan 10 ^-33 cm boyutunda oldukları ve şu andaki gereçler ile fark edilemedikleri belirtilmektedir. Bu durumda Kuantum Sicim Kuramı, yukarıda (Maddenin “Asıl” unsurları arasında yer alan Quark ve Antiquark etkileşimi ile oluşan Hiçlik “Yokluk” bünyesinde sanal “Enerji” parçacıkları bulunmaktadır.) Şeklinde belirtilen  “Hiçlik” ortamındaki Enerji Parçacıklarının açıklanması olarak düşünülebilir.

 

Kuramın açıklamasında Sicimlerin “Biçimlerin Çakışması” ile “Titreşim” halinde oldukları ve her Biçimin (Mod) kendine özgü bir “Titreşim Şekli” ve buna bağlı olarak “Enerji” oluşturdukları ve Sicimlerin “Açık Uçlu” ve “Kapalı” olmak üzere iki sınıfa ayrıldıkları, Açık Uçlu Sicimlerin “Serbestçe” hareket etmelerine karşılık Kapalı Sicimlerin “Döngüsel” olarak titreştikleri ifade edilmektedir.

 

"We partition strings into two categories. Open strings have two endpoints. These might be fixed like on a guitar or could be free to move as they please. Fixing the endpoints in particular ways gives rise to distinct vibrational patterns. Closed strings have no endpoints and so form a complete loop."

http://whystringtheory.com/toolbox/quantum-strings/

Sonuçta, Atom Altı Parçacıkların En Küçük Unsuru olan bu Sicimlerin farklı şekillerdeki titreşimleri sonucunda görüp algıladığımız “Maddeler” meydana gelmektedir. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu noktada Kuramda belirtilen “Titreşimlerin” şekillerinin ve hangi titreşimin hangi titreşim ile “Birleşerek” yeni bir Atom Altı Parçacık oluşturacağı ve bu Atom Altı Parçacıkların nasıl bir Atom yapısı oluşturacakları ve bu Atomların nasıl bir Molekül veya Hücre ortaya çıkaracakları ve bu Molekül veya Hücrelerin “Birleşerek” nasıl bir “Madde” yapacaklarını belirleyip “Her Aşamadaki” yapılanmaları yönlendiren ve uygulayan “Kararları” Kimin verdiğini düşünmek gerekmektedir.

SİCİM KURAMI
AAP SICIMLER.jpg
AAP10.jpg
EVREN VE İLAHİ ETKİ
YARATILIŞ VE ZAMAN

Evrenin Yaratılması (Oluşumu) ve “İlahi Etki”
                                                                                                                             
KONU BAŞLIKLARI

 

Halen “Bilimsel” olarak kabul edilmiş olan Kurama göre Evren’in oluşmasına “Yokluktan” ve “Kendiliğinden” meydana geldiği ileri sürülen bir toplu iğne kütlesi büyüklüğündeki “Yoğunlaşmış Kütlenin” patlamasının neden olduğu varsayılmaktadır.

 

Öncelikle bu varsayımda geçen “Kendiliğinden” ifadesinin “Bilimsellik” tanımlamaları ile son derecede “Çelişkili” olduğunun yapılacak değerlendirmelerde gözden uzak tutulmaması gerekmektedir.

 

Bu konuda tartışmasız en yetkili fizikçi olarak gösterilen Stephen Hawking özetle Evren’in başlangıcının herhangi bir mucize veya ilahi bir etkiye gerekli olmadan fizik kanunları ile açıklanabileceğini ileri sürmektedir.

 

"The origin of the universe can be explained by the laws of physics, without any need for miracles or Divine intervention.

These laws predict that the universe was spontaneously created out of nothing in a rapidly expanding state. This is called inflation because it is like the way prices in the shops go up at an ever-increasing rate. (Stephen Hawking)"

http://news.bbc.co.uk/today/hi/today/newsid_9672000/9672232.stm

 

Hawking yukarıda bulunan bu konudaki açıklamasının devamında Fizik kanunlarının “Yokluk” bünyesinde daha sonra ortaya çıkacak olan “Evreni” içeren ve düzenleyen bir “Kurallar Zinciri” olduğunu da kabul etmektedir. Ancak, bu kuralların nasıl olup da bir “Yokluk” bünyesinde bulunduğunu ve bu kuralların hangi ortamda, hangi koşullara ve etkilere bağlı olarak ve ne zaman “Birdenbire ve Kendiliğinden” işlemeye başlayıp Evreni meydana getirdiğini açıklayamamaktadır. Kanımca bu açıklamayı hiçbir zaman yapamayacaktır.

 

Öte yandan, bazı bilim adamları tarafından Evrenimizin ilk yaratılışı ile ilgili olarak ileri sürülen “Önceden Kaos vardı her şey Kaostan oluştu” ya da Stephen Hawking tarafından belirtildiği gibi “Yokluktan Kendiliğinden oluştu” şeklindeki bir durum, ancak “Oluşumun” gelişeceği bir “Ortamın” ve bu ortama ait “Zaman” unsurunun varlığı ile mümkün olabilir. Ayrıca bu Kaos veya Yokluk durumunun ve “Kendiliğinden” oluşmanın nasıl olduğu ve nelere bağlı bulunduğu da açıklanmaya muhtaç durumdadır.

 

Günümüz kuramsal fizikçilerinden olan Paul Davies’in ”God and the New Physics” isimli kitabında da Evren’in oluşumunda İlahi bir unsurun bulunmadığı aşağıdaki ifadeler ile açıklanmaya çalışılmaktadır.

 

“Evren’in kendisi kendi varlığının nedenini meydana getirmiştir. Tanrı neden gerektirmeyen bir etki ise, neden Evren bir neden olmadan var olmasın? Bugün bilimin açıklayamadığı bilinemeyenler için bir “Tanrı” beklemek gerekmemektedir. Zira tarihi geçmiş açıklanamaz görünen konularda en sonunda bilimsel olarak açıklamaya ulaşıldığını sıklıkla göstermiştir. Tanrı Şeytanı engelleyemediğine göre, her şeye kadir değildir. Buna göre her şeye kadir Yaratıcı tarafından verilen serbest irade kendisi ile çelişmektedir.”

http://www.theguardian.com/science/2012/mar/16/god-new-physics-paul-davies-review1

 

Öncelikle, burada ileri sürülen iddialarda geçen Tanrı sözcüğünün, Kur’an Ayetlerinde yer alan Allah ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını tekrarlamak gerekmektedir. Çünkü insanlar tarafından Peygamberler tarafından kendilerine iletilmiş olan “Yaratıcı” kavramı saptırılıp “İnsansı” bir anlam verilerek hayal edilen bir “Tanrı” esasen “Allah” kavramını açıklamaktan aciz bulunmaktadır.

 

Bu nedenle, bu anlamdaki Tanrı kavramı Paul Davies veya aynı görüşteki insanlar tarafından sorulan sorular için anlamlı bir cevap olmamaktadır. Bu nedenle her ne kadar öyle kastedilmemiş olsa da belirtilen ifadelerdeki Tanrı sözcüğünün “Yüce Yaratan Allah” olarak düşünülmesi durumunda ileri sürülen iddialara karşı bazı açıklamalar yapılabilir.

 

İlk olarak, Evren’in kendi varlığının nedenini yine kendisinin “Yaratmış” olması şeklindeki bir açıklamanın “Bilimsel” olması mümkün değildir. Çünkü bu açıklama hiçbir veriye dayanmamakta ve etki-sonuç ilişkisi bulunmamaktadır. Evren’in “Kendisini Yaratması” için bir “Tasarlayan ve Karar Verip Oluşum Faaliyet Zincirini Yürüten” bir “Bilinç” gerekmektedir. Yani Evren’in “Kendi Bilinci” bulunmalıdır. Bu yaklaşım Evren’in kendisinin “Yaratıcı” olduğunu belirmekte ancak “Yaratma” ile ilgili açıklama veya bilgi verilememektedir.

 

Yüce Allah’ın “Neden Gerektirmeyen” bir etki olması, Evren’in de “Bir Nedene Bağlı Olmaması” için geçerli bir kanıt olmamaktadır. Evren’in “Büyük Patlama” ile oluştuğu genel bir bilimsel veri olarak kabul edilmektedir. Ancak ifadeye göre bu patlamanın bir nedeni bulunmamaktadır. Bu tür bir açıklama “Neden Büyük Patlama Oldu?” sorusuna cevap verebilecek hiçbir bilimsel veri ve değer içermemektedir.

 

İnsanların bugün açıklayamadıkları her konuyu ileride edindikleri bilgi birikimi çerçevesinde açıklayabilir duruma gelecekleri doğrudur. Bu konu Ayet ile teyit edilmektedir.

 

Allah'ın, göklerde ve yerdeki sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? yine de insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır.  (57/20), (31/20)

Semada da rızkınız ve size vaat edilen başka şeyler vardır. (67/22), (51/22)

 

Ancak bazı konuların anlaşılması mümkün olmayacaktır.

 

O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. (87/255), (2/255)

 

Yüce Allah "Tek Yaratıcı Güç" olarak tüm insanlara, Göklerin ve yerin yaratılmasının doğrudan ve yalnızca "Kendi İradesi" ve "Kendi Takdiri" ile gerçekleştiğini hatırlatmaktadır.

 

Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı emri altına almıştır, her biri belli bir süreye kadar akıp gider.  Dikkat et! O azizdir ve çok bağışlayandır. (59/5), (39/5)

Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istiva eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. Muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip ayetleri açıklamaktadır. (96/2), (13/2)

 

Bu hatırlatma ile "Yaratılışın" eşsiz bir "tasarım" olduğu ve "Yaratmanın" ancak "Tek ve Benzersiz Yaratıcı" olan "Allah" tarafından gerçekleştirilebileceği belirtilmektedir. Ayette belirtilen "Hak" tüm yaratılışların gerçekleşmesini sağlayan tüm "Gerçek" şeyleri ve "Gerçekleri" ve "Doğruları" ifade etmektedir ve Allah tarafından tüm insanlara "Doğru" ve "Gerçek" olan her şeyi göstermesini ve ifade etmesini kapsamaktadır. Diğer bazı Ayetlerde Yüce Allah tüm insanlara, Ayetlerinin "Kendisinin ve Yaratıcılığının Delili" olduğuna ve "gerçekleri" iyice bilmek isteyenlere "gerçeklerin" Ayetlerde apaçık gösterildiğine işaret etmektedir.

 

Size ayetlerini gösteren, sizin için gökten rızık indiren O'dur, Allah'a yönelenden başkası ibret almaz. (60/13), (40/13)

Allah size ayetlerini gösteriyor, şimdi, Allah'ın ayetlerinden hangisini inkâr edersiniz? (60/81), (40/81)

Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere ayetleri apaçık gösterdik. (87/118), (2/118)

 

Ayetlerde belirtildiği gibi Allah'ın bir adı da "Hak" tır, yani "Gerçek ve Doğru" dur. Yani tüm "Gerçeklerin" ve Doğruların" tasarlayıcısı, yaratıcısı ve sahibidir.

 

Buna göre, Gökler ve yer, yani Evren, Allah'ın takdiri ile "Tasarlanmış ve Gerçekleştirilmiştir." Bu konuda önemli bir "Delil" olarak belirtilen ve "Gecenin gündüzün üzerine örtülmesi ve buna karşılık gündüzün gecenin üzerine sarılması" olarak tanımlanan ve esasen 4-5 Milyar yıldır süregelen oluşumların, tüm araştırmacı bilim insanların "Gerçek" niteliklerini "anlamak" için "Kıyamete Kadar" uğraşacakları bir "Yaratılışı" ifade ettiğine dikkat çekilmektedir.

 

Burada insanların ilk zamanlarından beri bulundukları yeryüzüne bağlı olmadan (direksiz) üstlerinde bulunduğunu gördükleri ve hayranlıkla ve merakla "anlamaya" çalıştıkları "gökyüzünü", Allah’ın hükmü altında bulunan "Arş" ortamı ile uyumlu olarak ve "Kendi" iradesi ve takdiri (Hak) ile Allah'ın "Yarattığı" belirtilmekte ve gece ve gündüzün oluşumlarının,  Güneşin ve Ayın hareketlerinin de bu yaratılışın bir unsuru ve parçası olduğu (emri altına aldığı, emrine boyun eğdirdiği) ve gecenin gündüzün aydınlığını örtmesinin, gündüzün de gecenin karanlığını aydınlatmasının bu hareketlere göre gerçekleştiği  bildirilmektedir. Ancak güneş ve ayın "belli bir süreye" kadar "Akıp Gideceği" belirtilerek üstün, kutsal (aziz) ve affedici olan Allah'ın "Yaratıcılığının" eseri olarak bu duruma "dikkat etmeleri" ve üzerinde durmaları gerektiği insanlara hatırlatılmaktadır.

 

Böylece insanlara güneş ve ayın "Belli Bir Süreye" kadar "Akıp Gitmesi" de gece ve gündüzün meydana gelmesinin Allah'ın "Yaratıcılığı" olduğuna dikkat çekilmekte ve bu yaratılışın nasıl gerçekleştiğinin incelenmesi insanlardan istenmektedir. Zira bu tür incelemeler sonucunda Allah ile ilgili çok daha "Somut" delillerin ortaya çıkarılması mümkün olacaktır. Nitekim Yüce Yaratan, insanların sonunda Allah'a kavuşacaklarına kesin olarak inanmaları için her işi düzenleyip Ayetlerini açıkladığını bildirmektedir.

 

Allah Evren'i yaratırken "Akıllı" insanların bir süre yaşamalarını uygun gördüğü yeryüzünün yaratılması ile ilgili bazı noktaları açıklamakta ve Evreni yaratırken dünyaya özel bir önem verdiğini ve ayrı bir özen gösterdiğini bildirmektedir.

 

O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah'a şirk koşmayın.  (87/22), (2/22)

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi. O, her şeyi hakkıyla bilendir. (87/29), (2/29)

 

Öyle ki, dünyanın yaratılması ve buraya gelecek olan insanlar için gerekli şekil ve ortamı kazanması, evrenin yaratılma sürecinde bir öncelik almış ve önce dünya ortamı oluştuktan sonra Evrenin kalan düzeni tamamlanmıştır.

 

Yüce Allah, Âdem’i yarattıktan sonra, Gerçek Ortamda takdir buyurduğu tüm işlem ve faaliyetleri “Kendi Emri” çerçevesinde yürütmekte olan “Meleklere” bu yaratılan insanı “Üstün Bir Yaratılmış” olarak kabul etmelerini (Secde Etmelerini) emretmiş, “Özel Vasıflı” bir melek olan Şeytan bu durumu kabul etmemiştir. Ancak, bu itiraz “Her Şeyin ve bu arada Şeytanın Tek Yaratıcısı” olan Yüce Allah’ın “İzni” ile yapılabilmiştir. Zira Şeytan vasıfları itibariyle Yüce Allah tarafından çok önemli işlerin yapılması ile görevlendirilmiş ve bir hadde kadar serbest kararlar vermesine “İzin Verilmiş” vasıflı bir melektir. Bu nedenle Yüce Allah’ın yapılan bu itirazı “Engelleyememiş” olması şeklinde bir değerlendirme mümkün değildir.

 

Bu nedenlerle Yüce Allah’ın hükümranlık sürdüğü Evren Öncesi Gerçek Ortamda gelişen olayların, bu Dünya ortamındaki gözlemlerimizle kıyaslayarak yorumlanması doğru bir yaklaşım olmamaktadır. Bu konuların ancak Kur’an Ayetlerinde bizlere açıklandığı şekilde değerlendirilmeleri gerekmektedir.

 

Bilim adamları, “Bilimsel” çalışmalarının sonucunda ulaşacakları en son aşamasında, Evren’in yaratılışının “Bir ve Tek Karar Veren” tarafından “Takdir” edildiği şekilde “Başlatıldığını” kabullenmek zorunda kalacaklardır. Kur’an Ayetlerinin tamamının değerlendirilmesi sonucunda esasen “Yüce Yaratan Allah” kavramını gerçeğe en yakın olarak “Bilim Adamlarının” yapabilecekleri anlaşılmaktadır.

Yaratılış ve Evren ve Dünya Ortamı Zamanı

                                                                                                                                                                KONU BAŞLIKLARI           

Evren ortamında bir şeyin Ortaya Çıkması "Zaman" olarak adlandırılan “Akışkan” bir "Boyut" yapısı gerektirmektedir. Zira bu ortamda her şey ancak "Zaman" ile meydana gelebilir ve değişebilir. Buna göre “zamanın akışı” Evrendeki tüm oluşumların “ilk” ve "asıl” unsurudur.  Nitekim yaratılış konusundaki Ayetlerde yer alan "An" kelimesi “en küçük zaman birimini” tanımlamakta ve tüm yaratılışların ve oluşumların gerçekleşmesinde en temel unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Buna göre Yüce Allah tüm yaratma ve oluşma işlemlerinin kaynağı olarak "Zaman" dediğimiz unsurun varlığı ile mümkün olabildiğine işaret etmektedir.                  

 

Buna göre Evrenin madde yapısının atom altı parçacıklar olarak tanımlanan "En Küçük Unsurların” birbirleri ile sayısız etkileşimde oldukları dikkate alındığında, bu etkileşimlerin başlatılması, gelen etkileşimlerin algılanarak ve her etki karşılığında verilecek tepkilerin kararlaştırılarak uygulanması sonucunda "Yeni Bir Şeyin" ortaya çıkması (Yaratılmaları) ancak "Zaman" unsuru ile birlikte gerçekleşebilmektedir.

 

Söz konusu etkileşimler hiç durmadan ve “Zaman” unsuruna bağlı olarak devam ettiklerinden "Ortaya Çıkan/Yaratılan" her “Yeni Bir Şey" aynı zamanda diğer yaratılmış "Şeyleri” etkilemektedir.  Bu etkileşimlerin sonucunda etkilenen şeylerin en küçük unsurlarında bulunan "Bilinçleri” tarafından en uygun tepkilerin kararlaştırılıp ve uygulanmaları şeklinde "Sonsuz Bir Yaratılış Sarmalı”, bugüne kadar "Zaman" unsuruna bağlı olarak süregelmiştir, halen devam etmektedir ve Yüce Yaratıcının "Takdir" edeceği "An" a kadar devam edecektir.    

Öte yandan “Evrenin Oluşumu” bölümünde değinildiği gibi, “Zaman” unsuru Evrenin yaratılışında (oluşumunda) etkili olan “Enerji-Öz” ve “Yaratıcı Bilinç” unsurları yanında en önemli “Asıl Unsur” olarak yer almaktadır.

 

Bu saptamanın bir adım ötesinde her şeyin var olmasının “Yüce Yaratanın” bilinci ile mümkün olabileceğinin kabul edilmesi aşaması bulunmaktadır. Yaratılışı açıklayan bu aşamaya Bilimsel olarak yaklaşıldığında, “Yüce Allah” ve “Yaratılış” kavramlarının insanlar tarafından daha açık bir şekilde anlaşılabilmesi mümkün olabilecektir.

 

Nitekim Stanford Üniversitesinden fizikçi Andrei Linde tarafından yapılan bir değerlendirmede, “Bilince” yer vermeyen her şeyin oluşması konusunda tutarlı bir kuramı hayal edilemeyeceği belirtilmektedir.

http://discovermagazine.com/2002/jun/featuniverse

 

Bir başka araştırma ile ilgili olarak verilen özet bilgide Evrenin madde yapısında “Yaratıcı ve Hükmedici” unsur bulunduğuna işaret edilmektedir.

 

"A fundamental conclusion of the new physics also acknowledges that the observer creates the reality. As observers, we are personally involved with the creation of our own reality. Physicists are being forced to admit that the universe is a “mental” construction. Pioneering physicist Sir James Jeans wrote: “The stream of knowledge is heading toward a non-mechanical reality; the universe begins to look more like a great thought than like a great machine. Mind no longer appears to be an accidental intruder into the realm of matter, we ought rather hail it as the creator and governor of the realm of matter. (R. C. Henry, “The Mental Universe”; Nature 436:29, 2005)"

http://www.collective-evolution.com/2014/09/27/this-is-the-world-of-quantum-physics-nothing-is-solid-and-everything-is-energy/

 

Tüm bu açıklamalar çerçevesinde "Yaratılma" işleminin bizim şu anda algıladığımız bir "Zaman" ortamında gerçekleşmiş olduğu inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Yani Evren’in ve bağlı olarak Galaksimizin ve bu Dünya Ortamının yaratılması ancak aynı anda yaratılmış olan ve "Zaman" olarak tanımladığımız "Akan" bir ortamın varlığı ile mümkün bulunmaktadır. Zamanın akışı tüm oluşumların en "Asıl Unsurudur". Evren’in ve Dünyanın yaratılışı ile ilgili Ayetlerdeki açıklamalar incelendiğinde "Zamanın Akışının" bu oluşumlardaki etkisi çok açık olarak görülmektedir. Bu nedenle Evren’in ilk oluşum süreci olarak tanımlanan "Büyük Patlama" şu anda açıklamamızın mümkün olmadığı bir "Ortamda" gerçekleştiği (Arş Ortamı) ileri sürülebilir. Ancak bu olayın gerçekleşmesi de meydana geldiği ortamda geçerli olan bir "Zaman Akışına" göre olduğu da muhakkaktır.

 

Burada anlaşılması gereken en önemli nokta, Allah’ın takdiri ile gerek Gerçek Ortamda ve gerekse diğer tüm Evren Ortamlarında (Tabii olarak bu Dünya Ortamında), sonsuz sayıdaki ve nitelikteki etkilerin ortaya çıkması ve bu etkilere “Gereken Şekillerin ve Olguların Oluşmasını Sağlayacak En Uygun Nitelikte” sonsuz tepkilerin verilmesidir. Tüm bu etkileşim ve tepkime işlemleri, ancak ve ancak “Zamanın Akışı” ile mümkün olmaktadır. Yani zamanın akışı yoksa “HİÇBİR ŞEY YOKTUR” ve “HER ŞEY ZAMANIN AKIŞI İLE VAR OLABİLİR”.

 

Ayetlerde Evren’in “Yaratıldığı” ortam “ARŞ” olarak adlandırılmakta ve bu ortamdaki Zaman Akışı, içinde yaşadığımız ortamda algılayabildiğimiz Zaman Akışı cinsinden tanımlanmaktadır.

 

Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (103/47), (22/47)

 

Tüm bu hususlar çerçevesinde Evren’in ilk oluşma anında bundan sonraki oluşumların gerçekleşmelerine olanak sağlayacak "Evren Ortamı Zamanı" etkili olmuştur ve Evren’in bu andan (Büyük Patlama-Koparılma) sonraki "Her Anı" bu ortama özgü olarak "Yaratılmış Olan" Zaman Unsuru ile gerçekleşmiştir ve gerçekleşmeye devam etmektedir.

 

Dünyamızda bilebildiğimiz en eski zamanlardan itibaren meydana gelen tüm oluşumları bu açıdan ele aldığımızda, Dünya'nın oluşumunda ve Dünyanın oluşumunun gerçekleştiği Evren ortamda ve Evren’in oluştuğu ortamlarda meydana gelen tüm "Yaratılışların” esas unsurun “Zaman” olduğu anlaşılabilir. Bu durumun kabul edilmesinin, tüm “Yaratılışların” nasıl gerçekleştiği konusunda daha anlaşılabilir “Açıklamalara” imkân sağlayacağı ileri sürülebilir.

 

Zaman ile ilgili olarak “Zaman” bölümünde ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.

 

Ancak, bu çalışmalar ne kadar gelişirse gelişsin bu Yüce Yaratan ile ilgili olan bu konu, “İnsanlara” bir nitelik olarak yine Yüce Yaratan tarafından armağan edilmiş olan “Akıl Yürütme” niteliğinin kullanılması ile ancak yine Yüce Allah'ın "İzin Verdiği" kadar ve derinlikte açıklanabilir olabilecektir.

O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. (87/255), (2/255)

 

Burada Evren’in yaratılması ile ilgili yukarıdaki paragrafı yeniden inceleyelim.

 

Evren’in yaratılması, tüm bilgisi ve sırları “Yüce Allah” tarafından takdir edilen ve yürütülen ve bizce “Yokluk” olarak tanımlanabilen bir “Ortamda” (Arş Ortamı) oluşturulan “İlk Etki” sonrasında ve yine Yüce Allah’ın bir “Sırrı” olan bir “Zaman” boyutu çerçevesinde Evren’in sonuna kadar sürecek bir “Oluşumlar Zinciri” olarak tanımlanabilir.

 

Evren’in yaratılmasında “İlahi” bir etki olup olmadığı konusunda Stephen Hawking “Yok” diyor ama Yüce Allah “Var” diyor. Bu konuda “Her Akıllı İnsan” edindiği bilgiler ve Kur’an Ayetleri çerçevesinde kendisi karar verecektir.

EVRENİN YARATILMA NEDENİ

Evrenin ve Dünyanın Yaratılma Nedeni

                                                                                                                                                         KONU BAŞLIKLARI

Yüce Yaratıcı Allah Gerçek Ortamında “İnsanı” yaratmayı takdir etti ve “Yarattığı” insanlara kendi ilminden “Tüm İsimleri” öğretti.

 

Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, "Âdem’e secde edin!" diye emrettik. (39/11), (7/11)

Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti. (87/31), (2/31)

 

İnsan olarak “Yarattığı” Âdem ve Eşi Havva’nın Cennet’te yaşamalarını istedi.

 

Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz. (39/19), (7/19)

 

Cennet’te yaşamaya başlayan Âdem ve Eşine Şeytan musallat oldu ve onların aklını çelerek Yüce Allah’ın onlara yasakladığı şeye uymadıkları için Yüce Allah Âdem ve Eşini ve onların “Bellerinden” Kıyamete kadar yaşayacak olan tüm İnsanların “Zürriyetlerini Çıkarıp” onlara “Rablerinin Allah Olduğuna” şahitlik ettirdikten sonra “Yeryüzüne” inmelerini emretti.

 

Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”  (Onlar da), “Evet (buna) şahit olduk” dediler. (39/172), (7/172)

Allah: “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır” buyurdu. (39/24), (7/24)

"Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada (diriltilip) çıkarılacaksınız" dedi. (39/25), (7/25)

Dedi ki: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan (cennetten) inin! Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.” (45/123), (20/123)

 

Gerçek Ortamda Ayetlerde belirtilen olaylar sonrasında Yüce Allah, yeryüzüne gönderdiği Âdem ve Eşinin yeryüzünde Kendisine “Halife” olarak (Kendi adına faaliyet yapabilmelerine izin vererek) yaşamalarını sağlamak üzere “Bir Süreye Kadar” yerleşecekleri Evren ve Dünya Ortamını “Yarattı”.

 

Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur, onun için kim inkâr ederse, inkârı kendi zararınadır; kâfirlerin küfrü, Rableri katında kendileri için ancak gazabı arttırır, kâfirlerin küfrü, kendilerine ziyandan başka bir şey getirmez. (43/39), (35/39)

Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O bağışlayan merhamet edendir. (55/165), (6/165)

Hatırla ki Rabbin meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" dedi. (87/30), (2/30)

 

Ayette belirtilen “Halife” sözcüğünün anlamı konusunda Elmalılı tefsirinde, yapılan özet açıklama bu konuda açık bir bilgi vermektedir.

 

“Kendi irademden, kudret ve sıfatımdan ona bazı salahiyetler vereceğim, o bana bağlanarak, bana vekil olarak yarattıklarım üzerinde birtakım kullanma yetkilerine sahip olacak, benim adıma hükümlerimi icra edecek ve yürütecek. O bu hususta asil olmayacak, kendi zatı ve şahsı adına asil olarak hükümleri icra edecek değil. Ancak benim bir vekilim, bir kalfam olacak. İradesiyle benim iradelerimi, benim emirlerimi, benim kanunlarımı tatbik etmekle emredilmiş olacak, sonra onun arkasından gelenler ve ona halef olarak aynı görevi icra edecek olanlar bulunacak.”

http://www.kuranikerim.com/telmalili/bakara1.htm

 

Yüce Allah Evreni ve Evren’in en önemli “Unsuru” olarak Dünyanın yaratılma nedeninin “İnsanlar” olduğunu, diğer bir ifade ile yeryüzünün “İnsanlar İçin” yaratıldığını ve Evreni yaratırken dünyaya özel bir önem verdiğini ve ayrı bir özen gösterdiğini açıkça bildirmektedir. Nitekim Yüce Allah, Evren ve Dünya üzerinde insanların yararlanabilecekleri “bolca” faydalı şeylerin ve olanakların (nimetlerin) bulunduğunu, “Tek Yaratıcı Güç” olarak bunları meydana getirdiğini, Dünya ortamını da “insanlar” için yaşam alanı olarak (döşek ve tavan) düzenlediğini ve orada ne varsa hepsini “İnsanlar” için yaratıp insanların hizmetine verdiğini, çünkü insanlara çok şefkatli ve çok merhametli olduğunu bildirmektedir.

 

Allah'ın, göklerde ve yerdeki sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? yine de insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır. (57/20), (31/20)

O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir tavan yaptı. (87/22, 2/22)

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. (87/29), (2/29)

Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi, göğü de kendi izni olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. (103/65), (22/65)

 

Görüldüğü gibi Ayetlerde yer alan ifadeler, tüm Evren’in “İnsanların” emrine verilmiş olduğunu kesin bir şekilde açıklamaktadır. Bu nedenle Allah Ayetinde "Evreni” boş yere yaratmadığını ayrıca hatırlatmaktadır.

 

Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri biz boş yere yaratmadık, bu, inkâr edenlerin zannıdır; vay o inkâr edenlerin ateşteki haline! (38/27), (38/27)

 

Buna göre de Yüce Yaratıcı olan Allah Evreni kendisine “Halife” olarak seçtiği “İnsan” için yarattığını tüm insanlara bildirmektedir. Bu gerçek karşısında bu kadar muhteşem bir yaratılış olan Evren’in boş yere yaratılmış olduğunun ancak Allah’ı inkâr edenlerin “zannı” olduğuna dikkat çekilmekte, o inkâr edenlerin ölümleri sonrasında azap görecekleri (ateş) ve “çaresizlik” içinde düştükleri bu durumdan pişmanlık duyacakları açıklanmaktadır.

 

Gerçekten, Kur’an Ayetlerindeki “Gökler ve Yer” ifadelerinin “Yapısal” nitelik olarak “Evreni” ve Evren’in kapsamında “İnsanlar” için hazırlanan Dünya Ortamını” ifade ettiği, aşağıdaki bazı Ayetlerden de anlaşılmaktadır

 

Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. (39/54), (7/54)

Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden Rahman'dır, bunu bir bilene sor. (42/59), (25/59)

Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor, ant olsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa, kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz. (43/41), (35/41)

Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren mi? (48/60), (27/60)

Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek Arş'a istiva eden Allah'tır. (51/3), (10/3)

O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. (52/7), (11/7)

Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık. (54/85), (15/85)

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. (55/1), (6/1)

O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. (55/3), (6/3)

De ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineceğim!” (55/14), (6/14)

O, gökleri ve yeri hak (ve hikmet) ile yaratandır. (55/73), (6/73)

“Ben Hanif olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.” (55/79), (6/79)

O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. (55/101), (6/101)

O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı, sizi sarsmasın diye yere de ulu dağlar koydu ve orada her çeşit canlıyı yaydı. (57/10), (31/10)

Ant olsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah..." derler. (57/25), (31/25)

Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı emri altına almıştır, her biri belli bir süreye kadar akıp gider. Dikkat et! O, azizdir ve çok bağışlayandır. (59/5), (39/5)

Ant olsun ki onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, elbette "Allah'tır" derler. (59/38), (39/38)

Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. (59/63), (39/63)

Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir, fakat insanların çoğu bilmezler. (60/57), (40/57)

Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahiy etti.

Ve biz, yakın semayı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk, işte bu, aziz, âlim Allah'ın takdiridir. (61/12), (41/12)

O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da eşler yaratmıştır, bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur, O işitendir, görendir. (62/11), (42/11)

Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur, dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O, her şeyi bilendir. (62/12), (42/12)

Ant olsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? Diye sorsan; "Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı" derler. (63/9), (43/9)

Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için birçok ayetler vardır. (65/3), (45/3)

Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır, böylece herkes kazancına göre karşılık görür, onlara haksızlık edilmez. (65/22), (45/22)

De ki: “Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gizli bilgisi O'na aittir. O'nun görmesi de işitmesi de şayanı hayrettir. Onların, O'ndan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.” (69/26), (18/26)

Gökleri ve yeri hak ile yarattı. (70/3), (16/3)

Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmedin mi? (72/19), (14/19)

İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (73/30), (21/30)

Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden Allah'tır. (75/4), (32/4)

Kendi kendilerine, Allah'ın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak olarak ve muayyen bir süre için yarattığını hiç düşünmediler mi? (84/8), (30/8)

Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için bir nişane bulunmaktadır. (85/44), (29/44)

Ant olsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan, mutlaka, “Allah" derler, o halde nasıl çevrilip döndürülüyorlar? (85/61), (29/61)

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi. O, her şeyi hakkıyla bilendir. (87/29), (2/29)

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. (89/190), (3/190)

Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler “Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!" (89/191), (3/191)

Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istiva eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (96/2), (13/2)

Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah'a aittir. (112/17), (5/17)

 

Yüce Allah Gerçek Ortamdan çıkardığı İnsanların bir süre yaşamaları için Gökleri ve Yeri ve ikisinin arasındakileri yani “Evren ve Dünya” ortamını “Kendisinin Yarattığını” ve bu ortamların “Mutlak Hükümranı” olduğunu hatırlatmaktadır.

 

Ayrıca, Evren’in yaratılması ve Evreni konu alan yukarıdaki Ayetlerin genel olarak değerlendirilmesi sonucunda Yüce Allah;

 

  • Kendisinin “Tek” ve “Eşsiz” yaratıcı olduğunu,

  • Gökleri ve Yeri belli bir düzen içinde Kendisinin tuttuğunu,

  • Karanlığı ve Aydınlığı Kendisinin var ettiğini,

  • Hangi insanın amelinin daha güzel olacağını sınamak için yarattığını,

  • Gökleri ve Yeri “Yoktan” var ettiğini,

  • Gökleri insanların görebildiği bir direk (Dayanak) olmaksızın yarattığını,

  • Gökleri ve yeri hak (İlahi İradesi) ile ve yerli yerince yarattığını,

  • Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları muayyen bir süre için yarattığını,

  • Göklerin ve yerin hükümranlığının ve mülkiyetinin Kendisinin olduğunu,

 

Tüm insanlara bildirmektedir ve tüm insanların ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her zaman) Allah'ı anmalarını, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünmelerini beklemektedir.

 

Bu düzeye ulaşabilen insanların "Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!" şeklinde Dua edip O’na teslim olabileceklerini hatırlatmaktadır.

 

Nitekim “Gökler ve Yer”, “Yedi Gök”, “Gökler”, “Sema” gibi ifadelerin yer aldığı Ayetler ile ilgili yapılan tefsirlerde de tamamen Evren ile ilgili olarak anlamlandırılmışlardır.

 

“Gökler ve yer, bilinen bütün cisim âlemlerinin ifadesidir”

http://www.kuranikerim.com/telmalili/bakara3.htm

 

Diyanet Tefsirinde ise yukarıdaki Ayetlerde geçen Yedi Gök ifadesi ile “Evrendeki Kozmik Sistemlerin” kastedildiği belirtilmektedir.

 

“Yedi gök” deyiminin Evrendeki birçok kozmik sisteme delâlet ettiği düşünülebilir (Esed, III, 972; bilgi için bk. Bakara 2/29; A‘râf 7/54). “Her göğe işlevini ilham etti” cümlesi, kozmik sistemlerin Allah’ın iradesiyle kurulup işlediğine işaret eder. “Biz, yakın semayı kandillerle donattık” anlamındaki cümle ise gökyüzünün, çıplak gözle izlenebilen yıldızlarla bezeli görüntüsünün tasviridir.  “İşte bu, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen Allah’ın takdiridir” anlamındaki son cümle, kozmik varlıklardaki bu oluş ve düzenin bir tesadüf ürünü olmadığını; kesinlikle her şeye gücü yeten, her şeyi bilen yüce bir yaratıcının takdiriyle yani bilinçli, ölçülü ve amaçlı yaratmasıyla gerçekleşebileceğini dile getirmektedir.  Klasik tefsirlerde semanın “korunması”, yüce Allah’ın manevi âlemde herhangi bir şeytanî güce karşı meleklere verdiği bilgileri ve özellikle vahyi koruması olarak yorumlanmaktadır (ayrıca bk. Sâffât 37/7). Bu ifade, Allah’ın Evrende kurduğu kozmik düzeni koruyup devam ettirmesi olarak da anlaşılabilir.

http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#41:12

Evrenin Yaratılması

                                                                                                                                                         KONU BAŞLIKLARI

Yüce Yaratan’ın Evren’in yaratılması ile ilgili olan en önemli Ayetinde, Evren'in yaratılması ile ilgili olarak, Evren’in yapışık bir halde bulunmakta iken birbirinden koparılarak oluşturulduğu ve her canlı şeyin "Su" dan yaratıldığı kesin olarak açıklanmaktadır.

 

İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (73/30), (21/30)

 

Ayetteki tüm Evren’in bitişik bir halde iken onları birbirinden kopararak oluşturulduğuna işaret edilmektedir. Bu ifadeler dikkate alındığında ve İnsanların şu an için sahip bulundukları bilgi birikimi ile elde edilen “Bilimsel Verilere” göre büyük ölçüde “Kabul Edilmiş” olan ve Evren Ortamının yaklaşık 13,8 Milyar Yıl önce başlayan bir “Patlama” sonucunda oluştuğu varsayımına dayanan "Büyük Patlama" kuramının bu duruma benzerlik gösterdiği görülmektedir.

 

Bu bilgiler çerçevesinde söz konusu patlamanın, diğer bir deyişle "Evren’in Yaratılmasının" şu andaki bilgilerimizle açıklamamızın mümkün olmadığı çok özel "Bir Ortamda" gerçekleştiği varsayılabilir.

 

Bilimsel bulgulara göre yaklaşık olarak 13.8 Milyar yıl önce “hiçbir şey yok iken” meydana gelen "Büyük Patlama" sonucunda Evrenin ortaya çıktığı ileri sürülmektedir. Buna göre Evren’in “patlama” öncesinde “hiçbir şeyin olmadığı” bir “hiçlik” ortamda "Sıkıştırılmış Bir Kütle" halinde bulunduğu ve sonrasında da maruz kaldığı “İlk Etki” sonrasında "Patlayıp Serbest Kalması" ile oluştuğu belirtilmektedir.  Bu kurama göre Evren’in oluşumu sürecinin “hiçbir şey yok iken” meydana gelen "Büyük Patlama" ile başladığı ve şu anda yapısının ve niteliklerinin buna göre gerçekleştiği ileri sürülmektedir. Burada “hiçbir şey yok iken” ifadesi ile, Evren ortamının “madde” yapısı dikkate alınarak, “madde” olarak düşünebileceğimiz “şeylere” işaret edilmektedir.

 

Bu varsayım halen bu konudaki en geçerli "Olasılık" olarak bütün bilim insanlar tarafından "Kabul" görmekte, fakat bu patlamanın gerçekleştiği "Ortam" olup olmadığı konusunda somut bilgi ve bulgu bulunmamaktadır.

Bu durum Kur’an Ayetinde de belirtilmektedir.

 

O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. (62/11), (42/11)

 

Görüldüğü gibi Evrenin yaratılmasından önceki durum “madde” anlamında "Yok" olarak belirtilmektedir. Veya bizce niteliği tam olarak bilinmeyen bir ortam bulunmakta (Arş) ancak bu ortamda önceden bir “belirti” veya herhangi bir “şey” yok iken yaratıldığına işaret edilmektedir.

 

Ancak bu konudaki Ayetlerdeki ifadelere göre Arş, "Göklerin ve Yerin" yani "Evren Yapısının" ortaya çıktığı yer olarak belirtilmektedir. Esasen Evren ortamından önce de "var" olduğu anlaşılan Arş'ın Allah'ın "Kendisine Ait" bir "Makam" olduğunu düşünülebilir. Bu Makamın, Allah'ın sonsuz "İradesi" ile "Tüm Yaratılışları" gerçekleştirdiği bir "Boyut" olduğu düşünülebilir. Buna göre Evren ve Dünya ortamının, düzeninin Melekler tarafından sağlandığı belirtilen ve niteliklerini "Hiçbir Zaman" bilemeyeceğimiz "Arş" bünyesinde gerçekleşen "Koparılma" ile "Ortaya Çıktığı" şu andaki en doğru bir varsayım olmaktadır.

 

Nitekim Kur'an’da bazı Ayetlerde "Arş" olarak değinilen ve Yüce Allah'ın "Kendine" ait olduğu ve bilip bilemeyeceğimiz tüm "Olayları" gerçekleştirdiği anlaşılan bir “özel” bir ortam bulunduğu kesin olarak bildirilmektedir. Bu durumda “Büyük Patlama” olayının “Arş” bünyesinde meydana geldiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır.  

 

Evren’in ve Dünyanın yaratılışı ile ilgili Ayetlerdeki açıklamalar incelendiğinde "Zamanın Akışının" bu oluşumlardaki etkisi çok açık olarak görülmektedir. Ayrıca hiçbir şeyin olmadığı olarak belirtilen “ortamın” ise, Ayetlerdeki açıklamalara göre şu andaki bilgilerimiz çerçevesinde açıklamamızın mümkün olmadığı "Arş" olarak adlandırılan Allah’a ait özel bir ortam olduğu anlaşılmaktadır. Bunlara ilaveten “Arş” ortamdaki zaman akışının da içinde yaşadığımız ortamında geçerli olan "Evren Zaman Akışına" göre "çok farklı" olduğu açıklanmaktadır. Bu bilgiler ile "Arş" ortamının tüm yaratılışları kapsayan “Arş” ortamının aslında "Gerçek Ortam" olarak tanımlanabileceği söylenebilir.

 

Burada dikkate alınması gereken en önemli konu, Evren’in "Yaratılma" işleminin yani "Sıkıştırılmış Bir Kütlenin" patlaması ve serbest kalması olayının ancak "Belirlenmiş" bir “zaman” sürecinde gerçekleşmiş olduğudur. Yani Evren’in yaratılması, "Patlama" veya "Koparılma" ile "Aynı Anda" yani "Birlikte" ortaya çıkan ve Gerçek Ortamdaki ile "farklı" olan ve "zaman” olarak tanımlanan "Akan" bir ortamın varlığı ile mümkün bulunmaktadır.

 

Buna göre zamanın akışı Evren’in ve Evrendeki tüm oluşumların "asıl unsuru" olmaktadır. Zira "Yaratılışın" ancak art arda birbirlerini etkileyen "Olaylar Zincirinin" oluşması ile gerçekleşebileceği yadsınamayacak bir "Gerçek" olarak düşünülmelidir. Diğer bir ifade ile "Ardışık" olarak birbirlerini etkileyen "Olaylar Zinciri" ancak "Akan" bir "Zaman" ortamı içinde mümkün olabilecektir. Buna göre Evren’in yaratılışında bizim "Zaman" olarak adlandırdığımız bu "Akan Ortam” diğer tüm unsurların "Görevlerini" yapmaları için "Gerekli" ve "Etkili" olan "İlk Unsur" olmaktadır.

 

Nitekim her an yürütülmekte olan “Bilimsel” çalışmalarda ve Kur'an Ayetlerinde Evren Ortamının yaratılışının başlatılıp sürdürülmesinin ancak "Zaman" unsuru ile "Mümkün" olduğu ve açıklanmaktadır.  Buna göre, Evren Ortamının "Madde" olarak ortaya çıkmasını sağlayacak tüm "Asıl Unsurlar" ancak "Yüce Allah'ın takdiri ile bu ortama özgü olarak "Yaratılmış" olan "Zaman" unsurunun bünyesinde "Etkileşime" geçerek "Zincirleme Oluşumları" başlatabilmişlerdir. Halen bu tür etkileşimler devam etmekte ve "Zamanla" her an yeni oluşumlar ortaya çıkmaktadır. Bir diğer ifade ile, Evren ortamındaki "Her Şey" ancak "Zaman" unsuru ile oluşabilir, tanımlanabilir veya açıklanabilir. "Zaman" unsuru olmadan "Hiçbir Şey" oluşamaz, tanımlanamaz veya açıklanamaz.

 

Yüce Allah'ın "Hükümranlığını" yürüttüğü "Arş" ile "Uyumlu ve Dengeli" hale getirilmiş (istiva edilmiş) olan Evrende meydana gelen "Tüm" olayların bağlı olduğu "Zaman" süreçleri ve bunların Arş Ortamı Zaman Süreçleri (Akışı) ile ilişkileri ile ilgili olarak Ayetlerde bazı ipuçları verilmektedir.

 

Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir, sonra sizin saya geldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O'nun nezdine çıkar (75/5), (32/5)

İşte, görülmeyeni de görüleni de bilen, mutlak galip ve merhamet sahibi O'dur. (75/6), (32/6)

Melekler ve Ruh, oraya, miktarı ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar. (79/4), (70/4)

 

Daha önce de belirtildiği gibi, Ayetlerde geçen "Gün" kelimesi, bu ortamda yaşadığımız ve "Bir Gün" olarak tanımladığımız bir zaman sürecini ifade etmemekte, "Kendi" hükümranlığının sürdüğü Arş Ortamında (Gerçek Ortam) uzunluğunu ve niteliğini bilemeyeceğimiz bir "Zaman Dilimini" tanımlamaktadır.

 

Yüce Allah böylece "Akıl" verdiği insanların dikkatlerini Evren'in yaratılması konusuna çekmekte ve Evreni yaratmış olduğu "her şey" gibi belli bir ölçüye göre yarattığını açıklamaktadır.

 

Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık. (37/49), (54/49)

Bizim buyruğumuz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir. (37/50), (54/50)

 

Kur'an Ayetleri bu nedenle "Mucizedir" ve "Akıllı İnsanlar" tarafından "Anlaşılmayı" beklemektedir.

 

Bu durumda günümüzde “Akıllı İnsanların” halen yürütmekte olduğu bilimsel çalışmalar sonucunda ulaştığı bilgi birikimleri ile Ayette belirtilen gerçeklere yaklaşıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca “Kıyamete” kadar sürecek insan aklının gelişmesi ve buna bağlı olarak elde edilecek yeni bilimsel bulguların, sonuçta insanları Allah'ı daha “doğru olarak” anlamaya yönelteceği düşünülebilir.

 

Kur'an Ayetlerinde “Yüce Yaratan” ve “Tek Yaratıcı Güç” olan Allah’ın tasarımı, takdir ve iradesi ile tüm Evren ve bünyesindeki her şeyi “yarattığı” açıklanmaktadır. İnsanların bugün sahip olduğu "Bilgi Birikimi” değerlendirilerek Evrenin ve Dünya Ortamının "oluşması" konusunda ulaştığı "varsayımlar" ve “kuramlar” bu “yaratılış” ile ilgili “gerçeklere” ulaşma çabası olarak tanımlanabilir.

 

Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. (39/54), (7/54)

Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden Rahman'dır, bunu bir bilene sor. (42/59), (25/59)

Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek Arş'a istiva eden Allah'tır. (51/3), (10/3)

Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden Allah'tır. (75/4), (32/4)

O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine istiva edendir. (94/4), (57/4)

Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istiva eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. Muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip ayetleri açıklamaktadır. (96/2), (13/2)

 

Ayetlerdeki ifadelere göre Allah’ın Evren'i yaratmasının (oluşturmasının), Allah’a ait olan ve "Gerçek Ortam" olarak tanımlayabileceğimiz "Arş" ortamında, Arş Ortamı "Zaman" boyutunda takdir ettiği "bir anda" gerçekleştirdiği ve böylece oluşan "kütle" ortamının Arş ortamı ile uyumunu sağladığı (istiva) açıklanmaktadır.

 

Yüce Allah bu konudaki muhteşem Ayetinde "Bitişik" bir “kütle” halinde olan Evren’in "Madde" yapısını birbirinden “koparılarak” oluşturduğunu ve her canlı şeyi de “sudan” yarattığını bildirmektedir. Bu konuda “Evren’in Oluşumu ile İlgili Kuramlar” ve “Büyük Patlama” bölümlerinde ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır.

 

Yani Evren, Arş bünyesinde bulunmakla birlikte kendi "Özel" bir “Zaman Boyutuna” ve kendi “Oluşum Kurallarına” sahiptir. Buna göre Evren Ortamının oluşumuna Allah’ın iradesi ile "İzin" verildiği koparılma anında kendi "Zaman" boyutunun "Başlatıldığı" söylenebilir.  Böylece zaman boyutunun başlaması ile "Bitişik" bir durumda bulunan ve "Asıl Unsurlardan" oluşan “kütle” yapısının "Bitişik" durumdan "Koparılarak", Yüce Allah’ın "Tam ve Eksiksiz” olarak tasarladığı “Hücresel ve Moleküler” tüm maddi yapıları meydana getirmek üzere, Evren’in bugün algılayabildiğimiz Atomlardan oluşan "Madde" yapısına dönüştüğü ileri sürülebilir.

 

Bu varsayım çerçevesinde Evren’in Arş yani Gerçek Ortamdaki ilk oluşumu (Büyük Patlama veya Kur'an anlatımı ile Koparılma) sırasında tüm etkileşimlerin asıl unsuru olan "Zaman Boyutu" ile diğer "Asıl Unsurların" etkileşimleri sonucunda Atom Altı Parçacıklar oluşmuş ve bu İlk oluşum sırasında "Yaratan" tarafından bu "Parçacıkların" bünyelerine "İndirilen" yani yerleştirilen "Bilinçli Enerji" tarafından başlatılan "Etkileşimler" sonrasında "Zincirleme" olarak tüm "Varlıklar" meydana gelmiş bulunmaktadır. Bu süreçte Evren Allah’ın takdiri ile ortaya çıktığı "Arş" ortamının bünyesindeki kural ve koşullara "uyumlu" hale (Arş'a istiva ederek) getirilmiş ve sonuçta böylece oluşturulan bir "Düzen" ile varlığını sürdürmektedir.

 

Buna göre Allah'ın Evren'in sona ereceği (Kıyamet) zamana kadar (Dahil) Evren'de bir şeyi "Yaratmayı”, Evren ortamındaki varlıkları oluşturan ve esasen "Kendisi" ile uyumlu hale getirdiği (İstiva Ettiği) bir nevi "Bilinçli Enerji" niteliğindeki "Asıl Unsurlardan" oluşan "Atom Altı Parçacıkların" üzerine, "Yaratılış İradesi" ile ilgili işlemleri "Eksiksiz ve Tam Olarak Tanımlanmış ve Tasarlanmış Etkileri" göndermesi ile "gerçekleştirdiği" anlaşılmaktadır.

 

Yaratılış ile ilgili Ayetlerdeki ifadelerden "Evren ve Dünya Ortamının" yaratılabilmesi için öncelikle bu ortamın tabi olacağı "Zaman" boyutunun oluşturulduğu, bu zaman boyutu bünyesinde başlattığı "İlk Etki" ile "Evren ve Dünya Ortamının" yaratılmasını gerçekleştirildiği anlaşılabilmektedir. Bu şekilde başlatılmış olan "Yaratılış" süreci, Yüce Allah'ın bu Evren ve Dünya ortamının "Temel Yapısı" olan ve henüz en alt düzeyi ile ilgili olarak yeterli bilgiye ulaşılamayan Atom Altı Parçacıkların bünyesine "Her An Yüce Yaratıcı İradesinin" yansıması ile sürmektedir. Bu durum bu ortamların sona ereceği zaman olarak tanımlanan "Kıyamet Gününe" kadar devam edecektir.

 

Yüce Allah böylece bütün insanların sonunda Allah'a kavuşacaklarına "kesin" olarak inanmaları için her işi "düzenlediğini" göstermek üzere Ayetlerini "Akıllı İnsanlara" açıklamakta olduğunu bildirmektedir. Bu durum Ayette "Bir şey yaratmak istediği zaman Allah'ın yaptığı "Ol!" demekten ibarettir, hemen oluverir." ifadesi ile çok açık ve kesin olarak tüm insanlara iletilmektedir.

 

Bir şey yaratmak istediği zaman Allah'ın yaptığı "Ol!" demekten ibarettir, hemen oluverir. (41/82), (36/82)

Göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir. (87/117), (2/117)

 

Ayetteki "Hemen Oluverir" ifadesinin anladığımız "Zaman" süreci açısından değerlendirilmesi doğru olmayabilir. Aslında "Yaratılışın" başlatılması ile "Tamamlanmış" olduğuna işaret etmektedir. Bu etkiye maruz kalan Bilinçli Enerji, aldığı etkinin içerdiği tasarım ve tanımlamalara göre "Gereken" diğer Bilinçli Enerjileri etkilemek suretiyle tanımlanan tasarım tamamlanıncaya kadar "Yaratılma" işleminin başlatılmasını ve sonra da "Çevreye" veya "Yeni Bir İrade Etkisine" göre yenilenmesini ve gereken değişikliklerin gerçekleşmesini sağlamaktadır. Görüldüğü gibi Evren’in "Her Yerinde" ve Her An" Allah'ın "Yaratıcı İradesi" bulunmaktadır.

 

O, her an yaratma halindedir. (97/29), (55/29)

 

Allah, insanlardan bu anlayışa ulaşabilmelerini beklemektedir. Bu durumu "İdrak" edebilen insanlar, "Her şeyin mülkünün Allah'ın elinde olduğunu ve buna göre Allah’ın şanının ne kadar Yüce olduğunu da "İdrak" edeceklerdir. Sonuçta tüm insanların ve bu arada "İnanmayanların da” O’na döndürüleceği hatırlatılmakta ve "İhtar" edilmektedir.

 

Evrenin ilk oluşum "Anından" itibaren süregelmekte olan bu "Yaratılış" süreci, "Yaratıcı Bilinç-Güçlü Baskı" yönetiminde Evrenin son "Anına" kadar tam bir "Düzen" içinde devam edecektir. Evrenin Oluşumu bölümünde açıklanan "Ana Unsurlar", Evrendeki tüm Atom Altı Parçacıkların "Bünyelerine" doğrudan Yüce Yaratan Allah ile "Her An" iletişim halinde olarak ve Yüce Allah'ın takdir ettiği "Tüm" oluşumların gerçekleştirilmesi için gereken "Etkileri Üretmekte", gelen etkilere de gereken ve en uygun "Tepkileri Kararlaştırarak Uygulamakta" ve böylece "Yaratılış" olayını gerçekleştirmektedirler.

 

Bu nedenle, Atomları meydana getiren "Parçacıklar" bünyesindeki "Tüm İşlemleri" yürüten bu soyut unsurlar ile ilgili olarak herhangi bir "Maddesel" ya da "Sayısal" tanımlama yapılması mümkün değildir.

 

Öte yandan Yaratılışın asıl "Soyut" unsurları günümüzde bilimsel çalışmalarda "Doğa" veya "Tabiat Ana" gibi terimler ile ifade edilmeye çalışılmakta, değişimlerin ve gelişimlerin "Tesadüfen" oluştukları ileri sürülmektedir. Oysa dikkatle incelendiğinde bu Evren ortamındaki canlı ve cansız "Her Şeyin" sadece "Tesadüf" ile açıklanamayacak kadar "Bulunduğu Ortama En Uygun Şekil ve Nitelikte" olduğu ve "Düzenli" bir şekilde bu durumunu sürdürdüğü görülecektir. Bu nedenle "Tüm Yaratılışların" ancak ve sadece "Bir Yüce Yaratanın" iradesi ile ve "O'nun" tarafından "Tasarlanarak" başlatıldığı ve sürdürüldüğü yalın ve değişmez "Tek Gerçek" olarak her an etrafımızda bizlere bir "Delil" olarak tüm insanlara gösterilmektedir. Kur'an'da bu duruma işaret eden Ayetler bulunmaktadır.

 

Gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları yaratması da O'nun delillerindendir, O dilediği zaman bunları bir araya toplamaya da kadirdir. (62/29), (42/29)

Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona birtakım menziller takdir eden O'dur. Allah bunları, ancak bir gerçeğe binaen yaratmıştır. O, bilen bir kavme ayetlerini açıklamaktadır. (51/5), (10/5)

Gece ve gündüzün değişmesinde (uzayıp kısalmasında) Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, (O'nu inkâr etmekten) sakınan bir kavim için elbette nice deliller vardır! (51/6), (10/6)

De ki: "Göklerde ve yerde neler var, bakın”, fakat inanmayan bir topluma deliller ve uyarılar fayda sağlamaz. (51/101), (10/101)

Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler. (53/105), (12/05)

O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler.  Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır. (70/12), (16/12)

Evren Ötesi olarak düşünebileceğimiz ve Kur'an'da "Arş" olarak adlandırılan "Gerçek Ortam" bünyesinde başlayan ve halen "Devam Eden" etkileşimli “Yaratılış Zincirinin" dayandığı Atom Altı Parçacıklar bünyelerindeki Asıl Unsurlar, bu unsurların sahip olduğu "Bilinçli Enerjiler" ve bunlar üzerine gönderilen ve yapılacak işlemleri "Eksiksiz ve Tam Olarak Tanımlanmış ve Tasarlanmış Etkiler";

Allah’ın "Kendisi" olarak veya Allah'ın bu ortamdaki "Kurallar ve Koşullar" çerçevesinde bizlerin görüp anlayabileceğimiz şekilde hissedilmesi veya algılanması (Tezahürü) olarak düşünülmelidir.

 

Bu kapsamda tüm "Maddelerin" yapılarındaki en küçük unsurlarında "Aynı" olan ve her an Allah'ın "Ruhu" ile bağlantı halinde bulunan "enerjinin", Evren'deki ve onun bir parçası olan bu Dünya ortamındaki sayısız canlı, cansız ve bitki esaslı bütün "Maddelerin" varlıklarını, birbirleri ile "tam ve kusursuz" nitelikte "uyum ve denge" bağları oluşturarak sürdürmekte olduğu düşünüldüğünde, "gerçekleşmiş" olan ve Evren'in sona ereceği zamana kadar her an devam edecek olan bütün bu oluşumlar genel anlamda  "Yaratma" olarak tanımlanabilir.  Buna göre "Yaratma" olgusu, "Tanımlanamaz ve Ulaşılamaz Bilinç" sahibi olan ve "Bilinçli Enerji" veya  "Tek Yaratıcı Güç"  olarak tanımlayabileceğimiz "Allah" tarafından tasarlanarak, insanların bilebildikleri ve bilemedikleri bütün "ortamların" tabi oldukları "Zaman ve Madde ile ilgili Kuralların" ve bu kurallara bağlı olarak gerçekleştirilen Evren'in tüm "kural ve koşulları" çerçevesinde, Evren "Ötesinde" ve Evren'de gerçekleşen, gerçekleşmekte olan ve gelecekte de gerçekleşecek tüm "oluşumlar" olarak özetlenebilir. Gerçekten Yüce Allah, her an ve her ortamda "Yaratma" halinde olduğunu bütün insanlara bildirmektedir.

 

Buna göre "Yaratılışın" her an her yerde "devam ettiği" kaçınılmaz bir "Gerçek" olarak gözlerimizin önünde bulunmaktadır.

 

Tüm "yaratılışların" gerçekleşmesini sağlayan ve her türlü etkileşim ve oluşumların "kaynağı" olarak belirtilen "Enerji" veya "Bilinçli Enerji" olarak belirtilen "unsur", Ayetlerde “Allah'ın Nuru" olarak ta tanımlanmaktadır. Zira Yüce Allah "göklerin ve yerin nuru" olduğunu bildirmektedir.

 

Allah, göklerin ve yerin nurudur. Allah'ın nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir, o lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden tutuşturulur, onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir.  Nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir, Allah insanlara temsiller getirir. Allah her şeyi bilir. (102/35), (24/35)

 

Görüldüğü gibi Yüce Yaratan göklerin ve yerin "Nur'u" olduğunu açıklayarak Arş ortamındaki "Melekleri", Evren ve Dünya ortamlarını, ayrıca bizim asla bilemeyeceğimiz bütün ortamları, bu ortamlardaki her şeyi ve tüm varlıkları, "Tek Kaynak" olarak işaret ettiği ve ancak bir çeşit "ışık" ve "enerji kaynağı" olarak düşünebileceğimiz "Nur'undan" meydana getirdiğine (yarattığına) işaret etmektedir.

Allah Kur'an Ayetlerinde Kendisini "Allah" adı ile tanımlamış ve bizlerin daha açık bir idrake ulaşabilmemize yardımcı olmak üzere diğer "Özelliklerini" ayrı bir isim ya da sıfat olarak bildirmiştir. Esmâül Hüsna olarak tanımlanan Allah’ın insanlara iletmiş olduğu bu özellikleri üzerinde düşünülmesi halinde, Allah ve "Yaratıcılığı" ile ilgili tüm kuşkular dağılacaktır. Allah tüm “Akıllı” insanlardan ve özellikle inanmayan "Akıllı" insanlardan Kur'an'ı iyice incelemelerini ve Ayetleri üzerinde düşünerek Allah’ın “Tek Yaratıcı Güç" olduğunun anlaşılmasını beklemektedir.

EVRENİN YARATILMASI

Yoktan Yaratılış

                                                                                                                                                         KONU BAŞLIKLARI

Evren’in yaratılması ile ilgili konular, Ayette “Koparılma” kelimesi ile tanımlanan ve bilimsel olarak “Büyük Patlama” olarak açıklanan “Evren’in Yaratılması” arasındaki benzerlikte olduğu gibi, Kur’an’da yer alan çeşitli Ayetlerdeki ifadeler yapılan bilimsel çalışmalar ile ileri sürülen “bilimsel kuramlar” ile “benzerlik” göstermektedir.

 

Gerçek anlamda "Yaratılış" hiçbir unsura, ön koşula veya özel gereçler olmadan veya ihtiyaç duymadan (hiç yoktan veya hiçlikten) soyut veya somut herhangi bir şeyi oluşturmak olarak tanımlanabilir. Bu durumda "Yaratılış" olarak yapılan tanımlamanın Evren ortamında ve Evren ortamının “ötesindeki” ortamlarda madde veya soyut olarak düşündüğümüz "Her Şeyin" yani tüm oluşumların "Yoktan Var Edilmesi" olarak düşünülmesi gerekmektedir.

 

De ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineceğim!” (55/14), (6/14)

“Ben hanif olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.” (55/79), (6/79)

O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. (62/11), (42/11)

 

 

Buna göre Ayetlerde yer alan “Yaratma” sözcüğünün, Yüce Allah’ın “İrade Ettiği” her şeyi ve Evren ve Dünya ortamını “meydana getirmesini” ifade ettiği, buna göre “asıl anlamının” herhangi bir şeyin “yoktan var edilmesi” yani “Yoktan Yaratılış” olduğu düşünülmelidir.  Bu tanımlamaya göre içinde bulunduğumuz bu Evren ortamının "Ortaya Çıkması" olayının bu "Evren Ortamına" göre "Öncesi Olmadan" gerçekleşmiş olması yani bu Evren Ortamının kural ve koşulları açısından "Yoktan Var Edilmesi" olarak düşünülmesi gerekmektedir. Buna göre Evren’in devasa bir “madde yapı” olarak ortaya çıkmasının tam olarak “yoktan var edilmesi” olarak gerçekleştiği anlaşılmakta ve bu durum Ayetlerde “Yaratma” olarak ifade edilmektedir.

 

Bilin ki O, ilk olarak yaratan, geri getirendir. (27/13), (85/13)

Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan, hiç çocuk edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir. (42/2), (25/2)

De ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineceğim!” (55/14), (6/14)

“Ben hanif olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.” (55/79), (6/79)

O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. (62/11), (42/11)

 

Bu yaklaşım kapsamında "İlk Yaratılışın" Allah’a ait olan ve varlık veya madde anlamında öncesi bulunmayan “Enerjinin”, tüm yaratılışları gerçekleştirmek üzere ilk "Atom Altı Parçacıklar” bünyesine "Yaratıcı Güç" ve "Yaratıcı Bilinç" olarak yerleştirilmesi ile başlatıldığı varsayılabilir.  Böylece bir anlamda “Allah” olan bu “İlahi Sır” veya “Öz”, Yüce Yaratan'ın "İradesi" ile O'nun takdir ettiği anda ve ortamda, Yüce Allah tarafından “Yoktan Var Edilen" olarak, “yaratılışı” gerçekleştirmektedir.

 

Tüm Evrenin Maddelerinin "Asıl" unsuru olan "Atomların" asıl yapı taşını oluşturan “En Küçük Unsurlarını-Atom Altı Parçacıklarını" yöneten ve bilimsel çalışmalarda "Strong Force-Güçlü Baskı" olarak açıklanan soyut unsur aslında "Yaratıcı Bilinç" olarak ta tanımlanabilir.

https://global.britannica.com/science/strong-force

 

Yaratıcı Bilinç ilk defa 870-950 yıllarında yaşamış olan büyük İslam Alimi Farabi tarafından "Saf Akıl" olarak tanımlanmıştır.

 

“İlk, zorunlu, her türlü iyilik ve yetkinliğin mutlak kaynağı olan, dolayısıyla da bir ihtiyacın giderilmesi anlamında herhangi bir şeyi amaçladığı düşünülemeyen Allah, âlemi amaç edinmiş olamaz. Bu halde âlem, O’ndan bir tür zorunlulukla ve “taşmak” (sudûr, feyezan) suretiyle var olmuştur. Bir başka ifadeyle ayrıca bir irâdeye gerek kalmaksızın Allah’ın yetkinlik, cömertlik ve inâyeti varlığın O’ndan taşmasının yeter sebebidir. Öte yandan mutlak varlı k olan Allah, salt akıl olması itibariyle kendi özünü (zât) bilir; yani O, hem “akıl” hem “âkil” (akleden) hem de “ma’kûl”dür (akledilen). İşte bu “mutlak bilinç”ten kaynaklanan aktivite neticesinde O’ndan “ilk akıl” “sudûr” etmiştir.”

http://www.felsefe.gen.tr/filozoflar/farabi_sudur_teorisi_nedir_ne_demektir.asp

 

Farabi'nin bu özet tanımlamasında "âlemi amaç edinmiş olamaz" yargısının; "Salt Akıl" olarak nitelendirilen Yüce Allah'ın esasen "Kendi Zati Ortamı" olan "Arş Âleminin" Kendi "İradesi ve Takdiri" ile ve bu ortam için gereken "Zaman" ve diğer "Tüm Unsurları" ile "Kendisi" tarafından yaratıldığı düşünüldüğünde, Arş ortamında geçerli olan "Zaman" unsuruna göre "Takdir Ettiği" bir sırada "Takdir Ettiği Şekilde Tasarladığı" bir âlemin yaratılmasını "Amaç" edinmiş olmasının mümkün bulunduğu düşünülebilir.

 

Bu varsayım üzerinden gidildiğinde, Allah’a olan aidiyeti ifade eden ve "Yaratıcı Güç", "Yaratıcı Bilinç", “İlahi Sır” veya “Öz” olarak tanımlanabilen “Enerjinin”, Evrenin oluşumunu gerçekleştirecek olan Atom Altı Parçacıkları meydana getirmek üzere, "Büyük Patlama" olayına kadar "Bitişik Bir Halde" çok yoğun bir "Kütle" olarak yapılandırıldığı düşünülebilir.

 

Buna göre bu yoğun kütlenin Allah’ın “takdiri” ve “iradesi” ile, bize göre günümüzden yaklaşık olarak 13,8 Milyar yıl önce, Allah’a ait Arş ortamının bilinmeyen bir bölgesinde bir "An" içinde “patlaması” sonucunda "İlk" Atom Altı Parçacıkların “yaratıldıkları” ve taşıdıkları "Yaratıcı Güç" ve "Yaratıcı Bilinç" tarafından bir "Etkileşim" başlatılarak sonraki yaratılışları gerçekleştirmek üzere “çoğaldıkları” anlaşılmaktadır.  Böylece "Büyük Patlama" olarak tanımlanan "Koparılma" olayı sonrasında çoğalan Atom Altı Parçacıklar "Yaratıcı Bilinç" yönetiminde birbirleri ile "Etkileşime" geçerek sonraki tüm "Yaratılışları" zincirleme bir şekilde ve "Tasarlandığı Gibi" gerçekleştirerek tüm Evreni meydana getirdiği söylenebilir.

 

İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (73/30), (21/30)

Allah'ın gerçek bir vaadi olarak hepinizin dönüşü ancak O'nadır, çünkü O, mahlûkatı önce yaratır, sonra da iman edip iyi işler yapanlara adaletle mükâfat vermek için geri çevirir. (51/4), (10/4)

O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da eşler yaratmıştır, bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur, O işitendir, görendir. (62/11), (42/11)

 

Büyük Patlama olarak tanımlanan "İlk Yaratılış" ve sonrasında zincirleme olarak meydana gelen tüm değişimler ve yeni yaratılışlar, "Atom Altı Parçacıkların" yönetimindeki etkileşimleri sonucunda Atomların "Tasarlandığı" şekilde birleşmeleri veya ayrılmaları ile gerçekleşmekte ve böylece Evrendeki tüm "Varlıkları" oluşturan "Atom" yapılarını meydana getirmektedirler. Evrendeki bu yaratılış süreci halen devam etmektedir ve Evrenin son bulacağı "Dürüleceği" zaman yeniden "Arş" ortamına döndürülecektir.

 

Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun tasarrufundadır, gökler O'nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. (59/67), (39/67)

Günü ki, yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz, üzerimize aldığımız bir vaat oldu. Biz yaparız. (73/104), (21/104)

 

Ancak "Yaratılış" sözcüğü insanlar tarafından çeşitli alanlarda "Bir şeyi yapma veya ortaya çıkarma" faaliyetini tanımlamak için de kullanılmaktadır. Bu nedenle Yüce Allah Ayetlerinde "bir uyarı" olarak insanlara "Ruhundan" yüklediğini (Ruhu), bu Evren ve Dünya ortamında "Halifesi" olarak "Allah" adına her türlü işleri "Düşünerek Yapması" için "Akıl" unsurunu verdiğini bildirmekte fakat "Kendisi" dışında hiçbir "Gücün" ve bu arada İnsanların hiçbir şeyi yoktan "Yaratamayacaklarını" hatırlatmaktadır.

 

Buna göre "İnsanlar", bu ortamda "Allah'ın Halifesi" olarak her türlü işleri yaparken, bu ortamda bulunan bütün "varlıkların ve maddelerin" yapılarını değiştirecek, yani onları meydana getiren en küçük unsurlar olan Atom Altı Parçacıklarına "Yeni Şekiller" almalarını sağlayacak her türlü "Etkilerde" bulunabilecekler fakat hiçbir maddeyi veya varlığı yoktan yaratamayacaklardır.

 

Bilimsel açıklamalarda Evren’in oluşumunu açıklayan “Büyük Patlama” olayının "hiçbir şey yok iken" ve “kendiliğinden” meydana geldiğine işaret edilmektedir.

 

Ayetlerde yer alan ifadelerde ise, Yüce Allah'ın tüm "Olayları" Kur'an’da "Arş" olarak değinilen ve “Kendisine” ait olan “özel” ortamda gerçekleştirdiği ayrıca hiçbir şeyin “kendiliğinden” meydana gelemeyeceğini bildirdiği anlaşılmaktadır.

 

Bu durumda “Büyük Patlama” olayının şu andaki bilgilerimize göre tanımlayamayacağımız “Arş” bünyesinde meydana geldiğini ve her şeyde olduğu gibi bu patlamanın da “kendiliğinden” meydana gelmediğini ifade etmek yanlış olmayacaktır.

 

Bu nedenle bilimsel araştırmalarda "Kendiliğinden" şeklinde bir açıklama yapılması insanların bugün sahip oldukları bilgi birikimi çerçevesinde "Yaratma" olarak tanımlanan durumun anlaşılmasında yeterli olmamaktadır.

 

Yüce Allah her an “yaratma” halinde olduğunu bildirmektedir.

 

O, her an yaratma halindedir. (97/29), (55/29)

 

Bu muhteşem Ayet bize “Yaratılış” olayının Evren ortamında “Her An” meydana gelmekte olan tüm olayları kapsadığını ve "Yaratılış" olarak tanımlanan bu oluşumların “Yüce Allah” tarafından “Yürütüldüğünü” hatırlatmaktadır.  

 

Bilimsel çalışmalar ile elde edilen sonuçlara göre, Evren’de bulunan herhangi bir şeyi oluşturan hücreler veya moleküller, “Atom Altı Parçacıklar” olarak adlandırılan en küçük unsurlardan oluşmaktadır. Atom Altı Parçacıklar konusunda devam etmekte olan çalışmalar sürekli olarak yeni ve şaşırtıcı gelişmeleri ortaya çıkarmaktadır. Kuant olarak genel bir tanımı yapılan bu mikro unsurlar ile ilgili şu andaki bilgiler, Atom Altı Parçacıkların yapılarında onları harekete geçiren ve “İplikçikler” şeklinde tanımlanan bir “Enerjinin” bulunduğunu göstermektedir. Halen bu konularda yürütülmekte olan araştırmalar sonucunda bu tanımın kapsadığı daha başka ve daha küçük unsur veya ortamların bulunması ve niteliklerinin anlaşılması mümkün olacaktır. Bu nedenle “Atom Altı Parçacıklar” veya “En Küçük Unsurlar” gibi sözcükler, Yaratılışın “Aslını” oluşturan “İlahi Etkilere” göre “yaratılışı” gerçekleştiren unsurlar olarak tanımlamaktadır. Bu durumda "Yaratılışın" gerçekleşmesinde temel olarak bazı "asıl" unsurların bulunduğu ve bu asıl unsurların "ürettiği" diğer bazı soyut unsurların da yaratılışta etkili oldukları anlaşılmaktadır. Bu konuda “Evren’in Oluşumu” ve “Kuantum” bölümünde daha ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.

 

Bu durumda söz konusu “enerjinin” Yüce Yaratıcı tarafından “İlahi Etkileşim” ile Atom Altı Parçacıkların bünyelerinde “yerleştirildiği” ve “tüm yaratılışları” tetiklemekte olduğu anlaşılmaktadır.

Böylece Atom Altı Parçacıkların bünyelerinde bulunan “enerji”, aldığı her türlü “etkilere” nasıl ne zaman ne şekilde ve hangi tepkileri oluşturacağına “karar” vererek Atom Altı Parçacıkların davranışlarına yön vermektedir. Bu nedenle aynı zamanda “Bilinçli Enerji” veya "Öz” olarak da nitelendirilebilir.

 

Bu Atom Altı Parçacığın bir “Etkiye” maruz kaldığını düşünüldüğünde bu etkinin şiddetine, süresine niteliğine göre bu etkiye maruz kalan Atom Altı Parçacıklarının bünyesine Yüce Allah’ın yerleştirdiği “bilinçli enerji” tarafından “en uygun” tepkiler oluşturulacaktır.

 

Örneğin kesilen bir elmanın kesim bölgesindeki hücreleri parçalanacak ve yeni bir şekil alacak, ya da kaynar sudaki yumurtanın hücreleri değişikliğe uğrayıp yeni bir şekil alacaktır. Diğer bir ifade ile etkiye maruz kalan bir maddenin Atomlarını meydana getiren “Atom Altı Parçacıkları” yani "En Küçük Unsurları", aldıkları etki karşısında etkinin cinsine ve şiddetine göre nasıl bir tepki verileceğini “Kararlaştıran” ve “Uygulayan” bir "Bilinçli Enerjiye” sahiptirler.

 

Atom Altı Parçacıklar konusunda Kuantum-Atom Altı Parçacıklar (Yapılar) bölümünde ayrıca bilgi bulunmaktadır.

 

Buna göre, bir uygulama sonucunda hücreler, Atom Altı Parçacıkların meydana getirdikleri bir oluşum sonucunda, yeni bir duruma erişmekte ve bu yeni durumda karşılaşılacak etkilere de nasıl tepki verileceği de Atom Altı Parçacıkların bünyelerinde anında belirlenerek “Herhangi Bir Etkiye” karşı hazır hale getirilmektedir. Böylece herhangi bir şeyi oluşturan bilebildiğimiz veya henüz tam olarak bilemediğimiz en küçük unsur karşılaşılabilecek tüm etkilere verilecek tepkilere hazır durumdadırlar ve herhangi bir etki altında kaldıklarında verilecek tepkiyi o anda oluşturabilmektedirler.

 

 Bu durumda Evren’deki herhangi bir şeyi oluşturan en küçük unsurların, bu Dünya Ortamında şu ana kadar bilim çalışmalarımız ile tanımlayabildiğimiz ve henüz tanımlayamadığımız sayısız denilebilecek kadar çeşitli etkilere maruz bulundukları ve tüm bu etkilere karşı en uygun tepkileri oluşturdukları söylenebilir. İlerleyen “Bilimsel” çalışmalar sonucunda daha başka ad verilebilecek çok daha “En Küçük Unsurlar” bulunabilecektir. Buna göre, Yüce Yaratan tarafından tüm oluşumların “Asıl Unsurlarına”, Kendisince belirlenen ve takdir edilen bir “Tasarım” çerçevesinde her türlü “Yaratılışı ve Değişimi” gerçekleştirmek üzere "Bilinç, Esir, Cevher veya Enerji" olarak tanımlanabilecek bir “İlahi Etki” yerleştirilmiş bulunduğu düşünülebilir.

 

 Bu noktada bir hususu daha dikkate almak gerekmektedir. Şu an varlık veya bir şey olarak gördüğümüz ve algıladığımız şeylerin bizce bilinebilen ve henüz bilinemeyen en küçük unsurlarının karşılaştıkları sonsuz sayıdaki ve nitelikteki etkilere karşı vereceği tepkileri belirleyen "Bilinçleri”, gereken tepkileri üretip uygularken, bu defa başka şeylerin en küçük unsurlarına yeni bir etki oluşturmaktadır.  Bu etkilere karşılık olarak o unsurlar da kendi tepkilerini belirleyip uygulamakta ve bu etki-tepki zinciri "Her An" meydana gelmektedir ve bu ortamın sona ereceği zamana kadar sürecektir. Ancak unutulmaması gereken husus, tüm tepkilerin gelecek tüm etkilere karşı esasen belli edilmiş ve bu en küçük “Enerji” unsurlarının "Bilinçlerine” yerleştirilmiş olması ve Yüce Allah’ın “İradesi” olarak burada hazır bulunmasıdır.

 

"Yaratma" olayı, ancak bu ince çizgideki oluşumları gerçekleştiren "Bilinç" ile mümkün bulunmaktadır.

 

Buna göre, bizim bu Dünya ortamındaki varlıklarda çeşitli aletler ile yapılan deneyler sonucunda algılayabildiğimiz en küçük unsur bünyesindeki “Enerji”, Evren’in derinliklerindeki tüm bölgelerinde bulunan ve bizce algılanıp bilinen veya henüz algılanamayan ve bilinemeyen "Tüm Varlıkların" bünyelerinde bulunmaktadır. Tüm Evrende yer alan varlıkların oluşturdukları her nitelikteki etkilerin ve karşılaştıkları etkilere verilecek her nitelikteki tepkilerin bu "Bilinçli Enerji" tarafından oluşturma işlemleri "Yaratma" işlemini ifade etmektedir.

 

 Günümüzde bilim, bu "Bilinçli Enerji" üzerinde yorumlar yapmakta ve bu bilinci matematiksel matrikslime ile veya enerji akımları ile açıklamaya çalışmaktadır. Ancak, bu çalışmalar ne kadar gelişirse gelişsin Yüce Yaratan ile ilgili olan bu konu, “İnsanlara” bir nitelik olarak yine Yüce Yaratan tarafından armağan edilmiş olan “Akıl Yürütme” niteliği kullanılarak ve yine Yüce Allah'ın "İzin Verdiği" kadar ve derinlikte açıklanabilir olabilecektir.   

           

O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. (87/255), (2/255)

 

Bugün Evrenimiz belirtilen bu “Yaratılış” sarmalı kapsamında her an “Yaratılmaktadır.

 

O, her an yaratma halindedir. (97/29), (55/29)

 

Yüce Allah "bir uyarı" olarak insanlara, "Ruhundan" yüklediğini (Ruhu), bu Evren ve Dünya ortamında "Halifesi" olarak "Allah" adına her türlü işleri "Düşünerek Yapması" için "Akıl" unsurunu vermiş olduğunu fakat "Kendisi" dışında hiçbir "Gücün" ve bu arada İnsanların hiçbir şeyi yoktan "Yaratamayacakları" hatırlatmaktadır. Burada kastedilen "Yaratma" olayının madde yapılarına ait olduğu anlaşılmaktadır ve insanlara madde yapıları anlamında hiçbir şeyi "yoktan yaratmalarının" mümkün olmadığı anlatılmaktadır.

 

Öte yandan insanlar tarafından "Sanat" olarak tanımlanan resim, heykel, müzik, edebiyat, gösteri gibi “yapıtların” bir “sanat eseri” olarak meydana getirilmesi, "İnsan Olmak" özelliğinin bir unsuru olan "insani duyguların" dışa vurularak "yoktan ortaya çıkarılmış olması" nedeniyle, "yaratma" olarak ifade edilebilmektedir. Ancak "Sanat" olarak tanımlanan ve "İnsan Olmak" özelliğinin bir unsuru olarak "insani duyguların ifadesi" şeklinde ortaya çıkan resim, heykel, müzik, edebiyat, gösteri vb. gibi her türlü sanat eseri için "yaratma" ifadesinin kullanılması, o sanat eserinin taşıdığı duyguların ve anlamlarının insanlar tarafından "yoktan ortaya çıkarılması" nedeniyle, Ayetlerde belirtilen "Yaratma" anlamında bulunmamaktadır. Buna göre "İnsanlar", bu ortamda "Allah'ın Halifesi" olarak her türlü işleri yaparken, bu ortamda bulunan bütün "varlıkların ve maddelerin" yapılarını değiştirecek, yani onları meydana getiren en küçük unsurlar olan Atom Altı Parçacıklarına "Yeni Şekiller" almalarını sağlayacak her türlü "Etkilerde" bulunabilecekler fakat hiçbir maddeyi veya varlığı “yoktan” yaratamayacaklardır. Yaratılış konusundaki bu yaklaşım sonrasında insanların meydana getirdikleri sanat eserleri, yazılı ve resimli eserleri dışında icat ettikleri her türlü araç ve gereçler ile ilgili olarak “Yaratma” fiilinin kullanılmasının ne kadar doğru olduğunun sorgulanması gerekmektedir.

 

Görüldüğü gibi, Yaratılış Yüce Allah’ın “İradesinin” bir eseri olarak “İlahi” bir “Etki” dayanan “Gerçek” bir oluşumdur.

 

Onların, O'ndan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.” (69/26), (18/26)

 

Yüce Allah “Tek Yaratıcı Güç” olduğunu böylece bir defa daha ve açıkça bildirmektedir.

YOKTAN YARATILIŞ

Güneşin Dünyanın ve Ayın Yaratılması

                                                                                                                                                         KONU BAŞLIKLARI

Yaratılış ile ilgili Ayetlerde yer alan ifadelere göre, Yüce Allah, Hz. Âdem ve soyunun Dünya ortamında “Bir Süre” yaşamalarını takdir ettiğinde, Dünya ortamının hazırlanması için Evren’in “Yaratılmasını” sağlayacak “Ol” emrini vermiştir. “Ol” emri gereğince, Evren’in yaratılması sürecinde etkili olan “Ana Unsurlar” ve bu unsurların “Atom Altı Parçacıkları” bünyesindeki “Bilinçli Enerji” her biri kendi içinde ve birbirleri ile süregelen “Etkileşim ve Tepkimeler” sonrasında gelişmekte olan Evren’in “Tasarlanan” yerinde ve “Belirlenen” zamanda Samanyolu Galaksisini, Güneş’i, gezegenlerini ve uydularını meydana getirecek olan “etkileşimler” başlatılmış ve güneş Sistemimiz oluşturulmuştur.

 

Evren’in yaratılması ile ilgili olan Ayette göklerin ve yerin “bitişik” bir halde iken onları birbirinden “kopararak” oluşturulduğunun açıklaması dikkate alındığında, bu ayrışmanın merkezinde Dünyamızın bulunduğunu da düşündürmektedir.

 

Gerçekten Yüce Allah Ayetlerinde, Güneş’in ve Dünya’nın ve onun uydusu olan Ay’ın yaratılmasının Dünya ortamına “indirilen” akıllı insanların yaptıkları işleri ve algıladıkları çevresel değişimleri anlamaları, düzene sokmaları ve tanımlamaları için önemine işaret etmektedir.

 

Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar, işte bu, aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir. (41/38), (36/38)

Ay için de birtakım menziller tayin ettik, nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner. (41/39), (36/39)

Ne güneş aya yetişebilir ne de gece gündüzü geçebilir, her biri bir yörüngede yüzerler. (41/40), (36/40)

Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar; güneş ve ayı emri altına almıştır, her biri belirtilmiş bir süreye kadar akıp gider. (43/13), (35/13)

Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona birtakım menziller takdir eden O'dur. Allah bunları, ancak bir gerçeğe binaen yaratmıştır, O, bilen bir kavme ayetlerini açıklamaktadır. (51/5), (10/5)

O, sabahı aydınlatandır. O, geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı birer hesap ölçüsü kılmıştır. İşte bu, aziz olan pek iyi bilen Allah'ın takdiridir. (55/96), (6/96)

Bilmez misin ki Allah, geceyi gündüze ve gündüzü geceye katmaktadır. Güneşi ve ayı da buyruğu altına almıştır, bunların her biri belli bir vadeye kadar hareketine devam eder. Ve Allah, yaptıklarınızdan tamamen haberdardır. (57/29), (31/29)

Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı emri altına almıştır, her biri belli bir süreye kadar akıp gider. Dikkat et! O, azizdir ve çok bağışlayandır. (59/5), (39/5) O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler.  Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır. (70/12), (16/12)

“Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış!”  (71/15), (71/15)

“Onların içinde ayı bir nur kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır.”  (71/16), (71/16)

Düzenli seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi.  (72/33), (14/33)

O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı Yaratandır, her biri bir yörüngede yüzmektedirler.   (73/33), (21/33)

Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler, o halde nasıl çevrilip döndürülüyorlar? (85/61), (29/61)

Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istiva eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. Muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip ayetleri açıklamaktadır. (96/2), (13/2)

Güneş ve Ay bir hesaba göredir. (97/5), (55/5)

Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah'a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.  (103/18), (22/18)

 

Nitekim akıllı insanlar gece ve gündüz olayını ve tekrarlanmasının Güneş’in, Dünya’nın ve “uydusu” olan Ay’ın belirlenen yerde ve yörüngelerde hareket ettiklerini (aktıklarını) fark edip onları "Sayısal" olarak ifade etmeye, birtakım sonuçlar çıkarmaya ve edindikleri bilgilerden yararlanmaya başlamışlardır. Yüce Allah geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı insanlara faydalı kıldığını, insanların hizmetine verdiğini, bunu "Bir Gerçeğe Binaen” Takdir ettiğini, bu durumun insanların “akıllarını” kullanmaları ile anlaşılabileceğini bildirmektedir.

 

Ayrıca Evren’in yaratılışına dikkat çekilerek Evren’deki her şeyin birbiri ile uyumlu olduğuna, bu “ahenktar” ortamda Güneşin bir “ışık kaynağı” Dünya’nın uydusu olan Ay’ın ise bakılması insana huzur veren bir “ışık” olduğuna işaret edilmektedir. Allah Evren’i, Güneş’i ve Ay’ı “her an Yaratan” olarak “buyruğu altında” tuttuğunu, Güneşin ve Ayın bir hesaba göre hareket ettiklerini ve kesin olarak inanmaları için her işi düzenleyip ayetleri açıkladığını belirtilerek tüm insanlara başka bir “Yaratıcı” aramamaları gerektiğini hatırlatmaktadır.

 

Ayrıca Allah'a inanmaktan şüphe duyanlara, göklerde olanların ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğunun Allah'a secde etmekte oldukları, secde etmeyen birçoğunun da "azabı" hak ettikleri hatırlatılmakta ve bunun tüm yaratılanların Allah ile olan "bağlantısının" bir "delili" olduğu bildirilmektedir.

 

Böylece Evren, Güneş ve Dünya ortamının yaratmasının insanların bu ortamdaki yaşantıları açısından önemine işaret ederek Dünya ortamını yeryüzüne gönderdiği insanlar için "Hazırladığını" belirtmektedir. Ayrıca bu şekilde açıkladığı Ayetlerinin ancak "Bilen" toplumlar tarafından anlaşılabileceğini hatırlatarak belirtilen yaratılışların Yüce Allah'ı ve "Yaratıcılığını" açıklayan birer "Delil" olarak düşünülmesinin gerektiğini, Allah’ın insanların “yaptıklarından” tamamen “haberdar” olduğunu ve kendilerine bildirilenlere dikkat etmeleri gerektiğini bildirmektedir.

 

 

Evrenin Yaratılışı ve Değişmez Kurallar (Allah'ın Kanunları- Doğa Kanunları)

                                                                                                                                                  KONU BAŞLIKLARI

 

Yaratılışı gerçekleştiren etki ve tepkileşmelerin tümü, bu Dünya Ortamında geçerli olan tüm sistematik disiplinleri, diğer bir deyimle fizik, kimya, radyasyon, manyetik, elektrik vb. gibi tüm etkileşim cinsleri ile ilgili tepkileşmelerin bilimsel olarak gözlenmesi ve incelenmesi sonucunda İnsanlar bu etkileri ve verilen tepkilerin birbirine çok yakın sonuçlarını görmüşlerdir. Bu sonuçlar fizik kanunları, kimya kanunları vb. gibi... "Kanun" veya “Doğa Kanunları” olarak tanımlanmaktadır. Ancak, konuya daha detaylı olarak girildiğinde aslında bu Kanun'ları oluşturan etkileşim sonuçlarının her olayda birbirinin "Tamamen Aynısı" olmadığı ve mutlaka her etkileşim sonucunun ne kadar bir diğerine çok benzer olmasına rağmen, mutlaka ondan farklılık gösterdiği görülecektir.

 

İnsanlar tarafından sürekli olarak çalışılan ve geçmiş dönemlere nazaran son derece hızlı bir şekilde elde edilen “Bilgiler” ve bu bilgilerin birikimleri ile “Keşfedilen” her yeni şey, konu, uygulama vb. yukarıda değinilen “Doğa Kanunlarının” ve bu Kanunların işleyiş niteliklerinin “Fark Edilmesinden” ibarettir.  Nitekim Evrenin oluşumda ve halen devam eden bu oluşum sürecinde, İnsanların akıl ve anlayış kabiliyetlerinin gelişmesine paralel olarak "Kanun" olarak tanımlanan bir takım "Değişmez" kuralların bulunduğu ve etkili olduğu kesin olarak anlaşılmış bulunmaktadır. Yapılan çalışmalar sonucunda insanlar tarafından ortaya konulan "Fizik Kanunları" veya "Elektromanyetik Kanunlar" gibi diğer tüm "Sabit Kuralların", Evreni oluşturan patlama sonrasındaki sürecin "Tam Bir Denge ve Uyum" içinde devam etmesini sağlamak üzere, "İlk Patlama" ile birlikte oluştukları söylenebilir. İnsanlar, akıl kullanma ve bilgi biriktirme düzey ve yetenekleri geliştikçe daha birçok bu tür yeni değişmez kuralları bulacaklar, tüm Evren hakkında çok daha fazla bilgi sahibi olacaklar ve “İzin Verildiği Kadar" Evren üzerinde "Hakimiyet" kuracaklardır.

 

Allah'ın, göklerde ve yerdeki sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? yine de insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır. (57/20), (31/20)

 

Yüce Allah yeryüzündeki yapılanmanın ve genel anlamda "yaratılışın" tabi olduğu "dengeler" işaret etmekte ve bu "dengelerin" ne kadar "hassas" olduklarına dikkat çekmektedir.

 

De ki: “Düşündünüz mü hiç, eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Gece de onlar için bir ibret alâmetidir, Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler. (41/37), (36/37)

Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar, işte bu, aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir.  (41/38), (36/38)

Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik, nihayet o, eğri hurma dalı gibi olur da geri döner. (41/39), (36/39)

Ne güneş aya yetişebilir ne de gece gündüzü geçebilir, her biri bir yörüngede yüzerler. (41/40), (36/40)

Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar; güneş ve ayı emri altına almıştır, her biri belirtilmiş bir süreye kadar akıp gider. İşte Rabbiniz Allah'tır. Mülk Allah'ındır, O'nu bırakıp da kendilerine taptıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir. (43/13), (35/13)

Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor, andolsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa, kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halimdir, çok bağışlayıcıdır. (43/41), (35/41)

 

Görüldüğü gibi Allah'ın "İradesi" ile belirlediği yaratılışa dair kural ve koşullarda meydana gelecek en küçük "sapmaların" bile tüm dengeleri etkileyebilerek çok büyük ölçülerde sonuçlar doğurabileceği Ayetlerde açıklanmaktadır. Nitekim son dönemlerde yürütülmekte olan bilimsel araştırmalar ve çalışmalarla elde edilen gelişmeler, Kur'an'da verilen örnek ve ip uçlarını teyit etmektedir ve ileride de böyle olacaktır. Allah'ın kanunları Ayetler olmaktadır. Ayetlerle bildirilenler olmaktadır. Bun göre ayetlerde yaratılış ve insan davranışları ile ilişki açıklananlardan “muhkem "olanlar kanun niteliğinde bulunmaktadır.

 

Allah'ın ilmi, bizim algılama ve kavrama yeteneğimizin çok ötesindedir. O izin verdiği ölçüde çalışarak ve akıl kullanarak ilminden bazı şeyleri anlamamız mümkündür. Yarattığı evrenin nizamı ancak onun ilmi ile var edilmiştir. Bu nizam ancak Kendisinin izni ile bozulur ve yine Kendisi bozulan nizamı yeniden kurabilir. Tüm evren ve yeryüzü kanunları olarak adlandırdığımız değişmez kurallar aslında birbirleri ile çok sıkı bağlanmıştır ve birbirlerini etkilemektedirler. Bu genel bağlantı ve etkileşim sisteminin düzgün bir şekilde sürmesi ancak Allah'ın Evrenin yaratılması ile yürürlüğe koyduğu "değişmeyen" kurallara ve koşullara (Allah'ın Kanunlarına) göre gerçekleşmektedir.

 

Allah'ın Kanunları, yaratılmış, yaratılmamış olan her şeyi kapsadığı gibi, bunların arasındaki tüm boyutlardaki ilişkileri de kapsamaktadır ve düzenlemektedir. Bunlara, evren ve dünyadaki fizik, kimya, nükleer ve bunlara benzer tüm konulardaki kurallar ve birbirlerini etkileyip bütünleşmeleri ile fizik ötesi olarak tanımlanan ve henüz insanlar tarafından tam olarak algılanamayan ortamlarla ilgili tüm etkileşimler dahil bulunmaktadır. Esasen Evren halen bize göre genişleyen bir hareket göstermekte ve her an bu genişlemesini yapacak ortamları da aynı zamanda oluşturmaktadır. Bunun gibi, insanlar da akıllarını kullanarak dünya üzerinde bazı faaliyetler yapmakta, bazı şeyleri değiştirip yeni (Kendisi için o anda yeni) şeyler elde etmekte ve bunlardan kendisinin dünyadaki hayatını kolaylaştıracak araç ve gereçleri ve zevk alacağı ürünleri yapabilmektedir. Bunları yaparken insanlar birçok şeyin kanunundan yararlanmaktadır. Örneğin, belli madenlerin belli oranda ve belli ısıda yeni bir şekil almasını bulmakta ve hemen bu şartların değişmemesi halinde daima aynı sonuçlara ulaşacağını bir kanun olarak keşfetmektedir.

 

Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar; güneş ve ayı emri altına almıştır, her biri belirtilmiş bir süreye kadar akıp gider. (43/13), (35/13)

Sen dağları görürsün de onları yerinde durur sanırsın, oysa onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. Bu her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. (48/88), (27/88)

Allah'tan başka size bir ışık getirecek tanrı kimdir? Hâla işitmeyecek misiniz?” (49/71), (28/71)

De ki: “Söyleyin bakalım, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse Allah'tan başka istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek tanrı kimdir? Hâla görmeyecek misiniz?” (49/72),  (28/72)

Rahmetinden ötürü Allah, geceyi ve gündüzü yarattı, ki geceleyin dinlenesiniz, Allah'ın fazlu kereminden arayasınız ve şükredesiniz. (49/73), (28/73)

Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı emri altına almıştır, her biri belli bir süreye kadar akıp gider. (59/5), (39/5)

 

Aynı bunun gibi, insanların Allah'ı bunca ip ucu ve delillere rağmen tanımaması da sonucu değişmeyen bazı kanunlar gereğince dünyada veya daha şiddetli olarak ölümden sonra istemediği kötü ve acı ve azap veren durumlarla karşılaşmasına sebep olacaktır. Bu kanunlar asla değişmeyen olgulardır. İnsanlardan unları düşünüp anlamaları beklenmektedir.

 

Sen dağları görürsün de, onları yerinde durur sanırsın, oysa onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. Bu her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. (48/88), (27/88)

Allah'tan başka size bir ışık getirecek tanrı kimdir? Hâla işitmeyecek misiniz?” (49/71), (28/71)

De ki: “Söyleyin bakalım, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek tanrı kimdir? Hâla görmeyecek misiniz?”(49/72),  (28/72)

Rahmetinden ötürü Allah, geceyi ve gündüzü yarattı, ki geceleyin dinlenesiniz, Allah'ın fazlu kereminden arayasınız ve şükredesiniz. (49/73), (28/73)

Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun. Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın. (50/77), (17/77)

Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı emri altına almıştır, her biri belli bir süreye kadar akıp gider. (59/5), (39/5)

Allah'ın önceden geçenler hakkındaki kanunu budur, Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. (90/62), (33/62)

Çünkü onlar yeryüzünde büyüklük taslıyor ve kötü tuzaklar kuruyorlardı, halbuki kişi kazdığı kuyuya kendi düşer. Onlar öncekilerin kanunundan başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın kanununda asla bir değişme bulamazsın, Allah'ın, öteden beri süregelen kanunu budur, Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. (111/23), (48/23)

 

Ayrıca Kur’an Ayetlerinin de Allah’ın Kanunları olduğuna dair özel bir Ayet bulunmaktadır.

 

Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi.  (55/34), (6/34)

 

Dünyanın oluşumu ve devamı ile ilgili fizik yasaları ile diğer konulardaki değişmeyen kuralların sahibi olan Yüce Allah dağların yürümekte oldukları şeklinde bir ip ucu vermektedir. Gecenin ve gündüzün yapısı konusunda insanların düşünmesi ve anlamaya çalışması gerekir. Gece veya gündüzün kıyamete kadar devam etmesi teorik olarak mümkündür ve Allah buna kadirdir. Bu durumda, dünyanın güneş çevresinde dönmesinin yanında gece ve gündüzün gördüğümüz gibi oluşmasında başka etkenlerin de bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak, açıklanan bu düzenin "Belirtilmiş bir süreye kadar" olacağı net olarak ifade edilmektedir. Bu da, kıyametin "Hak" ile (Gerçek, Uyumlu, En Doğru, Kendi Hikmeti İle) yarattığı Evren ve Dünya ortamının yer aldığı güneş sisteminin özelliklerinden olan güneş, ay gece ve gündüz olaylarının yok edilmesini gerektirdiğini açıklamakta ve bütün bunları "Yaratanın" aziz ve çok bağışlayan olduğunu bildirmektedir.

 

Dikkat et! O azizdir ve çok bağışlayandır. (59/5), (39/5)

 

Allah ayrıca inanmayanların sanki Allah'ın gücü gibi bir yaratıcı güce sahip olduklarını düşündükleri her şeyden (koştukları ortaklardan) çok uzakta bulunduğunu, böyle bir yakıştırmanın boş ve anlamsız olduğunu, dilerse bütün insanları ortadan kaldırıp yepyeni insanları getirebileceğini hatırlatmaktadır.

 

Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı. O, koştukları ortaklardan münezzehtir. (70/3), (16/3)

Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmedin mi? O dilerse sizi ortadan kaldırıp yepyeni bir halk getirir. (72/19), (14/19)

 

Buna göre "İnsanlara" yapılan hatalardan vaz geçip Allah'a teslim olunması öğüt verilmekte ve önerilmektedir

 

O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir. (56/5), (37/5)

 

Allah, doğal olarak yarattığı "Evrenin” ve Evren bünyesindeki “her şeyin” Rabbi ve sahibidir. Daha önce de belirtildiği gibi Ayette yer alan "gökler ve yer" tanımlaması insanların dünyada elde ettiği her türlü olanaklar ile anlayabildiği kadarı ile “Evreni” tanımlamaktadır. Ancak, "Gökler" ile, Evrenin oluştuğu bilinmeyen ortam veya ortamları ve bunların bünyelerinde bulunan yine bilinmeyen diğer ortam ve oluşumlara da işaret etmektedir.

 

Ayette ayrıca yer alan "Doğular" tanımlaması da Yüce Allah’ın yaratmış olduğu

Evrende yer alan galaksilerde bulunan çok sayıdaki "Güneş Sistemlerinde", halen içinde bulunduğumuz güneş sisteminde olduğu gibi, belli yörüngelere göre hareket eden sayısız gezegenlerde her an ışıklı ve karanlık durumlar meydana gelmekte olduğuna (Doğularına ve Batılarına) işaret ederek, bütün bunların "Yaratıcısı" olduğuna yemin etmektedir.

 

Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik. (56/6), (37/6)

Ve itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk. (56/7), (37/7)

 

"Yakın Gök" tanımlamasının “Gözlenebilen Evren” olarak düşünülebilir. Buna kıyasen bazı Ayetlerde bulunan "Uzak Gök" veya "Gökler" ifadelerinden de "Arş" bünyesinde bulunan Allah'ın "Eseri" bütün "Ortamlar" anlaşılabilir. Esasen Evrenin oluşması sonucunda yıldızlar şekil almışlardır. Evrenin oluşumundan bu yana aldığı şekil ve bu şeklin “Şu Anda” ne durumda olduğu konularında çok net sonuçlara henüz ulaşılamamıştır. Evrenin tüm şeytanlardan bazı Ayetlerde de "Taşlanmış” olarak tanımlanan şeytandan korunduğu belirtilmektedir. Buna göre şeytan topluluğunun bir bölümü evrenin düzenine etki edebilecek güce sahip bulunduğu ancak, Allah'ın böyle bir etkiye izin vermediği anlaşılmaktadır.

 

Onları, taşlanmış her şeytandan koruduk. (54/17), (15/17)

 

Allah'ın gökleri her türlü kötü güçlere (Şeytan) karşı "koruma" altına aldığını dile getiren ifade ile, Allah'ın bu güçlerin ya da böyle güçleri elinde tuttuğunu "Vehmeden" kimselerin astroloji ya da "gizli ilimler" denen spekülatif disiplinler yoluyla "insanın algı ve tasavvur gücünü aşan konular" da (gayb) gerçek bir bilgi elde etmelerini imkânsız kıldığı gerçeğinin vurgulandığı da anlaşılmaktadır.

http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=31&sid=15

 

Allah’ın kanunları çerçevesinde dağların, her çeşit canlının ve bitkilerin yaratılıp yayılmasının Dünyadaki dengeler açısından önemli bir unsur olduğuna işaret edilmektedir

 

O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı, sizi sarsmasın diye yere de ulu dağlar koydu ve orada her çeşit canlıyı yaydı. Biz gökyüzünden su indirip, orada her faydalı nebattan çift çift bitirdik. (57/10), (31/10)

Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı. (70/15), (16/15)

 

Bu anlamda özellikle suyun dünya dengelerindeki yeri insanların dikkatlerine getirilmekte ve incelemeleri gerektiğine işaret edilmektedir. Gökler ise hem dünyanın hem de tüm evrenin fiziksel yasalarına ait çok önemli bir yapı olduğu hatırlatılmaktadır. Ayrıca yeryüzünün yapısında oluşturulan akarsuların ve doğal patika yolların insanlara diğer yararları yanında yön ve yol bulmalarında nasıl fayda sağladığına da işaret edilmektedir.

 

Nitekim bütün bunların "Akıllı" insanların bu ortamda yaşamaya başlamaları sırasında çevreye uyum sağlamalarında ve hayatta kalmalarında ne kadar önem taşıdığı insanlık tarihi üzerinde yapılan araştırmalarda açıkça belirtilmektedir. Bu açıklamalar, Dünya ortamının Yüce Allah tarafından bu ortama "Kendisinin Halifesi" olarak geçici bir süre ile "indirilen" insanlar için hazırlanmış olduğuna dair bir gösterge niteliğindedir.

 

Allah her şeyin yaratıcısıdır, O, her şeye vekildir. (59/62), (39/62)

Göklerin ve yerin anahtarları Allah'ındır. Allah'ın ayetlerini inkâr edenler var ya, işte onlar hüsrana uğrayanlardır. (59/63), (39/63)

 

Allah Evrenin ve diğer her şeyin yaratıcısıdır, her şeyin "Hükümranlığı" O'na aittir ve her şey O’nun izni ile vardır. Bunun için gerekli olan tüm ortam ve koşullar yaratmanın bir gereği olarak yine Allah tarafından düzenlenmiştir. Bunlara insanların gördüğü ve algıladığı ortamlarda fizik, kimya, astonomi, vs olarak adlandırılan bilim dallarının yasaları diyoruz. Buna göre henüz insanlar tarafından bilinmeyen ortamlarla ve koşullarla ilgili olan sayısız yasaları da eklemek ve bu yasaların var olduklarımı bilmek gerekmektedir. Bu da Allah'a teslimiyetin hem bir gereği hem de bir sonucudur. Bu "Gerçeklere" inanmayanların ölümleri sonrasında büyük bir düş kırıklığı yaşayacakları (Hüsrana Uğrayacakları) bildirilmektedir.

 

Yüce Allah "Yaratılışın" ve "Değişmez Kurallarının" muhteşem "delili" olarak Evrende ve yeryüzünde de ne tarafa dönülürse dönülsün (doğu da, batı da) her yerde Allah'ın "Yaratıcılığına" şahit olunacağına ve "Yarattıklarının" görüleceğine işaret etmektedir.

 

O, doğunun da batının da Rabbidir. O'ndan başka ilâh yoktur, öyleyse yalnız Allah'ın himayesine sığın. (3/9), (73/9)

O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir. (56/5), (37/5)

Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez. (79/41), (70/41)

Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır. Şüphesiz Allah'ın geniştir, O her şeyi bilendir. (87/115), (2/115)

İnsanlardan bir kısım beyinsizler: "Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da batı da Allah'ındır." "O dilediğini doğru yola iletir." (87/142), (2/142)

O, İki doğunun ve iki batının Rabbidir. (97/17), (55/17)

 

Doğu ve batı kavramları bu dünya ile ilgili olarak dünyanın güneş çevresindeki hareketine bağlı olarak gece ve gündüz olayının gerçekleşmesinin esas alındığı bir yönlenme tarifidir ve tüm evrende bulunan ve kendi güneşleri çevresinde dönen tüm gezegenler üzerinde yön tayini yapılırken o gezegenin doğusu ve batısı olarak adlandırılabilecek bir tanımlama niteliğindedir. Buna göre Ayette geçen doğunun da ve batının da ifadesi ile, Allah'ın Evrenin ve Evrende yer alan Dünya ortamı ile ona benzer bütün ortamların ve insanın bilebileceği tüm ortam ve boyutların yaratıcısı olduğu, O'ndan başka bir ilah bulunmadığı ve sadece O'na sığınılması gerektiği telkin edilmekte ve öğütlenmektedir. Buna göre Allah'ın her şeyi "bilen" olduğu, "Yaratmasının" bir sınırının bulunmadığı bildirilmektedir.

 

Bu anlamda yeryüzünde de ne tarafa dönülürse dönülsün (doğu da batı da) her yerde Allah'ın "yüzünün" yani "Yarattıklarının" görüleceğine işaret edilmektedir. Bunun yanında, "iki doğu ve iki batı" olarak tanımlaması ile de Dünya ortamında yılın her bir gününe göre güneşin farklı doğuş ve batış noktalarında gerçekleştiğine işaret edilmektedir. Bu durum Dünya ortamına benzer olarak diğer bütün galaksilerdeki gezegenlerde de ışıklı ve karanlık durumların, her gezegene özel süreçte olan dönemlerde, farklı "doğuş" ve "batış" noktalarında oluştuğunu göstermektedir. Buna göre Yüce Allah yaratmış olduğu Evrende yer alan galaksilerde bulunan çok sayıdaki "Güneş Sistemlerinde", halen içinde bulunduğumuz güneş sisteminde olduğu gibi, belli yörüngelere göre hareket eden sayısız gezegenlerde her an ışıklı ve karanlık durumlar meydana gelmekte olduğuna (Doğularına ve Batılarına) işaret ederek, bütün bunların "Yaratıcısı" olduğuna yemin etmektedir.

 

Bu şekilde her zaman sabit olmayan çok sayıdaki gün doğumu (ve gün batımı) noktalarının vurgulanması, yaratılışın sonsuz çeşitliliğini ve "Yaratanın Tekliğini" ortaya koymaktadır.

 

Öte yandan, iki doğu ve iki batı terimleri bize bu evrenin bir ikizinin bulunup bulunmadığı konusunda düşünmeye de yönlendirmektedir. Bu konuda halen bazı bilim insanları tarafından varsayımlarda bulunulmaktadır ancak henüz kesin bir yargıya ulaşılamamıştır. Ya da Kıyamet sonrasında çökecek olan evrenin yerine yeniden yaratılacak olan ve bünyesinde cennet ve cehennem olarak adlandırılan sonsuz sayıdaki yeni galaksi ve yapılandırmaları içerecek olan yeni

"Evrenin" veya "Evrenlerin" kast edilmiş olması mümkündür. Böylece oluşacak yeni "ortamlarda da" doğu ve batı olacağı ve sonuçta bu yeni ortamlarda da gece ve gündüzün olacağı söylenebilir. Gerçekten Ayetlerde görüldüğü gibi Yüce Allah

Evren'deki bu düzenin "Yaratıcısı" olarak Evrenin sona ermesinden (Kıyamet) sonra da onların yerine "daha iyilerini" getireceğini (Yaratacağını) şüphesiz buna gücünün yeteceğini ve hiçbir şeyin buna engel olamayacağını, çünkü Allah'ın doğunun da batının da yaratıcısı (İlahı) olduğunu böylece açıklamaktadır.

 

Yüce Allah Ayetlerinde belirttiği “Kanunlar” ile tüm “yaratılışı” gerçekleştiren ve tüm “yaratılmışların” sahibi olduğunu, Evren Ötesinden, Evren’den (gökten) yere kadar her işi düzenleyip yönettiğini, bunların gerçekleşmesinin tabi olduğu kural ve koşulların (Kanunlarının) değişmez olduğunu, sonuçta tüm insanların Allah’a kavuşacaklarına kesin olarak inanabilmeleri için Ayetlerini açıkladığını tüm insanlara bir defa daha hatırlatmaktadır.  

 

Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır.” (58/3), (34/3)

Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir, (75/5), (32/5)

Allah'ın kanununda asla değişme bulamazsın (90/62), (33/62)

O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip ayetleri açıklamaktadır. (96/2), (13/2)

 

Değişmeyen "Kanun", Yüce Allah'ın bu işlemlerin oluşması ve yürümesi ile ilgili olarak düzenlediği ortamlarda Evren’in “Yaratılması” ile başlayan ve Evren’in sona ermesine kadar her an devam edecek olan "Etki ve En Küçük Unsur Bilincinin Verdiği Tepki" esasına dayanan “Yaratılış” yani “Oluşumlar Zinciri” sarmalıdır

GÜNEŞİN YARATILMASI
ALLAH'IN KANUNLARI

Evrenin ve Dünyanın Yaratılış Süreci (Altı Gün)                           

                                                                                                                                                KONU BAŞLIKLARI

Evren’in Yaratılışı ile ilgili olarak Ayetlerde belirtilen Altı günlük “Yaratılış Süresinin”, her şeyin yapışık bir halde iken ayrılması “Koparılması” şeklinde oluşan “Büyük Patlama” sonrasında Allah’ın yeryüzünü ve tüm Evreni oluşturmasını kapsadığı anlaşılmaktadır.

 

Buna göre Evren’in yaratılmasına atıf yapan Ayetlerde belirtilen Altı Günlük sürede, Evren’in ortaya çıkmasının ilk aşaması olan “Büyük Patlama” sonrasında “Duman” halindeki yapılardan Evren ve yeryüzü ortamının oluşması ve yeryüzü ile tüm Evrenin “İnsanlar” için “hazırlanması” dahil olmak üzere, Evrenin yaratılışına ait tüm gelişmelerin yer aldığı varsayılabilir. Zira Ayetlerde daima "Gökler ve Yerin" yaratılmasına işaret edilmektedir.

 

Önceki bölümde belirtildiği gibi, Evren ve Dünya ortamının ilk yaratılış işleminin bir “Koparılma” sonucunda (Büyük Patlama) başladığı ve bu “Yaratılışın” halen devam ettiği varsayımı bilimsel açıklamalar ile örtüşmektedir. Nitekim bilimsel bulgulara göre Göklerin ve Yerin (Evren) oluşumunun 13,8 Milyar yıl öncesinde meydana gelen “Büyük Patlama” ile başladığı kabul edilmektedir. Bu durumda söz konusu “altı günlük” sürecin o zamandan bugüne kadar olan süreyi kapsadığı anlaşılmaktadır. Buna göre, Yüce Allah’ın Arş bünyesinde “Hazırladığı” özel bir ortamda başlattığı bir “İlk Etki” sonrasında Arş ortamının bu etkiye karşılık olarak verdiği “Tepkiler” sonucunda “Yeni Bir Ortam” olarak Evrenin “Duman Halindeki” oluşumu başlatılmıştır. Yaratılma sürecinin açıklandığı Ayetlerde de bu yeni ortamın “Duman Halinde” olduğu belirtilmektedir.

 

Ancak Ayetlerde “yer” olarak geçen Dünya ortamının (geniş anlamda Güneş Sisteminin) sözü edilen altı günlük süre içinde iki gün olduğuna işaret edilmektedir. Yüce Yaratıcı izleyen Ayetlerinde de, Evren'i ve Evren bünyesinde olarak yerküre (Dünya) ortamını üzerinde "gökyüzünü yükselterek" hava katmanlarını ve elektrik, elektromanyetik, radyasyon gibi oluşumları hassas dengelilerle bina ettiğini (Yarattığını), Evren'deki diğer bütün yıldızlar ve onların "gezegenlerinde" olduğu gibi yeryüzünün gecesini kararttığını ve gündüzünü ağarttığını, yeryüzünde canlı hayvanlar ve bitkiler halinde sayısız yaşam çeşitliliği meydana getirdiğini (yerküreyi döşediğini), tüm yaşam çeşitliliği ve bu arada bütün insanların yaşamlarını sürdürmeleri için ve yararlandıkların hayvanların beslenmeleri için faydalı ve "gerekli" olan "su döngüsü" çerçevesinde yer altından "su" çıkardığını bu sular ile otlaklar meydana getirdiğini, yerkürenin genel dengesini koruyan dağları "sağlam bir şekilde" yerleştirdiğini, bütün bunları ilk olarak Gerçek Ortamda yaratmış olduğu "İnsan" için yarattığını bildirmektedir.

 

De ki: “Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.” (61/9), (41/9)

O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. (61/10), (41/10)

Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: "İsteyerek veya istemeyerek, gelin!" dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler. (61/11), (41/11)

Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahiy etti.

Ve biz, yakın semayı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk, işte bu, aziz, âlim Allah'ın takdiridir. (61/12), (41/12)

 

Bu Ayetler ile ilgili olarak Elmalılı tefsirinde şu açıklama bulunmaktadır.

 

"Göğün yaratılışı, yeryüzünün yaratılışından önce olup, yalnız burada yeryüzünün yaratılmasını beyandan sonra açıklanmıştır. Bu şekilde demek, "vücuda gelin" (var olun) manasına gelen tekvin’den ibarettir. "Duhan" (Buhar) da ilk maddenin yaratıldığı haldir. İlk önce, ilk madde yaratılmış ve onda henüz bir ışık olmadığı, karanlık bir halde bulunduğu veyahut madde tabiatı esas itibarıyla karanlık bulunduğu için "duhan" denilmiştir. Bu güzel bir manadır. Fakat cümlesinin hal cümlesi olarak, ya, bitişmesi ve emrinden önce olması gerekeceğine göre, bu tefsirin maddenin kıdemini (ezelî oluşunu) ifade etmek gibi, bir kusur ve lekesi vardır. Buna karşılık çoğu tefsir bilginleri ise terahisinin (sonralığı) zamanî olduğu kanaatine varmışlar ve yeryüzünün ilk yaratılışı gökyüzünden önce olup, ancak "Bundan sonra da yeri yayıp döşedi." (Naziat, 79/30) ayetinin ifadesince döşenmesinin sonra olduğunu söylemişlerdir. Âcizane ben de bunu cumhurun üslubu üzere anlamayı tercih ediyorum. İlk kez yeryüzünü yarattıktan sonra doğrudan doğruya yukarısını yaratmayı irade buyurdu, bir duman olarak. Demek ki yeryüzü ilk yaratılışında ilkin gökten ayrıldığı sırada ateş halinde idi, sonra bu ateşten onun yukarısına doğru seması olarak duman halinde gazlar püskürüyordu. Bu halde bu duman halindeki göğe ve yeryüzüne "İkiniz de ister istemez gelin. Tabiatınıza uygun gelse de gelmese de ikiniz birlikte, birbirinize uyarak, bir nizam üzere hareket edin" dedi. Bütün gökyüzü içinde, yeryüzünün ve havasının birlikte hareket etmesini emreyledi. "İkimiz de isteyerek geldik" dediler."

http://www.kuranikerim.com/telmalili/fussilet.htm

 

Ömer Nasuhi Bilmen tefsirinde de özetle şu açıklamalara yer verilmektedir.

 

"Kâinatın Yaratıcısı (onları) o gök âlemlerini (yedi gök) yedi muazzam tabaka (olmak üzere iki günde tamamladı) yeryüzünün yaradılışına mahsus olan dört günden başka iki günlük bir müddet içinde de bütün gökler vücuda getirilmiş, gökler ile yerin yaradılışı altı günlük bir müddet içinde tamam olmuş oldu. Cenabı Hak (her gökte ona ait emri) onun müsait, olduğu şeyleri, onda yaradılışı hikmetin gereği olan eserleri, melekleri, ay ve güneş gibi nurani küreleri (vahiy eyledi).

Ibn, i Abbas Hazretlerinden rivayet olunduğu üzere yeryüzü göklerden evvel yaratılmıştır. Fakat yeryüzündeki dağların, denizlerin, ağaçların yaratılması, göklerin yaradılışından sonradır. Binaenaleyh bu hususa dair olan Ayetler arasında ihtilâf yoktur."

http://www.tahavi.com/tefsir/041.html

 

Buna göre Evrenin yaratılışı sürecinde yeryüzünün “iki” dönemde (günde) gerçekleştiği, ancak yeryüzünün “İnsan” için hazırlanmasının ise, yeryüzünün yaratıldığını ifade ettiği iki dönemlik süreç de dahil olmak üzere, altı dönemi kapsayan “aşamalar” olarak tüm Evrenin yaratılış sürecinde yer aldığını belirtilmektedir.

 

Gerçekten Ayetlerde Evrenin yaratılışına dair olan Altı günlük (Dönem) sürecin kapsadığı aşamalara yer verilmektedir. Buna göre, Dünya'nın insanlar için, gıdalar dâhil, tümüyle hazır hale gelmesi Altı gün (Dönem) süren yaratılış sürecinde “Dört Dönem” zaman aldığı belirtilmektedir.  Yani Altı dönem olan “Yaratılış” sürecinde Dört gün Dünyanın tümüyle insanların kullanımlarına hazır hale getirilmesi olarak açıklanmaktadır. Bu süreçte Dünyanın tüm "Yer Yapısı" şekillenmiş ve "Fark Gözetilmeden" tüm "Canlılar" için "Takdir Edilen" tüm "Gıdaları" meydana getirecek ortam ve koşullar hazırlanmıştır. Buna göre Yüce Allah'ın Dünya'nın kitle yapısının oluşması sürecinde insanlar dahil tüm canlılar için gıdaların hazır hale gelmesini sağlayacak "Tüm Unsurları" gerektiği zaman ortaya çıkaracak ve başlatacak "Etkileri" de yerleştirmiş olduğu anlaşılmaktadır. Dünya ortamının" İnsanlar" için hazırlanmasını kapsayan ve aslında halen "Devam Eden" bu süreç, Ayette "Gün" olarak belirtilen “Dört Dönemlik” bir zaman uzunluğu olarak tanımlanmaktadır.

Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı (81/27), (79/27)

Ki onu Allah bina etti, onu yükseltip düzene koydu.  (81/28), (79/28)

Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.   (81/29), (79/29)

Ondan sonra da yerküreyi döşedi.  (81/30), (79/30)

Kendiniz ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak üzere (81/31), (79/31)

Yerden suyunu ve otlağını çıkardı (81/32), (79/32)

Ve dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.  (81/33), (79/33)

Yüce Allah yeryüzünü üzerinde dağlar yerleştirerek, “bereketler” olarak tanımladığı “yararlı” olacak “her şeyleri” insanlar arasında “iman eden etmeyen veya başka bir kıstasa göre aralarında bir fark gözetmeden tüm insanlar için sürekli olarak ve eksilmeyecek şekilde “dört günlü” olarak tanımladığı bir zaman diliminde yarattığını bildirmektedir.

O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. (61/10), (41/10)

 

Nitekim Dünyanın oluşumu ve bu günkü durumuna gelmesinin 4 “ana” dönem içinde gerçekleştiği bilimsel çalışmalarda da yer almaktadır. Bu durum National Geographic tarafından düzenlenen şematik açıklamada detaylandırılmış bulunmaktadır.

 

  • 4.6 Milyar – 2.3 Milyar yıl öncesi dönem

  • 510 Milyon – 290 Milyon yıl öncesi dönem

  • 248 Milyon – 138 Milyon yıl öncesi dönem

  • 63 Milyon – 2 Milyon yıl öncesi dönem

http://science.nationalgeographic.com/science/prehistoric-world/prehistoric-time-line/

 

İki günü yeryüzünün oluşturulması ve Bu husus, Dünyanın ne kadar özen ve ihtimam ile yaratıldığını ve aynı zamanda Evrende dünyanın bir benzerinin bulunmadığını göstermektedir.

 

Evren’in Yaratılış Süresi ile ilgili bölümde yer aldığı gibi Altı günlük (Yaratılış Süresi), Zamanın ilk saniyelerinde meydana gelen ve her şeyin yapışık bir halde iken ayrılması “Koparılması” şeklinde oluşan (Büyük Patlama) ile Dünyanın henüz “Duman” halinde olan Evren ortamında yaratılışı arasındaki zamana işaret etmektedir. Yukarıdaki Ayetlerden Evren’in bu Duman halinin Dünyanın oluşumunun tamamlanması sonrasında “Göklerin Yaratılması” aşamasına kadar devam ettiği anlaşılabilir.

 

Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: "İsteyerek veya istemeyerek, gelin!" dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler. (61/11), (41/11)

Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahiy etti.

Ve biz, yakın semayı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk, işte bu, aziz, âlim Allah'ın takdiridir. (61/12), (41/12)

 

Güneş sisteminin yer aldığı Samanyolu Galaksisinin oluşmasının Büyük Patlamadan 1,6 Milyon sonraki bir zamanda meydana geldiği dikkate alındığında, Büyük Patlamadan 9,2 Milyar yıl sonrasında Güneş Sisteminin de henüz “Duman” halinde olduğu söylenebilir.

 

Bu durum Bilimsel açıklamalar ile de uyumlu bulunmaktadır.

 

"Approximately 4.6 billion years ago, the solar system was a cloud of dust and gas known as a solar nebula. Gravity collapsed the material in on itself as it began to spin, forming the sun in the center of the nebula."

http://www.space.com/19175-how-was-earth-formed.html

 

"Basically, scientists have ascertained that several billion years ago our Solar System was nothing but a cloud of cold dust particles swirling through empty space. This cloud of gas and dust was disturbed, perhaps by the explosion of a nearby star (a supernova), and the cloud of gas and dust started to collapse as gravity pulled everything together, forming a solar nebula — a huge spinning disk. As it spun, the disk separated into rings and the furious motion made the particles white-hot. The center of the disk accreted to become the Sun, and the particles in the outer rings turned into large fiery balls of gas and molten-liquid that cooled and condensed to take on solid form. About 4.5 billion years ago, they began to turn into the planets that we know today as Earth, Mars, Venus, Mercury, and the outer planets."

http://www.universetoday.com/76509/how-was-the-earth-formed/

 

Evren’in yaratılış süreci ile ilgili olan açıklamalar, Yüce Allah’ın yeryüzünün “İnsanlar İçin” yaratıldığını, Evreni yaratırken Dünyaya özel bir önem verdiğini ve ayrı bir özen gösterdiğini açıklayan Ayetlerde açıkça teyit edilmektedir.

 

O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. (87/22, 2/22)

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi. O, her şeyi hakkıyla bilendir. (87/29), (2/29)

 

Buna göre, Evren içerisinde Dünya kadar özen gösterilip yaratılması için çok zaman harcanan bir başka şey bulunmamaktadır. Öyle ki Dünyanın yaratılması ve buraya gelecek olan insanlar için gerekli şekil ve ortamı kazanması, Evren’in yaratılma sürecinde “Özel” bir öncelik almış ve önce Dünya ortamı oluştuktan sonra Evren’in yapısını oluşturan “Ana Unsurların” birbirlerini etkileşimleri sonucunda Evren’in kalan düzeni tamamlanmıştır.

 

Ayetlerde verilen altı günlük oluşma süresinin, insanların olayı canlandırabilmelerine imkân sağlamak üzere bu ortamda ölçebildiğimiz "24 Saatlik Gün" süresi olarak ifade edildiği, ancak gerçekte bu süre ile ilgisinin olmadığı ve “Gerçek Ortamda” birden fazla “Zaman Unsuru” veya “Zaman Boyutu” bulunduğu "Zaman" bölümünde ayrıntılı olarak açıklanmaktadır.

 

Bilindiği gibi bizim tanımlayabildiğimiz Zaman boyutu Büyük Patlama ile başlamıştır. Bilimsel araştırmalar sonucunda Evren’in sürekli genişlemekte olduğu ve bu çerçevede Zaman Boyutunun “Değişkenlik” gösterdiği açıklanmış ve “Uzay Zaman Boyutu” olarak tanımlamalar yapılmıştır. Buna göre, Arş ortamı ve Evren ve Dünya ortamının “Yaratılması” ile bağlantılı olarak “Yaratıldıkları” Ayetlerde belirtilen Allah’a ait olan “Kürsi” ortamımım ve diğer “Evren Ötesi” ortam ve katmanların çok değişik “Zaman Boyutlarına” sahip olabilecekleri anlaşılmaktadır.

 

Yüce Yaratan’ın Evren’in yaratılma süresi ile ilgili olarak diğer önemli Ayetlerinde “Göklerin ve Yerin Altı Günde” yaratılmış olduğu açıklamaktadır.

 

Ant olsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk çökmedi. (34/38), (50/38)

Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir! (39/54), (7/54)

Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden Rahman'dır, bunu bir bilene sor. (42/59), (25/59)

Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek Arş'a istiva eden Allah'tır. (51/3), (10/3)

O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için,

Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. (52/7), (11/7)

Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden Allah'tır. (75/4), (32/4)

O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine istiva edendir. (94/4), (57/4)

Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı, sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı, dönüş ancak O'nadır. (108/3), (64/3)

 

Yüce Allah Evren'i, “Gerçek Ortamdan” Dünya'ya göndermeyi emrettiği insanları hangisinin “daha güzel” işler yapacağı hususunda “imtihan” etmek için, “Altı günde” yarattığını ve daha sonra Evren üstü ortam olan "Arş" a yönelerek Arş ve Evreni “uyumlu” hale getirdiğini (İstiva) bildirmektedir. 

 

Burada belirtilen "Altı Gün" ifadesinin Tevrat metinlerinde de yer aldığı görülmektedir. Tevrat’ta her gün nelerin yaratıldığı anlatıldıktan sonra "Tanrı’nın yedinci gün dinlendiği gibi bir ifade bulunmaktadır.

 

Tevrat metnindeki “Gün” ifadesi ile yaklaşık 3.500 yıl öncesindeki bir zamanda Güneşin doğuşu veya batışından itibaren yeniden doğuşuna veya batışına kadar bu ortam zamanı olarak geçen sürenin, yani bugün kullandığımız gün kavramının kastedildiği düşünülebilir. Ancak Tevrat’taki bu anlatımın Yüce Allah'ın Hz. Musa’ya bu “anlamda” vahiy ettiğini söylemek doğru olmayabilir. Zira Kur’an’da Tevrat metinlerinde değişiklik yapıldığına belirten Ayetler bulunmaktadır.

 

Oysaki onlardan bir zümre, Allah'ın kelâmını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi. (87/75), (2/75)

Elleriyle (bir) kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların! (87/79), (2/79)

 

Bu durumda, Evren ve Dünyanın yaratılmasının aldığı sürenin halen kullandığımız anlamda Altı gün sürdüğünü düşünmek çok gerçekçi bir yaklaşım olmayabilir. Ayetlerde Evren ve Dünyanın yaratılıp “Arş ile uyum sağlanmasından sonra” gecenin, durmadan kendisini kovalayan gündüzü bürüyüp örtecek şekilde ve güneşin, ayın ve yıldızların “Emrine” boyun eğmiş olarak yaratıldığını belirten ifadeler yer almaktadır.

 

Buna göre Altı gün ifadesinin Dünya ortamına ait 24 saatlik bir süreci tanımlamadığı ve Evren ve Dünyanın “Altı Dönemde” yaratılmasını takiben Dünya ortamının gece, gündüz, güneş, ay ve yıldızlar ile birlikte “Düzenlendiği” düşünülebilir. Ancak “Gerçekçi” bir yaklaşım sağlanabilmesi açısından Evren’in yaratılışının aldığı zaman olarak açıklanan "Altı Gün" ün hangi boyut ile ilgili olduğunun da dikkate alınması daha doğru olacaktır. Gerçekten Kur’an’ın bazı ayetlerinde Evren Ötesi diğer boyutlarda bir zaman akışı olduğuna işaret edilmekte ve dünya zamanı ile örneklendirilmektedir. İnsanlar akıllarını kullanarak bu ipuçlarından yararlanıp bazı ortamların zaman boyutlarının durumunu tahmin edip bazı sonuçlara (Allah izin verdiği ölçüde) ulaşabileceklerdir.

 

Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (103/47), (22/47)

 

Bu yaklaşımlar çerçevesinde Evren’in “Yaratılması” ile ilgili Ayetlerde belirtilen "Gün" ifadesi bizim algıladığımız uzunluktaki bir gün ile aynı uzunluğu işaret etmediğini düşünmek daha doğru olacaktır.  Nitekim daha sonra Kur'an’ı Kerim ile teyit edilen Altı günlük süre ile "Gerçek Ortam" koşullarında çok sayıda zaman boyutu bulunduğunun kastedilmiş olması da mümkün bulunmaktadır. İnsanların bilgi birikimlerinin Evren’in yaratılması konusunda "ileri düzeylere" ulaşması sonucunda bu konuların daha açık olarak anlaşılması mümkün olacaktır.

 

Söz konusu altı günlük “süre” ile ilgili olarak "Zaman" bölümünde “Gökler ve Yer Altı Günde Yaratılmıştır” başlığı altında daha ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.

 

 

 

Yedi Kat Gökler, Gökler ve Yer                                                      

                                                                                                                                                                KONU BAŞLIKLARI

                         

Eski medeniyetlerden itibaren insanların en çok merakını çeken konular Gökyüzü ve Yıldızlar ve bun ortamın nasıl başladığı olmuştur.

 

Gökyüzü, Yıldızlar ve ötesi gerçekten İnsanların “Kıyamete” kadar ilgisinin ve merakının hiç eksilmeyeceği “Gizemli” konu olmaya devam edecektir. Bu konuda en ön sırada hiç şüphesiz Gök Katmanları gelmektedir. İnsanlar bu günkü imkânları ile bir araç içinde Göklerin (Uzayın) derinliklerine gidebilmeleri mümkün olmamasına rağmen, geliştirdikleri “Gözlem Araçları” ile bu bölgelerin ilk oluşma aşamalarından itibaren nasıl göründükleri ve kısıtlı da olsa bazı nitelikleri ile ilgili bilgilere sahip olabilmişlerdir.

 

Bu konu ile ilgili olarak hemen tüm eski medeniyetlerden günümüze kadar gelen ve bilgi ve belgelerde, gök katmanlarının bulunduğu ve de çoğunlukla da bu katmanların “Yedi” adet olduğu görülmektedir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%B6k_katlar%C4%B1

 

Ayrıca Musevi ve İsevi inançlarda da Yedi Gökler konusunda açıklamalar bulunmaktadır.

http://www.compellingtruth.org/seven-heavens.html

 

Yüce Allah’ın takdiri ile Hz. Âdem ve eşinin bu Dünya ortamına “İndirilmelerinden” sonra bu ortamda çoğalıp yayılan Yüce Yaratan’ın “Ruhunu” ve O’nun lütfettiği ve “Akıl” unsurunu taşıyan İnsanlara “Uyarıcılar” ve “Uyarıcı Peygamberler” tarafından iletilen bilgilerin bu tür değerlendirmelerde etkili olduğu söylenebilir.

 

Evren ve Dünya ortamının “Yaratılması” ile ilgili bazı Ayetlerde sayısının yedi olduğu tekrarlanan “Gök” veya “Gökler” konusunda çok açık tanımlamalar bulunmamaktadır. Evren’in bu gün sahip olduğumuz bilimsel verilere göre tahmin edilen genişliğinin (bir anlamda Çapının) 100 Milyar Işık Yılından fazla olabileceği düşünülmektedir. Ayetlerde belirtilen ve bizim açımızdan anlaşılması çok zor olan “Evren’in Genel Hacmi” kapsamında oldukları anlaşılan “Yedi Katman” ile ilgili “Kesin” yorum yapılması bu gün sahip olduğumuz bilgiler çerçevesinde “Henüz” mümkün görülmemektedir.

 

Nitekim Evren ile ilgili olarak yürütülmekte olan bilimsel çalışmalarda Evren ortamında “Katmanlar” bulunduğu konusunda kayda değer bir bilgi bulunmadığı düşünülmektedir.

 

Bu çerçevede Kur’an Ayetlerindeki “Yedi Kat Gökler” ifadesinin Evren Ortamındaki yapılanmaları tanımladığı gibi Evren Ötesi ortamlara da işaret ettiği düşünülmektedir.

 

Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah'a aittir. (52/123), (11/123)

Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. (70/77), (16/77)

 

Bu nedenle aşağıdaki yorumlamalar bu iki ana unsur çerçevesinde derlenmeye çalışılmıştır.

Kur'an’da Evren'in yaratılması konusundaki diğer bazı Ayetlerde "Yedi Gök" veya "Yedi Kat Gök" ifadeleri yer almakta ayrıca 184 Ayette "Gökler" kelimesi geçmektedir. Buna göre bizin "gökyüzü" olarak da ifade ettiğimiz sonsuzlukta "Katmanlar" bulunduğu belirtilerek "Arş" bünyesinde Evren (gökler ve yer) ötesinde de henüz bilemediğimiz diğer ortamların (yedi kat gökler) bulunduğuna işaret edilmektedir.

 

Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır.  (50/44), (17/44)

Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk, işte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir. (61/12), (41/12)

“Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış!” (71/15), (71/15)

“Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir?” diye sor. (74/86), (23/86)

O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır, Rahman olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin, gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? (77/3), (67/3)

Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz âciz ve bitkin halde sana dönecektir. (77/4), (67/4)

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi. O, her şeyi hakkıyla bilendir. (87/29), (2/29)

"Ey Adem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat" dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: "Ben size, muhakkak göklerde ve yerde görülmeyenleri bilirim; bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim?" dedi (87/33), (2/33)

Allah, yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır, ferman bunlar arasından inip durmaktadır ki, böylece Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz. (99/12), (65/12)

 

Kur'an’da genel anlamda "Gökler" veya "Gökler ve Yer" olarak tanımlanan Evrende "Katmanlar" olduğuna ve buralarda bazı "Şeylerin" bulunduğuna değinilmekle birlikte, bu "Katmanların" ve buralarda bulunan "Şeylerin" nitelikleri konusunda açık bilgiler verilmemektedir. Ayetlerdeki ifadelerden bu katmanların "Yedi" adet olduğu anlaşılmakla birlikte, çok sayıdaki "Tefsirciler" tarafından yapılan açıklamalarda Arapçada "yedi" sayısının "Pek Çok" ile eş anlamlı olduğu ve bu nedenle bu Ayetlerde "Çok Sayıda Gök Katmanı" bulunduğunun açıklandığı belirtilmektedir.

 

"Burada ki yedi gök; kinayedir çok katlılığa. 7 rakamı Araplarda genellikle kinayeten kullanılır, çok katlılığa, dereceliliğe ifade eder. Bunu da burada böyle anlamak daha doğru bir anlayıştır."

https://kurantefsir.wordpress.com/2012/03/30/islamoglu-tef-ders-isra-022-05290/

"Ancak bu yedi gökten maksadın ne olduğu konusunda kesin bir bilgi yoktur. Arap dilindeki kullanıma göre bunun çokluktan kinaye olarak düşünülüp birçok gök şeklinde anlaşılması da mümkündür."

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Bakara-suresi/36/29-ayet-tefsiri

“Yedi gök" ibaresine gelince, Arapça kullanımında -diğer Semitik dillerde de olduğu gibi- "yedi"nin çoğu kez "birkaç/birçok" kelimesiyle eşanlamlı olduğu unutulmamalıdır (bkz. Lisân'ul-Arab). Tıpkı, "yetmiş" veya "yediyüz"ün de, genellikle, "çok" yahut "pek çok" anlamına geldiği gibi (Tâcu'l-‘Arûs) kozmik sistemlerin (Evrenin genel düzeni) çokluğunun bir işareti olduğu daha iyi anlaşılır."

http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=31&sid=2

 

Öte yandan, "Tasavvuf" düşüncesine (Allah'ın varlığını, birliğini, niteliğini ve evrenin oluşumunu varlık birliğiyle, yaratılanla yaratanın bir oluşu, aynı kaynaktan gelişi anlayışıyla açıklayan dinsel ve felsefi akım) göre yedi kat semâ (Gökler);

"Bilinen ve henüz keşfedilmemiş bulunan Evrenin ötesindedir, madde-yoğun değildir, bu semalarda ruhlar, melekler, cennetler vb. varlıklar yer almaktadır ve bütün bunlar her şeyi hakkıyla bilen ve her şeye kadir olan Allah Teâlâ tarafından yaratılmıştır ve O’nun izni ve iradesi dahilinde hareket ederler."

şeklinde yorumlanmaktadır.

 

Bu yaklaşımdan da yararlanılarak "Yedi Kat Gökler" ifadesinden Kur'an’da yer alan Cennet, Cehennem, Ruhlar, Melekler (Şeytanlar), Berzah, Ahiret, Araf, Alemler, Gökler ve Yer gibi tanımlamaların, Arş (Gerçek Ortam) olarak belirtilen ve niteliği ve kuralları ile ilgili hiçbir zaman bilgi sahibi olamayacağımız "Tek ve Eşsiz Yaratıcıya Ait Yapı" bünyesinde ve onunla "Uyumlu" olan fakat kendilerine özgü "Yapıları" bulunan "Çok Sayıda Gök Katmanları" oldukları anlaşılabilmektedir. Yüce Allah böylece "Arş" bünyesinde "çok sayıda" katmanların bulunduğunu, ayrıca bu katmanların ve bu katmanlarda bulunan her türlü yapıların "Kendi İradesine" tabi olarak varlıklarını sürdürmeleri için, çok sayıda düzen (yedi yol) yarattığını da "yemin ederek" bildirmektedir.

 

Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık, Biz yaratmaktan habersiz değiliz. (74/17), (23/17)

 

Yüce Allah, bütün bunların ancak "Kendi" bilgisi ve "İradesi" ile gerçekleştiğini, buna göre Evren'de ve Evren Ötesi ortamlarda hiçbir şeyin "Kendisinin Bilgisi" dışında bulunmadığını ve haberi olmadan hiçbir şeyin gerçekleşemeyeceğini hatırlatmaktadır.

 

Buna göre, Arş ortamı ve bünyesinde "Kapsadığı" bütün bu çok sayıdaki gök "Katmanları" ve bu katmanlarda bulunan bütün ortam ve yapıların bir düzene tabi olarak "belirlemiş" olduğu "yollara" göre sürmekte olan "hareketleri", Yüce Allah'ın Kur'an’da "Kürsü" olarak tanımladığı "İradesine" tabi bulunmaktadır. Yüce Allah, yaratmış olduğu bütün bunları "koruyup gözettiğini" ve bunun Kendisine "zor" gelmediğini "Aklını" işleten bütün insanlara açıkça bildirmektedir.

Allah'ın kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. (87/255), (2/255)

 

Bu değerlendirmeler çerçevesinde Ayetlerde yer alan "Ve biz, yakın semayı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk" ifadesindeki "yakın sema" ile çok sayıda (ya da sayısız) katmanların bulunduğu belirtilen Arş bünyesinde yer alan Evren'in tanımlandığını ve buradaki "Kandiller" ifadesinin de Evren'in bünyesindeki galaksilerin ve yıldızların bu Dünya ortamından olan "Görüntüsü" olabileceğini düşünmek mantıklı ve tutarlı olmaktadır.

Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk, işte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir. (61/12), (41/12)

 

Yüce Allah "Her Şeyin" tek ve eşsiz "Yaratıcısı" olarak "Yaratmış" olduğu Evrendeki "Her Şeyin" yapısının "Özünde" bulunmaktadır. Bu nedenle, Dünya'da bulunan bütün insanların ve diğer bütün canlı ve cansız varlıkların yapıları da dahil olmak üzere, Evrendeki "Her Şey" kendisini yaratan ile sürekli olarak "İletişim" halinde bulunmakta ve Allah'ın sınırsız kudret ve yüceliğini anmaktadır. Bu iletişim "Allah'ı Tesbih Etme" olarak tanımlanmaktadır. Bu konuda Evren'in ve Evren bünyesindeki bütün varlıkların ve her (Madde) şeyin "yapısını" oluşturan atom altı parçacıklar ile ilgili açıklamalarda daha ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır.

 

Evren'deki her şey sınırsız ilim sahibi “Yaratıcı bir İradenin” varlığına tanıklık ederken, Ruhlarına "Şeytan" tarafından eklenen "Kötü" duygulara "Akıllarını" işleterek karşı koyamayan insanların, her zaman var olan, her yerde varlığını hissettiren Allah'ın mutlak kudretine, yarattıklarına, delillerine karşı çoğu zaman "Kayıtsız" kalması nedeniyle bu "Gerçeği" fark edemedikleri açıklanmaktadır. Bu nedenle insanlardan Akıllarını" kullanarak etrafını incelemeleri ve Allah'a yapılan bu "Tesbihatı" fark etmeleri ve O'na teslim olmaları beklenmektedir.

 

Buna göre her "Gök Katmanının" kendilerine özel yapılarının ve "İşlevlerinin" bulunduğuna işaret edilmektedir. Örneğin Evren "Katmanı", bu "Dünya" ortamı, "Güneş Sistemi" ve çevresindeki "Yıldızlar" ile bir bütün halinde İnsanların "Bir Süre" kalmaları için "Hazırlanmış" olmaktadır. Diğer "Katmanlar" ile ilgili olarak da Ayetlerde açıklamalar ve tanımlamalar bulunmakta ve İnsanlardan bunlar üzerinde kendilerine "Lütfedilmiş" olan "Akıllarını" işletip düşünerek "Tek ve Eşsiz Yaratan" hakkında "Bilgi" sahibi olmaları ve O'nu "Tanımaları" ve O'na "Teslim Olmaları" beklenmekte ve ancak bu anlayışa ulaşanların "İnsan Olacakları" defalarca hatırlatılmaktadır.

 

Yüce Allah çok sayıdaki gök katmanlarını "Ahenk İçinde" ve birbirleri ile uyum halinde "Yarattığını", yaratışında hiçbir "Uygunsuzluk" bulunmadığını ve her birine "Görevlerini Vahiy ettiğini" bildirmektedir. Burada her "Gök Katmanının" kendilerine özel yapılarının ve "İşlevlerinin" bulunduğuna işaret edilmektedir. Ayrıca "Evren" katmanındaki "Dünya" ortamında bir süre yaşamasını "Takdir Ettiği" insanlardan bütün bu "Yaratılanlarda" bir "Bozukluk" olup olmadığını "Gözlerini çevir de bir bak bir bozukluk görebiliyor musun" diyerek sormakta, böylece her türlü araştırma ve inceleme yapmalarını istediğini açıklamaktadır.

Buna göre, İnsanların Yüce Yaratan'ın Yaratışında" hiçbir "Uygunsuzluk" bulunmadığını "Akıllarını Kullanarak" görmeleri için, bu "Evren" ortamında Allah'ın "Halifesi" olarak" çalışmalar ve araştırmalar yapmalarının, onlara verilmiş bir "Görev" olduğu anlaşılmaktadır. Ancak tekrar tekrar yapacakları bu araştırmaları sonucunda bitkin düşerek "aciz" kalacak olan insanların Evren'in yaratılışında bir uygunsuzluk veya bozukluk bulamayacakları da bir "gerçek" olarak hatırlatılmaktadır.

 

Evren ortamı (Katmanı) bünyesinde bulunan ve içinde yaşadığımız bu Dünya ortamında ne varsa "Hepsinin" insanlar için "Yaratılmış" olduğuna işaret edilmektedir. Bu anlamda, Evren Ortamının çok sayıdaki "Katmanlardan" biri olarak "Yaratılmasında" olduğu gibi, Dünya ortamının yaratılması sırasında yer küre üzerinde de (Sema) burada yaşayacak olan "İnsanların" yaşamlarını sürdürmelerinde gerekli olan "Çok Sayıda" bazı "Özel" katmanların (Radyasyon, Elektro Manyetik Alanlar, Havaküre ve içindeki unsurlar gibi) "Yaratılmış" olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle Ayette yer alan "Sema" kelimesinin sadece Evren ortamı ve diğer "Gök Katmanları" anlamında olmadığı düşünülebilir. Zira gök katmanları için Ayetlerde "Gökler" kelimesi kullanılırken, burada "Sema" kelimesi geçmektedir. Sema kelimesinin "Yer Küre" üzerinde yükselen ve onu "Örten" görülebilir ve hissedilebilir gökyüzü anlamında olduğu görülmektedir.

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&kelime=sema&uid=44876&guid=TDK.GTS.5d848e5a50e530.40113719

 

"Semâ terimi, başka bir şey üzerine çadır gibi serilmiş herhangi bir şey için kullanılır. Bu nedenle, yer üzerinde kubbe gibi yükselen ve onun adeta çatısını oluşturan görülebilir göklere "semâ" adı verilir. Ve terimin Kur'an'daki asıl anlamı da budur.”

http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=31&sid=2

 

Yüce Allah ilk yaratılışında insanın "Öğrettiği Bütün İsimlerini" anlattığında meleklere "Ben size, muhakkak göklerde ve yerde görülmeyenleri bilirim, bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim" dediğini bildirmekte, böylece bütün insanlara da bu "Gerçeği" ve "Her Şeyi Hakkıyla Bilen" olduğunu hatırlatmakta ve bütün insanlardan kendilerine öğretilmiş olan bu "İsimleri" bulmaları ve “Yüce Yaratan” hakkında düşünmeleri beklenmektedir.

Allah, yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır, ferman bunlar arasından inip durmaktadır ki, böylece Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz. (99/12), (65/12)

 

Yüce Allah çok sayıda "Gök Katmanlarını" yaratmış olduğunu tekrar bildirirken "Yerden" de "Bir o kadarını" yarattığına, "İlahi Takdirinin" bunlar arasından "İnip Durmakta" olduğuna dikkat çekmektedir.

 

Bu açıklamalardan "Çok Sayıdaki Gök Katmanları" ile birlikte bu katmanların bünyelerinde de Evren katmanındaki Dünya Ortamına "Benzer" çok sayıda ortamların da "Yaratılmış" olduğu anlaşılmaktadır. Zira, ilgili Ayetlerde bulunduğumuz bu Dünya ortamında yaşayan ve yaşayacak olan bütün "İnsanların" adları geçen diğer katmanlarda da "Bulunacakları" kesin ifadelerle bildirilmektedir. Özellikle "Yeniden Diriltilme" ile ilgili olarak insanların bu Dünya ortamındaki yapısına "Benzer" şekilde "Diriltileceği" ve "Sonsuza Kadar" yaşayacağına işaret edilmektedir.

 

Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? evet! elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır. (41/81), (36/81)

 

Buna göre insanların ölümleri sonrasında yeniden diriltilme olayının, söz konusu "Çok Sayıdaki Gök Katmanlarında" belki halen "Yaratılmış" olan veya bilemeyeceğimiz bir zaman sonra "Yaratılacak" olan ve bu Dünya Ortamına "Benzer" ortamlarda ve buradaki yapısına "Benzer" bir şekilde gerçekleşeceğini varsaymak yanlış olmayacaktır.

 

Yedi kat gökler şeklinde ifade edilen ve her biri kendi özelliklerine sahip oldukları düşünülen ortamların (Çok Sayıdaki Katmanlarının), aynı zamanda İnsanların bu Dünya ortamı öncesindeki "Yaratılışı" ve bu Dünya ortamındaki ve bu Dünya ortamı sonrasındaki "Yaşamı" ile de ilgili oldukları Ayetlerde belirtilen bazı ip uçlarından anlaşılabilmektedir. Buna göre söz konusu "katmanlar" ifadesi ile, Yüce Yaratan'a ait olan "Meleklerin" yer aldığı ve daha önce açıklandığı gibi İnsanın "İlk" Yaratılışının gerçekleştiği "Arş" ortamına, bu ortam kapsamında olan ve insanların öldükten sonra "Ruhlarının" diğer ortamlara geçişini engelleyen "Berzah" ve yeniden "Diriltilmiş" olan ve haklarında verilen "Karara" göre artık "Sonsuz" bir yaşam sürdürecek olan "İnsanların" bir süre bulunacakları "A'raf" gibi ölüm sonrası (Ahiret) ortamlarına da işaret edildiği söylenebilir

 

İki taraf arasında bir perde ve A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde umarak cennet ehline:"Selam size!" diye seslenirler. (39/46), (7/46)

Hayır! onun söylediği bu söz laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır. (74/100), (23/100)

 

Öte yandan bir diğer Ayette insanların iki defa öldürüldükleri ve iki defa diriltildikleri ifade edilmektedir.

 

Onlar: “Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha çıkmaya yol var mıdır?” derler. (60/11), (40/11)

 

Buna göre, İnsanların "Gerçek Ortamda" yaratılmış olan "Ruhlarının" bu Dünya ortamına gelirken "Gerçek Ortamdan" ayrılması "Birinci Öldürülme"; ana rahminde "Allah'ın Ruhu" ile birleşerek  "Hayat" kazanması "Birinci "Diriltilme" olduğu ve bu ortamdaki ölümünün "İkinci Öldürülme"; bu ortamın sona erdiği "Kıyamet" zamanına kadar "Bekletildiği" bildirilen ve engelin yani “Berzahın” kaldırılmasından sonra ruhlarının "Kıyamet" ortamında bu defa Akıllı İnsanın "İlk Yaratılışı" ile "Benzer" şekilde "Yeniden Diriltilişi" olayının da "İkinci Diriltilme" olduğu anlaşılmaktadır.

 

Ruhların yeniden dirilecekleri zamana kadar "Bekleyişlerinin" gerçekleştiği "Berzah" ortamı, bazı tefsirciler tarafından "Kabir" olarak yorumlanmaktadır. Buna göre Berzah olarak tanımlanan bekleyiş mezarda (Kabirde) olmaktadır. Ancak yakılma, denizde kaybolma gibi çeşitli şekildeki bazı ölümlerde ölü beden yapılarının mezara konulması mümkün olmamaktadır. Bu nedenle ölümden sonra Ruhun özel bir ortama "Çekilmesi" çok daha mantıklı ve olası görünmektedir.

 

Kıyamet ortamındaki "İkinci Diriltilme" sonrasında insanların "Allah'ın İradesine" tabi olarak ve Allah'ın "Takdir" ettiği şekilde "Değerlendirilecekleri" ve onları bekleyen "Sonsuz Yaşamlarının" nasıl olacağının "Kararının" verilerek ilgili "Katmanlara" gönderilecekleri bildirilmektedir.

 

Yeniden "Diriltilmiş" olan ve haklarında verilen "Karara" göre artık "Sonsuz" bir yaşam sürdürecek olan "İnsanların" Yüce Allah tarafından belirlenen bir süre "A'raf" olarak tanımlanan katmanda hazırlanan bir "Yerde" bulunacakları ve "Yüzlerindeki Belirtilerden" iyiyi kötüden ayırma yetisi ve kabiliyeti ile donatılan özel "Yapılar" diyebileceğimiz A'raf Görevlilerinin "Cennet" katmanına gönderileceklere "Selam Size" diyerek (Selâmün Aleyküm) diyerek onları "Aralarında Perde Bulunan" diğer katmanlara gidecek olanlardan ayıracakları belirtilmektedir.

 

Buna göre Kıyamet ortamında "Cennet" katmanına gitmelerine karar verilenlerin ancak o zaman nereye gittiklerini anlayacaklarına işaret edilmektedir. Böylece İnsanlar bundan sonra yaşayacakları "Cennet" ve "Cehennem" katmanlardaki "Yerlere" Yüce Allah tarafından belirlenen bir şekilde "Gönderilmiş" olacaklardır. Burada geçen "Selam Size" ifadesi, bu nedenle tüm "Müslüman" toplumlarda insanların birbirlerine "Cennete" girmelerini "Dilediği" bir "Gelenek" haline gelmiştir.

 

Bu şekilde yeniden "Diriltilme" sürecinin devamında insanların haklarında verilmiş olan "Karar" gereğince artık "Sonsuz" bir yaşam sürdürecekleri "Cennet" ve "Cehennem" adlı diğer "Katmanlar" bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu katmanlarda hazırlanmış olan "Yerlerin" nitelikleri hakkındaki Ayetler ile ilgili Bölümlerde açıklamalar bulunmaktadır. Yüce Allah "Kendi Takdiri" olan kararlarının (Ferman) Kendi "İradesi" altında bulunan bütün bu katmanlar arasında inip durmakta olduğunu, yani her an yürümekte olduğunu bildirmektedir. Böylece insanların bu ortamdaki yaşamlarında verilen bu örnekleri "Akıllarını Kullanarak" dikkate aldıklarında, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilebilecekleri açıklanmaktadır.​​​​​​

EVRENİN YARATILIŞ SÜRECİ
YEDİ KAT GÖKLER

Kur’an’da doğrudan “Yedi Kat Gökler” ifadesi aşağıdaki Ayetlerde bulunmaktadır. Bu Ayetlerdeki ifadeden Yedi Kat Göklerin daha çok Uzay ve Evren Ötesi bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır.

 

“Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir?” diye sor. (74/86), (23/86)

Allah, yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır, ferman bunlar arasından inip durmaktadır ki, böylece Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz. (99/12), (65/12)

Bazı tefsirciler tarafından bu Ayetteki “Yedi Kat Gökler” ifadesinin “Evren Ötesi” bir anlam taşıdığı şeklinde yorumlandığı görülmektedir.

 

"İnsanların bulunduğu bu küçücük Dünya gezegeninden Allah'a kadar uzanan bir yolculukla ruh, 7 tane gök katını aşarak bir yol takip eder. Allahû Teâlâ, işte o 7 kattan bahsetmektedir. Arş, Allahû Teâlâ’nın dizaynıdır. Ümmülkitap arştadır. Huzur namazının kılındığı sonsuz meydanda boşlukta duran tahtlar da arştadır. Yaratılan her şeyin bittiği yerden sonraki kesim arş adını alır. Allah da arştadır, arşın sahibidir. Ve kürsüsü arştadır. Arş yokluktadır."

(Kur'an-ı Kerim Lafzı ve Ruhu isimli İmam İskender Ali MİHR tefsiri)

http://www.kurantefsiri.com/kuran_tefsiri/muminun/muminun_suresi_tefsiri.aspx?ayet=86

http://www.imamiskenderalimihr.com/kurani_kerim_tefsiri/muminun/rhS.aspx?ayet=86

 

Bazı İngilizce tefsirlerde Yedi Kat Gökler ibaresi, “Yedi Cennet” anlamında açıklanmaktadır.

 

(Say) also to them, O Muhammad: (Who is Lord of the seven heavens, and Lord of the Tremendous Throne?

(Tanwîr al-Miqbâs min Tafsîr Ibn ‘Abbâs)

http://www.altafsir.com/Tafasir.asp?tMadhNo=2&tTafsirNo=73&tSoraNo=23&tAyahNo=86&tDisplay=yes&UserProfile=0&LanguageId=2

 

Say: Who is the Lord of the seven heavens and the Lord of the mighty Throne of power?

(The Lahore Ahmadiyya Movement)

http://www.muslim.org/english-quran/quran.htm

 

Bu arada Yedi sayısının Arapçada sadece “Yedi” sayısı ile sınırlı olmadığı ve “Birçok” anlamına da geldiği tüm tefsirlerde yer almaktadır. Buna göre bu Ayetteki Yedi Kat Gökler aynı zamanda “Birçok Gökler” olarak da anlaşılabilmektedir.

 

Bu anlamda yapılan son bilimsel çalışmalarda gündeme gelen “Çoklu Evren” kavramını oluşturan açıklamalar dikkate alındığında Ayetin “Evrenimiz gibi birçok Evrenlerin Rabbi” olarak da düşünülmesi mümkün hale gelmektedir.

 

Ancak, yanın geçmişlerde yapılan ve “Çoklu Evrenler” olarak tanımlayabileceğimiz araştırma çalışmalarında Evrenimiz gibi “Sonsuz” sayıda Evrenler olabileceği ileri sürülmektedir. Buna göre Evrenimizin daha üst katmanından “Kara Deliğe” düşen Uzay-Madde-Enerji-Zaman “space-matter-energy-time (SMET)” unsurları Büyük Patlama ile Evrenimizi oluşturmuştur.  Teori ile Evrenlerin asıl yapılarını Uzay-Madde-Enerji-Zaman “space-matter-energy-time (SMET)” unsurlarının oluşturduğunu ve bu unsurların “Kara Delikler” içine düşerek bir alt katmanda yeniden Büyük Patlamalar ile yeni bir Evren oluşturdukları ve böylece sonsuz sayıda Evren olabileceği ifade edilmektedir.

 

"According to the multi-level theory the accelerating expansion of our level of the universe can be easily explained by the accelerating amount of space-matter-energy-time (SMET) falling into our level of the universe from a higher level. In fact these inconsistencies of the traditional one-level cosmologies give additional credibility to the multi-level-universe/ multi-level cosmology. The multi-level cosmological model postulates the existence of endless levels of the universe. While the existence of our level of the universe is finite, there are endless levels of the universe each one with its beginning and end, but the whole with an infinite existence."

http://www.slovio.com/multi-level-universe/

http://en.wikipedia.org/wiki/Multiverse

 

Bu kuramsal yaklaşımın ancak Evren’in Yaratıldığı Ortam, Evren Öncesi ve Evren Sonrası gibi kavramların incelenmesi sırasında ele alınabileceği düşünülmektedir.

 

Bazı “Bilim Adamlarınca”, Kara Delik olarak tanımlanan yapıda “Yok” olan Galaksilerin buradan “Beyaz Delik” olarak tanımlanabilecek bir oluşumdan geçerek “Başka Bir Ortamda” yeni bir “Büyük Patlama” sonrasında “Yeni Bir Yavru Evren” olarak ortaya çıkabileceği yorumları yapılmaktadır.

https://www.youtube.com/watch?v=FS_H9vMHoWU

 

Bu tür yorumlamaların yukarıdaki Ayet ile uyum sağladığı görülmektedir.

 

Hz. Muhammet’ atfedilen bir hadiste ise yedi kat gökler için şu tanımlamada bulunduğu belirtilmektedir.

 

“Resul-i Ekrem (s.a.s.): “Yedi kat gök ile yedi kat yerin Kürsî yanında büyüklükleri, ancak bir çölün ortasına atılmış bir kapı veya yüzük halkası gibidir. Arş’ın da Kürsî’ye göre büyüklüğü, o çölün o halkaya nazaran büyüklüğü derecesindedir” buyurmuştur.”

(Buhari Hadisi)

 

Bu konuda Ahmed Hulusi tarafından yapılan bir değerlendirmede de aşağıdaki tespitlerde bulunulmaktadır:

 

“Bakın Allah Resulü muhteşem Zât, 1400 küsur sene önce, bu katmansal değerlendirmeyi nasıl anlatmış mecaz – benzetme yollu:

“Birinci kat sema ikinci kat sema içinde çöle atılmış bir yüzük halkası gibidir. İkinci kat sema ise üçüncü kat sema içinde, çöldeki bir yüzük halkası gibi kalır… Yedinci kat semaya kadar bu böylece devam eder… Yedi kat sema ise kürsî içinde bir yüzük halkası gibi kalır. “Kürsî” ve “sema” kelimeleriyle işaret edilen katları, afâka göğe, uzaya dönük olarak değil; varlığın orijinine, “nokta ”ya doğru katmanlar olarak değerlendirin.  Ayrıca… Daha da ötesi, Atomik kökenli olarak algılamakta olduğumuz katman olan Evrenimiz, acaba, hangi “üst madde” (?) türü Evren’in içindeki, bir alt katman (sema) olarak kalmaktadır? Bir de bunu sorgulayıp düşünelim!”

http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/insan/bedendenorganlara.htm

 

Miraç ile ilgili Hadislerde yer alan ifadelerden de, yedi kat semanın (göklerin) “Evren” dışındaki yapılanmalar olduğu anlaşılmaktadır.

http://www.islamvetasavvuf.org/index.php?topic=10376.0

 

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kur’an Portalında “keşif ve ilham kaynağı ile zenginleştirilmiş bulunan tasavvuf ve irfan kolunda, yedi gökle ilgili farklı ve ilgi çekici açıklamalar” bulunduğuna işaret edilmekte ve bu tasavvuf görüşüne göre “Yedi Kat Göklerin” maddi bir yapılanma olmadığı sonucuna varıldığı belirtilmektedir.

 

“Bu Evren maddîdir.  Kur’an’da geçen yedi semaya dâhil değildir. Bundan sonra birinci sema başlar, bu semanın –bütün galaksileriyle birlikte– Evrenden büyüklüğü, damlaya nispetle deniz gibidir. Bu oran yukarıya doğru aynı ölçülerde büyüyerek devam eder. Yedinci semadan sonra kürsî, ondan sonra da arş vardır. Arşın üstünden itibaren emir âlemi başlar. Burada insanın hakikatini ve manevi mahiyetini teşkil eden ve “latifeler” diye bilinen, bir yukarıdakinin –kendisine nispetle çok küçük kalan– bir aşağıdakini kuşattığı “kalp, ruh, sır, hafî ve ahfâ” vardır. Bu anlayışa göre yedi kat sema, bilinen ve henüz keşfedilmemiş bulunan Evren’in ötesindedir, madde-yoğun değildir. Bu semalarda ruhlar, melekler, cennetler vb. varlıkların yer aldığı, miraç hadisi vb. hadislerde geçmektedir. Bütün bunlar, her şeyi hakkıyla bilen ve her şeye kadir olan Allah Teâlâ tarafından yaratılmıştır, O’nun izni ve iradesi dâhilinde hareket ederler.”

http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#2:29

 

Ancak, Yedi Kat Gökler tanımlaması ile aynı zamanda Evreni de kapsayan ve Arş ortamı ile Evren arasında ve “Evren’in Ötesinde” olmak üzere çeşitli Ayetlerde işaret edilen Kürsi, Elest, Berzah, Mahşer, Araf, Cennet, Cehennem ortamlarının birer Sema veya Gök Katmanları oldukları da düşünülebilir.

 

Tüm bu saptamalar bizi ve sonuçta tüm “Bilim Adamlarını”, algıladığımız ve algılamamızın mümkün olamayacağı tüm Evren yapılanmalarının Yüce Allah tarafından “Yaratılmış” olduğu gerçeğine götürmektedir

 

Öte yandan, gökyüzü ile ilgili diğer Ayetlerde doğrudan “Yedi Kat Gökler” tanımlaması yer almamakta ve “Gökler ve Yer”, “Yedi Gök”, “Gökler”, “Sema” olarak tanımlamalar bulunmaktadır. Bu Ayetlerde yer alan bu tanımlamaların ise Evren ve Dünya ortamı ile yani “Tüm Evren” ile ilgili açıklamalar olduğu söylenebilir.

 

O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. (61/10), (41/10)

Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: "İsteyerek veya istemeyerek, gelin!" dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler. (61/11), (41/11)

Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahiy etti. Ve biz, yakın semayı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk, işte bu, aziz, âlim Allah'ın takdiridir. (61/12), (41/12)

 

Dünyanın yaratılmasını açıklayan bu Ayetlerde, Yüce Allah’ın Dünyanın şekil ve nitelik olarak sonsuz “İlmi” ile hazırlanmasından sonra orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir ettiği, “Duman” halindeki göğe yönelerek “Dünya ve Duman Halindeki Gökleri” birbirleri ile uyumlu hale getirdiği (İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de İsteyerek geldik dediler), böylece “Duman Halindeki Gökleri” iki günde “yedi gök” olarak yarattığı ve her göğe görevini vahiy ettiği bildirilmektedir. Ayrıca aziz ve âlim olan Allah, Dünya ortamına yakın gökyüzünü (yakın semayı) yıldızların görüntüleri ile (kandillerle) donattığını, onların sürekli olarak ve belli bir “düzene” tabi olarak varlıklarını sürdürmelerini sağladığını (bozulmaktan da koruduğunu) açıklamaktadır.

 

Bu Ayetlerdeki “Duman Halinde” ifadesinin, Dünyanın oluşumunu sağlamak üzere gökyüzünde oluşturulan “Özel” bir ortam olarak düşünülmesine işaret ettiği söylenebilir. Bu husus Diyanet Tefsirinde aşağıdaki gibi açıklanmaktadır:

 

"Esasen yerin ve göklerin yaratılması aynı anda olmadığı için ikisine “gelin, buyurdu” cümlesini, her birini yaratmayı murat ettiğinde, “ol, varlığa gel” dedi, onlar da var oldular, şeklinde anlamak gerekir.  “Boyun eğerek geldik dediler” cümlesi, yaratılışın her alanında olduğu gibi göklerin ve yerin yaratılmasında da Allah’ın irade ve kudretinin mutlak surette geçerli olduğunu, buyruğunun gerçekleşmemesi diye bir durumun düşünülemeyeceğini ifade eden temsilî bir anlatım olarak da yorumlanmıştır."

http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#41:11

 

Bu durumda, hazırlanan Duman Halindeki bu özel ortamda Güneş Sistemi ve Dünyanın oluşumu “Takdir Edilmiş” ve gerçekleştirilmiş olmaktadır. Güneş sistemi ve Dünyanın oluşumu ile ilgili bilimsel veriler bu yaklaşıma uyum göstermektedir.

 

Nitekim Güneş sisteminin ve Dünyanın oluşumunun Evren’in Patlama sonrasındaki Duman halindeki genişlemesinden yaklaşık 9,2 Milyar yıl sonrasında Evren’in ulaştığı hacmin “Bir Noktasında” yoğunlaşan “Toz ve Gaz Bulutları” tarafından oluşturulan “Ne bula” ortamında ortaya çıkan “Çekim Gücünün” döngüsel hareketi ile “Maddesel” şekil alması sonucunda başlamış olduğu belirtilmektedir.

http://www.space.com/19175-how-was-earth-formed.html

 

Görüleceği gibi Ayetlerdeki “Yedi Gök” ifadesinin, yukarıda değinilen Diyanet tefsirinde “Tasavvuf” ehline atfen belirtilen ve sadece “Maddi Yapıda Olmayan” bir “İlahi” yapılanmaya işaret eden “Evren Ötesi Yedi Kat Gökler” kavramı ile aynı anlamda olmadığı söylenebilir. Aksi halde, “Evren Ötesinin” Dünyanın yaratılmasından sonra gerçekleşmesi gibi “Çelişkili” bir durumun ortaya çıkmaktadır.

 

Bu konuyu içeren diğer bazı Ayetlerde iletilen bilgilere göre de “Yedi Kat Gök”, “Yedi Gök”, “Yedi Sema” olarak tanımlanan ve her birinin ayrı görevleri bulunan ayrı ortamların, Evren ve Dünya ortamı ile birlikte çeşitli Ayetlerde işaret edilen Kürsi, Elest, Berzah, Mahşer, Araf, Cennet, Cehennem gibi ortamları da kapsadığını düşünmek daha gerçekçi olmaktadır.

 

Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. (50/44), (17/44)

“Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış!” (71/15), (71/15)

Ant olsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz. (74/17), (23/17)

O ki, birbiri ile ahenktar yedi göğü yaratmıştır, Rahman olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin, gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? (77/3), (67/3)

Üstünüzde yedi kat sağlam göğü bina ettik. (80/12), (78/12)

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı.

Sonra (kendine has bir şekilde) semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti).

O, her şeyi hakkıyla bilendir. (87/29), (2/29)

 

Öte yandan, Ayette yer alan “Yakın Gök” tanımlamasından, Evren ortamında bulunan Dünya ortamı, Güneş Sistemi ve Takım Yıldızları içeren bölgeler anlaşılabilir. Elmalılı tefsirinde Yakın Gök ile ilgili olarak şöyle açıklama yapılmaktadır

 

“Gökler o kadar geniştir ki, "Seb'a semavat" tabiriyle hepsinin genel görünümü kastedildiği surette yere ışığı yetişebilen bütün yıldızların sahası, dünya göğü denilen en aşağısından ibaret kalır. Nitekim "Biz yakın göğü bir ziynetle yıldızlarla süsledik." (Saffât, 37/6) ayetinin tefsirinde bu hususa işaret edilmişti.”

http://www.kuranikerim.com/telmalili/talak.htm  

 

Yayınlanan bazı Kur’an tefsirlerinde ise “Yedi Kat Gökler” için daima Dünya Atmosferi ve yakın gezegenlere yönelik açıklamaların yer aldığı tanımlamalar yapılmıştır. Ancak yukarıda değinildiği gibi, Evren’in yaratılmasına ait açıklamalar kapsamında değinilen “Katmanların” bu şekilde kolay ve basitçe izahının doğru ve yeterli olması mümkün görülmemektedir.

 

Evren katmanları konusunda her gün yenilenen ve yeniden elde edilen bilgiler dikkate alındığında, bu katmanların “Lahana gibi birbirlerinin üzerinde ya da küresel olarak birbirlerini kapsayan” biçimde olmalarının gerekmediği söylenebilir.

 

Bu durumda bilimsel gelişmelerden sağlanan bilgiler açısından Ayetlerde belirtilen Yedi Gök Katmanlarının “Evren’in Ana Unsurlarını” tarif ettiği düşünülebilir. Bu varsayım esas alındığında Evren’in Ana Unsurları olan tüm bu katmanların, her biri kendi özellikleri ile Evren’in halen devam etmekte olan “Yaratılış” sürecini ve işleyişini yürüttükleri ve “Birlikte ve/veya Birbirleri İle İç içe” bulunabilecekleri söylenebilir. Bu tanımlama Evren’in genel yapısı açısından çok daha mantıklı bir açıklama olabilir.

 

Bu anlamda Nasa’nın yürüttüğü ve Evren’in İlk zamanları ve tarihi gelişmesi konusunda bu güne kadar ulaşılabilen en iyi sonuçları verdiği belirtilen “Planck” projesinde Evren’in yapısında

 

Back Layers (Arka Katman), 

Dark Energy (Kara Enerji)

Dusty Cocoons (Dumansal Koza),

Clusters (Salkım Kümeler),

Galaxy Clusters (Gök Ada Kümeleri),

Cosmic Microwave (Uzay Çok Kısa Dalgaları),

radiation (Işınımlar),

Nine wavelengths of light ranging from infrared to radio waves (Işık Dalga Boyları),

Cold Cores (Soğuk Çekirdekler)

Gibi unsurlar ya da katmanların varlığına işaret edilmektedir.

http://www.nasa.gov/home/hqnews/2011/jan/HQ_11-011_Planck_Update.html

http://www.nasa.gov/planck

 

Evren’in işleyişini ve sürekli yeniden yaratılmaları sağlayan “Ana Unsurlarını” Ayetlerde değinilen “Yedi Kat” tanımlaması açısından en doğru yaklaşım olduğu varsayımı kabul edildiğinde, “İlk Anda” Büyük Patlama ile ortaya çıkan ve tüm Evren’in yapı taşlarının tüm niteliklerini içeren “Yoğunlaşmış Kütlenin”, Evren’in oluşmasının “İlk Aşaması” olarak kabul edilebilir.

 

Buna göre Evren’in, Yüce Allah tarafından Kendi İlmi ve Takdiri ile “Hazırlanmış” olan “Yoğunlaşmış Kütlenin”, O’nun takdir ettiği bir “Gerçek Ortam Zamanında”, O’nun “Bilgisi” ile başlattığı “İlk Etki” sonrasında “Gerçek Ortam-Arş” bünyesinde “Yaratıldığı” söylenebilir.  Evren’in yaratılmasında önce “Evren Zaman Boyutunun” ortaya çıktığı ve buna bağlı olarak “Diğer Ana Unsurların” Zaman boyutuna bağımlı olarak oluşturuldukları varsayılabilir.

 

Böylece “İlk Yaratılış” aşaması olarak bu Yoğun Madde Kütlesinin, içeriğindeki “Yedi Katmanın” birbirleri ile etkileşimi ve tepkimeleri sonucunda “Kendi Niteliklerini” oluşturarak “Büyük Patlama” ile “Koparılıp Duman Halinde Dağılarak” Evren’in “Arş Bünyesinde Yeni Bir Ortam” olarak ortaya çıkmasını sağladıkları ileri sürülebilir.

 

Ayetlerde değinilen ve “Yedi Kat Gökler” olarak işaret edilen ve her bir “Verilen Görevlerini” yürüten bu katmanlar “Yaratılması Başlatılmış” olan Evren’in işleyişini Evren sona erinceye kadar yürütecekler ve nihayet zamanı geldiğinde sona erdireceklerdir.

 

Evren ile ilgili “Her Şeyin” bağlı bulunduğu “Ana Unsurları” oluşturan ve “Verilen Görevleri Yürüten” bu yedi katmanlar aşağıdaki gibi tahmin edilebilir:

Evren’in Zaman Boyutu

Bilinçli Enerji (*)

Kütlesel Çekim Gücü

Elektrik Yükleri ve Alanları

Manyetik Güç ve Alanlar

Aydınlık Unsurlar (Işık, Işın, Radyasyon, Radyo ve Kızılötesi dalgaları)

Karanlık Unsurlar (Karanlık Katman, Karanlık Madde, Kara Delikler, Kara Enerji)

(*) Tüm Evren’in Maddelerinin “En Küçük Unsurlarını-Atom Altı Parçacıklarını” Yöneten “Bilinçli Enerji”. Bu konuda ileride ayrıntılı açıklama yer almaktadır.

 

Bu Katmanların, değinildiği gibi birbirlerini kapsayan yani bir katmandan sonra başka bir katman şeklinde olmadıkları, tüm katmanların “Bir Arada” ve birbirleri ile “Etkileşim” halinde olarak Evreni oluşturdukları ve işleyişini sağladıkları düşünülebilir.

 

Bu konu üzerinde sürekli çalışan “Bilim “insanları belirtilen yedi katmanı daha değişik gruplandırarak veya daha ayrıntılı ayırımlar olarak tanımlayabilirler. Biz burada ancak Ayetlerde değinildiği gibi, sonuçta “Bilimin” Yedi Kat Gökler tanımlamasını, Evreni oluşturan ve işleten “Yedi Ana Katman” olarak veya “Bir Çok Ana Katman” olarak “Teyit” edeceğini belirtebiliriz.

 

Evren ortamının oluşmasını sağlayacak olan bu Yedi Ana Katman bilemeyeceğimiz kadar yoğun ve küçük “Yoğun kütle” olarak “Yaratıldıktan” sonra Evreni oluşturmak üzere serbest bırakıldığı (Koparıldığı) söylenebilir.

 

Bu İlk Etki Maddesel Yapısının bünyesinde bulunan “Katmanlar”, Evreni oluşturduktan sonra “Taşıdıkları Yaratıcı Bilincin” etkisi ile Evren’in çalışmasını yürütmek ve nihayet Evreni sona erdirmek üzere üstlendikleri görevlere göre hareket edeceklerdir.

Öte yandan Yüce Allah Göğün aslında Dünya üzerine düşecek nitelikte olduğunu ve ancak "İzni" ile düşmediğini açıklamaktadır.

Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi, göğü de, kendi izni olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. (103/65), (22/65)

 

Ayette belirtilen bu durumun Evrenin bir "takdir edilen" zamanda sona ereceğinin bir "işareti" olduğu söylenebilir.

Evrenin Arş “Su” Üzerinde İken Yaratılması

                                                                                                                                                                 KONU BAŞLIKLARI

 

O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. (52/7), (11/7)

 

Bu Ayette Evren'in "Arş su üzerinde iken" yaratıldığı şeklindeki ifadeden Evren’in oluşma aşamasında Arş’tan ayrılan ve Arşın etrafında bu ortamda bildiğimiz "Su" ile benzer nitelikler taşıyan bir ortamın oluşturulduğu, göklerin ve yerin yani Evren’in ve sonuçta Dünyanın bu ortamda yaratıldığının anlaşılması mümkündür.

 

Yüce Allah tarafından Evren’in yaratılmasını sağlamak üzere takdir ettiği “Ana Unsurların”, Arş bünyesinde hazırlanan “Özel” bir ortamda “Yaratıldığı” düşünülebilir. Bu özel ortam Ayette "Arş su üzerinde iken" şeklinde ifade edilmektedir.

 

Buna göre, bu özel ortamın bildiğimiz "Su" ile benzer nitelikler taşıyan bir yapısının bulunduğu ve göklerin ve yerin yani Evren’in ve sonuçta Dünyanın yaratılmasını başlatacak olan “Yoğun Yapının” bu özel ortamda “Yaratıldığının” anlaşılması mümkündür.

 

Bu yaklaşım ile Evren ve Dünya ortamının yaratılmasını başlatacak olan “Yoğun Yapının” bünyesinde yer alan “Su”; bildiğimizden farklı bir yapıda bile olsa, Arş ortamında esasen var olan ve Evren ve Dünya ortamının yaratılmasını gerçekleştiren “İlk Madde” unsurlarını taşıyan “Yoğun Yapının” oluşmasında önemli ölçüde “Etkisi” bulunan “asıl unsur” ya da Evren ortamın “Ana Maddesi” olarak düşünülebilir.

 

Başka bir Ayette bu durumu güçlendirecek bir açıklama bulunmaktadır.

 

İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (73/30), (21/30)

 

Buna göre, bu Dünya Ortamında bizden önce var olan ve bizden sonra var olacak "Her Canlı Şeyin" aslında Su’dan yaratılmış olduğu kesin olarak belirtilmektedir.

 

Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık. (37/49), (54/49)

Bizim buyruğumuz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir. (37/50), (54/50)

Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: "İsteyerek veya istemeyerek, gelin!" dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler. (61/11), (41/11)

 

Evren’in yaratılmasının başlangıcı olan “Koparma-Patlama” sürecinde ilk ortaya çıkan “Zaman” boyutunun ve buna bağlı olarak diğer “Katman ve Unsurların” etkileşimleri ile verilen “Tepkiler” sonucunda oluşmaya başlayan “Ana Maddelerin” Yüce Allah’ın “Benzersiz” gücü ile etkisi ile Evreni “Yarattığı” belirtilmektedir. Bu yaratılışın, Arş bünyesinde “Su” ile ilgili olarak yaratılan “Özel Ortam” bünyesinde başladığı ve bu ortamın “Duman Halinde” olduğu kabul edilebilir.

 

Zaman boyutunun oluşmasına bağlı olarak Duman Halinde olarak tarif edilen “Göğün” Evreni ve yer küreyi oluşturulmasını gerçekleştiren “Yapılanmasının”; Evrendeki tüm Atom Altı Parçacıkların “En Küçük Unsurlarına” Yüce Allah tarafından “Tasarlanan Şekilleri ve Nitelikleri” vermek üzere yerleştirdiği “Yaratıcı Bilincin” etkisi (İsteyerek Gelmeleri) ile gerçekleştiği ifade edilebilir.

 

Ayette “Duman Halinde” olduğu belirtilen Evren’in bu durumunun, “Koparılma” süreci sonrasında Evreni oluşturacak olan tüm maddelere ait Atomların çekirdeklerinin ve etrafındaki elektronların Atom Altı Parçacıklarının (En Küçük Unsurlarının) birbirleri ile olan etkileşimlerini sürdürdükleri bir aşama olarak düşünülmesi mümkün bulunmaktadır. Böylece bu aşamaların tamamlanmasına bağlı olarak Evren’in maddesel yapılanmasının başlaması ve sürdürülmesi sağlanmış olacaktır.

 

"The modern atomic theory is just little more evolved than the Dalton’s Theory. Modern atomic theory is also called as quantum theory. The concept of wave particle duality comes into picture here. It says that the electrons which are considered to be particles can sometimes behave like waves. So an atom has a nucleus which is surrounded by probability clouds. These clouds are the most probably locations of electrons. The size and shape of these clouds can be calculated by using the equations of the waves"

http://electrical4u.com/atomic-structure/

 

Tefsir sözlüklerinin birisinde "suyun" madde âleminden olmasına rağmen Ayetlerde belirtilen Altı günün öncesinde yaratıldığı belirtilmektedir.

 

“Nitekim âlem-i halktan olan su, altı günün dışında ve daha önce yaratıldı. (Ahmed Fârûkî)”

http://sozluk.ihya.org/dini-terimler/kursi.html

 

Yaptığımız bu tür yorumlar Ayet bilgileri ile Bilimsel bilgilerden derlenen varsayımlara dayanmaktadır ve Bilimsel “Doğrulamalara” muhtaç bulunmaktadır. Ancak, Yüce Allah’ın “Bilgisinin Kapsamı” ve yaratılışlardaki “Sırlar”, Yüce Allah “İzin” vermedikçe, Kıyamet gününe kadar bu Dünya ortamında yaşayacak olan tüm insanlar tarafından tam olarak anlaşılamayacaktır.

 

O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. (87/255), (2/255)

                                                                                                                                                             KONU BAŞLIKLARI

ARŞ "SU" ÜZERİNDE
TÜRK BAYRAĞI.jpg
bottom of page